Geri

   

 

 

İleri

 

31 İstiâze

Bu konuya dair açıklamalar, on iki başlık halinde sunulacaktır:

1- İstiâze Ne Zaman Çekilir

Yüce Allah, her Kur'ân okuyuşun başında istiaze çekmeyi emir buyurmaktadır:

"Kur'ân'ı okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın." (en-Nahl, 16/98) Yani Kur'ân okumak istediğin za­man... Burada di'li geçmiş (mazi fiili) gelecek hakkında kullanmıştır. Şairin şu beyitinde olduğu gibi:

"Ben size geliyorum, geçmişte kalan sevgimi anmak için

Ve yarın olanı (olacağı) yeniden başlatmak için."

Burada, yarın meydana gelecek olanı kastetmektedir.

Yüce Allah'ın istiâzeyi emreden âyetlnde bir takdim ve tehir olduğu da söylenmiştir. Mana itibariyle birbirine yakın olan her iki fiilden dilediği­ni önce söylemek mümkündür. Yüce Allah'ın şu âyetlerinde olduğu gibi:

"Sonra yaklaştı ve sarktı." (en-Necm, 53/8). Anlamı ise sarktı, sonra yaklaş­tı şeklindedir. Yüce Allah'ın:

"Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı" (el-Kamer, 54/1) âyeti da bunun gibidir. Bu türden buyruklar da çoktur.

2- İstiâze'nin Hükmü

Cumhurun görüşüne göre, namazın dışında kalanbütün Kur'ân okumalarında bu emir, mendupluk ifade eder. Namazdaki bu emrin mahiyeti hakkında ise farklı görüşler ileri sürülmüştür. en-Nakkaş'ın Ata'dan naklettiğine göre, istiaze vaciptir. İbn Şirin ve en-Nehai ile bir grup ilim adamı namazda her bir rek'atta istiazede bulunurlardı. Ve yüce Allah'ın buradaki istiaze emrini umum (her Kur'ân okumayı kapsayan) bir emir ola­rak kabul edip uyguluyorlardı. Ebu Hanife ve Şafiî, namazın ilk rek'atında is­tiaze çekmeyi kabul ederler. Onların görüşlerine göre, namazdaki bütün kı­raat tek bir kıraat hükmündedir. İmam Mâlik ise, farz namazda istiazede bu­lunmayı öngörmemekle birlikte, Ramazan kıyamında (yani teravih namazın­da) istiaze çekmeyi öngörmektedir.

3- İstiaze Kur'an'dan Değildir

İstiazenin Kur'ân-ı Kerim'den veya onun bir âyeti olmadığı üzerinde ilim adamları icma etmişlerdir. İstiaze ise, Kur'ân-ı Kerim okuyacak olanın: Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım" demesinden ibarettir. İstiazede ilim adamlarının çoğunluğunun kabul ettiği söz dizisi budur. Çünkü yüce Allah'ın Kitabı'nda-ki lâfız da budur. İbn Mes'ud'un da şöyle dediği rivayet edilmektedir: Ben: Kovulmuş olan şeytandan herşeyi işiten, herşeyi bilen Allah'a sağınırım" dedim. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana şöyle dedi: "Ey Umm Abd'ın oğlu: Ko­vulmuş olan şeytandan Allah'a sığınırım (de). "Cebrail Levh-i Mahfuzdan, or-dan Kalemin yazdığından bana böyle okumayı öğretti."

4- Istiâzenin Lâfızları

Ebu Davud ve İbn Mâce Sünen'lerinde, Cübeyr b. Mut'im'den rivayetlerine göre o, Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı bir vakit namazını kılarken görmüş, Amr: Şu anda onun hangi namaz olduğunu bilemiyorum, dedi. Hazret-i Peygamber: -üç defa- :  "Allahu Ekber Kebira, Allah Ekber Kebira" de­di. Daha sonra yine üç defa "Elhamdülillahi kesira, elhamdülillahi kesira" de­di, sonra da yine üç defa "Subhanellehi bükraten ve esıla" dedi, sonra yine üç defa:, nefsi şiir, neflıi kibir demektir.[195] [155] İbn Mâce de der ki: Mu'te (hemzi) delilik, nefs kişinin ağzından tükürüp saçmaksızın üflemesi, kibir de şaşkınlık demektir.[196] [156]

Ebu Davud da Ebu Said el-Hudrî'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ra-sûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) geceleyin kalktığında tekbir getirir, sonra da şöyle buyururdu

"Allah'ım, Seni hamdin ile tenzih ederim. Senin ismin ne mübarektir, şa­nın ne yücedir. Senden başka ilah yoktur." Daha sonra "Allah'tan başka hiç­bir ilah yoktur" âyetini üç defa tekrarladıktan sonra yine üç defa "Allah mutlak olarak en büyüktür" der ve yine üç defa: "Kovulmuş şeytandan, onun hemzinden, nefhinden ve nefsinden herşeyi işiten, herşeyi bilen Allah'a sı­ğınırım" der sonra da okumaya başlardı.[197] [157]

Süleyman b. Salim'in, İbn el-Kasım (Allah'ın rahmeti üzerine olsun)den ri­vayetine göre istiaze: Şu şekildedir:

"Kovulmuş şeytandan azim olan Allah'a sığınırım. Şüphesiz Allah, herşe­yi işitendir, herşeyi bilendir. Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle."

İbn Atiyye der ki: Fakat Kur'ân okuyucuları, bu konuda yüce Allah'ın sı­fatlarında olsun, diğer bölümlerinde olsun, başka değişik kelimeler kullan­dılar. Mesela, onlardan birisi şöyle der: Hilekar olan şeytandan mecid olan Allah'a sığınırım ve buna benzer değişiklikler yaptılar ki ben bunların hiç bi­risi hakkında ne güzel bid'attir demediğim gibi, caiz değildir de demem.

5- İstiâze Nasıl Çekilir

el-Mehdevî der ki: Kurra, Hamza dışında Fatiha sûresinin ilk okunuşunda açıktan istiaze çekilmesi gereği üzerinde icma et­mişlerdir. Ancak Hamza, bunu açıktan değil içten okur. es-Suddi'nin, Medi­ne halkından rivayetine göre, onlar kıraate besmele ile başlarlarmış. Ebu'l-Leys es-Semerkandî de bazı müfessirlerden istiaze çekmenin farz olduğunu nakletmektedir. Kur'ân okuyucusu, istiaze çekmediğini Kur'ân okurken ha­tırlayacak olursa okuyuşunu keser istiaze çeker ve baştan başlar. Bazısı da şöyle demektedir: İstiaze çeker, sonra da durduğu yerden okumaya devam eder. Birinci görüş Hicaz ve Iraklıların güvenilir ilim adamları tarafından ka­bul edilmiştir. İkincisi ise, Şam ve Mısırlıların ileri gelen ilim adamları tara­fından kabul edilmektedir.

6- İstiâze'yi Emreden Âyetin Kapsamı

ez-Zehravî, şunu nakletmektedir: Bu âyet-i kerime, namaz hakkındaki okuyuş ile ilgili nazil olmuştur. Namaz dışın­da ise istiaze çekmemiz teşvik edilmiştir (mendup), farz değildir. Başkası da şöyle demektedir: Yalnızca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e farz idi, sonra biz de ona uyduk.

7- İstiâzenin Faydası

Ebu Hureyre'den istiazenin Kur'ân okumadan son­ra yapılacağına dair rivayet vardır. Davud (ez-Zahiri) de bu görüştedir. Ebu Bekr İbnü'l-Arabi der ki: "Bazı kimseler, bu konuda doğruyu isabet ettirmek­ten o kadar uzak düşmüşlerdir ki Kur'ân okuyan kişi okumasını bitirdiği va­kit koğulmuş olan şeytandan Allah'a sığınarak istiazede bulunur demişlerdir."

Ebu Said el-Hudrî Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın namazda Kur'ân okumaktan önce istiaze çektiğini rivayet etmektedir.[198] [161] Bu ise, bu konuda bir nasstır.

Eğer: Kıraat esnasında, koğulmuş şeytandan Allah'a sığınmanın faydası nedir, diye sorulacak olursa, cevabımız şu olur: Bunun faydası emre itaat et­mek ve onu yerine getirmektir. Şer'i emir ve hükümlerin, ister emir olsun, is­ter uzak kalınması istenen bir nehiy olsun, onları yerine getirmek suretiyle onların hakkını ifa etmekten başka bir faydalan yoktur.

Bunun faydası, kıraat esnsında şeytanın vesvesesinden Allah'a sığınmak ve emrini yerine getirmek olduğu da söylenmiştir. Nitekim yüce Allah, şöy­le buyurmaktadır:

"Senden önce ne kadar bir resul ve bir peygamber gönder­di isek, mutlaka o birşey söylemek istediği zaman şeytan onun sözüne bir-şeyler katmak istemiştir." (el-Hacc, 22/52)

İbnu'l-Arabi der ki: "Bizim bu konuda duyduğumuz en garib görüşlerden birisi de İmam Mâlik'in "el-Mecmua"da yer alan ve yüce Allah'ın:

"Kur'ân'ı okuduğun zaman, o koğulmuş şeytandan Allah'a sığın" (en-Nahl, 16/98) âyeti ile ilgili olarak ileri sür­düğü şu görüşüdür: Bu Allah'a sığınma namazda Kur'ân okuyan kimse için Fatihayı okuduktan sonra olur. Ancak bu görüşe dair herhangi bir rivayet varid olmamıştır. Ve rivayetlerin tedkiki esnasında da bu görüşü destekleyen bir şey bulunmaz. Şayet bazı kimselerin ileri sürdükleri gibi bu, istiaze Kur'ân okumaktan sonradır anlamında ise, bu iddia, namazda Fatihayı okumayı tah­sis etmek demek olur ki, oldukça aşırıya kaçan bir iddia olur. Bu, İmam Mâ­lik'in kabul ettiği usule ve anlayışına uygun görünmüyor. Şanı yüce Allah da bu rivayetin içyüzünü en iyi bilendir.

8- İstiazenin Fazileti

Müslim Süleyman b.Surad'ın şöyle dediğini rivayet etmektedir: İki kişi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzurunda biribirlerine söv­düler. Onlardan birisi, kızmaya, yüzü kızarmaya, damarları şişmeye başladı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona bakıp şöyle buyurdu: "Ben bir söz biliyorum ki onu söy­leyecek olursa bu hali sona erer. (Bu söz): Euzu billahi mineşşeytanirracim (kovulmuş olan şeytandan Allah'a sığınırım) sözüdür." Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın bu sözünü işitenlerden birisi, kalkıp şöyle dedi: Az önce Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ne buyurduğunu biliyor musun? O şöyle buyurdu: Ben bir söz biliyorum ki onu söyleyecek olursa, bu hali geçer gider. Bu: Kovulmuş olan şeytandan Allah'a sığınırım, sözüdür. Kızan adam bu sözü söyleyene şu cevabı verdi. Sen beni deli bir kimse mi görüyorsun? Bu hadisi Buharı de rivayet etmiştir.[199] [163]

Yine Müslim'in rivayetine göre, Sakifli Osman b. Ebi'l-As, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzuruna varıp şöyle demiş: Ey Allah'ım şeytan benimle namazım arasına, Kur'ân okumama engel oluyor ve beni şaşırtıyor. Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona şöyle dedi: "Bu kendisine (kokuşmuş et parçası anlamına gelen) hinzeb de­nilen bir şeytandır. Onun geldiğini hissettiğin taktirde ondan Allah'a sığın ve üç defa sol tarafına tükürür gibi yap. Osman b. Ebi'l-As der ki: Ben Hazret-i Pey-gamber'in dediğini yaptım. Yüce Allah da benim bu halimi giderdi.[200] [164]

Ebu Davud'un rivayetine göre İbn Ömer şöyle demiş: Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yol­culuğu esnasında gece oldu mu şöyle buyururdu:

Ey arz, benim de Rabbim, senin de Rabbin Allah'tır. Senin şerrinden, sen­de yaratılmış olanın şerrinden, senin üzerinde hareket eden arslanın şerrin­den, yılanın, akrebin şerrinden, bu beldenin sakinlerinin şerrinden, doğuranın ve onun doğurduğunun şerrinden Sana sığınırım."[201] [165]

Havle b. Hakim de şunları söylemektedir: Ben Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Her kim bir yere konaklar, daha sonra da: Ben, bütün yarattıklarının kötülük­lerinden Allah'ın eksiksiz kelimelerine sığınırım" diyecek olursa oradan ay­rılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar vermez." Bu hadisi Muvatta, Müslim ve Tirmizî rivayet etmiş olup, Tirmizî: Hasen, sahih garib bir hadistir, demiştir.[202] [166]

Peygamber efendimizden gelen haberlerde şerrinden Allah'a sığınılan şey­ler pek çoktur. Allah'tan yardımcı olmasını dileriz.

9- Arapça'da İstiazenin Anlamı

Himayeye girmek, onun sayesinde hoş­lanılmayan şeyden kendisini korumak anlamında birşeyin yanında yer almak demektir. Bu manada: "Filana sığındım" denilirken, filanın himayesine girdim, demek olur. O benim sığınağımdır. Benim himaye edenimdir, anlamında da denilir ifadeleri ise; başkasını onun himayesine verdim, manasına gelir. ifade­si de; senden Allah'a sığınırım demektir. Nitekim recez vezninde şair şöyle demiştir:

"Kenara çekilip korkuyi» dedi ki:

Sizden Rabbime sığınırım ve şerrinizi bertaraf etmesini dilerim"

hepsi aynı anlama (sığınmak) gelir. ke­limesinin aslı ise, şeklinde olup, "vav"harfi üzerinde damme ağır geldiğinden dolayı vav'ın harekesi "ayn" harfine aktarılarak "eûzu" şeklini al­mıştır.

10- eş-Şeytan

"eş-Şeyâtin" kelimesinin tekilidir. Bu kelimede yer alan "nun" harfi, hayırdan uzak anlamına gelen kelimesinden türediğinden dolayı kelimenin aslî harflerindendir. Evinin uzak kalması anlamına da (……….) kelimesi kullanılır. Şair der ki:

"Suad'ı alıp senden alabildiğine uzaklaştı

Ve ayrıldı senden kalbim de ona karşılık rehindir. "

Dibi oldukça derin kuyu anlamına da denilir. ke­limesi de ip anlamındadır. Bu adın ona veriliş sebebi her iki tarafının birbirin­den uzaklığı ve uzayıp gitmesi dolayısı iledir. Bedevi bir Arap da yürümeyen bir atı: Sanki upuzun iplere bağlı bir şeytan gibidir" diye nitelemiştir.

Şeytana bu adın veriliş sebebi, haktan uzaklığı ve isyankarlığıdır. Çünkü ister cinlerden ister insanlardan ister hayvanlardan olsun, itaate gelmeyen her türlü isyankar kişiye şeytan denir. Cerir der ki:

"Onlarla konuşmaya olan düşkünlüğümden dolayı, beni, şeytan diye çağırdıkları günler, Ve ben şeytan (uzak, isyankar) olduğum sıralar onlar bana aşıktılar."

Şeytan kelimesinin helak olmak anlamında kökünden alın­dığı ve sonraki "nun" harfinin fazla olduğu da söylenmiştir. Birşey yandığı zaman denilir. Eti pişirmeksizin ateşin dumanına bıraktığımız takdir­de denilir. Kişi, iyice kızıp köpürdüğü zaman da tabiri kullanılır. Dişi deve iyice şişmanladığı takdirde denilir. Ölüp gittiği zaman da denilir. el-A'şa der ki:

"Vururuz bazan yaban eşeklerini karınlarından

bacaklarına uzayan damardan ve kana boyarız.

Kimi zaman kahramanlar mızraklarımızla ölür gider."

Ancak bu kanaate sahip olanların görüşlerini Sibeveyh'in şu anlattıkları reddetmektedir: Sibeveyh'e göre bir kişi şeytanların fiillerini, işlerini yaptığı takdirde, Araplar "Şeytanlaşü" tabirini kullanırlar. Bu da şeytanlaşmak ke­limesinin "şetana" kelimesinin "tefey'ala" veznine getirilmesi olduğunu gös­termektedir. Eğer bu kelime dedikleri gibi "sata" dan gelmiş olsaydı bunun yerine "teşeyyata" demeleri gerekirdi. Yine Umeyye b. Ebi's-Salt'ın şu bey-iti de bu kanaati savunanların görüşlerini reddetmektedir:

"Helak olacak herhangi bir kimse ona isyan etti mi demire bağlar(dı) onu Ve onu zincir ve prangalar içinde hapse atar(dı)."

Görüldüğü gibi buradaki kelimesinin kelimesinden gel­diğinde şüphe yoktur.

11- "er-Racîm"in Anlamı

"er-racîm" kelimesi de hayırdan uzaklaştırılmış, hakir düşürülmüş demektir. "Recm"in aslı taş atmaktır. Taşlanana da "racîm" ile "mercûm" denilir. Recm ise, öldürmek, lanetlemek, kovmak, sövmek anlamlarına gelir. Yüce Allah'ın şu âyetlerinde aynı kökten gelen kelimelere de bütün bu manalar verilmiştir:

"Dediler ki: Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen an-dolsun ki mutlaka taşlananlardan olacaksın." (eş-Şuara, 26/16) Hazret-i İb­rahim'in babasının ona:

"Andolsun eğer vazgeçmezsen seni mutlaka taşlarım" (Meryem, 19/46) şeklindeki sözleri de bütün bu kelimelerle açıklanmıştır. İleride (belirtilen âyetlerin tefsirinde) inşaallah gelecektir.

12- Şeytana Lânet

el-A'meş, Ebu Vail'den, O Abdullah'tan şöyle dediği­ni rivayet etmektedir: Ali b. Ebi Talib (aleyhisselâm) dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı Safa te­pesinin yakınlarında fil suretinde birisine doğru yönelmiş ve onu lanetledi­ğini gördüm. Ben ona: Şu lanetlediğin kimdir ey Allah'ın Rasûlü? diye sor­dum. O: Bu şeytan-ı racimdir, dedi. Ben: Ey Allah'ın düşmanı dedim. Allah'a yemin ederim seni öldüreceğim, ümmetin rahat etmesini sağlayacağım, de­dim. Benim senden göreceğim karşılık bu değildir dedi. Ben: Ey Allah'ın düş­manı senin benden göreceğin ceza nedir? diye sordum. Bana şunu dedi: Al­lah'a yemin ederim. Sana kim ve ne kadar kişi buğzedecekse ben de mut­laka annesinin rahminde babasıyla ortak olacağım.