Geri

   

 

 

İleri

 

18 Kur'ân'ın Nakli

Raiîzîler -yüzleri kararsın- Kur'ân-ı Kerim'e dil uzatarak şöyle derler: Si­zin yaptığınız gibi bir âyetin ve bir kıraatin nakledilmesinde bir kişinin riva­yeti yeterlidir. Çünkü sizler, Tevbe sûresinin sonu ile:

"Mü'minlerden öyle yi­ğitler vardır ki..." (el-Ahzab, 33/23) âyetini tek bir kişinin, yani Huzeyme b. Sabit'in sözüne dayanarak tesbit edip kabul ettiniz.

Bunlara şöyle cevap verilir: Huzeyme (radıyallahü anh) bu âyetlerin Kur'ân-ı Ke-rim'den olduğunu söyleyip açıklayınca, ashab-ı kiramdan birçok kimse bun­ları hatırladı. Esasen Zeyd de bunları biliyordu. Bundan dolayı: "Tevbe sûresinin sonundaki son iki âyeti bulamadım" demiştir. Eğer o bunları bilmeseydi, herhangi birşey kaybedip etmediğini bilemezdi. Buna göre âyet-i ke­rime sadece Huzeyme'nin sözüne dayanılarak değil, icma ile sabit olmuştur.

İkinci bir cevap: Bu âyetlerin (Tevbe'nin son iki âyetinin) yalnızca Huzey­me'nin şahitliğiyle sabit olması, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in niteliğiyle alakalı olma­sı ve doğruluğuna delilin ortada olması dolayısıyladır. Çünkü bu o kadar açık ve belli bir karinedir ki, bir başka şahidi aramaya gerek bırakmamaktadır. Ahzab süresindeki âyet böyle değildir. O âyet-i kerime, hem Zeyd'in hem Ebu Huzeyme'nin şehadetiyle sabit olmuştur. Çünkü her ikisi de bu âyet-i keri­meyi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den kulaklarıyla dinlemişlerdir.

Bu anlama gelecek açıklamalan el-Muhelleb de yapmış ve Huzeyme ile Ebu Huzeyme'nin farklı kişiler olduğunu belirtmiştir. Tevbe süresindeki âyetin ya­nında bulunduğu Ebu Huzeyme ensardan birisi olarak bilinmektedir. Enes onu tanıtıp: Biz ona mirasçı olduk demiştir. Ahzab süresindeki âyet-i kerime ise Huzeyme b. Sabit adındaki sahabi yanında bulunmuştur. Dolayısıyla rivayet­lerde bir çelişki yoktur. Kıssalar birbirinden farklı olduğundan dolayı, içinden çıkılamayacak bir durum veya bir karışıklık yoktur.

İbn Abdi'1-Berr der ki: Ebu Huzeyme'nin isminin ne olduğunu belirten sa­hih bir rivayet tesbit edilememiştir. O künyesiyle ün kazanmıştır. İsmi Ebu Hu­zeyme b. Evs b. Zeyd b. Asram b. Salebe b. Ğunm b. Malik b. en-Neccâr'dır. Bedir'de ve ondan sonraki gazalarda bulunmuş ve Hazret-i Osman b. Affan'ın ha­lifeliği döneminde vefat etmiştir. Mes'ud b. Evs'in kardeşidir.

İbn Şilıab, Ubeyd b. es-Sebbak'tan, o Zeyd b. Sabit'ten rivayetle dedi ki: Tevbe sûresinin son âyetlerini ensardan Ebu Huzeyme'nin yanında bul­dum. İşte bu Ebu Huzeyme ile nesebini verdiğimiz Ebu Huzeyme aynı kişi­dir. Kendisiyle el-Haris b. Huzeyme adındaki Ebu Huzeyme arasında her iki­sinin de ensardan olması dışında bir nesep yakınlığı yoktur. Birisi Evslidir, öteki Hazredidir.

Müslim ve Buhârî'de Enes b. Malik'ten şöyle dediği rivayet edilmektedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) döneminde hepsi de ensardan olan dört kişi, Kur'ân-ı Ke-rim'i toplamıştır. Bunlar Ubeyy b. Ka'b, Muaz b. Cebel, Zeyd b. Sabit ve Ebu Zeyd'dir. Ben Enes'e: Ebu Zeyd kimdir? diye sordum. O: Amcalarımdan bi­risidir, cevabını verdi.[178] [121]

Yine Buhari'de Enes'in şöyle dediği rivayet edilmektedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat ettiğinde Kur'ân-ı Kerim'i toplayanlar sadece dört kişi idi. Bunlar Ebu'd-Derda, Muaz b. Cebel, Zeyd ve Ebu Zeyd'dir. (Enes) dedi ki: Biz ona (yani Ebu Zeyd'e) mirasçı olduk.[179] [122]

Bir diğer rivayette de şöyle demiştir: Ebu Zeyd vefat ettiğinde kendisine mirasçı olacak çocuk bırakmamıştır. Bedir'e katılmıştır. Ebu Zeyd'in ismi Sa'd b. Ubeyd'dir.[180] [123]

İbnu't-Tayyib de der ki: Bu rivayetler, Kur'ân-ı Kerim'i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ha­yatta iken Enes b. Malik'in dediği şekilde ensardan bu dört kişinin dışında kimsenin ezberlemediğine ve toplamadığına delalet etmiyor. Çünkü müteva-tir yollarla sabit olduğuna göre, Osman, Ali, Temim ed-Dari, Ubade b. es-Sa-mit ve Abdullah b. Amr b. el-As (r. anhum) da Kur'ân-ı Kerim'i toplamış ve ezberlemişlerdir. Buna göre Enes'in: "Kur'ân-ı Kerim'i dört kişiden başkası toplamamıştır" ifadesinin, Rasûlullalı (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan dolaysız telkin ve öğretme yo­luyla bunların dışında öğrenip toplayan yoktu, anlamına gelmesi muhtemel­dir. Onların birçoğu Kur'ân-ı Kerim'in bir kısmını Hazret-iPeygamber'den, diğer bir kısmını başkalarından öğrenmiştir. Dört imamın[181] [124] Kur'ân-ı Kerim'i, Pey­gamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın döneminde topladıklarına dair birbirini destekleyen rivayet­ler pek çoktur. Çünkü onların İslâm'a girişleri hem öncedir, hem de Rasûlul­lalı (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın onlara verdiği değer çok büyüktür.

Derim ki: Kadi (Ebu't-Tayyib), Abdullah b. Mes'ud ile Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Salim'i (radıyallahü anhnhum)'ı gördüğüm kadarıyla Kur'ân'ı toplayanlar arasında zikretmemektedir. Halbuki bunlar, Kur'ân-ı Kerim'i toplayanlar arasındadır.

Cerir, Abdullah b. Yezid es-Sahbani'den, o Kumeyl'den şöyle dediğini ri­vayet etmektedir: Ömer b. el-Hattab dedi ki: Rasûlullalı (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bulunuyordum. Onunla beraber Ebu Bekir ve Allah'ın dilediği başka kimseler de vardı. Yolumuz namaz kılmakta olan Abdullah b. Mes'ud'un yakınından geçti. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bu Kur'ân okuyan kimdir?" Bu Umm Abd'in oğlu Abdullah'tır denildi. Şöyle buyurdu: "Abdullah, Kur'ân-j Kerim'i. indirildiği gibi, aynı tazeliğiyle okumaktadır."[182] [125]

İlim adamlarından birisi şöyle demiştir: Hazret-i Peygamber'in: "İndirildiği gi­bi taze olarak okumaktadır" sözünün anlamı şudur: Abdullah, Kur'ân-ı Ke­rim'i Kur'ân'ın ilk olarak indirildiği lehçesi üzere okuyordu. Daha sonra Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın her ramazanda Cebrail (aleyhisselâm)'ın kendisiyle karşılıklı olarak oku­masından sonra, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a müsaade edilen yedi harfe göre okumak­tan ayrı, indirildiği ilk şekliyle okuyordu, demektir.

Vekî' ve onunla birlikte bir topluluk el-A'meş'ten, o Ebu Zabyan'dan şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Bana Abdullah b. Abbas şöyle dedi: Sen iki kıraatten hangisiyle okuyorsun? Ben şöyle dedim: İlk okuyuş İbn Um Abd'in (Abdullah b. Mes'ud'un) okuyuşudur. Bana: Hayır, o son okuyuş şek­lidir. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) her sene Kur'ân-ı Kerim'i Cebrail (aleyhisselâm)'a arzediyordu. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın vefat ettiği yılda Cebrail'e Kur'ân-ı Kerim'i iki defa arzet-ti. Abdullah bu defasında hazır bulunmuş ve böylelikle o, neyin neshedildi-ğini,' neyin de değiştirilmiş olduğunu öğrenmiş oldu.

Müslim'in Sahihi'nde, Abdullah b. Amr'ın şöyle dediği kaydedilmektedir. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Kur'ân-ı Kerim'i şu dört kişi­den öğreniniz, -önce- (Abdullah) İbn Umm Abd'ı zikretti. Sonra Muaz b. Ce­bel, Ubeyy b. Ka'b ve Ebû Huzeyfe'nin azadlısı Salim."[183] [126]

Derim ki: Bu haberler, Abdullah b. Mes'ud'un Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) daha ha­yatta iken -az önce kaydedilen rivayetlerin ihtilafına- Kur'ân-ı Kerim'i top­lamış olduğunu göstermektedir.

Ebu Bekr el-Enbari, "Kitabu'r-Red" adlı eserinde şunu zikretmektedir: Bi­ze Muhammed b. Şehriyar anlattı, bize Hüseyn b. el-Esved anlattı, bize Yahya b. Adem, Ebu Bekir'den, o Ebu İshak'tan anlatarak dedi ki: Abdullah b. Mes'ud dedi ki: Ben, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ağzından yetmiş iki -veya yetmiş üç- sûre okuyup öğrendim. Onun huzurunda Bakara sûresini başından iti­baren yüce Allah'ın:

"Şüphesiz Allah çokça tevbe edenleri ve çokça temizle­nenleri seuer."(el-Bakara, 2/222) buyruğuna kadar okudum.

Ebû İshak der ki: Abdullah, Kur'ân-ı Kerim'in geri kalan kısmını ensardan Mucemmi' b. Cariye'den öğrenmiştir.

Ben derim ki: Eğer bu sahih ise , Yezid b. Harun'un sözünü ettiği icma da doğru demektir. Bundan dolayı Kadı Ebu Bekr b. et-Tayyib, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hayatında Kur'ân-ı Kerim'i toplayıp ezberleyenler arasında Abdullah b. Mes'ud'u da zikretmemiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Ebu Bekr el-Enbari der ki: Bana İbrahim b. Musa el-Hûzî anlattı, bize Yu­suf b. Musa anlattı, bize Malik b. İsmail anlattı, bize Züheyr, Ebu İshak'tan naklederek dedi ki: Ben Esved'e, Abdullah b. Mes'ud A'raf sûresini ne ya­pıyordu? diye sordum. Şu cevabı verdi: Kûfe'ye gelinceye kadar bu sûreyi bil­miyordu. İlim adamlarından kimisi şöyle demiştir: Abdullah b. Mes'ud (radıyallahü anh) Muavvizeteyn (Felak ve Nâs) sûrelerini öğrenmeden önce vefat etti. İşte bun­dan dolayı bu iki sûre onun mushafında bulunmamaktadır. Yüce Allah'ın iz­niyle kitabın sonunda da el-Muavvizeteyni sözkonusu edeceğimizde, açık­lanacağı şekilde, konu ile ilgili başka görüşler de ileri sürülmüştür.

Ebu Bekr der ki: Bize İbrahim İbn Musa'nın naklettiği hadise gelince: İb­rahim b. Musa der ki: Bize Yusuf b. Musa anlattı, bize Ömer b. Harun el-Ho-rasanî, Rabia b. Osman'dan, o Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den rivayetle de­di ki: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hayatta iken Kur'ân-ı Kerim'i baştan sona hatmeden (ez­berleyen) kimseler arasında Osman b. Affan, Ali b. Ebi Talib ve Abdullah b. Mes'ud da vardı. Bu rivayet ilim ehli tarafından sahih bir hadis olarak kabul edilmemektedir. Çünkü bu rivayet sadece Muhammed b. Ka'b yoluyla gel­mektedir. Bu hadis munkati' olup delil diye alınmaz ve gösterilmez.

Derim ki: Hazret-i Peygamber'in: "Kur'ân'ı dört kişiden öğreniniz: İbn Umm Abd'dan...." âyeti bu rivayet sıhhatine delalet etmektedir. Bunu bize açıkça gösteren hususlardan birisi de şudur: Hicaz, Şam ve Iraklılardan kı­raat sahibi olanların her birisi, kendi seçip beğendiği kıraati, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzurunda okumuş, ashab-ı kiramdan birisine nisbet etmektedir. Ve bu kıraatinde Kur'ân'ın tümünde herhangi bir şey istisna etmemektedir. Asım kendi kıraatini Ali ve İbn Mes'ud'a, İbn Kesir kıraatini Ubeyy'e, Ebu Amr b. el-Ala, kıraatini yine Ubeyy'e isnad etmektedir. (Senedini kaydederek ona kadar ulaştırmaktadır.) Abdullah b. Amir ise kıraatini Hazret-i Osman'a isnad et­mektedir. Bunların hepsi şöyle demektedir: Biz Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzurun­da okuduk... Bu kıraatlerin senedleri muttasıl, ravileri güvenilir kimselerdir. Bunu Hattabî söylemiştir.