Geri

   

 

 

İleri

 

11 Kitabın Sünnet ile Açıklanması ve Bu Hususta Gelen Rivayetler

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Biz, sana da bu Zikri (Kur'ân'ı), insan­lara kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatasın diye indirdik." (en-Nahl, 16/44)

Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır:

"Onun emrine aykırı hareket edenler, kendilerine bir mihnet veya acıklı bir azabın gelip çatmasından çekinsinler." (en-Nur, 24/63)

Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak ki sen dosdoğru yola ulaştırısın." (eş-Şûra, 42/52)

Yüce Allah, birden çok âyet-i kerimede Peygamberine itaati farz kılmış ve kendi zatına itaat ile birlikte onu da sözkonusu etmiştir. Şöyle buyurmakta­dır:

"Peygamber size ne verdiyse onu alın ve neyi yasak ettiyse ondan sakı­nın." (el-Haşr, 59/7)

İbn Abdi'l-Berr "Kitabu'l-llm"de Abdurrahman b. Yezid'den şöyle dedi­ğini kaydetmektedir: Abdurrahman hacc için ihrama girmiş bir kimsenin el­biselerini giymiş olduğunu görür. Elbiselerini çıkarmasını söyleyince adam: Allah'ın Kitabı'ndan elbisemi çıkartmamı öngören bir âyet göster bana. Ab­durrahman ona:

"Peygamber size ne verdiyse onu alın ve neyi yasak ettiyse ondan sakının" (el-Haşr, 59/7) âyetini okur.

Hişam b. Huceyr'in de şöyle dediği rivayet edilmektedir: Tavus, ikindiden sonra iki rekat namaz kılardı. İbn Abbas ona: Bu iki rekatı kılmaya son ver, deyince şöyle dedi: Uyulan sünnet edinilir diye bunların kılınmaları yasak­landı, diye cevap verince İbn Abbas da şöyle der: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiden sonra namaz kılınmasını yasaklamıştır. Ben, bu iki rekatı kılıyorsun diye sa­na azap mı edilecek yoksa ecir mi verilecek bilmiyorum. Çünkü şanı yüce olan Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği za­man hiçbir mü'min erkek ve mü'min kadına işlerinde istediklerini yapmak yetkisi verilmemiştir." (el-Ahzab, 33/36)

Ebu Davud rivayet ediyor.... el-Mikdâm b. Ma'dî Kerib, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Şunu bilin ki bana Kitap ve onunla bir­likte onun gibisi de verilmiştir. Şunu bilin ki aradan fazla geçmeden karnı tok bir adam koltuğuna oturarak şöyle diyecektir: Siz bu Kur'ân'a bağlanmaya bakınız. Onda helal diye gördüğnüz bir şeyi helal, haram diye gördüğünüz bir şeyi de haram belleyiniz. Şunu biliniz ki evcil eşekler ve yırtıcı hayvan­lardan azı dişi olan her bir hayvan, antlaşmak bir kimsenin kaybedip de si­zin bulduğunuz bir malı size helal değildir. Ancak sahibinin ona ihtiyaç duy­maması müstesna. Herhangi bir topluluğun yanına misafir olarak konakla­yan kimseye, o topluluğun ikramda bulunmaları görevidir. Eğer ona ikram­da bulunmayacak olurlarsa, ona vermeleri gereken ziyafet kadarı (nı almak sureti) ile onları cezalandırabilir. "[150] [86]

el-Hattabi der ki: Hazret-i Peygamber'in: "Bana Kitap ve onunla birlikte onun gibisi verilmiştir" âyetinin iki şekilde anlaşılma ihtimali vardır:

Birinci ih­timale göre anlamı şudur: Hazret-i Peygamber'e zahiren tilavet edilen vahiy ve­rildiği gibi, ona tilavet edilmeyen batınen vahiy de verilmiştir.

İkinci anlam, ona Kitab-ı Kerim okunarak kendisi ile ibadet olunan bir vahiy olarak veril­miştir. Ayrıca onun gibi sözlü açıklama da ona verilmiştir. Yani Kitab-ı Ke-rim'de bulunan ifadeleri açıklamasına, âyetlerin umumi olduğunu belirtme­sine yahut hükümlerini tahsis etmesine, fazladan hüküm koymasına ve Ki­tab-ı Kerim'de bulunan hükümleri teşri' buyurmasına izin verilmiştir. O tak­dirde Kur'ân-ı Kerim'in tilavet edilip okunan zahir vahyinde olduğu gibi ay­nen bunları da kabul etmek gerekir ve gereklerince amel etmek icabeder.

Hadis-i şerifte geçen "aradan fazla geçmeden karnı tok bir adam...." ifa­desiyle Hazret-i Peygamber, -Harici ve Rafizîlerin yaptığı gibi- Kur'ân-ı Kerim'de sözk'onusu edilmemiş ve kendisinin ortaya koyduğu Sünnetlere aykırı dav­ranmaktan sakındırmaktadır. Çünkü Haricilerle Rafizîler, Kur'ân-ı Kerim'in za­hirine yapıştılar ve Kitabın beyanını ihtiva eden Sünneti terkettiler. O bakım­dan şaşırdılar ve saptılar.

Hadis-i şerifte geçen "koltuk" ifadesiyle evlerden dışarı çıkmayan ve ilmi öğrenilebilecek yerlerde aramayan, lüks, refah ve rahat içerisinde yaşayan kimseleri kastetmektedir. Hadis-i şerifte geçen: "sahibinin ona ihtiyaç duy­maması hali müstesna..." ifadesi: Sahibi o kaybedilen eşyaya ihtiyaç duyma­yarak onu bulana terketmesi hali müstesna, demektir. Yüce Allah'ın şu âyetlnde olduğu gibi:

"Böylece onlar, inkar etmiş ve yüz çevirmişlerdi. Al­lah da (onların iman ve itaatlerine) muhtaç olmadığını göstermişti." (et-Te-ğabun, 64/6) Allah onlara ihtiyaç duymayarak onları bırakmıştı, demektir.

Hadis-i şerifte geçen: "Ona vermeleri gereken ziyafet kadarı ile onları ce­zalandırabilir" ifadesi yiyecek birşey bulamayıp ölmekten korkan, zaruret ha­linde olan kimse hakkındadır. Böyle bir kimse, kendisine ikramda bulunma­yan o kimselerden kendisini mahrum ettikleri ikram karşılığında ikram ka­darını almak hakkına sahiptir. "Onları cezalandırmak" anlamına gelen ( ...... ) kelimesi şeddeli olarak da (yuakkıbehum) şeklinde ve (muâkabe)den, şed-desiz olarak da rivayet edilmektedir. Yüce Allah'ın:

"Şayet ceza ile karşılık verecek olursanız..." (en-Nahl, 16/126) âyeti da burdan gelmektedir. Ya­ni eğer siz galip gelir ve onlardan ganimet alırsanız., anlamındadır. İşte bu durumda olan (misafir olarak kendisine ikram olunmayan) kimsenin de kendisine yapılacak ikram kadarını da mallarından alma hakkı vardır.

(el-Hattabi devamla) der ki: Bu hadis-i şerifte hadisin ayrıca Kur'ân-ı Kerim'in nas-ları ışığında gözden geçirilmeye ihtiyacı olmadığına delalet vardır. Çünkü Ra-sûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan olduğu sabit olan bir buyruk, bizatihi bir hüccettir.

Bazı­larının: "Size hadis geldiğinde onu Allah'ın Kitabı'na arzediniz, ona uygun ge­lirse alınız, uygun gelmezse reddediniz" şeklinde hadis diye yaptıkları riva­yet batıldır, aslı yoktur.

Diğer taraftan Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın beyanı iki türlüdür:

Birisi Kitapta müc­mel olarak gelen ifadeyi açıklamaktır. Beş vakit namazı, vakitlerini, secde­lerini, rükûlarını ve diğer hükümlerini açıklaması, zekatın miktarını, vaktini, hangi mallardan alınacağına dair açıklamaları, haccın menasikini açıklama­sı gibi. Nitekim Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) haccını eda ettiğinde insanlara şöyle söyle­miştir: "Hacc ibadetinizin şeklini benden öğreniniz."[151] [87] Yine Hazret-i Peygam-ber'in: "Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de öyle namaz kılınız."[152] [88] diye buyurduğu Buharî'de rivayet edilmektedir.

İbnü'l-Mubarek'in rivayet ettiğine göre İmran b. Husayn, adamın birisine şöyle demiş: Sen ahmak bir insansın. Öğlen farzının dört rekat olduğunu ve o rek'atlerde açıktan Kur'ân okunmayacağını Allah'ın Kitabı'nda görüyor mu­sun? Daha sonra İmran (radıyallahü anh) ona namazı, zekatı ve buna benzer hususları sa­yar ve şöyle der: Sen bütün bunların Allah'ın Kitabı'nda genişçe açıklanmış olduğunu görüyor musun? Yüce Allah'ın Kitabı bunları müphem olarak zik­retmiş, Sünnet de bunları açıklamış bulunmaktadır.

Evzaî'nin rivayetine göre Hassan b. Atiyye şöyle demiştir: Vahiy, Rasûlul-lah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a nazil oluyor, Cebrail de bunu açıklayan Sünneti Hazret-i Peygamber'e getiriyordu. Said b. Mansur rivayetle dedi ki: Bize İsa b. Yunus, el-Evzaî'den, o Mekhul'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Kur'ân'ın (anlaşıl­mak için) Sünnete duyduğu ihtiyaç, Sünnetin (anlaşılmak için) Kur'ân'a duyduğu ihtiyaçtan fazladır.

Yine aynı senedle el-Ezvai şöyle demiştir: Yahya b. Ebi Kesir dedi ki: Sün­net Kitaba karşı hüküm vericidir. Fakat Kitap Sünnet ile alakalı hüküm ver­mek durumunda değildir.

el-Fadl b. Ziyad der ki: Ebu Abdullah'a -yani Ahmed b. Hanbel'e- Sünne­tin Allah'ın Kitabı'na karşı hüküm verici olduğuna dair rivayet edilen hadis hakkında soru sorulmuş ve o da şöyle demiştir: Ben böyle bir söz söyleme­ye cesaret edemem. Ancak derim ki: Sünnet Allah'ın Kitabı'nı açıklar ve be­yan eder.

Bir diğer beyan şekli ise, Allah'ın Kitabı'nın hükmünden başka hüküm or­taya koymaktır. Kadının halası ve teyzesi ile birlikte nikahlanmasının haram kılınması, evcil eşeklerin ve parçalayıcı azı dişi olan yırtıcı hayvanların yen­mesinin haram kılınması, şahid ile birlikte bir yeminle hüküm vermek ve bu­na benzer -inşaallah- ileride açıklanacak diğer hükümler buna örnektir.