Geri

   

 

 

İleri

 

6 Kur'ân-ı Kerim'in İ'rabı, î'rabını Öğretmek, Öğrenmeye Teşvik ve Kur'ân'ı İ'rablı Olarak Okuyanın Ecri

Ebu Bekr el-Enbârî der ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ashabından ve onlara tabi olanlardan (Allah onlardan razı olsun) Kur'ân-ı Kerim'in i'rabının faziletine, i'rabını öğrenmeye teşvike dair ve yanlış hareke ile okumayı yerip, bunun hoşlanılmayan birşey olduğunu belirten birtakım haberler gelmiş, bulunuyor. Bütün bunlar ise, Kur'ân-ı Kerim'i okuyup ezberleyen kimselerin bu ilmi öğ­renmek için oldukça gayret göstermelerini gerektirmektedir.

Bunlardan birisi de Yahya b. Süleyman ed-Dabbi'nin bize naklettiği şu ri­vayettir: Yahya dedi ki: Bize Muhammed b. Said anlattı. Dedi ki: Bize Ebu Mu-aviye, Abdullah b. Said el-Makburi'den, o babasından, o da dedesinden, o Ebu Hureyre'den rivayetle dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kur'ân'ı i'rab ile (açık seçik, tane tane, harflerinin doğru olarak harekeleri belirtilmiş olarak) okuyun ve onun garib (manalarını bilmediğiniz) kelimelerini araştı­rın."[132] [64]

Bana babam anlattı. Bize İbrahim b. el-Heysem anlattı. Dedi ki: Bize Adem b. Ebi İyas anlattı. Dedi ki: Bize Ebu't-Tayyib el-Mervezî anlattı. Dedi ki: Bi­ze Abdülaziz b. Ebi Revvad Nafi'den, o İbn Ömer'den anlatarak dedi ki: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Her kim Kur'ân okuyup onun i'rabını belli et­mezse, ona bir melek görevlendirilir. Bu onun için Kur'ân-ı Kerim'in indiril­diği şekle uygun olarak okuduğu her bir harfe on hasene yazar. Eğer bir kıs­mını i'rablı okur ise, onun için iki melek görevlendirilir. Bunlar okuduğu her bir harf için yirmi hasene yazarlar. Eğer tümünü i'rablı okur ise, onun için dört melek görevlendirilir. Bunlar ona her bir harf için yetmiş hasene yazar­lar. "[133] [65]

Cüveybir, ed-Dahhak'tan rivayetle dedi ki: Abdullah b. Mes'ud dedi ki: Kur'ân'ı tecvidli okuyunuz ve en güzel seslerle onu süsleyiniz. Kur'ân'ı i'rab­lı okuyunuz, çünkü o, Arabi bir Kur'ân'dır. Allah da Kur'ân'ın i'rablı (açık se­çik, fasih, tane tane, harekeleri belli) okunmasını sever.

Mücahid'in bir rivayetine göre, İbn Ömer dedi ki: Kur'ân'ı i'rablı okuyu­nuz.

Muhammed b. Abdurrahman b. Zeyd'den rivayete göre o, şöyle demiş: Ebu

Bekr ve Ömer (radıyallahü anhnhum)'a dediler ki: Kur'ân-ı Kerim'in bir bölümünün i'rablı okunmasını harflerini ezberlemekten daha çok severiz.

eş-Şabi'den gelen rivayete göre o, şöyle demiştir: Hazret-i Ömer dedi ki: Kim Kur'ân'ı i'rablı olarak okur ise, Allah katında bir şehid ecri alır.

Mekhûl dedi ki: Bana ulaştığına göre Kur'ân-ı Kerim'i i'rablı olarak oku­yan kimse, i'rabsız olarak okuyan kimsenin iki katı kadar ecir alır.

İbn Cüreyc'in, Ata'dan rivayetine göre İbn Abbas şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Arapları üç şey sebebiyle seviniz. Ben Arabım, Kur'ân Arapçadır, cennet ehlinin konuşacağı dil de Arapçadır."[134] [66]

Süfyan, Ebu Hamza'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: el-Hasen'e, Arap-çayı öğrenen birtakım kimselerden söz edildi. O da: Güzel bir iş yapıyorlar dedi. Peygamberlerinin dilini öğreniyorlar. Yine el-Hasen'e: Bizim lahin ya­pan (i'rab kurallarına aykırı okuyan) bir imamımız var, denildi. O da: Onu imamlıktan çekiniz, cevabını verdi.

İbn Ebi Müleyke'den şöyle dediği rivayet edilmektedir: Ömer b. el-Hattab (radıyallahü anh) döneminde bedevi bir Arap (Medine'ye) gelip şöyle der: Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in üzerine indirilen Kur'ân-ı Kerim'den bazı yerleri bana kim okuyup öğretebilir? Adamın birisi ona Tevbe sûresini öğretmeye başladı. Ve:

"Allah ve Rasûlü, müşriklerden uzaktır" (mealindeki et-Tevbe, 9/3 ayet-i kerime­sini) Allah müşriklerden ve Rasûlünden uzaktır, anlamına gelecek şekilde şeklinde kelimesini esreli olarak okutur. Bunun üzerine bedevi Arap şöyle der: Allah Resulünden uzaklaştı mı? Eğer Allah Rasûlünden uzaklaşmış ise ben de ondan uzaklaşıyorum. Bede­vi arabın bu sözleri Hazret-i Ömer'in kulağına gider. Hazret-i Ömer onu çağırıp şöy­le söyler:

- Ey bedevi! Sen Allah Rasûlünden (sallallahü aleyhi ve sellem) uzak olduğunu mu ilan ettin? Şöy­le dedi:

- Mü'minlerin emiri, ben Medine'ye geldim. Kur'ân bilmiyorum. Bana kim Kur'ân okumayı öğretir diye sordum. Bu kişi bana Berae (Tevbe) sûresini okuttu ve: şeklinde okuttu. Bunun üzerine ben de: Peki Allah, Rasûlünden uzaklaştı mı? Eğer Allah Rasûlünden uzak­laşmış ise ben de ondan uzaklaşıyorum, dedim. Bunun üzerine Hazret-i Ömer şöy­le dedi:

- Bu âyet böyle değildir ey bedevi!

- Nasıldır ey müminlerin emiri, diye sorunca, Hazret-i Ömer der ki:

- Bu: "Muhakkak Allah ve Rasûlü müşrikler­den uzaktır" şeklindedir. Bu sefer bedevi şu cevabı verir:

- Allah'a yemin ederim, ben de Allah'ın ve Rasûlünün uzak olduklarından uzağım. Bunun üzerine Ömer b. el-Hattab (radıyallahü anh), dil bilgisini bilmeyenlerin baş­kalarına Kur'ân öğretmemesini emretti. Ebu'l-Esved (ed-Dueli)'e de nahiv il­minin esaslarını koymasını emretti.

Ali b. el-Ca'd dedi ki: Ben Şu'be'yi şöyle derken dinledim: Arapçayı (Arap dili kaidelerini) bilmeden hadisle uğraşan bir kimsenin misali, boynu­na içinde yem bulunmayan bir yem torbası asılmış eşeğe benzer.

Hammad b. Seleme de der ki: Her kim hadis öğrenmeye koyulur, fakat na­hiv öğrenmezse, boynuna içinde arpa bulunmayan bir yem torbası asılmış eşek gibidir.

İbn Atiyye der ki: Kur'ân-ı Kerim'in i'rabı şeriatta asıldır. Çünkü ancak bu­nunla şeriatın kendisi olan Kur'ân'ın anlamları doğru dürüst öğrenilebilir.

İbnü'l-Enbârî dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ashabından ve onlara tabi olanlardan (Allah onlardan razı olsun) Kur'ân'ın garip ve müşkil lâfızlarına dair dil bilgisi kaideleri ve şiir ile delil gösterdiklerine dair o kadar çok ri­vayetler gelmiş bulunuyor ki, bunlar bu konuda nahiv bilginlerinin izlediği yolun doğruluğunu açıkça ortaya koymakta, bu yolu izleyenlere tepki gös­terenlerin tutumlarının yanlış olduğunu açıklamaktadır. Bu rivayetlerden bazısı:

Bize Ubeyd b. Abdulvahid b. Şerik el-Bezzaz anlattı, dedi ki: Bize İbn Ebi Meryem anlattı, dedi ki: Bize İbn Ferruh haber verdi, dedi ki: Bana Üsame haber verdi: Bana İkrime'nin haber verdiğine göre, İbn Abbas şöyle demiş: Bana Kur'ân-ı Kerim'in garib (sözlük anlamını bilmekte güçlük çektiğiniz) lâfızlarına dair soru sorduğunuzda, şiiri tetkik ederek o kelimenin manasını bulmaya çalışınız. Çünkü şiir, arabın divanıdır.

Yine bize İdris b. Abdülkerim anlattı, dedi ki: Bize Halef anlattı, dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd, Ali b. Zeyd Cüd'an'dan rivayetle dedi ki: Ben Said b. Cübeyr ile Yusuf b. Mihran'ı şöyle derken dinledim: İbn Abbas'a Kur'ân-ı Kerim'de bir hususa dair soru sorulduğunu işittim. O, şunları şunları söyledi ve dedi ki: Şairin şöyle şöyle dediğini duymadınız mı?

Yine İkrime'nin İbn Abbas'tan rivayetine göre, bir kişi ona yüce Allah'ın: "Elbiseni temizle" (el-Müddessir, 74/4) âyeti hakkında soru sormuş, o da şu cevabı vermiş: "Sözünde durmamak üzere elbiseni giyinme, demektir" de­di ve Ğaylan es-Sakafi'nin şu beyitini örnek gösterdi:

"Allah'a hamdolsun ki ben giymedim, sözünde durmayan bir kimse gibi elbise Ve ben işlediğim bir ayıptan dolayı da yüzünü örten değilim." Birisi de İkrime'ye "ez-Zenim" (el-Kalem, 68/13) kelimesinin anlamını so­runca İkrime şöyle der: Bu veled-i zina anlamındadır, der ve; örnek olarak da şu beyti okur:

"Veled-i zinadır, babası kimdir bilinmez

Fahişedir onun annesi, onun soyu alçaktır."

Yine ondan rivayete göre, "Zenim" kelimesini nesebi belli olmadığı hal­de bir kavme nesebi iltihak ettirilen, çirkin ve kötü söz söyleyen ve bayağı kimse demektir, demiş ve şu beyiti okumuştur:

"Zenimdir o. Erkekler fazladan kendilerinden olduğunu iddia ettiler.

Ayak kısımlarının postun enine ilave edildiği gibi. "

Yine İkrime'den rivayete göre o yüce Allah'ın:

"Gölgeli dal­ları vardır"(er-Rahman, 55/48) âyetini açıklarken şöyle demiş: O ağaçların gölgeleri ve dalları vardır. Şairin şu sözlerini duymadın mı?:

"Ete susamış çift pençeli bir doğanın eline düşmüş

İki yavrusu olan bir erkek güvercini;

Gölgeli dallar üzerinde şakıyarak çağıran

Dişi güvercinin sesi, şevkini galeyana getirmedi (mi)?"

İkrime'nin İbn Abbâs'tan rivayetine göre İbn Abbas yüce Allah'ın:

"Bakarsın ki bütün onlar toprağın üzerinde diridirler"'(en-Nâziât, 79/14) âyetlnde yer alan "es-Sâhire" yer demektir, demiştir. Ümeyye b. Ebi's-Salt da şöyle demiştir On-ların yanında deniz eti de var, kara eti de var." İbnü'l-Enbârî der ki: Raviler şu beyiti de rivayet etmektedirler:

"Onda kara eti de var deniz eti de

Ağızlarını açıp istedikleri her şey ebedi olmak üzere onlarındır." Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbas'a der ki: Bana yüce Allah'ın: "O'nu uyukla­ma ve uyku almaz"(el-Bakara, 2/255) âyetlnde yer alan ( iLJI ) kelime­sinin ne demek olduğunu söyleyiver. İbn Abbas: O uyuklamadır, der. Çün­kü Züheyr b. Ebi Sülmâ şöyle demiştir:

"Gece boyunca onu uyuklama almaz

Uyumaz da O: O'nun işinde zayıf görüşlülük ve tutarsızlık yoktur."