Geri

   

 

 

İleri

 

3 Allah'ın Kitabı'nı Okuma Şekli, ve Görüş Ayrılıkları, Okumanın mekruh, haram olma şekilleri ve bununla ilgili ayrılıklar

Buhari'nin rivayetine göre Katade şöyle demiş: Ben Enes'e Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Kur'ân okuyuşunun nasıl olduğunu sorduğumda bana şöyle dedi: O "bismillahirrahmanirrahim"i okuduğunda "bismillâh"ı "er-rahmân"ı ve "er-ra-hîm"i iyice uzatırdı."[101] [30]

Tirmizi, Ümmü Seleme'nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kesik kesik okur ve: "Elhamdülillahi Rabbil âlemin (âlemlerin Rabbi Al­lah'a hamdolsun)" der sonra durur, "er-rahmânirrahîm" der, sonra durur. Hazret-i

Peygamber (mâliki yerine): "meliki yevmiddin" diye okurdu. Tirmizi: Bu ga-rib bir hadistir demiştir. Ebu Davud da buna yakın ifadelerle hadisi rivayet etmiştir.[102] [31]

Peygamber (sa)'ın şöyle dediği rivayet edilmektedir: "İnsanlar arasında en güzel sesli kişi, Kur'ân'ı okuduğu zaman yüce Allah'tan korktuğunu gördü­ğün kimsedir."[103] [32]

Ziyad en-Numeyri'den rivayete göre o, beraberindeki Kur'ân okuyucula­rı ile birlikte Enes b. Malik'in yanına varmış. Kurrâlardan birisine: Oku, de­nilmiş, o da sesini yükselterek neş'elendirici bir üslupla okumuş. Okuyucu­nun sesi de ince idi. Bunun üzerine Enes, yüzünü açtı -yüzü üzerinde siyah bir bez parçası (peçe) bulundururdu- dedi ki: Ey filan, onlar (ashab) böyle yapmıyorlardı. Enes, hoşuna gitmeyen birşeyi gördü mü yüzü üzerindeki be­zi açardı.

Kays b. Ubad'ın şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem.) zikir (Kur'ân okuma) esnasında sesi yükseltmeyi hoş görmezlerdi.

Kur'ân okurken sesin yükseltilmesini mekruh gördükleri rivayet edilen­lerin bir kısmı: Said b. el-Müseyyeb, Said b. Cübeyr, el-Kasım b. Muhammed, el-Hasen, İbn Şîrîn, en-Nehaî ve başkaları...

Yine bunu mekruh görenler arasında Malik b. Enes ve Ahmed b. Hanbel de vardır. Bunların tümü, Kur'ân okurken sesi yükseltmeyi ve neşelendire­cek bir şekilde nağmeli okumayı mekruh kabul etmişlerdir. Said b. el-Müsey-yeb'den rivayet edildiğine göre o, bir seferinde cemaate namaz kıldıran Ömer b. Abdülaziz'in kıraatte nağme yaptığını işitince ona haber gönderip şunları söyledi: Allah seni ıslah etsin. İmamlar bu şekilde okumazlar. Bun­dan böyle Ömer b. Abdülaziz nağmeli bir şekilde okumaya son verdi.

el-Kasım b. Muhammed'in şöyle dediği rivayet edilmektedir: Bir kişi Pey­gamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Mescidinde Kur'ân okudu ve nağme yaptı. el-Kasım buna tep­ki göstererek şunları söyledi: Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz O, aziz bir kitaptır. Önünden de arkasından da batıl ona hiçbir surette erişemez" (Fussilet, 41/41-42).

İmam Malik'ten rivayet edildiğine göre; ona namazda Kur'ân okurken se­si yükseltmeye dair soru sorulmuş, o da bunu oldukça çirkin gördüğünü be­lirterek tepki göstermiş, Kur'ân okurken sesin yükseltilmesinden hoşlanma­dığını belirtmiştir.

İbnu'l-Kasım'ın ondan rivayetine göre, namazda nağme yapma hakkında İmam Malik'e soru sorulmuş, o: Hoşuma gitmez, demiş ve şunları eklemiştir: Bu şekilde okuyuş karşılığında birkaç dirhem alsınlar diye Kur'ân'ı şar­kı gibi okuyorlar.

Bazı kimseler de Kur'ân'ı yüksek sesle okumayı ve hoşa gidecek şekilde nağmeli tilaveti caiz görmüşlerdir. Çünkü okuyucu Kur'ân okurken sesini gü­zelleştirecek olursa, ruhları daha çok etkiler, kalpler onu daha çok dinler. Bu­na da Hazret-i Peygamber'in: "Seslerinizle Kur'ân'ı süsleyiniz" şeklindeki âyetini delil gösterirler. Bunu Hazret-i Peygamber'den el-Bera' b. Âzib rivayet et­miştir. Hadis Ebu Davud ve Nesei tarafından tahrîc edilmiştir."[104] [33]

Hazret-i Peygamber'in şu âyetini da delil gösterirler: "Kur'ân ile teganni etmeyen (güzel sesle tecvid üzere okumayan) bizden değildir." Bunu da Müslim rivayet etmiştir.[105] [34]

Gösterdikleri deliller arasında Ebû Mûsâ (el-Eş'arî)'nin Hazret-i Peygamber'e söylediği şu sözler de yer almaktadır: Benim Kur'ân okuyuşumu dinlediği­ni bilseydim, ben onu alabildiğine güzel okurdum.[106] [35] Yine Abdullah b. el-Muğaffel'in şu sözünü de delil gösterirler: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'nin fethedildiği sene geceleyin bir yolculuğunda devesi üzerinde Feth sûresini kıra­atinde terci' yaparak (sesini yükseltip alçaltarak) okumuştur.[107] [36] Bu görüşü ka­bul edenler arasında Ebu Hanife ve arkadaşları, Şafii, İbnü'l-Mübarek, en-Nadr b. Şumeyl de vardır. Ebu Cafer et-Taberi ile Ebu'l-Hasan b. Battal'ın kadı Ebu Bekr b. el-Arabî'nin ve başkalarının da tercih ettiği görüş budur.

Derim ki: Birinci görüş, zikrettiğimiz deliller ve ileride gelecek hususlar dolayısıyla daha sahihtir. İkinci görüşün savunucuları tarafından ileri sürü­len birinci hadis, zahiri anlamı üzere alınmamalıdır. Bu hadis, maklûb türün­den ifadeler kapsamına girer. Yani: "Seslerinizi Kur'ân ile süsleyiniz" demek­tir. el-Hattabi der ki: Hadis imamlarından birden çok kişi: "Kur'ân ile sesle­rinizi süsleyiniz" şeklinde açıklamış ve bu hadis "maklup" türüne girer de­mişlerdir. Nitekim Araplar: "Ben deveyi havuza arzettim (götürdüm)" diye­ceklerine: Havuzu deveye arzettim, derler. el-Hattabi der ki: Bunu Ma'mer Mansur'dan, o da Talha'dan rivayet etmiştir. Ve bu rivayetinde önce Kur'ân'ı zikredeceklerine sesleri zikretmiştir. Yani hadisi: "Seslerinizi Kur'ân ile süs­leyiniz" anlamında rivayet etmiştir. Doğrusu da budur.

el-Hattabi der ki: Talha b. Abdurrahman b. Avsece'nin el-Bera'dan riva­yetine göre Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Seslerinizle Kur'ân'ı süsleyiniz" diye buyurmuş­tur. Yani onu okumak alışkanlığını edinin, sesleriniz onunla meşgul olsun, onu bir parola ve bir süs edinin demektir. Bunun Kur'ân okumaya ve bununla çokça uğraşmaya bir teşvik demek olduğu da söylenmiştir. Ebu Hureyre'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Kur'ân ile seslerinizi süsleyiniz."[108] [37] Hazret-i Ömer'in de.- "Kur'ân ile seslerinizi güzelleştiriniz" dediği rivayet edilmektedir.

Derim ki: İşte Hazret-i Peygamber'in: "Kur'ân-ı Kerim ile teganni etmeyen (güzel sesle tecvid üzere okumayan) biz­den değildir" hadisinin de ifade ettiği anlam budur. Kur'ân ile sesini güzelleştirmeyen bizden değildir, demektir. Abdullah b. Ebi Müleyke de hadisi böy­lece açıklamıştır. Abdülcebbar İbnü'1-Verd dedi ki: İbn Ebi Müleyke'yi Şöy­le derken dinledim: Abdullah b. Ebi Yezid dedi ki: Ebu Lübabe yanımızdan geçti, biz de evine girinceye kadar arkasından yürüdük. Dış görünüşü pek de iyi değildi. Onun şöyle dediğini işittim: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyurur­ken dinledim: "Kur'ân'ı okurken teganni etmeyen (güzel sesle tecvid üzere okumayan) bizden değildir." (Abdül­cebbar) der ki: Ben İbn Ebi Müleyke'ye şöyle dedim: Muhammed'in baba­sı, şayet okuyanın sesi güzel değil ise ne yapmalıdır dersin? İbn Ebi Müley­ke dedi ki: Gücü yettiği kadar onu güzelleştirir. Bu hadisi Ebu Davud zikret­miştir.[109] [38]

Yine Ebu Musa el-Eş'ari'nin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e söylediği şu söz de böyle açıklanmalıdır: Eğer senin benim okuyuşumu dinlediğini bilseydim, Kur'ân okurken sesimi güzelleştirir, süsler ve tertîl ile okurdum.

İşte bu Ebu Musa'nın fıtri olan ses güzelliğine rağmen Kur'ân-ı Kerim'i hız­lıca okuduğunu göstermektedir. Şayet Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın kendisini dinlemek­te olduğunu bilseydi, kıraatini uzatır ve ağır ağır (tertîl ile) okurdu. Tıpkı Pey­gamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzurunda okuduğu gibi. Bu da Kur'ân okurken sesinin gü­zelliğini artırırdı. Yoksa Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın: "Kur'ân seslerle veya başka şey­lerle güzelleştirilir" anlamına gelecek bir söz söylediğini ileri sürmekten Al­lah'a sığınmak gerekir. Her kim böyle bir açıklama getirirse o kesinlikle Kur'ân'ın onun güzelleştirecek, süsleyecek birisine ihtiyacı olduğunu ifade etmiş olacağından, büyük bir iddiada bulunmuş olur. Halbuki Kur'ânı Ke­rim nurdur, ışıktır. Kur'ân, güzelliğine bürünen, onun ışığı ile aydınlanan kim­se için en üstün ve yüce süstür.

Şöyle bir açıklama da yapılmıştır: Süsleme emrinin anlamı, okuma şekil­lerini elde edip seslerimizle onları süslemek ve ölçülü bir şekilde okumak de­mektir. Yani "Kur'ân okuyuşunu seslerinizle güzelleştiriniz" anlamına gelir. O vakit (hadiste geçen): "Kur'ân" kelimesi Kur'ân okumak, kıraat anlamına ge­lir. Nitekim yüce Allah'ın: "Ve sabah vaktinin Kur'ân'ı" (el-İsrâ, 17/78) buy­ruğuyla sabah vakti Kur'ân okumak kastedilmiştir. Yine: "O halde Biz onu (Ceb­rail aracılığıyla) okuduğumuz vakit sen onun Kur'ân'ına uy!" (el-Kıyame. 75/18) âyetindeki "Kur'ân" kelimesi de Kur'ân'ın okunması anlamındadır.

Müslim'in Sahih'inde Abdullah b. Amr'dan şöyle dediği rivayet edilmek­tedir: "Gerçek şu ki, denizde Süleyman (aleyhisselâm)'ın zincire vurduğu ve tutuklan­mış olarak alıkonulan şeytanlar vardır. Bunların çıkıp insanlara karşı bir Kur'ân (yani okuyacak birşey) okumaları zamanı yakındır."[110] [39]

Şair Hazret-i Osman hakkında da şunları söyler:

"Kurban ettiler o saçları ağarmış ve (alnında) secdenin izlerini taşıyanı

Geceyi kimi zaman teşbih (namaz) ile kimi zaman Kur'ân okuyarak geçireni."

Bu açıklamaya göre hadis'e belirtilen manayı vermek doğru olur. Ancak tilavet demek olan Kur'ân okumayı -ilerde açıklayacağımız üzere- sınırların­dan dışarıya çıkartacak olursak bu men edilmiştir.

Zayıf bir görüş olarak şöyle de denilmiştir: Kur'ân ile teganni etmenin an­lamı ihtiyaç duymanın ve fakirliğin zıddı olan zengin olmak duygusu anla­mına gelen "istiğna"dan türetilmiştir. (Şarkı anlamına gelen "ğina"dan türetilmemiştir.) Nitekim ihtiyaç duymadı anlamında “Teğeneyte ve teğaneyte” denilir, es-Sihhah'da şöyle denilmektedir: “Teğna’r-Racul” muhtaç olmamak, Allah tara­fından ihtiyacının giderilmesi anlamındadır.ise birinin ötekine muh­taç olmaması anlamındadır. Nitekim Temimli el-Muğiıe b. Habnâ şöyle de­miştir:

"Her ikimizin de hayat boyunca kardeşine ihtiyacı yoktur

Öldük mü de bu ihtiyaçsızlığımız daha da artacaktır."

Süfyan b. Uyeyne ile Veki' b. el-Cerrâh da bu açıklamayı kabul etmişler­dir. Böyle bir açıklamayı Süfyan, Sa'd b. Ebi Vakkas'tan da rivayet etmekte­dir.

Yine Süfyan'dan bir başka açıklama şekli de rivayet edilmektedir. Bu şek­li de İshak b. Raheveyh zikreder. Yani Kur'ân sayesinde onun dışında kalan sözlere ihtiyaç duymaz. Nitekim Muhammed b. İsmail el-Buhârî de bu açık­lamayı benimsemiştir. Çünkü bu açıklamayı naklettiği[111] [40] Bab başlığının akabinde yüce Allah'ın şu âyetini zikretmektedir: "Onlara karşı okunup duran ve bizim sana indirdiğimiz kitap onlara yetmedi mi?" (el-Ankebut, 29/51)

Burada Kur'ân-ı Kerim sayesinde başka sözlere ihtiyaç duymamaktan kasıt, geçmiş ümmetlerin haberlerine dair bilgilere muhtaç olmamaktır. Tef­sir alimleri bunu bu şekilde açıklar.

Kur'ân'ı teganni ile okumanın anlamının, onunla hüzünlenip kederlenmek demek olduğu da söylenmiştir. Yani Kur'ân okuyan kimsenin üzerinde Kur'ân tilaveti esnasında sevincin zıddı olan hüzün ve kederin etkileri görü­lür, demektir. Burda teganni ise zengin olmak, ihtiyaç duymamak anlamına gelen kökünden gelmemektedir. Çünkü bu kökten türemiş olsaydı o vakit Hazret-i Peygamber'in demesi, ifadesini kullanma­ması gerekirdi. Bu görüşü İmam Ebu Muhammed İbn Hibban el-Büsti'nin de yer aldığı bir grup ilim adamı kabul etmiştir.

Görüşlerine delil olarak Mutarrif b. Abdullah b. eş-Şihhîr'in babasından yaptığı şu rivayeti gösterirler: "Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı namaz kılarken gördüm. Göğ­sünden ağlamaktan dolayı tencerenin kaynarken çıkardığı uğultu gibi bir ses duydum."[112] [41]

Bu görüşü savunanlar derler ki: Bu haber, sözü geçen hadis ile kederlen­menin kastedildiğine dair açık bir ifade taşımaktadır. Ayrıca bu görüşlerine hadis imamlarının rivayet ettiği Abdullah b. Mes'ud'dan gelen şu hadisi de destekleyici delil olarak göstermişlerdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Bana Kur'ân oku" dedi. (Abdullah b. Mes'ud der ki): Ona Nisa sûresini okumaya başla­dım. Nihayet yüce Allah'ın: "Her ümmetten (peygamberlerini) birer şahit, bunların üzerine de seni şahit kıldığımız zaman halleri nice olur" (en-Ni-sâ, 4/41) âyetine vardığımda Hazret-i Peygamber'e baktım, gözlerinden yaş ak­tığını gördüm.[113] [42]

Şimdiye kadar dört ayrı açıklama şeklini sıralamış olduk. Bütün bunlar ara­sında nağmeli bir şekilde sesi alçaltıp yükselterek Kur'ân okunacağına dair ifadeler taşıyan bir açıklama yoktur.

Ebu Said b. el-A'râbî, Peygamber Efendimizin: "Kur'ân ile teganni etme­yen bizden değildir" hadisiyle ilgili olarak şunları söylemektedir: "Araplar, ço­ğu konuşmalarında şarkı ve nağmeye düşkün kimseler idiler. Kur'ân-ı Kerim nazil olunca şarkı yerine nağmeli okuyacakları, alışageldikleri şekilde seslen­direcekleri sözün Kur'ân olmasını arzuladılar. İşte bundan dolayı Peygamber: "Kur'ân ile teganni etmeyen (güzel sesle tecvid üzere okumayan) bizden değildir" diye buyurmuştur.

Beşinci açıklama şekli: Bu, hadisi nağmeli okuyuşa ve neşelendirecek şe­kilde seslendirmeye delil getirenlerin açıklama şeklidir. Ömer b. Şebbe an­latıyor: Ben, Ebu Âsim en-Nebil'e, İbn Uyeyne'nin Hazret-i Peygamber'in: "tegan­ni etmeyen" şeklindeki sözünü yani onunla başkasına ihtiyaç duymamak an­lamına yorumladığını sözkonusu ettiğimde, şunları söyledi: İbn Uyeyne bu açıklaması ile sözedilmeye değer bir iş yapmış değildir. İmam Şafii'ye de bu yorumu hakkında soru sorulunca şöyle demiş: Biz bunu daha iyi biliriz. Eğer

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ihtiyaç duymamak anlamına gelen istiğnayı kastetmiş olsay­dı: Kim istiğna duymazsa.....derdi. O böyle demeyip "teganni etmek" tabirini kullandığına göre, onun teganniyi kastetmiş olduğunu bil­miş olduk. Taberî der ki: Bizim bildiğimize göre Arap dilinde teganni sesi nağmelejıdirmek suretiyle güzel ses çıkarmak demek olan gınadır (yani şarkı söy­lemektir.) Şair şöyle demiştir:

"Şiir söyledin mi nağmeli söyle

Çünkü bu şiiri nağmeli söylemek bir yarıştır."

Teganni'nin istiğna anlamına geldiğini iddia eden bir kimse şunu bilme­li ki, Arap dilinde ve şiirlerinde bu anlamda kullanılmış değildir. İlim ehlin­den de bunun bu anlama geldiğini söyleyen bir kimsenin olduğunu bilmi­yoruz. el-A'şâ'nın:

"Ben bir zamanlar Irak'ta uzun süre ikamet etmiş ve

ikametim süresince de iffetini korumuş bir kişiydim"

Sözünü delil gösterip burada "istiğna"yı kastettiğini ileri süren kimse yanlış bir iddiada bulunmaktadır. Çünkü el-A'şâ burada "ikamet yeri"ni kas­tetmiştir. Nitekim Araplar bir kişi hakkında "filan yerde ikamet etti" demek isterken işte bu kelimeyi kullanırlar. Yüce Allah'ın: "Orada ikamet etmemişler gibi oldular" (el-A'raf, 7/92) âyeti da bu türdendir. Bu görüşü ileri süren kimselerin şairin: "

"Ve biz öldüğümüzde birbirimize ihtiyaçsızlığımız daha da artacaktır" Sözlerini delil göstermesi ise bir yanılmadır. Çünkü burada geçen "et-Teğânî" kökü her biri diğerine ihtiyaç duymayan iki kişi bakında kullanılan "tefâul" veznindedir. Mesela, vuruşan iki kişi hakkında "İki adam vuruştu" denilir. İki kişinin ortaklaşa yaptığı bir fiil hakkında bunu söy­leyen bir kimsenin aynı şeyi tek kişi hakkında söylemesi yerinde olmaz. Do­layısıyla demek doğru olmaz. Aynı şekilde istiğna anlamında da (teganniden) demek de doğru olmaz.

Derim ki: Taberi'nin "tegannînin istiğna anlamında kullanıldığı Arap di­linde rastlanılmış bir şey değildir" şeklindeki iddiası yerinde değildir. Çün­kü önceden de belirttiğimiz gibi el-Cevheri, bunu bu manada zikrettiği gibi el-Herevî de bu anlamda zikretmiştir. Taberi'nin: "Fâale kipi karşılıklı olarak iki kişinin yaptığı iş hakkında kullanılır" şeklindeki ifadesine gelince, bu kip birçok yerde tek bir kimsenin yaptığı iş hakkında da kullanılır. İbn Ömer'in: " Ve o günlerde ben ergenlik yaşıma yaklaşmış bir genç idim"[114] [43] şeklindeki sözleri bu türdendir. Araplar bu kipi kullanarak: " Ayakkabıyı çekiçle dövdüm, hırsı­zı cezalandırdım, hastayı tedavi ettim" dedikleri de çok olur. O takdirde burada "teğânî" kipi de bu türden kabul edilmelidir. Hazret-i Peygamber'in "teğânnî etmeyen" ifadesi hem şarkı söylemek hem de istiğna göstermek anlamla­rına gelmesi muhtemel olduğuna göre, bu iki anlamdan birisini esas alarak yorumlamanın tercihe değer bir tarafı yok demektir. Hatta eğer bizim yapa­cak başka bir yorumumuz yoksa bunun "istiğna" anlamına yorumlanması da­ha uygundur. Çünkü böyle bir açıklama şekli Süfyan'ın da belirtmiş olduğu gibi büyük bir sahabiden rivayet edilmiştir. İbn Vehb, Süfyan hakkında şöy­le demektedir: "Ben hadislerin te'vili hususunda Süfyan b. Uyeyne'den da­ha bilgili kimse görmedim". Bilindiği gibi O (İbn Vehb), İmam Şafii ile gö­rüşmüş ve onunla çağdaş bir kimsedir.

Altıncı yorum: Bu da Müslim'in Sahih'inde yer alan fazlalık esas alınarak yapılan yorumdur. Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre o, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinlemiş: "Allah, sesi güzel bir peygamberin açıkça ve te-ganni ile Kur'ân okumasını sevdiği kadar birşeyi sevmiş değildir."[115] [44]

Taberi der ki: Eğer İbn Uyeyne'nin dediği gibi olsaydı, burada hem gü­zel sesin hem de açıktan okunmasının sözkonusu edilmesinin bir anlamı ol­mazdı.

Buna karşılık biz de şöyle deriz: "Açıktan okuması" ifadesinin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın sözü olması muhtemel olduğu gibi, Ebu Hureyre'ye veya bir başka­sına ait bir söz olması ihtimali de vardır. Eğer birinci ihtimal sözkonusu ise -ki bu uzak bir ihtimaldir- bu ifade Kur'ân okurken dinleyenleri neşelendir­memek ve nağmeli okumamak gerektiğine bir delildir. Çünkü Hazret-i Peygamber: "Onu nağmeli okurdu" demeyip bunun yerine "açıktan okurdu" ifade­sini kullanmıştır. Yani, okurken hem kendisine sesini işittiriyor, hem de ya­nında bulunanlara. Buna delil de Hazret-i Peygamber'in tehlil getirirken sesini yük­selttiğini duyduğu kimseye söylediği şu sözlerdir-. "Ey insanlar, kendinize acı­yınız. Dua ettiğiniz kişi, sağır da değildir, hazır olmayan bir gaip de değil­dir...."[116] [45] Bu hadis tamamı ile ileride gelecektir.

Şayet bu fazlalık bir sahabi tarafından veya bir başka ravi tarafından ek­lenmiş ise, ileri sürdükleri gibi burda kendilerinin lehine bir delil yoktur. Böy­le bir te'vili mezhebimizin ilim adamlarından birisi tercih ederek şöyle de­miştir: Bu daha uygundur. Araplar, sesini yükselten ve bunu arka arkaya sür­düren kimse hakkında "gani" tabirini kullanırlar. Onun bu işi için de "ğinâ" lâfzını kullanırlar. İsterse şarkı nağmeleri gibi nağmeli söylemesin. Ayrıca i-lim adamımız şunları da söyler: İşte sahabi bu anlamda hadisi yorumlamış­tır. Söylenen sözü daha iyi bilen, maksadını daha iyi kavrayan elbette ki odur.

Ebu'l-Hasen b. Battal, Şafii mezhebinin lehine delil getirerek şunu da söy­ler: Bu konuda mes'eledeki kapalılığı İbn Ebi Şeybe tarafından yapılan şu ri­vayet ortadan kaldırmaktadır. İbn Ebi Şeybe der ki: Bize Zeyd b. el-Hubâb anlattı, dedi ki: Bize Musa b. Ali b. Rebah babasından, o Ukbe b. Âmir'den rivayetle dedi ki: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kur'ân'ı öğreniniz ve onunla teganni ediniz ve yazınız. Nefsim elinde olana yemin ederim, onun (hafızalardan) ayrılıp gitmesi iki yaşına basmış devenin yularından kaçıp kur­tulmasından daha çabuktur."[117] [46]

Bizim (Mâliki mezhebimize mensub) ilim adamlarımız şöyle derler: Bu hadis-i şerifin senedi eğer sahih ise, Kur'ân-ı Kerim'i bize bütün hocalardan ne­silden nesile o şerefli çağa ve Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a kadar tevatür yoluyla ula­şan ve şekli kafi olarak bilinen kıraat şekli reddetmektedir. Bize tevatür yo­luyla gelen bu kıraatte, ne nağme sözkonusudur ne de başkalarını neşelen­direrek okumak sözkonusudur. Bununla birlikte harflerin mahreçlerinden çı­kartılmasında, uzatılmasında, idğam ve izhar yapılmasında ve benzeri kıra­at şekillerinde işi oldukça ileriye götürenlerin çokluğuna rağmen, böylesine rastlanılmamıştır. Diğer taraftan nağmeli ve neşelendirecek şekilde oku­makta hemzeli olmayan bir harfi hemzeli imiş gibi okumak, med olmayan ye­ri medli okumak da sözkonusudur. Bunun sonucunda tek bir elif birkaç elif, tek bir vav birkaç vav, tek bir harf ise birden çok harfe dönüşür. Bu da Kur'ân-ı Kerim'de bir fazlalığa sebebiyet verir. Bu ise men edilmiştir. Bu şekilde oku­yanlar eğer, hemze üzerinde durak yapacak olurlarsa bu sefer birkaç hem­ze çıkartırlar. Üzerinde durulan türden hemzeler de varsa o sadece bir tane­dir. Birden çok hemze değildir. Ve bu hemze ya mebni olur, ya maksur olur. Denilse ki: Abdullah b. Muğaffel'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gece yolculuğunda devesi üzerinde iken Feth sûresini okudu. Kı­raatinde terci' yaptı.[118] [47] Bunu Buhari zikretmiş ve yaptığı bu terci'in niteliği ile ilgili olarak üç defa (hemzeleri uzatarak) â, â, â demiştir.[119] [48]

Biz bununla ilgili olarak şunu söyleriz: Bu Hazret-i Peygamber'in med yapı­lan yerde bunu iyice med yaptığı şeklinde anlaşılmalıdır. Ayrıca sırtında yol aldığı devenin onu sarsması halinde çıkarttığı sesin anlatılması olma ihtima­li de vardır. Nitekim sesini yükselten kimse eğer binek üzerinde ise bineği­nin sarsmasının, sesinin basıncında ve kesik kesik çıkmasında etki ettiği gö­rülen bir şeydir. Böyle bir ihtimal sözkonusu olduğuna göre bunu delil göstermek mümkün değildir.

Hadis hafızı Ebu Muhammed Abdülgani b. Said, Katade'nin Abdurrahman b. Ebu Bekir'den, onun da babasından rivayetine göre, Ebu Bekir(radıyallahü anh.) şöy­le demiştir: "Rasûlullah (sa.)'ın kıraatinde terci'siz (nağmesiz) med vardı."

İbn Cüreyc de Ata'dan, o İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmekte­dir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın nağme yapıp neş'elendiren bir müezzini vardı. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Gerçek şu ki ezan düz kolay ve pürüzsüzdür. Eğer senin ezanın da düz kolay ve pürüzsüz olacak ise oku, değilse okuma." Bu­nu Darakutnî, Sünen'inde rivayet eder.[120] [49] Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ezanda nağme­yi yasakladığına göre yüce Allah'ın koruması altında olan Kur'ân-ı Kerim'de nağme yapmayı caiz görmemesi daha uygundur. Çünkü yüce Rabbimiz hak sözünde şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak Zikri (Kur'ân'ı) Bizler indirdik ve onu koruyacak olanlar da Bizleriz." (el-Hicr, 15/9); "Önünden de arka­sından da batıl ona erişemez. O, Hakim ve Hamid tarafından indirilmiş­tir." (Fussilet, 41/42).

Şunu belirtelim ki bu görüş ayrılıkları sesi yükseltip alçaltmak ve çokça nağme yapmak ile Kur'ân'ın anlamının anlaşılmaması hali ile ilgilidir. Eğer iş daha da ileriye götürülecek ve Kur'ân'ın anlamının anlaşılması bütünüy­le engellenecek olursa, bu ittifakla haramdır. Hükümdarların önünde ve ce­nazeler arkasında Kur'ân okuyan Mısır'daki okuyucuların yaptığı budur. Onlar bu şekilde okumanın karşılığında hediyeler ve ücret alırlar. Fakat bu işleri sapıkçadır. Bu amelleri boşunadır. Onlar bu şekilde Kur'ân okuyarak Allah'ın Kitabı'nı değiştirmeyi helal görüyorlar. Allah'ın indirdiği kitabında bu­lunmayan şeyleri ilave etmek suretiyle Allah'a karşı cür'etkarca hareket et­meyi önemsemiyorlar. Bu onların dinlerini bilmediklerinden, peygamberle­rinin Sünnetlerinin dışına çıkmalarından ve Kur'ân okumakta kendilerinden daha önce geçmiş bulunan salih kimselerin izledikleri yolun dışına çıkma­larından dolayı böyle olmaktadır. Onlar bu davranışlarıyla şeytanın kendile­rine süslü ve güzel gösterdiği amellerine yöneliyorlar. Bu işi yapınca iyi bir iş yaptıklarını zannediyorlar. Hakikatte ise onlar sapıklıklarında dönüp du­ruyorlar. Allah'ın Kitabı ile oynuyorlar. İnna lillah ve inna ileyhi râciûn. Fa­kat doğru sözlü yüce Peygamber, bunun gerçekleşeceğini de haber vermiş­tir. Nitekim Hazret-i Peygamber'in haber verdiği gibi olmuştur.

İmam Hafız Ebu'l-Huseyn Rezin ile Ebu Abdullah et-Tirmizi el-Hakim Nevâdiru'l-Usul adlı hadis kitabında Hazret-i Huzeyfe'den Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'nın şöy­le buyurduğunu zikretmektedir: "Kur'ân'ı Arapların nağme ve sesleriyle okuyunuz. Sakın aşıkların[121] [50] nağmeleriyle ve iki kitap ehlinin (Yahide ve Hristiyanların) nağmeleriyle okumayınız. Benden sonra şarkı ve ağıt yakar gibi Kur'ân'ı nağmeli okuyacak kimseler gelecektir. Kur'ân onların hançerlerin­den aşağıya inmez. Kalpleri fitneye garkolmuştur. Bu okuyuşlarından hoş­lananların kalpleri de onlarınki gibidir. "[122] [51]

İlim adamlarımız der ki: Vaizlerin önlerinde ve toplantılarda günümüz Kur'ân okuyucularının Kur'ân okudukları vakit, Arap olmayanların nağme­leri ile Kur'ân okumalarının Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yasakladığı şekil olma ihtima­li çok yüksektir. Kıraatte terci' (tekrarlamak ve nağme yapmak.) hıristiyanla-rın okuyuşu gibi harfleri tekrarlayıp durmaktır. Tertil ise ağır ağır okumak, harfleri ve harekeleri açık seçik bir şekilde çıkarmaktır. Kur'ân okuyuşunda istenen budur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ve Kur'ân'ı tertil ile (tane ta­ne, ağır ağır) oku." (el-Müzemmil, 73/4.)

Umm Seleme'ye Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın namazda Kur'ân okuyuşuna dair so­ru soruldu da şöyle dedi: Onun namazından size ne? O namaz kılar, sonra da kıldığı kadar uyur, sonra uyuduğu kadar namaz kılar, sonra namaz kıldı­ğı kadar uyurdu. Ve sabaha kadar bunu böyle yapardı. Böyle dedikten son­ra Hazret-i Peygamber'in kıraatinin nasıl olduğunu anlattı. Onun harfleri tane ta­ne açık seçik okumasını nitelendirdi.[123] [52] Bunu Nesai, Ebu Davud ve Tirmizi rivayet etmiş, Tirmizi de: "Hasen, sahih, garib bir hadistir" demiştir.