2 Kur'ân-ı Kerim'in Faziletleri, Kur'ân'a Teşvik, Kur'ân'ı Öğrenen, Okuyan, Dinleyen ve Kur'ân ile Amel Edenin Faziletine DairŞunu bil ki bu, oldukça geniş ve kapsamlı bir konudur. İlim adamları, bu konuda birçok eser yazmışlardır. Biz bunlardan Kur'ân'ın faziletini, Kur'ân'ı Allah rızası için öğrenmeye talip oldukları ve gereğince amel ettikleri takdirde Allah'ın, Kur'ân ehli için neler hazırlamış olduğunu gösterecek bazı hususları zikredeceğiz. Kur'ân-ı Kerim'in faziletine dair mü'minin ilk bilmesi gereken husus, bunun alemlerin Rabbi olan Allah'ın halkedilmemiş sözü, eşi ve benzeri bulunmayanın kelamı, dengi ve benzeri olmayanın sıfatı olduğunu bilmesidir. Kur'ân, aziz ve celil olan Allah'ın zatının nurundandır. Kıraati (Kur'ân'ın okunması) ise, Kur'ân okuyanların sesleri ve nağmeleridir. Bu ise, onların bazı ibadetlerde farz olarak ve çoğu vakitlerde de mendûb olarak yerine getirmekle emr olundukları kendi kesbleri (kazançları) olan bir iştir. Cünub olma hallerinde ise, Kur'ân okumaları yasaklanır. Kıraatleri sebebiyle ecir alırlar, onu terkettikleri için de cezalandırılırlar. Bu, Hak Ehli müslümanların üzerinde ic-ma ettikleri ve ilgili rivayetlerin açıkça ifade ettiği bir husustur. Bu konuda va-rid olmuş pek çok haber bunu göstermektedir. Sevap ve ikap (ecir ve mükafat) ileride de açıklanacağı üzere ancak kulların kesbi olan fiiller hakkında söz-konusu olur. Şayet yüce Allah, bu Kur'ân-ı Kerim'i gereği gibi düşünmek, ondan ibret almak, Kur'ân-ı Kerim'de yer alan ve O'na itaat ve ibadet ile ilgili buyrukları ibretle düşünmek, haklarını ve farzlarını gereği gibi yerine getirmek için kullarının kalplerine bütün bunları taşıyacak kuvveti vermemiş olsaydı, kalpler buna katlanamaz, onun ağırlığı altında ezilir giderdi. Yahut alabildiğine bir sarsıntı geçirir ve buna hiçbir şekilde tahammül edemezdi. Nitekim sözü hakkın ta kendisi olan şanı yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: "Eğer Biz, bu Kur'ân'ı bir dağın üzerine indirseydik, muhakkak ki o dağı Allah korkusundan başını eğmiş, dağılıp parça parça olmuş görürdün" (el-Haşr, 59/21) Şimdi sorarım: Dağların gücü karşısında kalplerin gücü nedir ki? Fakat yüce Allah kullarına kendi katından bir lütuf ve bir merhamet olmak üzere bu Kur'ân'ı yüklenebilmeleri için dilediği kadar güç ihsan etmiştir. Bu Konuda Varid Olmuş Rivayetler: Bunların başında Tirmizi tarafından Ebu Said el-Hudri (radıyallahü anh)'den gelen rivayet yer almaktadır. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Şanı yüce ve mübarek olan Rabbimiz buyuruyor ki: Kur'ân'ın ve Beni zikretmesinin benden dilekte bulunmaktan alıkoyduğu kimseye dilekte bulunan kimselere verilenlerin en faziletlisini veririm. -Devamla buyurdu ki-: Allah'ın kelamının diğer sözlere olan üstünlüğü Allah'ın yaratıklarına olan üstünlüğü gibidir." Tirmizi der ki: Bu, hasen, garib bir hadistir.[79] [7] Ebu Muhammed ed-Darimi es-Semerkandi Müsned'inde Abdullah (b. Mes'ud)'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: "es-Seb'u't-Tıvâl, Tevrat gibidir. Miûn, İncil gibidir. el-Mesânî,[80] [8] Zebur gibidir. Kur'ân-ı Kerim'in diğer sûreleri de ayrıca bir üstünlüktür."[81] [9] Darimi ayrıca senedini kaydederek, el-Hâris'ten, o da Ali (radıyallahü anh)'dan -Tirmi-zi tarafından da rivayet edilen- şu hadis-i şerifi kaydetmektedir: Hazret-i Ali dedi ki: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: - Karanlık geceden parçalar gibi fitneler olacaktır. Ben: - Ey Allah'ın Rasûlü, bundan kurtuluş nasıl olur? diye sordum. Şöyle buyurdu: - (Kurtuluş) şanı yüce ve mübarek olan Allah'ın Kitabı'ndadır. Orada sizden öncekilere dair bilgiler, sonrakilere dair haberler vardır. Aranızdaki anlaşmazlıkların hükmü ordadır. O (hakkı bâtıldan, haklıyı haksızdan) ayırde-den fasıldır. Oyunla eğlence değildir. Onu zorbalık dolayısıyla terkedenin Allah belini kırar. Her kim ondan başka bir kaynakta hidayeti ararsa Allah, onu saptırır, o Allah'ın sapasağlam ipidir, apaçık nurudur, hikmeti sonsuz öğütü-dür. O, dosdoğru yoldur. O, nevaların sağa sola saptıramadığı buyruklardır. Diller onun ile karışmaz, onunla birlikte farklı farklı görüşler ortaya çıkmaz. İlim adamları ondan doymaz, takva sahipleri ondan usanmaz. Çokça müracaat edildiği için eskimez, yıpranmaz. Akıllara durgunluk veren özellikleri bitip tükenmez. O, işittikleri zaman cinlerin.- Biz gerçekten şaşırtıcı, hayret verici bir Kur'ân işittik, demekten kendilerini alıkoyamadıkları sözdür. Onun ilmini öğrenen ileri gider. Ona dayanarak söz söyleyen doğru söyler. Onun gereğince hükmeden adalet yapar. Gereğince amel eden ecir kazanır. Ona çağıran dosdoğru yola iletilerek hidayet bulur. İşte sen bunu benden öğre-niver ey A'ver!"[82] eş-Şa'bi (bu hadisi Hazret-i Ali'den rivayet eden) el-Haris'i yalancılıkla itham etmekte ise de bu, itibar edilecek bir itham değildir. Çünkü el-Haris'in yalan söylediği açıkça tespit edilmiş değildir. Ancak Hazret-i Ali'ye karşı duyduğu aşırı sevgisi ve onu başkalarından faziletli kabul etmesi gözden düşmesine sebep olabilir. İşte -doğrusunu en iyi bilen Allah'tır ya- eş-Şa'bi'nin el-Haris'i yalancılıkla itham etmesi bundandır. Çünkü eş-Şa'bi, Ebu Bekr (radıyallahü anh)'in daha faziletli olduğu kanaatindedir. Onun ilk müslüman olduğu görüşünü savunur. Ebu Ömer b. Abdi'1-Berr der ki: eş-Şa'bi'nin, Hemdanlı el-Haris hakkında: "Bana yalancılardan birisi olan el-Hâris bana anlattı" dediği için cezalandırılmış olduğunu zannederim. Nahiv ve lügat bilgini Ebu Bekr Muhammed b. el-Kasım b. Beşşâr b. Mu-hammed el-Enbâri "er-Reddu alâ Men halefe Mushafe Usmâne" (Hazret-i Osman'ın Mushaf'ına Muhalefet Edenlere Reddiye) adlı eserinde Abdullah b. Mes'ud'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Şüphesiz bu Kur'ân-ı Kerim, Allahü teâlâ'nın bir ziyafetidir. O'nun bu ziyafetinden gücünüz yettiği kadarını öğrenin. Muhakkak bu Kur'ân-ı Kerim, Allah'ın ipidir. Apaçık nur odur, faydalı şifa kaynağıdır, ona sımsıkı sarılanın koruyucu sığınağıdır. Ona uyanların kurtuluşudur. O, eğilip bükülmez ki doğrultulsun. Sapıp eğrilmez ki hoşlanılacak hale getirilsin. Onun hayret verici özellikleri bitip tükenmez. Çokça müracaattan dolayı eskiyip yıpranmaz. Onu okuyunuz. Çünkü Allah, onu okumanız sebebiyle her bir harf karşılığında size on hasene verir. Ben sizlere elif, lam, mim tek harftir demiyorum. [Fakat elif bir harf, lam bir harf mim bir harftir]. [83] Sakın ha, sizden herhangi bir kimsenin bacak bacak üstüne koyarak Bakara sûresini okumayı terkettiğini görmeyeyim. Çünkü şeytan Bakara sûresinin okunduğu evden kaçar. Hayırdan eser bulunmayan ev Allah'ın Kitabı'ndan eser bulunmayan evdir." [84] Ebû Ubeyd, Garibu'l-Hadis adlı eserinde Abdullah (b. Mes'ud)'dan: "Bu Kur'ân Allah'ın bir ziyafetidir. Ona giren emniyettedir" âyetini naklettikten sonra şunları söylemektedir: Hadisin açıklaması şöyledir: Bu bir meseldir. Kur'ân-ı Kerim'i, yüce Allah'ın insanlar için hazırladığı bir ziyafete benzetmektedir. Bu ziyafette insanlar için hayırlar, menfaatler vardır. Bu ziyafeti hazırladıktan sonra insanları bu ziyafete gelmeye çağırmıştır. Araplar: “Madubeti vema dabeti” derler. Bu kelimeyi “Madubeitu” şeklinde okursak, insanın hazırlayıp da başkalarını davet ettiği ziyafet anlaşılır. “Madabeti” şeklinde okuduğumuz takdirde bu «edep»ten türemiş bir kelime olur. Bu kelimeyi bu şekilde okuyanlar Hazret-i Peygamber'in bir başka hadisini delil gösterirler: "Bu Kur'ân-ı Kerim, Allah'ın edep öğrenilecek buyruğudur. “Madabeti” Onun edep kaynağından edep öğreniniz" hadisini delil gösterirler. el-Ahmer ise, bu söyleyişleri aynı anlamdaki bir kelimenin iki ayrı söyleyişi olarak kabul etmiştir. Bu görüşte ondan başka birisinin olduğunu işitmedim. (Ebu Ubeyd devamla der ki): Birinci açıklama şekli daha çok hoşuma gitmektedir. Buhari, Osman b. Affan (radıyallahü anh)'dan rivayet ediyor: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Sizin en hayırlı olanınız Kur'ân'ı öğrenen ve öğretendir."[85] Müslim, Ebu Musa (ra)'dan rivayet ediyor: Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Kur'ân okuyan mü'minin misali, utrucc (ağaç kavunu) gibidir. Kokusu da hoştur, tadı da hoştur. Kur'ân okumayan mü'minin misali ise hurmaya benzer. Tatlı olmakla birlikte kokusu yoktur. Kur'ân okuyan münafikın misali ise kokusu hoş, tadı acı olan reyhana benzer. Kur'ân'ı okumayan münafikın misali ise, Ebu cehil karpuzuna benzer. Kokusu yoktur, tadı acıdır." Bir diğer rivayette "münafikın misali" yerine "facirin misali" denilmiştir. [86] Buhari'deki rivayet de şöyledir: "Kur'ân okuyan mü'minin misali utrucc (ağaç kavunu) gibidir. Tadı hoş, kokusu da hoştur. Kur'ân okumayan mü'minin misali hurma gibidir..." der ve hadisin geri kalan kısmını kaydeder. [87] Ebû Bekr el-Enbârî der ki: Bize Ahmed b. Yahya el-Hulvânî haber verdi. Bize Yahya b. Abdülhamid anlattı. Bize Huşeym anlattı. (H) [88] Bize İdris bildirdi. Bize Halef anlattı. Bize Huşeym el-Avvam b. Havşeb'den anlatarak dedi ki: Ebu Abdurrahman es-Sülemî'nin huzurunda Kur'ân okuyup hatmeden kişi, Kur'ân'ı hatmetti mi, önünde oturtur, elini başının üzerine koyar ve ona şöyle derdi: Ey filan, Allah'tan kork, eğer öğrendiklerinle amel edecek olsan senden daha hayırlı kim olur, bilmem. ed-Dârimi, Vehb ez-Zimari'den şöyle dediğini rivayet eder: Her kime Allah Kur'ân'ı ihsan eder, o da gece ve gündüz onun gereğini yerine getirir, onda bulunan hükümler gereğince amel eder ve Allah'a itaat üzere ölürse, Kıyamet gününde Allah, o kimseyi sefere ile hakimlerle birlikte gönderir. Said der ki: Burada sefereden kasıt melekler, hakimlerden kasıt ise peygamberlerdir. [89] Müslim, Aişe (radıyallahü anhnh)'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Kur'ân-ı Kerim'i maharetle okuyan kimse, şerefli, iyi elçi meleklerle birliktedir. Kur'ân-ı Kerim'i zorlana zorlana okuyan ve okurken sıkıntı çeken bir kimse için de iki ecir vardır." [90] Bu şekilde zorlanarak okuyanın iki ecir almasına sebep, birisi okuması diğeri de zorlanması dolayısıyladır. Kur'ân'ı maharetle okuyan kimsenin dereceleri ise bütün bunlardan yüksektedir. Çünkü Kur'ân-ı Kerim, önceleri o kimse için de zorla okunan bir kitaptı. Daha sonra bu basamaktan yüksele yüksele meleklere benzetilecek konuma kadar yükselmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Tirmizi, Abdullah b. Mes'ud'un şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Allah'ın Kitabı'ndan bir harf okuyan kimse için, bu harf sebebiyle bir hasene vardır. Her bir hasene ise on katı ile mükafat alır. Ben sizlere Elif, Lam, Mim tek bir harftir demiyorum. Fakat Elif bir harf, Lam bir harf ve Mim bir harftir" diyorum. Tirmizi der ki: Bu yolla hasen sahih ve garib bir hadistir. Mevkuf olarak da rivayet edilmiştir.[91] Müslim, Ukbe b. Âmir'in şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bizler Suffe-de bulunduğumuz bir sırada Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza gelip şöyle dedi: "Sizden hanginiz buradan Buthân'a ya da el-Akik'e kadar gidip günah da kazanmaksızın herhangi bir akrabalık bağını da kesmeksizin büyük hörgüç-lü iki deve alıp gelmek ister?" Bizler: Ey Allah'ın resulü, hepimiz böyle bir-şeyi arzu ederiz, deyince Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu: "Peki niye her biriniz mescide gidip Allah'ın Kitabı'ndan iki âyeti öğrenmiyor yahut okumuyorsunuz? Böylesi onun için iki dişi deveden hayırlıdır. Üç tane öğrenirse, üç deveden, dört tane öğrenirse dört deveden ve öğrendiği âyetler sayısınca o kadar deveden hayırlıdır. "[92] Ebu Hureyre'den rivayete göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Her kim, müslüman bir kimsenin dünya sıkıntılanndan bir sıkıntısını giderirse, Allah da o kimsenin Kıyamet günündeki sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir. Her kim sıkıntı içerisinde bulunan kimseye kolaylık sağlarsa, Allah o kişiye dünyada da âhirette de kolaylık verir. Müslüman bir kimsenin kusurunu örtenin Allah, dünyada da âhirette de kusurunu örter. Kul, müslüman kardeşine yardımcı olduğu sürece Allah da ona yardımcı olur. İlim öğrenmek üzere bir yola koyulan kimseye Allah cennete giden bir yolu kolaylaştırır. Bir topluluk Allah'ın evlerinden birisinde Allah'ın Kitabı'nı kendi aralarında okuyup onu öğrenecek olurlarsa muhakkak üzerlerine sekinet (huzur, sükûn ve vakar) iner, rahmet onları kuşatır, melekler etraflarında toplanır, Allah, onları kendi nezdindekiler arasında anar. Amelinin geciktirdiği kimseyi ise nesebi öne götüremez."[93] Ebu Davud, Nesai, Darimi ve Tirmizi, Ukbe b. Amir'den şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Kur'ân'ı yüksek sesle okuyan bir kimse açıkça sadaka veren kimse gibidir. Kur'ân'ı kısık sesle okuyan kimse gizlice sadaka veren kimse gibidir." Tirmizi: Bu, hasen, garib bir hadistir, demiştir.[94] Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den rivayetine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde Kur'ân-ı Kerim gelir ve: Rabbim, (ona) bir hülle giydir, der. O kişiye şeref tacı giydirilir. Daha sonra yine: Rabbim, ona ihsanını artır, der. Bu sefer ona şeref ve üstünlük hüllesi giydirilir. Sonra: Rabbim ondan razı ol der, Allah ondan razı olur. Ona: Oku ve yücel denilir, her bir âyet karşılığında ona bir hasene artırılır." Tirmizi, sahih bir hadistir, demiştir.[95] [23] Ebu Davud'un Abdullah b. Amr'dan rivayetine göre o şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Kur'ân sahibine şöyle denilir: Oku, yüksel ve dünyada dura dura, tertil ile okuduğun gibi şimdi de tertil ile oku. Senin varacağın son nokta okuyacağın son âyet olacaktır."[96] Bunu ayrıca İbn Mace Sünen'inde Ebu Said el-Hudri'den şöylece rivayet etmektedir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Kur'ân sahibine cennete girdiği vakit şöyle denilecektir: Oku, ve yüksel. Bunun üzerine okumaya koyulur. Her bir âyet okudukça bir derece yükselir. Bu, Kur'ân'dan bildiği son âyete kadar böylece sürüp gider."[97] [25] Ebu Bekr el-Enbârî, senedini kaydederek, Ebu Ümame el-Hımsi'nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Kendisine Kur'ân'ın üçte biri verilen kimse, nübüvvetin üçte biri verilmiş gibidir. Kur'ân'ın üçte ikisi verilen kimse nübüvvetin üçte ikisi verilmiş gibidir. Kur'ân'ın tümünü okuyan kimseye, nübüvvetin tümü verilmiş demektir. Şu kadar var ki ona vahiy gelmez. Kıyamet gününde ona: Oku ve yüksel denilir. O da her bir âyet okudukça bir derece yükselir. Nihayet bildiği Kur'ân âyetlerini bitirir. Sonra ona: Bir avuç al, denilir. O da bir avuç avuçlar. Sonra ona şöyle denilir: Ellerinde ne olduğunu biliyor musun? Sağ elinde ebedilik, sol elinde de sonsuz nimetler olduğunu görür."[98] [26] Bize İdris b. Halef anlattı. Bize İsmail b. Ayyaş, Temmam'dan, o el-Ha-sen'den anlatarak dedi ki: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Her kim, Kur'ân-ı Ke-rim'in üçte birini beller ve gereğince amel ederse, nübüvvet işinden üçte birini almış demektir. Her kim Kur'ân'ın yarısını beller ve gereğince amel ederse, nübüvvet işinin yarısını almış demektir. Her kim Kur'ân'ın tümünü bellerse o nübüvvetin tümünü almış olur." İdris b. Halef dedi ki: Ayrıca bize, Muhammed b. Yahya el-Mervezî anlattı. Ona Muhammed b. Sa'dân haber vermiş, ona el-Huseyn b. Muhammed Hafs'dan haber vermiş. Hafs, Kesir b. Zâzân'dan o Asım b. Damra'dan, o Ali (radıyallahü anh)'dan rivayetle dedi ki: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Her kim Kur'ân'ı okur, tilavet eder ve hıfz ederse, Allah, onu cennete koyar ve hepsi için cehennemin vacip olduğu ev halkından on kişi hakkında şefaatçi kılar."[99] [27] Um ed-Derdâ dedi ki: Âişe (radıyallahü anhnh) yanıma geldi. Ona şöyle dedim: Cennete giren kimseler arasında Kur'ân'ı okuyan kimsenin okumayana üstünlüğü nedir? Âişe (radıyallahü anhnh) dedi ki: Kur'ân âyetlerinin sayısı cennetteki derecelerin sayısı kadardır. Buna göre cennete girenler arasında Kur'ân'ı okuyanlardan daha faziletli kimse yoktur. Bunu Ebu Muhammed Mekkî zikretmiştir. İbn Abbas da der ki: Kim Kur'ân'ı okur, onda bulunanlara tabi olursa, Allah onu dalaletten hidayete iletir. Kıyamet gününde onu kötü bir şekilde hesaba çekilmekten korur. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kim, Benim hidayetime uyarsa, o (dünyada) sapmaz, (âhirette de) bedbaht "l™az." (Taha, 20/123) İbn Abbas der ki: Böylelikle yüce Allah, Kur'ân-ı Kerim'e uyan kimselere dünya hayatında sapmama ve âhirette de bedbaht olmama teminatını vermiştir. Bunu da Mekkî zikretmiştir. el-Leys der ki: Şöyle denilmektedir: Rahmet Kur'ân'ı dinleyen kimseye ulaştığından daha çabuk hiçbir kimseye ulaşmaz. Çünkü şanı yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Kur'ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun. Olur ki rahmet olunasınız." (el-A'raf, 7/204) "Olur ki" ise Allah'tan bir vaad olarak zikredilen bir şeyin başına geldi mi o vaadin muhakkak gerçekleşeceğini ifade eder. İslâm tarihinde tasnif edilmiş ilk Müsned olan Ebû Dâvûd et-Tayâlisî Müs-ned'inde Abdullah b. Amr'ın rivayetine göre Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Her kim on âyet-i kerime okuyarak namaz kılarsa (veya onları uygularsa) gafillerden yazılmaz. Her kim yüz âyet-i kerime okuyarak namaz kılarsa (veya onları uygularsa) kânitlerden yazılır. Her kim bin âyet okuyarak namaz kılarsa (veya onları uygularsa) kantarlarla mükafat alanlardan diye yazılır."[100] [28] Bu manayı dile getiren rivayetler pek çoktur. Bizim kaydettiğimiz bu rivayetler ise bu konuda yeterlidir. Hidayete muvaffak kılan Allah'tır. |