Geri

   

 

 

İleri

 

10 Kur'an Âyetlerinin Mânâsını Anlamak

Bu hususta Taberi özetle şunları zikretmiştir. "Kur'an-ı Kerim'in âyetleri, ihtiva ettikleri mânâları anlamak yönünden üç kısma ayrılmaktadır.

Bir kısım âyetler vardır ki bunların mânâlarını ancak Allah teâlâ bilir.

Diğer bir kısım âyetler de vardır ki bunların mânâları ancak Resulullahın açıklamasıyla bilinir.

Başka bir kısım âyetler de vardır ki bunların mânâlarının bir kısmını Kur'anın indiği Arap dilini bilen herkes bilir. Taberi bunların izihını özeüe şöyle yapmıştır.

Taberi diyor ki: "Daha önce Kur'an-ı Kerimin tümünün Arapça olduğuna ve onun, Arapların tümünün lehçeleriyle değil sadece bir kısmının lehçeleriyle indiğine, bugün Müslümanların mushaflannda bulunan ve okudukları lehçenin de bu lehçelerden sadece bir kısmını teşkil ettiğine dair deliller zikretmiştik. Yi­ne biz, Kur'anm ihtiva ettiği, nurları, delilleri, hikmetleri ve beyanları açıklarken Allahü teâlânın, Kur'ana yerleştirdiği hükümlerin, emirlerin, yasaklar, helaller, haramlar, vaadler, tehditler, muhkem âyetler, müteşabih âyetler olduklarını söy­lemiş ve bunların çeşitli hikmetler taşıdıklarını beyan etmiştik. Bu beyanları­mız, Kur'anı anlamaya muvaffak olanlar için yeterlidir.

Şimdi de diyoruz ki "Kur'anın âyetlerinin mânâları da onları anlayacaklar açısından üç kısma ayrıl­maktadır.

1- Ayetlerin bir kısım mânâian vardır ki, bunları ancak bir ve kahredici olan Allahü teâlâ bilir. Bunlar da, kıyametin kopma anı, sur'a üfleme zamanı ve İsa'nın inme vakti gibi bir kısım olayların zaman ve vadeleriyle ilgili bilgilerdir. Bu olayların ne zaman gerçekleşeceklerini ve bu zamanın ne kadar olacağını Allah'tan başka kimse bilmez. Çünkü Allahü teâlâ bunların bilgilerini kendisinde saklı tutmuştur. Nitekim bu hususta şöyle buyurmuştur:

"Ey Muhammed!. sana kıyametten soruyorlar ne zaman kopacak dîye. De ki "Onun ilmi ancak Rakbi-min kalındadır. Kıyametin vaktini ancak o açıklar. O kıyaınct, göklerde ve yer­de ağır basmıştır. Size ansızın gelecektir. Gerçekten onu biliyor muşsun gibi senden sorarlar. De ki: "Onun ilmi ancak Allah karındadır. Fakat insanlarımı çoğu bunu bilmezler. [49][70] 

Resulullah bu gibi bir olayı zikrettiğinde, bunların gerçekleşmelerinden önce ortaya çıkacak olan alâmetlerinden söz ediyordu. Ni­tekim bir gün, Deccalin çıkacağı meselesi bahse konu olunca, sahabilerine şöyle buyurmuştu: "Nevvas b. Sem'an diyor ki:

"Bir gün sabahleyin Resullullah Deccalı anlattı. Onu anlatırken sesini ba-zan kıstı bazan yükseltti. Bizler de Deccal'ın, hurmalıklardan birinin içinde ol­duğunu zannettik. Resulullah'ın yanına vardık. Bizi görünce durumumuzu anla­dı ve buyurdu ki: "Ne oldu size?" Biz de dedik ki: "Ey Allah'ın Resulü, sen sa­bahleyin Deccal'ı anlattın. Onu anlatırken sesini bazan kıstın bazan yükselttin. Öyle ki bizler onu bazı hurmalıklar içinde zannettik." Resulullah da buyurdu ki: "Ben sizin için, Deccal'm dışındaki şeylerden daha fazla korkuyorum. Şayet, ben sizin içinizdeyken Deccal çıkacak olursa ona karşı sizin savunucunuz ve mücadele vereniniz ben'im. Eğer, ben sizin içinizde olmadığım bir zamanda çı­kacak olursa, herkesin savunucusu kendisidir. Allah her müslüman için benim vekilimdir. O Deccal, saçı çok kıvırcık bir gençtir. Bir gözü patlaktır. Ben onu, -Abdüluzza b. Katan'a benzetir gibi oluyorum. Sizden kim, ona yetişecek olursa, ona karşı Kehf suresinin baş tarafını okusun. [50][71]

2- Ayetlerin diğer bir kısım mânâları da vardır ki bunlar ancak Peygam­ber (sallalahü aleyhi ve sellem)'in açıklamasıyla bilinirler. Bunlar da âyetlerde zikredilen ve farziyet, mendupluk ve irşad ifade eden emirlerin çeşitlerini bilmek, nehiylerin kısımları­nı bilmek, çeşitli haklar ve cezalarla ilgili olan hükümlerin sebeplerini bilmek, farzların miktarlarını bilmek ve yaratıklarından bir kısmının diğerleri için ne kadar lazım olduğunu bilmek vb. şeylerdir.

Bu hususları Resulullah açıklamadan her hangi bir kimsenin bu meseleler hakkında görüş beyan etmesi caiz değildir. Resulullah bunları ya bizzat kendisi açıklamış veya ümmetine, açıklamaları için bir kısım delil ve işaretler zikretmiştir. Kur'anın âyetlerinin mânâlarından bir kısmının ancak Resulullahm açıklamasıyla bilineceği şu âyet-i kerimelerden an­laşılmaktadır. "Onları mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Sana da Kur'anı in­dirdik ki, insanlara vahyedilenleri açıklayanın. Belki düşünürler. [51][72]

 Sana kitabı indiren O'dur. Onun bir kısım âyetleri muhkemdir. Mânâsı açıktır. Bu âyetler kitabın esasıdır. Diğer bir kısım âyetleri de müteşabihtir. Anlaşılması güçtür. Kalblerindc eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve arzularına göre açık­lamak niyetiyle müteşabih olanlarına uyarlar. Oysa bunların açıklamasını sa dece Allah bilir. İlimde ileri gitmiş olanlar ise: "Biz bunlara iman ettik. Hepsi rabbimizin kalındadır. Bunları ancak akıl sahipleri düşünür."

Kur'an-ı Ke­rimin, kulların kendi görüşleriyle tefsir edilemeyeceğini beyan eden şu haberler de göstermektedir ki, Kur'an âyetlerinin mânâlarından bazılarını Resulullahm açıklaması olmadan idrak etmek mümkün değildir. Bu bakımdan herhangi bir kimsenin kendi özel görüşüne dayanarak bunlar hakkında söz söylemesi caiz değildir. Velev ki söylediği sözde isabet olsun. O kişi bu sözü söylemekle hata­ya düşmüştür. Çünkü onun isabeti, yakine dayanan bir isabet değil tahmine ve zanna dayalı olan bir isabettir. Allah'ın dini hakkında bir takım zanlara dayana­rak bir şeyler söylemek, Allah'a karşı bilmediği şeyleri söylemek olur ki Allahü teâlâ bunu Kur'an'da haram kılmıştır. [52][73]

"De ki: RAbbim açık ve gizli hayasızlıkla­rı, günah işlemeyi, haksız yere yapılan zulmü, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmanızı ve bilmediğiniz şeyi Allah'a karşı söylemenizi ha­ram ki ldı," [53][74]

Kur'ân-ı Kerimin bir kısım mânâlarını kulların kendi görüşleriyle açıkla­yamayacaklarını beyan eden haberlerden bazıları şunlardır: Abdullah b. Abbas, Resulullahm şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

"Kim, Kur'an hakkında, kendi görüşüyle bir şey söyleyecek olursa, ce­hennem ateşinde yerini hazırlasın. [54][75]Diğer bir rivayette, Abdullah b. Abbas Resulullahm şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.

"Kim Kur'anhakkmda bilgisi olmadığı halde bir şey söyleyecek olursa o kimse cehennem ateşinde yerini hazırlasın." [55][76]

Hazret-i Ebubekir (r.a.)'m şunu söylediği rivayet edilmektedir. "Şayet ben, Kur'an hakkında görüşüme göre bir şey söyleyecek olursam veya bilmediğim bir şeyi diyecek olursam, hangi yer beni üzerinde daşır? Hangi gök beni gölge­lendirir?"

Cündeb b. Abdullah el-Beceli diyor ki: "Resulullah buyurdu ki:

"Kim. Aziz ve Cclil olan Allah'ın kitabı hakkında, görüşüne göre bir şey söyleyecek olursa, isabet ettirse dahi hata etmiş olur. [56][77]

Görüldüğü gibi Resulullah (sallalahü aleyhi ve sellem) Kur'an hakkında kendi görüşüne daya­narak te'vile girişen insanın, isabet etmiş oisa dahi hata etmiş olacağını bildir­miştir. Çünkü böyle bir davranışta bulunması hatalıdır. Zira, açıklamaya çalıştı­ğı mânâlar ancak Resulullahm açıklamasıyla bilinecek mânâlardandır. Kulların kendi görüşleriyle açıklayabilecekleri mânâlar söz konusu olursa elbette ki, kul­ların bunları kendi görüşleriyle açıklamaları caizdir.

3- Kur'ânm âyetlerinin mânâlarından bazıları da vardır ki onlan Kur'ânm indiği Arap dilini bilen her kişi anlayabilir. Bunlar da, Kur'ânm irabı ve özel isimleri zikredilen şeyleri bilme ve özel sıfatlan beyan edilen hususları idrak et­medir. Mesela bir kişi, "Onlara yeryüzünde bozgunculuk yapmayın." denildiği zaman onlar "Biz ancak ıslah edicileriz." derler. [57][78] âyetini dinlediği zaman "Bozgunculuk yapma"nın, terkedilmesi gereken zararlı bir şey olduğunu "îsiah etme"nin ise yapılması gereken faydalı bir şey olduğunu anlar. Fakat o, Allahü teâlâmn, neleri bozgunculuk çıkarma kabul ettiğini, neleri de ıslah etme saydığı­nı bilemez. Bunları bilmek ancak Resulullahm bildirmesiyle olur. Yani kul, Kur'an'da Özel isimleri zikredilen eşyayı ve özel sıfatları beyan edilen sıfatlan­mış olanları da bilebilir. Fakat o, bu eşyaya ait hükümlerin ve sıfatların neler ol­duklarını bilemez. Bazılarım ancak Resulullahm beyanı ile bilebilir. Ayrıca, ba­zı mânâları da vardır ki onlan Allah kendisinde saklı tutmuştur.

Taberi diyor ki: "Bizim, âyetlerin mânâlarını üç kısmı ayırmamız, Abdul­lah b. Abbas'tan nakledilen bir görüşe göre de zikredilmiştir.

Ebuzzinad diyor ki: "Abdullah b. Abbas dedi ki:

"Tefsir dört çeşittir. Bazı tefsirler vardır ki onu Araplar, dillerinden dolayı bilirler. Bazı tefsirler de vardır ki hiçbir kimse onu bilmemekte mazur görülemez. Bazı tefsirler de vardır ki onu, âlimler bilir. Yine bazı tefsirler vardır ki onu ancak Allah bilir. Taberi diyor ki: "Abdullah b. Ab-basın "Bazı tefsirler de vardır ki onu bilmemekte hiçbir kimse mazur görül­mez." şeklinde zikrettiği ifadeden maksat, Kur'amn mânâlarım anlama yolların dan birini beyan etmek değil, bazı tefsirlerin mutlaka öğrenilmesi gerektiğini beyan etmektir.

Taberi diyorki: "Bizim, âyetlerin mânâlarını üç kısma ayırmamız, Resu-lullahtan nakledilen ve senedi tartışılabilir olan şu hadiste de zikredilmiştir. Ab­dullah b. Abbasın, Resulullah'ın şöyle söylediğini rivayet ettiği nakledilmiştir: "Kur'an dört harf üzere indirilmiştir. Bunlar, helal ve haramlardır ki hiçbir kim­se bunları bilmediğinden dolayı mazur görülemez. Bîr de bir izah şeklidir ki onu Araplar tefsir ederler. Bir de bir tefsir şeklidir ki onu âlimler tefsir ederler. Bir de müteşabih âyetlerdir ki onları ancak Allah bilir. Allah'ın dışında kim bunları bildiğini iddia edecek olursa o yalancıdır.

Taberi diyor ki: "Kur'ân-ı Kerimin, tefsir edilmesini teşvik eden haberler ve bir kısım sahabilerin, Kur'anı tefsir etmeleri, işte Kur'âmn mânâlarından ba­zılarının kuliar tarafından bilinebileceğini göstermekte ve bu üçüncü kısımda zikredilen mânâlara işaret edilmektedir.