11 Kur'anın tefsirini bilmeye teşvik eden bazı haberler1- Abdullah b. Mes'ud diyor ki: "Bizden bir adam, on âyet öğrendiğinde, onların mânâlarını Öğrenip onlarla amel eünedikçe o âyetleri bırakıp başkalarına geçmezdi. 2- Ebu Abdurrahman diyor ki: "Bize Kur'an okutanlar diyorlar ki: Onlar, Resulullah'tan kendilerine Kur'an okutmasını isterlermiş. Onlar, on âyet Öğrendiklerinde o âyetlerde geçen hükümlerle amel etmeden onlan bırakıp geçmez-lermiş. Böylece bizler, hem Kur'ani hem de Kur'anla amel etmeyi birlikte öğrenelik, 3- Abdullah b. Mes'ud diyor ki: "Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'a yemin olsun ki, Allah'ın kitabında hiçbir âyet inmedi ki ben onun ne hakkında indiğini ve nerede indiğini bilmeyeyim. Şayet Allah'ın kitabını benden daha iyi bilen herhangi bir kimsenin, binekle gidilebilecek bir yerde olduğunu bilmiş olsam mutlaka ona giderim. 4- Mesruk diyor ki: "Abdullah b. Mes'ud, önce bize bir sureyi okur sonra gün boyu onu bize anlatır ve tefsir ederdi. 5- Şakiyk b. Seleme diyor ki: "Hazret-i Ali Abdullah b. Abbasi Hac emin tayin etti. İbn-i Abbas öyle bir hutbe okudu ki, onu Türkler ve Rumlar dahi duy-salar Müslüman olurlardı. Sonra Nur suresini okudu ve onu tefsir etmeye girişti. 6- Yine Şakiyk b. Seleme diyor ki: "Abdullah b. Abbas Bakara sûresini okuyup tefsir etmeye başladı. Dinleyenlerden biri "Bunu, Deylemiler bile işitecek olsalar Müslüman olurlardı." dedi. 7- Saiü b. Cübeyr dedi ki: "Kim, Kur'anı okur da sonra onu tefsir etmeyecek olursa o, bir kör veya bir Bedevi gibidir. Taberi diyor ki: "Allahü teâlânm da kullarını Kur'andaki âyetlerden öğüt almaya ve onlan açıklamaya teşvik etmesi gösteriyor ki, kullan kendilerine kapalı tutulmayan âyetlerin tevillerini bilmekle yürkümlüdürler. Bu hususta, Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur: "Bu Kur'an, âyetlerini iyice düşünsünler, akü sahipleri ibret alsınlar diye sana indirdiğimiz bir kitaptır, [58][80]Şüphesiz ki biz, bu Kur'anda, öğüt alsınlar diye insanlara her türlü misali verdik. [59][81] Görüldüğü gibi âyet-i kerimeler Kur'anm okunup düşünülmesini ve ondan öğüt alınmasını emretmektedirler. Bu da Kur'anın tefsir ve te'vilini bilmeyi gerektirir. Zira, kendisine söyleneni anlamayana ve ne demek olduğunu bilmeyene "Sen, bu anlamadığın şeylerden ibret al." demek mümkün değildir. Eğer kullara Kur'anı düşünmeleri ve öğüt almaları emredilmişse elbette ki onlann Kur'anı anlamaları da emredilmiş olur. Mesela Arapçayı bilmeyen bir kısım insanlara, içinde misaller, öğütier ve hikmetler bulunan Arapça bir kaside okusan da onlara "Siz bu kasidedeki misallerden ibret alın, öğütlerden yararlanın." desen bu sözünün bir mânâsı olur mu?" Şayet onlar, Arapçayı biliyor ve söylediklerini anhyorlarsa onlara bu gibi tavsiyelerde bulunabilirsin. İşte Kur'an-i Kerim için de durum böyledir. Allahü teâlâ kullarına, Kur'anın âyetlerini düşünmeyi ve onda zikredilen misallerden ibret almayı emrettiğine göre anlatılıyor ki, Allahü teâlâ, kullarının Kur'anı anlamalarını ve onu tefsir etmelerini istemektedir. Bu da gösteriyor ki, Allahü teâlâ kullarına, bilgisini kendi nezdinde saklı tuttuğu âyetlerin dışındaki âyetleri bilmeyi emretmiştir. Bu husus açık bir şekilde ortada olduğuna göre, müfessirlerin, Allahü teâlânın kitabını tefsir etmelerine karşı çıkanların görüşlerinin fasit olduğu meydandadır. Kur'anın Tefsir Edilmesine Karşı Çıkanların Yanlış Yorumladıkları Bazı Haberler Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki "Sen, Kur'anın tefsir edilmesini savunuyorsun, bu hususta zikredilen şu haberler hakkında ne dersin? a- Hazret-i Aişe (r.a.)'m şöyle dediği rivayet edilmektedir. "Resululİah, Kur'anın âyetlerinden hiçbir şeyi tefsir etmezdi. O sadece Cebrailin kendisine öğrettiği sayılı bir kısım âyetleri tefsir etmişti. b- Ubeydullah b. Ömer diyor ki: "Ben, Medinenin fıkıh âlimlerine yetiştim. Onlar, Kur'anın tefsiri hakkında bir söz söylemeyi çok büyük bir hadise görüyorlardı. Salim b. Abdullah, Kasım b. Muhammed, Said b. el-Müseyyeb ve Nâfı bunlardandı. c- Yahya b. Said diyor ki: "Ben, bir adamın, Said b. el-Müseyyebden Kur'anın âyetlerinden birinin tefsirini sorduğunu işittim. O da dedi ki: "Ben, Kur'an hakkında bir şey söylemem." Diğer bir rivayette şöyledir: "Said b. el-Müseyyeb, Kur'antn, bilinen âyetleri dışında herhangi bir âyet hakkında konuşmazdı." d- Yezidb. Ebi Yezid diyor ki: "Biz, Said b. el-Müseyyebden, helalleri ve haramları sorardık. O, insanların, bu hususları en iyi bileni idi. Fakat biz ona, Kur'anın âyetlerinden bir âyetin tefsirni sorduğumuzda o sanki hiç duymamış gibi susardı. e- Amr b. Mürre diyor ki: "Bir adam, Said b. el-Müseyyebden "Kur'âmn bir âyetinin tefsirini sordu. O da dedi ki: "Sen, Kur'anın âyetlerini benden sorma. (İkrimeyi kastederek) Sen onu, Kur'andan herhangi bir şeyini, gizli kalmadığını zannedene sor." f- Muhamrned b. Şîrîn diyor ki: "Ben, Ubeyde es-Selmaniye bir âyetin mânâsını sordum. O da bana dedi ki: "Doğrudan ayrılma. Kur'amn. neyin hakkında indiğini bilenler, artık ölüp gittiler. g- İbn-i Ebi Müleyke diyor ki: "Abdullah b. Abbas'tan bir âyetin mânâsı soruldu. O, sorulan bu âyet hakkında herhangi bir şey söylemedi. Bu âyet öyle bir âyetti ki o sizden birinize sorulacak olsaydı elbette ki onun hakkında bir şey söylerdiniz. h- Velid b. Müslim diyor ki: "Talk b. Habib, Cündeb b. Abdulfaha geldi ve ondan, Kur'anın âyetlerinden birinin mânâsını sordu. Cündeb ona dedi ki: "Çık dişan. Eğer Müslüman isen dışarı çıkarsın veya benimle oturmazsın." 1- Şa'bi demiştir ki "Üç şey hakkında ölünceye kadar söz söylemem. Bunlar, Kur'an, Ruh ve görüş'tür. (Kıyas ve ictihaddır). Taberi diyor ki: "Zikredilen bu haberlere cevaben denilir ki: a- Hazret-i Aişeden nakledilen hadis, bizim söylediklerimizi doğrulamaktadır. Çünkü biz, Kur'ânın âyetlerinin bir kısım mânâları vardır ki o mânâlar ancak ResuluIIahm açıklamasıyla bilinebilir? deniştik. Bu açıklamalar da Allahü teâlânın, emirlerinde,, yasaklarında, helallerinde, haramlarında, cezalarında, farzla nnda ve yüce dinindeki diğer şer'î hükümlerin mücmel (kapalı) olan kısımlarını izah etme şeklindedir. Zira, bu gibi hükümler Kur'ânın zahirinde veciz bir şekilde zikredilmişlerdir. Kulların, bunların açıklanmasına ihtiyaçları vardır. Bunların mânâlarını bilme yolu ise ancak Allahü teâlânın, Peygamberinin diliyle açıklamasıyla olur. Bu sebeple bu mânâları, Resululİah açıklamadan herhangi bir kimse bilemez. Resulullah da, Allahü teâlânın, kendisine, Cebrail veya diğer melekler vasıtasıyla öğretmedikçe bilemez. İşte, Hazret-i Aişe'nin hadisinde zikrettiği ve ancak Cebrail'in, Resulullah'a açıklamasından sonra, Resulullah'ın da sahabi-lerine açıkladığını bildirdiği ve bu âyetlerin de sayılı âyetler olduğunu anlattığı âyetler bunlardır. Evet, Resulüllah'ın, Cebrail'in açıklamasıyla, sahabilerine öğrettiği âyetler sayılıdır. Bunda şüphe yoktur. Hatta daha önce de zikrettiğimiz gibi Kur'ânın bir kısım âyetleri de vardır ki, Allahü teâlâ, onların mânâlannı kendisinde saklı tutmuş ve onları hiçbir kimseye öğretmemiştir. Onların mânâlarım ne melek-i Mukarreb ne de Nebiyy-i Mürsel bilebilmiştir. F.akat kullar, bu âyetlerin Allah katından olduğuna ve bunların mânâlarını ondan başka kimsenin bilmediğine iman ederler. Bununla birlikte, kulların, mânâlarını mutlaka bilmek ihtiyacında oldukları âyetleri, Allahü teâlâ Cebrail vasıtasıyla Hazret-i Muhammed'e öğretmiş o da ümmetine öğretmmiştir. Nitekim: "Onları mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Sana ûa Kur'ânı indirdik ki, insanlara vahyedilenleri açıkla-yasm. Belki düşünürlcı [60][83] âyet-i kerimesi bu gerçeği ifade etmektedir. Hazret-i Aişeden nakledilen hadis-i şerifi genel mânâda alarak, Resulullah'ın, Kur'ânın âyetlerinden sadece belli âyetleri tefsir ettiğini söylemek, Kur'anın Resulullah'a. onu insanlara açıklamaması için indirildiğini söylemek demek olur ki, bunu da ancak anlayışsız kimseler söyler. Allahü teâlânın, Resulullah'a, kendisine indirileni, insanlara tebliğ etmesini emretmesi ve onu ancak insanlara açıklaması için indirdiğini bildirmesi kesin bir delildir ki Resululİah, bu vazifesini yerine getirmiştir. Diğer yandan, Abdullah b. Mes'udun "Bizden bir adam, on âyet öğrendiğinde, onlan bırakıp başka âyetlere geçmezdi." sözü gösteriyor ki Kur'an-ı Kerimin sadece belli âyetlerinin değil, Allahü teâlâmn, bilgilerini kendisinde saklı tuttuğu âyetlerin dışındaki bütün âyetlerin mânâlarının anlaşılmasına çalışılmıştır. Yine, Abdullah b. Abbas'tan nakledilen bu haber Hazret-i Aişe'den rivayet edilen hadisin yanlış yorumlandığını göstermektedir. Bir kısım aklı kıt insanların zannettiği gibi bu hadisin mânâsı "Resuluîlah, ümmetine Kur'anın âyetlerinden ancak pek azını açıklardı." demek değildir. Bunun mânâsı, "Resuluîlah ümmetine ancak Allahü teâlânın bildirmesiyle mânâlarını bilebileceği âyetleri Cebrailden öğrendikten sonra ümmetine açıklardı. Bunların sayısı da az idi." demektir. Diğer yandan Hazret-i Aişe'den rivayet edilen bu hadisin senedinde Cafer b. Muhammed ez-Zübeyri bulunmaktadır. Bu zat, hadis rivayet edenler arasında tanınmayan biridir. Bu itibarla, hadisin senedi, delil gösterilmeye müsait değildir ve bunu delil göstermek caiz olmaz. b- Bir kısım Tabiinden zikredilen ve Kur'anın tefsirinden kaçındıklarını beyan eden haberlere gelince bunlar için deriz ki "Tabiinden, Kur'ânı tefsir etmekten çekinenler, çeşitli meseleler karşısında fetva vermekten kaçınan kimseler gibidirler. Halbuki bunlardan herbiri, Allahü teâlânın, dinini kemale erdirdikten sonra Peygamberini vefat ettirdiğini kabul etmektedirler. Ve bunlardan herbiri ortaya çıkan her mesele hakkında Allah'ın ya açıkça veya dolaylı yolla bir hükmü bulunduğunu bilmektedirler. Bu nedenle, bunların, fetva vermekten kaçınmaları, bu hususta herhangi bir hükmün bulunduğunu inkâr etmelerinden değil İctihadlannda Allahü teâlânın, âlim kullarını yükümlü kıldığı seviyeye ulaşamayacaklarından korkmalarındandır. İşte, Selef âlimlerinden, Kur'anı tefsir etmekten çekinenlerin durumları da böyledir. Onlar bundan, tefsirlerinde isabetli olamayacakları korkusundan dolayı kaçınmışlardır. Yoksa Kur'anı tefsir etmenin, ümmetin âlimlerine yasaklanmasından veya içlerinde ümmetten bunu yapacak âlimlerin bulunmamasından değildir. |