“Ey îman edenler, Allah’a nasuh bir tevbe ile (günah
işlemeye bir daha dönmeyecek bir tevbe ile) tevbe edin. Belki rabbiniz
kötülüklerinizi siler. Peygamberi ve beraberindeki mü’minleri utandırmayacağı
günde sizi, altından ırmaklar akan cennetlere koyar.O gün onların nuru önlerinde
ve sağ taraflarında yürürken "Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz
ki sen herşeye kadirsin." derler.”
Allahü teâlâ bu
âyet-i kerime’de
mü’minlere, günahlarını affetmesi ve âhirette cennetlerine koyması için
kendisine samimi bir şekilde tevbe etmelerini emretmektedir.
Hazret-i Ömer, Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b.
Abbas, Mücahid ve
Dehhak'a göre
âyet-i kerime’de zikredilen "Nasuh
tevbe"den maksat, kulun işlediği günah için tevbe etmesi ve bir daha ona
dönmemesidir.
Katade ve İbn-i
Zeyd'e göre ise "Nasuh tevbe"den maksat, samimiyetle yapılan tevbedir.
Âyet-i kerime’de,
Allah'ın, kıyamet gününde peygamberini ve onunla birlikte iman edenleri rüsvay
etmeyeceğini, onların nurlarının ise önlerini ve sağ taraflarını aydınlattığını
ve onların, rablerinden, nurlarının sonuna kadar devam etmesini isteyeceklerini
bildinnektedir.
Mücahid, Dehhak
ve Hasan-i Basri diyorlar ki: "Kıyamet gününde mü’minler, münafıkların
nurlarının söndüğünü görünce rablerinden, kendi nurlarının devam etmesini
isteyeceklerdir. Âyet-i kerime bu hususu
beyan etmektedir.
Mü’minlerin âhirette, abdest aldıkları organları parlayacak ve onları ay-danl
ataç aktır.
“Ey Peygamber, kafirlere ve münafıklara karşı cihad
et. Onlara sert davran. Onların sığınacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir
yerdir.”
Ey Peygamber, kâfirlere karşı silahla, münafıklara karşı da cezaları uygulama
ile ve korkutmalarla cihad et. Onlara karşı sert davran. Onların âhirette varıp
kalacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü bir yerdir.
“Allah, kâfirlere, Nuh ve Lût'un karılarını misal
gösterdi. Onlar, salih kullarımızdan olan iki kulumuzun nikahı altında idiler.
Kocalarına karşı hainlik ettiler. Bu iki peygamberin, Allah tarafından
karılarının başına inen azaba karşı onlara bir faydaları olmadı. Onlara: "Diğer
inkâr edelerle beraber siz de cehenneme girin." dendi.”
Abdullah b. Abbas'a göre kocalarına ihanet
ettikleri beyan edilen Hazret-i Nuh ve Hazret-i Lût'un karılarının ihanetleri
dini meselelerdedir. Başka hususta değildir. Zira hiçbir peygamberin hanımı
ahlaksızlığa düşmemiştir. Burada Hazret-i Nııhun karısının ihaneti onun kâfir
olması ve Nuh'u delilikle suçlamasıdır. Lutun kanının ihaneti Lût'un gizlediği
misafirleri, Lutilik yapan ahlaksızlara bildirmesidir.
İkrime bu iki kadının ihanetinin, Allah’a
ortak koşmaları olduğunu, Dehhak bunların
ihanetinin, Allah’ı inkâr etmeleri olduğunu söylemişlerdir.
Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir
görüşe göre Hazret-i Nuh'un karısının ihaneti, Nuh'un sırlarını öğrenip iman
edenleri zorbalara haber vermesidir. Hazret-i Lût'un karısının ihaneti ise,
Lût'un misafir ettiği herhangi bir kişiyi, o çirkin işi, yani erkeğin erkekle
cinsi temasta bulunması işini yapan insanlara bildirmesidir.
Âyet-i kerime’de
bu kadınların kocalarının Peygamber oluşunu o kadınların diğer kâfirlerle
birlikte Allah tarafından cezalandırılmalarına mani olmadığı beyan edilmektedir.
Bu da kâfirlerin hiçbir kurtuluş yollarının olmadığını göstermektedir.
“Allah, İman edenlere Firavun'un karısını misal
gösterdi. O şöyle demişti: "Rabbim, cennette benim için katında bir ev yap. Beni
Firavun'dan ve onun kötü amelinden kurtar. Beni şu zalim kavimden kurtar."”
*Allahü teâlâ bu
âyet-i kerime’de,
varlığına ve birliğine iman eden mü’minlere Firavun'un karısı Âsiye'yi misal
vermiştir. Âsiye Allah’a iman etmiş, onun birliğini tasdik etmiştir. Onun, bir
kâfir olan Firavun'un nikahında bulunması Allah’a ve Peygamberi
Mûsa'ya iman etmesine engel olmamış ve böylece
iman etmesinden dolayı övgüye layık olmuştur. Zira
Allahü teâlânın, yaratıklan hakkındaki hükmü, hiçbir kimsenin başka
birinin günahını yüklenmeyeceği, herkesin ancak kazandığı ile başbaşa kalacağı
şeklindedir. Firavun'un karısı olan Âsiye iman edince rabbine şöyle yalvarmıştı:
"Rabbim, cennette benim için nezdinde bir ev yap. Beni Firavun'un
işkencelerinden ve onun ameli olan İnkârcılıktan kurtar. Ve beni, Allah’ı inkâr
eden zalim bir kavmin İnkârcılığından ve uğratılacakları azaptan kuıtar.
Allah, Âsiye'nin duasını kabul etmiş ve ona cennette bir ev yapmıştır.
Taberi, Seîman'ın şöyle dediğini rivâyet
etmektedir: "Firavun'un karısı güneş altında bırakılarak ona işkence ediliyordu.
Fakat Firavun oradan ayrılınca onu melekler kanatlan altında
gölgelendiriyorlardı. Ve Âsiye cennetteki evini görüyordu."
Kasım b. Ebi Bizze diyor ki: "Firavun'un hanımı: "Kim galip geldi?" diye
soruyordu. Ona: "Mûsa ve Harun galip geldi."
denilince "Ben, Mûsa ve Harun'un rabbine iman
ettim." dedi. Firavun ona adamlarını gönderdi ve dedi ki: "Bulabileceğiniz en
büyük kayayı getirin. Eğer o bu sözünde devam edecek olursa o kayayı onun
üzerine bırakın. Şâyet sözünden dönerse o benim karımdır." Firavun'un adamları
onun yanına varınca kadın gözlerini göğe çevirdi. Orada, rabbinin kendisine
yaptığı evi gördü. İmanında ısrar etti, Allah da onun ruhunu aldı. Firavun'un
adamları kayayı ruhsuz cesedin üzerine attılar.
“(Allah, iman edenlere) namusunu koruyan İmran'ın kızı
Meryem'i de misal gösterdi. Biz ona ruhumuzdan üfledik. O, rabbinin sözlerini ve
kitaplarını tasdik etmişti ve itaatkâr olanlardandı.”
Allah, iman edenlere de İmran'ın kızı Meryem'i misal vermiştir. Meryem, iffetli
ve namusunu koruyan biriydi. Allah, elçisi
Cebrâil vasıtasıyla, Meryem'in entarisinin cebinden ona üfledi. Bunun
üzerine Meryem, İsa'ya hamile kaldı. Meryem, rabbinin "Ol" sözüyle var olan oğlu
İsa'ya ve hak kitaplar olan Tevrat ve İncil'e iman etti. O, Allah’a itaat eden
kullardandı.
Âyette geçen ve "Numune" diye tercüme edilen "Fere" kelimesinden maksat,
Taberi'ye göre "Cep" veya herhangi bir
"Yırtık" demektir. Cebrâil Meryem'e
gelip ona rabbinin bir çocuk vaadettiğini ve çocuğunun olması için entarisinin
cebinden lifleyeceğini söyleyince Meryem cebini ve kendisini
Cebrâil'den korudu. Fakat onun iradesi
dışında Allah'ın emri yerine gedi. Ve Meryem, Hazret-i İsa'ya hamile kaldı.
Âyette geçen ve "Rabbinin sözleri" diye tercüme edilen "Kelimat"
Taberiye göre Hazret-i İsa'dır. Ona "Söz"
denilmesinin sebebi, onun, babası olmadan Allah'ın sözüyle meydana
gelmesindendir.
Peygamber efendimiz, Hazret-i
Meryem'in üstünlüğünü beyan eden bir hadis-i şerifinde
şöyle buyurmuştur:
"Erkeklerden bir çoğu kemale (en üstün mertebeye) ulaşmıştır. Kadınlardan ise
sadece Firavun'un karısı Âsiye ve İmran'ın kızı Meryem bu üstün mertebeye
ulaşmışlardır. Âişe'nin diğer kadınlara üstünlüğü, tirid'in diğer yemeklere olan
üstünlüğü gibidir." Buhari, K. el-Enbiya, bab: 32 /
Müslim, K. Fadail es-Suhahe, bab: 70, Hadis no: 2431
|