“Ey iman edenler, Cuma günü namaza çağırıldığınız
zaman, hemen Allah'ın zikri olan namaza koşun. Alışverişi bırakın. Eğer
bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”
Âyet-i kerime, Cuma günü ezan okunduğu
zaman, alış veriş gibi işlerin bırakılarak Cuma namazına gidilmesini
emretmektedir.
Cuma günü "Toplantı günü" demektir. Bu güne bu ismin verilmesinin sebebi,
müslümanların her haftanın bu gününde en büyük ibadethanelerinde bir araya
gelmelerindendir. Allah tealu, yedi kat göklerin ve yerin yaratılmasını bu günde
tamamlamıştır. Âdem bu günde yaratılmış, bu günde cennete onmuş ve bu günde
cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet bu günde kopacaktır. Cuma gününde öyle bir saat
vardır ki, mü’min bir kul o saatte Allah’tan bir hayır dilediği vakitte Allah o
dilediğini ona mutlaka verir.
Cuma günü, bizden önceki ümmetler için de haftanın Bayram günü tayin edilmiş
fakat Yahudiler onu terk ederek Cumartesi gününü tatil yapmışlar, Hristiyanlar
da yine o günü terkederek pazar gününü tatil yapmışlardır.
Âyette zikredilen "Namaza çağırılması"ndan maksat, İmam minbere çıktıktan sonra
okunan ikinci ezandır. Bunda önce okunan ezan,
müslümanlar çoğalınca onları uyarmak için Hazret-i Osman döneminde okunmaya
başlanmış olan ezandır.
Sâib b. Yezid diyor ki;
"Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem)in Ebubekir ve Ömer
(radıyallahü anh)ın dönemlerinde Cumanın ilk ezanı, İmamın minbere
oturduğu zaman okunan ezandı. Osman (radıyallahü anh)
Halife olunca ve müslümanların sayısı çoğalınca, "Zevra" denen evden
üçüncü ezanın okunmasını ilave etti."
Buhari, K. el-Cuma, bab: 21 (Yani
birinci ezam ilave etti. Bu ezan
ikinci ezan ve kametle birlikte
üçüncü ezan olmaktadır.)
Âyet-i kerime’de
zikredilen ve "Koşun" diye tercüme edilen ifadesinden maksat, yürürken fiilen
koşmak değil, Cuma namazına ihtimam göstermek ve onu eda etmektir.
Nitekim Hazret-i Ömer ve
Abdullah b. Abbas bu kıraat yerine âyeti
"Devam edin." anlamına gelen kıraatıyla okumuşlardır. Zira namaza gi-deken
koşmak hadis-î şeriflerle yasaklanmıştır.
Ebû Hureyre
(radıyallahü anh) diyor ki:
"Ben, Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu
işittim.: "Namaz için kamet getirildiğinde koşarak gelmeyin. Yürüyerek gelin.
Sükunet ve vakarınızı muhafaza edin. Ne kadarına kavuşursanız onu birlikte
kılın. Neyi de kaçırmış olursanız onu tamamlayın."
Buhari, K. el-Cuma, bab: 18
Âyette geçen "Allah'ın zikri." ifadesinden maksat,
Mücahid ve Cabir'e göre imanın okuduğu hutbedir.
Âyet-i kerime’de
geçen "Alış verişi bırakın." ifadesinden maksat,
Abdullah b. Abbas'a göre Cuma günü caminin içindeki ezan okunduktan sonra
artık alış verişin haram olmasıdır. Ata'ya
göre ise o andan itibaren her işte çalışmak haramdır.
“Namaz kılındıktan sonra dağılıp Allah'ın lütfunda
nasibinizi arayın. Allah’ı çokça anın ki kurtuluşa eresiniz.”
Cuma namazı bittikten sonra, dilerseniz yeryüzüne dağılırı. Buna engel yoktur.
Herşeyin hazinesi elinde bulunan Allah'ın lütfedeceği şeyleri isteyin. Allah’ı
överek ve size verdiği nimetlere karşı ona şükrederek onu çokça anın ki
kurtuluşa eresîniz ve rabbinizin katında aradığınızı bulup, ebedi kalacağınız
cennete giresiniz.
Âyette zikredilen "Allah'ın lütfunüan nasibinizi arayın." ifadesinin, Re-sululah
(sallallahü aleyhi ve sellem) tarafından şu
şekilde izah edildiği rivâyet edilmektedir: "Burada Allah'ın lütfunu aramak,
dünya malını talep etmek değildir. O, bir hastayı ziyaret etmek, bir cenazeye
iştirak etmek ve mü’min bir kardeşini ziyaret etmektir."
“Ey Rasûlüm, onlar bir ticaret ve bir eğlence görünce
seni (hutbe okurken) ayakta bırakıp dağıldılar. Onlra de ki: "Allah'ın
nezdindeki mükafaat, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızk
verenlerin en hayırlısıdır."
Bu âyet-i kerime’nin
nüzul sebebi hakkında Cabir b. Abdullah diyor
ki: ,
"Biz, bir cuma günü Resûlüllah’ın
hutbesini dinlerken bir kervan geldi. On iki kişi dışında herkes dağılıp gitti.
İşte bunun üzerine Allahü teâlâ: "Ey
Rasûlüm, onlar bir ticaret ve bir eğlence görünce seni ayakta bırakıp
dağıldılar." âyetini indirdi." Buhari, K. Tefsir
el-Kur'an, Sûre: 62 b.2/-Tirmizi K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 62, Hadis no: 3311
Âyetten ve hadisten de anlaşıldığı gibi Peygamber
efendimiz, bir cuma günü minberde hutbe okurken o sırada henüz
mülüman olmamış bulunan Dihye b. Halife'ye ait bir ticaret kervanı, geldiğini
belirten davulları çalarak Medine'ye girdi. Müslümanlardan on iki kişi hariç
diğerleri kervanın getirdiği mallardan almak için hutbeyi bırakıp gitmişlerdi.
Bunun üzerine bu âyet-i kerime indi ve
müslümanları bi daha böyle bir şey yapmamaları için uyardı. Allah'ın vereceği
rızık ve ticaretin daha hayırlı olduğu ve Allah'ın en hayırlı rızık veren olduğu
beyan edildi.
Âyette zikredilen "Eğlence"den maksat, davul ve zurna çalarak eğlenmedir
Cabir b. Abdullah diyor ki: "Kızlar
evlendirilirken davul ve zurna ile gelip mescidin yanından geçerlerdi. Cemaat
Resûlüllahı minberin üzerinde bırakarak
dağılır ve ona giderlerdi. Bunun üzerine Allahü teâlâ
bu âyet-i kerime’yi
indirdi.
Münafıkun sûresi Medine'de nazil olmuştur ve on bir âyettir.
Münafıkun sûre-i celilesi, inanmadığı halde inanıyormuş gibi görünen münafık
kişilerin, Resûlüllah’a gelip ona,
Allah'ın Resulü olduğunu söylediklerini takat bu davranışlarıyla yalancı
olduklarını ortaya koyduklarını beyan ederek başlıyor.
Bu şekilde davranan münafıkların, yeminlerini kendilerine siper ettikleri, bu
halleriyle insanları, Allah'ın yolunda alıkoymaya çalıştıktan, bunun ise çok
kötü bir şey olduğu açıklanıyor. Ve bunlara itibar edilmemesi emrediliyor.
Münafıkların hallerini beyana devam eden surede, onların daha bir çok sahte ve
olumsuz davranışlarına işaret buyuruluyor ve Beni Müstalik gazvesinden Medine'ye
döndüklerinde mü’minleri mağlup ederek omdan çıkaracaklarını söyledikleri haber
veriliyor.
Sûre-i celilede münafıkların çirkin davranışlarına işaret buyurulduktan sonra
mü’minlere hitaben şöyle buyuruluyor: "Ey iman edeler, mallarınız ve
çocuklarınız sizi, Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim böyle olursa işte onlar
hüsrana uğrayanlardır." "Sizden birine ölüm gelip de "Rabbim, kısa bir müddet
bana mühlet versen de malımı hak yokla harcasam ve salih kullardan olsam."
diyeceği an gelip çatmadan size verdiğimiz rızıklardan harcayın." "Allah, eceli
gelen canı hiçbir zaman mühlet verip geri bırakmaz. Allah, yaptıklarınızdan
haberdardır."
Surenin Nüzul Sebebi
Bu sürenin nüzul sebebi hakkında Zeyd b. Erkam
(radıyallahü anh) diyor ki:
"Ben bir gazvede Bu gazve, "Beni muslalik" gazvesi idi
bulunuyordum. Orada amcam da vardı. Ben, Abdullah b. Übey b. Setul'ün şöyle
dediğini işittim. "Resûlüllah'ın
yanında bulunanlara bir şey vermeyin de etrafından dağılıp gitsinler. Eğer
Medine'ye dönersek yemin olsun ki en şerefli olan en zelil olanı oradan
çıkaracaktır." Ben bunu amcama anlattım. Amcam da
Resûlüllah’a anlattı.
Resûlüllah adam gönderip Abdullah b. Übey
ve arkadaşlarını yanına çağırdı. Onlar, böyle bir şey söylemediklerine dair
yemin ettiler. Resûlüllah onlara
inandı ve beni yalanladı. Bunun üzerine bana, daha önce hiç görmediğim kadar
ağır bir üzüntü geldi. Evimde oturup beklemeye başladım. Bunun üzerine
Allahü teâlâ: "Münafıklar sana geldiği
zaman.." âyetinden itibaren "En şerefli olan en zelil olanı oradan
çıkaracaktır." Âyetine kadar olan âyetleri indirdi.
Resûlüllah beni çağırdı ve âyetleri bana
okudu. Sonra "Allah seni tasdik etti." buyurdu.
Buhari, K. Tefsir el-Kur';ın, Sûre: 63, hab: 2
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.
“Ey Rasûlüm, münafıklar sana geldikleri zaman: "Biz
şehadet ederiz ki sen mutlaka Alalım Resulüsün." derler. Allah da bilir ki
elbette sen onun peygamberisin. Ve Allah şehadet eder ki münafıklar muhakkak
yalancıdırlar.”
Ey Rasûlüm, münafıklar sana geldikleri zaman, kalblerinde olmadığı halde
dilleriyle "Biz şehadet ederiz ki sen muhakkak Allah'ın Resulüsün." derler.
Senin, Allah'ın Resulü olduğunu elbette ki Allah bilmektedir. Allah şehadet eder
ki münafıklar: "Şüphesiz ki sen Allah'ın peygamberisin." sözlerinde
yalancıdırlar. Çünkü onlar bu söylediklerine kendileri de inanmıyorlardı.
“Onlar, yeminlerini kendilerine siper edindiler.
İnsanları Allah'ın yolundan alıkoydular. Onların yaptıkları ne kötü bir şeydir.”
Münafıklar yeminlerini kendilerine siper edinip arkasına sığındılar. Onunla
münafıklıklarını gideırneye çalıştılar. Hem kendilerini hem de diğer insanları
Allah'ın şeriatından alıkoydular. Onların bu yaptıkları işler ne kötüdür.
“Bunun sebebi şudur: Onlar iman ettiler sonra kâfir
oldular. Böylece kalbleri mühürlendi, anlamaz oldular.”
Onlar daha önce iman edip Allah'ın Resulünü tasdik etmelerine rağmen daha sonra
şüpheye düştüler. Ve peygamberleri yalanlamaya kalkıştılar. Böylece kâfir
oldular. Allah da onların kalblerini inkâr mühürü ile mühürledi. Artık onlar
hakkı batıldan seçemez hale geldiler. Dilleriyle "Lailahe İllallah
Muhammedün
Resûlüllah" dedikleri halde kalbleriyle
bunu inkâr ettiler.
“Münafıkları gördüğün aman onların cüsseleri hoşuna
gider. Konuştuklar zaman da sözlerini dinlersin. Aslında onlar bir yere dayalı
ağaçlar gibidirler. Onlar, her gürültünün kendi aleyhlerine olduğunu sanarlar.
İşte düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah kahretsin onları. Nasıl da haktan
döndürülüyorlar.”
Ey Rasûlüm, sen bu münafıkları gördüğün zaman, yaratılışlarının düzgünlüğünden
ve görünüşlerinin güzelliğinden dolayı bedenleri senin hoşuna gider.
Konuştukları zaman da mutedil insanlar gibi konuştukları için sözlerini
dinlersin. Fakat aslında onlar göründükleri gibi değillerdir. Onlar adeta bir
yere dayatılmış odunlar gibidirler. Ne anlayışları vardır ne de bilgileri. Onlar
adeta akılsız birer hayalettirler. Bu münafıklar hainliklerinden ve kötü zanlar
beslemelerinden dolayı her çıkan gürültünün kendi aleyhlerine olduğunu
zannederler. Çünkü onlar, kendilerini rüsvay edecek âyetlerin ineceğinen ve
öldürülmelerini mü’minlere helal kılacak hükümlerin gelmesinden korkarlar. Ey
Rasûlüm, işte düşmanlar onlardır. Sen onlardan sakın. Zira sizinle beraber
olduklarında dilleriyle sizinle beraber iseler de kalbleriyle düşmanların
yanındadırlar. Onlar sizin aleyhinizde düşmanlarınızın casuslarıdırlar. Allah
onları rezil ve rüsvay etsin. Onlar haktan nasıl da döndürülüyorlar.
|