Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

493

 

043 - ZUHRUF SÛRESİ

 

CÜZ :

25

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

61

Şüphesiz ki o, Saatin ilmidir. Onda hiç şüpheye düşmeyin, Bana uyun. Dosdoğru yol işte budur.

"Şüphesiz ki o, Saatin ilmidir. Onda hiç şüpheye düşmeyin" âyeti ile ilgili olarakel-Hasen, Katade ve Said b. Cübeyr: Kur'ân-ı Kerîm'i kastetmektedir, demişlerdir. Çünkü o kıyâmetin gelişinin yakınlığını göstermekte veya onun vasıtası ile kıyâmetin dehşetli durum ve halleri bilinebilmektedir.

İbn Abbâs,Mücahid, ed-Dahhak, es-Süddî ve yineKatade şöyle demektedirler: Bundan maksat, Îsa (aleyhisselâm)'ın çıkışıdır. İşte bu da kıyâmetin alametlerindendir. Çünkü Deccal'in çıkışı kıyâmetin alametlerinden olduğu gibi, kıyâmetin kopmasından az bir süre önce yüce Allah Îsa'yı semadan indirecektir.

İbn Abbâs,Ebû Hüreyre, Katade, Malik b. Dinar ve ed-Dahhak

"ilmidir" anlamındaki kelimeyi "ayn" ve "lam" harflerini üstün olarak, diye okumuşlardır ki, "emaresi (alameti)dir" anlamındadır.

İkrime'den ise iki "lam" ile: " Bilinmesi içindir" diye okuduğu rivâyet edilmişse de bu mushaflara muhaliftir.

Abdullah b. Mesud'dan şöyle dediği nakledilmektedir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın İsra'ya götürüldüğü gece İbrahim, Mûsa ve Îsa (hepsine selam olsun) ile karşılaştı. Kıyâmetin kopuşunu sözkonusu ettiler. Önce İbrahim'den başlayarak ona kıyâmete dair soru sordular. Onda bu hususa dair bir bilgi yoktu. Sonra Mûsa'ya sordular, onda da buna dair bir bilgi yoktu. Nihayet söz sırası Meryem oğlu Îsa'ya gelince, dedi ki: Meydana gelmesinden önce bana bir ahit verilmiş bulunuyor. Ne zaman gerçekleşeceğine gelince, onu aziz ve celil olan Allah'tan başkası bilmez deyip Deccal'in çıkışını sözkonusu etti ve: İnip onu öldüreceğim dedi. Sonra da(İbn Mes’ûd) hadisin geri kalan bölümünü zikretti. Bu hadisi İbn Mace, Sünen'inde rivâyet etmiş bulunmaktadır. İbn Mace, II, 1365; Hakim, Müstedrek, II, 416, IV, 534; İbn Ebi Şeybe, Mûsannef, VII, 498.

Müslim'in, Sahih'inde de şöyle denilmektedir: "O -yani Mesih ed-Deccal-bu halde iken Allah Meryem oğlu Mesih'i gönderecek, o da Dımaşk'ın doğu taraflarında Beyaz minarenin yakınında, ellerini iki meleğin kanatlarını üzerine koymuş olduğu halde, iki elbiseye bürünmüş olarak inecek. Başını aşağı doğru eğdi mi damlayacak, yukarı doğru kaldırdı mı ondan inci tanelerini andıran inci suretinde yapılmış gümüş taneleri yuvarlanacak. (Yağmur yağmasından kinayedir.) Onun nefesinin kokusunu alan bir kâfir mutlaka ölecek. Nefesi de gözü ile gördüğü en ileri noktaya kadar ulaşacak. Nihayet (Îsa) onu (Deccal'i) takibe koyulacak ve ona Lud kapısında yetişip öldürecek..."Müslim, IV, 2253;Tirmizi, IV, 510;Ebû Davud, IV, 117;İbn Mace, II, 1367;Müsned, IV, 1813.

es-Sa'lebî,ez-Zemahşerî ve başkalarınınEbû Hüreyre yoluyla zikrettikleri rivâyetlere göre Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Meryem oğlu Îsa semadan Vefık diye adlandırılan Arz-ı mukaddesteki bir tepe üzerine sarımtrak iki elbiseye bürünmüş olarak inecek. Saçları yağlanmış olacak, elinde de kendisi ile Deccal'i öldüreceği bir harbe bulunacak. İnsanlar ikindi namazında İmâmla namaz kıldıkları bir sırada Beytu'l-Makdis'e gelecek, İmâm geri çekilmek isteyecek, fakat Îsa (aleyhisselâm) onu öne geçirecek veMuhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şeriati üzere arkasında namaz kılacak. Sonra da domuzları öldürecek, haçı kıracak, havra ve kiliseleri yıkacak, ona îman edenler müstesna, hristiyanları öldürecek."Müsned, IV, 216; Hakim, Müstedrek, IV, 524; el-Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, VII, 340, 342.

Halid'in rivâyetine göre de el-Hasen şöyle demiştir: Rasûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:"Peygamberler baba bir kardeşler (gibi)dir. Onların anneleri ayrı olmakla birlikte, dinler birdir. İnsanlar arasında Meryem oğlu Îsa'ya en yakın benim. Çünkü benim ile onun arasında bir peygamber yoktur. O semadan ilk inecek kişi olup haçı kıracak, domuzu öldürecek ve İslama girmeleri için insanlarla savaşacaktır. "İbn Hibban, Sahih, XV, 225; Müsned, II, 406, 437, 463(nisbeten mustahsar olarak.) Merhum Kurtubi "el-Hasen'den" diyerek ravi sahabiyi zikretmeyerek hadisi mürsel olarak kaydetmekle birlikte; gösterdiğimiz yerlerde hadis senedi itibariyle muttasıldır. el-Maverdî dedi ki: İbn Îsa'nın bir topluluktan naklettiğine göre onlar şöyle demişler: Îsa indi mi Allah'tan aldığı emirlere göre insanlara emir verip, yasaklar koyan o dönemin bir rasûlü olmasın diye mükellefiyet kaldırılmış olacaktır.

Ancak bu, şu üç husus sebebiyle reddedilecek bir görüştür. Birincisi Hadîs-i şerîftir, çünkü dünyanın kalması dünyada mükellefiyetin kalmasını gerektirir. Diğer taraftan o marufu emreden, münkerden alıkoyan birisi olarak inecektir. Yüce Allah'ın ona vereceği emirlerin İslâmı desteklemek, İslâmın gereklerini emretmek ve insanları İslama davet etmek ile münhasır olacağı da reddolunacak bir şekil değildir.

Derim ki:Müslim'in, Sahih'inde veİbn Mace'de sabit olduğuna göreEbû Hüreyre şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Yemin olsun Meryem oğlu Îsa adaletli bir hakem olarak inecektir. Haçı kıracaktır, domuzu öldürecektir, cizyeyi kabul etmeyecektir. Yemin olsun genç develer başıboş bırakılacak, onlara çobanlık eden olmayacaktır. Düşmanlık, nefret ve kıskançlık yok olup, gidecektir. Malın alınması için çağrıda bulunacak, fakat kimse onu kabul etmeyecek. "Müslim, I, 135, 136;Müsned, II, 493

Yine Ebû Hüreyre'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:"İmâmınız kendinizden iken -bir rivâyette: sizden olan ile size İmâm olmuşken- Meryem oğlu (Îsa) aranızda ineceği vakit haliniz ne olacak?"İbn Ebi Zi'b dedi ki: "İmâmınız sizden olan ile size İmâm olmuşken ne demek biliyor musun? (el-Velid b. Müslim): Bana haber verirsen öğrenirim, dedim. Dedi ki: Rabbinizin Kitabı ile peygamberiniz (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın sünneti ile size İmâmlık ederse" demektir. Müslim, I, 137; İbn Ebi Zi'b'in soru ve cevabı olmaksızın: Buhârî, III, 1272; Müsned, II, 336.

İlim adamlarımız -Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- dediler ki: İşte bu Îsa (aleyhisselâm)'ın peygamberimiz Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın dininin unutulmuş olan birtakım hükümlerini uygulamaya koymak üzere bir yenileyici (müceddid) olarak ineceği hususunda açık bir nasstır. Yoksa yeni bir şeriat ile de inmeyecektir, mükellefiyet de -gerek burada, gerekse de "et-Tezkire" adlı eserimizde açıkladığımız üzere- olduğu gibi devam edecektir.

Bir açıklamaya göre

"şüphesiz ki o Saatin ilmidir."Yani muhakkak ki Îsa'nın ölüleri diriltmesi kıyâmetin kopacağına ve ölülerin diriltileceğine delildir. Bu açıklamayı İbn İshak yapmıştır.

Derim ki:

"Şüphesiz ki o" âyetinin şüphesiz ki Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)saatin ilmidir anlamında olma ihtimali de vardır. Buna Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın: "Ben ve kıyâmet şu ikisi gibi gönderildik"deyip şehadet parmağı ile orta parmağını yanyana getirmesi delil teşkil etmektedir. Bunu Buhârî veMüslim rivâyet etmiştir. Buhârî, IV, 1881, V, 2385;Müslim, II, 592, IV, 2268, 2269;Tirmizi, IV, 496;Nesâî, IV, 496; İbn Mace, I, 17, II, 1341; Müsned, III, 123, 130, 131, 237, 273, 274, 273, 283, 319, V, 103, 108.

el-Hasen dedi ki: Kıyâmet alametlerinin ilki Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'dır.

"Onda hiç şüpheye düşmeyin." Yani kıyâmet hakkında hiç şüphe ve tereddütünüz olmasın. Bu açıklamayı Yahya b. Sellam yapmıştır.

es-Süddî de: Onu yalanlamayın, onun geleceği hususunda tartışmayın. Çünkü o(nun gelişi) kaçınılmaz olarak gerçekleşecektir, demiştir.

"Bana uyun." Tevhidde ve Allah'tan size getirdiğim tebliğlerde.

"Dosdoğru yol işte budur." Yani yüce Allah'a ya da cennete giden dosdoğru yol budur.

"Bana uyun" âyetinde Yakub her iki halde (vasıl ve vakf hallerinde) de "ye"yi sabit olarak okumuştur. Aynı şekilde: " Ve bana itaat edin" (ez-Zuhruf, 43/63) âyetini da böyle okumuştur. Ebû Amr ve Nafî'den rivâyetle İsmail ise vasıl halinde "ye"yi isbat ederken, vakıf halinde isbat etmemişlerdir. Diğerleri ise her iki halde de "ye"yi hazfederler.

62

Şeytan sizi asla alıkoymasın. Çünkü o, sizin apaçık bir düşmanınızdır.

"Şeytan sizi asla alıkoymasın."Onun vesveselerine ve batıl uğrunda mücadele eden kâfirlerin ortaya attıkları şüphelere aldanmayın. Şüphesiz peygamberlerin şeriatleri tevhid hususunda da kıyâmet bilgisine dair ve ayrıca (bu bilginin) ihtiva ettiği cennet ya da cehennem hakkında vermiş oldukları haberlerde hiçbir farklılık göstermez.

"Çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır" âyeti daha önce el-Bakara Sûresi'nde (2/168. âyet, 4. başlıkta) ve başka yerlerde geçmiş bulunmaktadır.

63

Îsa onlara apaçık delillerle geldiğinde dedi ki: "Muhakkak ben size hikmeti getirdim ve hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz bazı şeyleri size açıklayayım diye geldim. Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

"Îsa onlara apaçık delillerle geldiğinde" âyeti hakkındaİbn Abbâs şöyle demektedir: Bununla yüce Allah ölüleri diriltmesini, hastalıkları iyileştirmesini, kuş suretinde bir varlık (Allah'ın izniyle) yaratmasını, maideyi (sofrayı) ve diğer hususları, ayrıca gaybe dair pek çok şeyi haber vermesini kastetmektedir.

Katade dedi ki: Burada apaçık delillerden kasıt, İncil'dir.

"Dedi ki: Muhakkak ben size hikmeti"es-Süddî'ye göre nübüvveti

"getirdim." İbn Abbâs ise. güzelliklere götüren, çirkinliklerden alıkoyan bilgiyi getirdim demektir, demiştir. İncil'i kastettiği de söylenmiştir. Bunu el-Kuşeyrî ve el-Maverdî zikretmişlerdir.

"Ve hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz bazı şeyleri size açıklayayım diye geldim." Mücahid dedi ki: Tevrat'ı değiştirmek gibi.ez-Zeccâc da şöyle demiştir: Anlam şudur: Ben size Tevrat'ı değiştirmek gibi hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz bazı hususları İncil'de açıklayayım diye geldim.

Bir diğer açıklamaya göre: O kendilerine sordukları kadarıyla Tevrat hükümlerinden hakkında anlaşmazlığa düştükleri bazı hususları onlara açıklamıştır. Bununla birlikte haklarında kendisine soru sormadıkları bunların dışında birtakım şeyler hakkında anlaşmazlığa düşmüş olmaları da mümkündür.

Bir başka açıklamaya göre İsrailoğulları Mûsa(aleyhisselâm)'ın vefatından sonra dinleriyle ilgili birtakım hususlarda ve dünyalarını ilgilendiren birtakım meselelerde anlaşmazlığa düştüler, o da onları dinleri ile ilgili anlaşmazlığa düştükleri hususları açıkladı.

Ebû Ubeyde'nin benimsediği görüşe göre "bazı" burada "bütün" anlamındadır. Yüce Allah'ın:

"Size vaddettiğinin bir kısmı gelir, sizi bulur" (el-Mu'min, 40/28) âyetinde de "bazı: bir kısmı" böyledir.el-Ahfeş de Lebid'in(buna delil olarak) şu beyitini zikretmektedir:

"Beğenmedim mi yerleri hemen terkederim,

Ya da bazı canlar ölümü ile buluşur."

Bilindiği gibi ölüm bazı canlarla buluşup, bazılarını terketmez. Ölüme de (beyitte geçen ve buluşur anlamı verilen fiil ile aynı kökten gelmek üzere)de denilir.

el-Mufaddal el-Bekrî de şöyle demiştir:

"Bir da Salebe b. Seyr (Seyyar)'ı soran bir kişi ki,

Halbuki el-aluk (çok yapışan yakayı bırakmayan ölüm) Salebe'ye yapışmış bulunuyor."

Mukâtil dedi ki: Bu, yüce Allah'ın:

"Size haram olan bazı şeyleri size helal kılmak için geldim" (Al-i İmrân, 3/50) âyetini andırmaktadır. Bu da, Tevrat'ta haram kılınmış olup İncil'de helal kılınan şeyler demektir. Deve eti, her hayvanın iç yağı, cumartesi günü balık avlamak gibi.

"Artık Allah'tan korkun." Şirkten sakının, yalnızca bir ve tek olarak Allah'a ibadet edin. Bunlar Îsa (aleyhisselâm)'ın söylediği sözler olduğuna göre o nasıl bir ilâh ya da bir ilahın oğlu olabilir?

"Ve" sizi kendisine davet ettiğim tevhid ve diğer hususlarda

"bana itaat edin."

64

"Gerçek şu ki; Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O halde yalnız O'na ibadet edin. Dosdoğru yol işte budur."

"Gerçek şu ki, Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O halde yalnız O'na ibadet edin. Dosdoğru yol işte budur." Yani Allah'a ibadet etmek dosdoğru yoldur. Onun dışındaki yollar ise eğri yollardır, izleyeni hakka ulaştırmazlar.

65

Sonra fırkalar kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler. Pek acıklı bir günün azabından dolayı zulmedenlerin vay haline!

"Sonra fırkalar kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler."

Katade dedi ki: âyeti:

"Kendi aralarında" demektir. Bunların kim oldukları hakkında da iki görüş vardır:

Birincisine göre bunlar yahudi ve hristiyanların meydana getirdiği kitab ehlidir. Birbirlerine muhalefet etmişlerdir. Bu açıklamayıMücahid ve es-Süddî yapmıştır.

İkincisine göre ise bunlar Nasturi. Melkâni ve Yakubilerin meydana getirdiği hristiyan fırkalarıdır. Îsa hakkında ihtilaf etmişlerdir. Nasturiler o Allah'ın oğludur derken, Yakubiler o Allah'ın kendisidir, Melkâniler de birileri Allah olan üçün üçüncüsüdür, demişlerdir. Bu açıklamayıel-Kelbî ve Mukâtil yapmıştır, bu husus daha önce Meryem Sûresi'nde (19/34-40. âyetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

"Pek acıklı" azâbı çok acıklı ve can yakıcı demektir. Tıpkı uyku ile geçirilen bir gece hakkında: "Uyuyan gece" tabirini kullanmaya benzer.

"Azabından dolayı zulmedenlerin"Meryem Sûresi'nde (az önce belirtilen yerde) geçtiği gibi kâfir olup şirk koşanların

"vay haline!"

66

Onlar kendileri farkında olmayarak saatin ansızın kendilerine gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?

"Onlar" yani fırkalar

"kendileri farkında olmayarak"hissetmeksizin

"saatin" kıyâmetin

"ansızın kendilerine gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?" Yani bu fırkalar bundan başkasını beklemiyorlar.

"Şuuruna varmak, farkında olmak"ifadelerine dair açıklamalar daha önce başka yerde (el-Bakara, 2/9. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

Anlamın Arap müşrikleri kıyâmetin kopmasından başkasını beklemiyorlar, şeklinde olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamaya göre "fırkalar" ile Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın aleyhine fırkalara ayrılan ve onu yalanlayan müşrikler kastedilmiş olur. Bu da Allah'ın daha önce geçen:

"Bunu sana ancak tartışmak üzere örnek gösterdiler" (ez-Zuhruf, 43/58) âyeti ile ilişkili olmaktadır.

67

O günde dostlar birbirlerine düşmandır. Takva sahibleri müstesna.

"O günde" kıyâmet günü kastedilmektedir.

"Dostlar birbirine düşmandır."Biri diğerine düşmanlık eder, biri diğerine lanet okur.

"Takva sahibleri müstesna." Onlar hem dünyada, hem ahirette dostturlar. Bu anlamdaki açıklamayı İbn Abbâs,Mücahid ve başkaları yapmıştır.

en-Nekkaş'ın naklettiğine göre bu âyet-i kerîme Umeyye b. Halef el-Cumahî ile Ukbe b. Ebi Muayt hakkında inmiştir. Bunlar birbirlerine dost idi. Ukbe, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) ile oturup kalkardı. Kureyşliler: Ukbe b. Ebi Muayt dininden döndü, dedi. Umeyye ona: Eğer Muhammed ile karşılaşır da onun yüzüne tükürmeyecek olursan, seni görmek bana haram olsun, dedi. Ukbe denileni yaptı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)da onu öldürmeyi kararlaştırdı. Bedir günü de kafası uçurularak öldürüldü, Umeyye de savaş esnasında öldürüldü. İşte bu âyet-i kerîme onlar hakkında indi.

es-Sa'lebî -Allah ondan razı olsun- bu âyet-i kerîme hakkında şunları zikretmektedir: İkisi mü’min, ikisi kâfir iki grup dost vardı. Mü’minlerden birisi öldü, o da Rabbim filan kişi bana Sana ve Rasûlüne itaati emrediyordu. Bana iyiliği emrediyor, kötülükten alıkoyuyordu. Benim senin huzuruna çıkacağımı söylüyordu. Rabbim benden sonra onu saptırma, beni hidayete eriştirdiğin gibi, onu da hidayete eriştir. Bana lütfettiğin gibi ona da lütfet, dedi. Nihayet mü’min diğer arkadaş da vefat edince, Allah her ikisini bir araya getirir. Yüce Allah şöyle buyurur: Herbiriniz diğer arkadaşını övsün. (Birileri) der ki: Rabbim, o bana Sana ve rasûlüne itaati emrediyordu. Bana hayrı emrediyor, kötülükten alıkoyuyordu. Senin huzuruna çıkacağımı bana söylüyordu. Yüce Allah şöyle buyurur: Ne güzel arkadaş ve ne güzel kardeş, ne güzel dost idi.

Kâfirlerden birisi de ölünce, Rabbim der; Filan kişi bana, Sana itaati, Rasûlüne itaati yasaklıyor, bana kötülüğü emrediyor, hayırdan alıkoyuyordu. Senin huzuruna çıkmayacağımı söylüyordu. O bakımdan Rabbim Senden niyazım şu ki: Benden sonra onu hidayete eriştirme, beni saptırdığın gibi onu da saptır. Beni hakir düşürdüğün gibi, onu da hakir kıl. Kâfir arkadaşı öldü mü yüce Allah her ikisine de: Haydi sizden herbiriniz arkadaşını övsün, der. (Biri diğerine) der ki: Rabbim o bana Sana ve Rasûlüne isyan etmemi söylüyor, bana kötülüğü emrediyor, hayırdan alıkoyuyordu. Huzuruna çıkmayacağımı söylüyordu. O bakımdan Senden ona azâbı kat kat vermeni diliyorum. Yüce Allah şöyle buyurur: Sen ne kötü bir arkadaş, ne kötü bir dost, ne kötü bir kardeş imişsin. Bunun üzerine herbiri diğer arkadaşına lanet eder.

Derim ki: Ayet-i kerîme bütün mü’min ve takva sahibi kimseler ile kâfir ve saptırıcı kimseler hakkında geneldir.

68

"Ey kullarım! Bugün size bir korku yoktur. Siz üzülmezsiniz de."

Aynı zamanda el-Mu'temir b. Süleyman'ın babasından da rivâyeti olarak-Mukâtil dedi ki: Bir münadi kıyâmet arasatında: "Ey kullarım! Bugün sizin için bir korku yoktur" diye seslenecektir. Arasatta bulunanlar başlarını kaldıracaklar. Münadi: "(Onlar) âyetlerimize îman edenler ve teslim olmuş kimselerdir" (ez-Zuhruf, 43/69) diyecek. Bu sefer müslümanların dışında kalan diğer din mensubları başlarını önlerine eğecektir.

el-Muhasibî, er-Riaye adlı eserinde şunu zikretmektedir: Bu hadiste rivâyet edildiğine göre münadi kıyâmet gününde: "Ey kullarım! Bugün size bir korku yoktur, siz üzülmezsiniz de" diye seslenecek. Bütün insanlar başlarını kaldıracak ve: Biz Allah'ın kullarıyız, diyecekler. Sonra ikinci defa daha nida ederek: "(Siz) ki âyetlerimize îman edenler ve teslim olmuş kimseler idiniz" (Zuhruf, 43/69) diye seslenecek. Bu sefer kâfirler başlarını önlerine eğecek, muvahhidler başlarını dik tutacaklar. Üçüncü bir defa daha:

"Onlar îman edip, takvalı davrananlardır" (Yûnus, 10/63) diye seslenecek. Bu sefer büyük günah işlemiş olanlar başlarını önlerine eğer, geriye takva ehli başlarını dik tutmuş olarak kalacaklar. Yüce Allah, onlara vaad ettiği şekilde korku ve kederlerini gidermiş olacaktır. Çünkü O, en büyük lütuf ve ihsan sahibidir. Dostlarını yardımsız terk etmez ve tehlikeli hallerde onları tehlikeyle başbaşa bırakmaz.

"Ey kullarım" şeklinde (ye'siz olarak) da okunmuştur.

69

"(Siz) ki âyetlerimize îman edenler ve teslim olmuş kimseler idiniz."

ez-Zeccâc dedi ki:

"...ler" lâfzı, "Ey kullarım!" hitabının sıfatı olarak nasb takdirindedir. Çünkü; "Ey kullarım!" izafet halinde bir münadadır.

“Îman edenler"in hazfedilmiş bir mübtedanın haberi ya da haberi hazfedilmiş bir mübteda olduğu da söylenmiştir. Bunun da takdiri şöyle olur: Onlar îman edenlerdir, yahut îman eden kimselere: "Cennete girin" denilir.

Ebû Bekr ile Zirr b. Hubeyş: "Ey kullarım" diye her iki halde (vakıf halinde ve geçiş halinde) "ye" harfini isbat ile ve üstün olarak okumuştur. Bundan dolayı daNafî', İbn Amir,Ebû Amr ve Ruveys ise her iki halde sakin okumuşlardır. Diğerleri ise her iki halde hazfetmişlerdir. Çünkü bu(ye) sadece Şam ve Medinelilerin mushaflarında sabit (yazılmış)dır.

70

"Siz ve eşleriniz sevinç ve neşe içerisinde cennete girin."

"Siz ve" dünyada müslüman olan

"eşleriniz... cennete girin." Yani onlara cennete girin; ya da; ey îman eden kullarım, cennete girin denilecektir.

"Eşleriniz" mü’min dost ve arkadaşlarınız diye açıklandığı gibi, huru'l-ıyn'den zevceleriniz diye de açıklanmıştır.

"Sevinç ve neşe içerisinde" İbn Abbâs'a göre ikrama mazhar olarak

"giriniz" demektir. İkrama mazhar oluş da erişilen ve yerleşilen makama göredir.

el-Hasen, sevinç ile diye açıklamıştır. Sevinç kalpte hissedilir. Katade de nimete mazhar olarak, diye açıklamıştır. Nimet bedende hissedilir.Mücahid ise sevindirici şeyler görerek, diye açıklamıştır, sevindirici şeyler (surur) ise gözle olur. İbn Ebi Necih: Hoşlanacaksınız diye açıklamıştır. Burada hoşlanmak, hoşa giden şeyleri elde etmek demektir. Yahya b. Ebi Kesir de bunu sema(kulağa hoş gelen şeyleri) duymak ile lezzet almaktır diye açıklamıştır.

Bu lâfza dair açıklamalar daha önceden er-Rum Sûresi'nde(30/15. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

71

Altından tabaklar ve testiler dolaştırılır onlara. Orada canlarının İstediği, gözlerin lezzet aldığı şeyler de vardır. Sizler orada ebedi kalıcılarsınız.

Bu âyete dair açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:

1- Cennet Nimetleri:

"Altından tabaklar ve testiler dolaştırılır onlara." Yani cennette altın tabak ve testiler içerisinde etraflarında dolaştırılacak yiyecek ve içecekleri vardır. Yiyecek ve içecekleri sözkonusu etmemiştir. Çünkü içinde hiçbir şey bulunmaksızın kapların ve testilerin dolaştırılmasının bir anlamı yoktur. Tabakların altından olduğu belirtilerek testilerin de altından olduğunu tekrar belirtmeye ihtiyaç kalmamıştır. Yüce Allah'ın:

"Allah'ı çokça anan erkeklerle, çokça anan kadınlar" (el-Ahzab, 3335) âyetinde(ayrıca "Allah'ı anan kadınlar" demeye gerek olmadığı) gibi.

Buhârî ileMüslim'deki rivâyete göre Huzeyfe, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinlemiştir: "Siz ne ince, ne kalın ipek giymeyiniz. Altın ve gümüş kaplarda içmeyiniz, yine altın ve gümüş kaplarda yemek yemeyiniz. Çünkü bunlar dünyada onlara (kâfirlere), ahirette de sizedir."Buhârî, V, 2069;Müslim, III, 163H;Müsned, V. 397.

el-Hac Sûresi'nde (22 23 âyetin tefsirinde) geçtiği üzere dünya hayatında bu kaplarla yemek yiyip içen yahutta ipek giyip de tevbe etmeyen bir kimse, ahirette bunlardan ebedi olarak mahrum kalacaktır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Müfessirler dedi ki: Cennetliklerin cennetteki konumu en alt mertebede olan bir kimsenin etrafında yetmişbin genç delikanlı, altından yetmişbin tabakla dolaşacaktır. Sabah vakti bu tabaklar ona getirilir. Bunların herbirisinde bulunan çeşit öbüründe yoktur. İlkinden nasıl yerse, sonuncusundan da öylece yer. İlkinde aldığı tadı sonuncusunda da alır. Biri ötekine benzemez. Akşam vakti de ona aynı şekilde yemekler getirilir. Cennetliklerin en yüksek mertebede olanların etrafında da her gün yetmişbin genç delikanlı dolaşır. Herbirisiyle birlikte de bir altın tabak bulunur. Bunların birindeki yemek diğerinde yoktur. İlkinden nasıl yerse, sonundan da öylece yer. İlkinden nasıl tat aldıysa, sonundan da öylece tat alır ve biri diğerine benzemez.

"Ve testiler dolaştırılır." Yani onlara testiler de dolaştırılır. Yüce Allah'ın:

"Etraflarında gümüşten ve billur kaplar ile sürahiler dolaştırılır" (el-İnsan, 76/15) diye buyurmaktadır.

İbnu'l-Mubarek dedi ki: Bize Ma'mer bir adamdan haber verdi. O Ebû Kılabe'den naklen dedi ki: Cennetliklere yiyecek ve içecek getirilir. Nihayet sonunda onlara tertemiz içecek (eş-şarabu't-tahur) getirilir. Bundan dolayı karınları iner ve derilerinden misk kokusundan daha hoş kokulu ter olarak boşalır. Sonra da yüce Allah'ın:

"Ve Rabbleri onlara son derece temiz bir şarap içirmiştir"(el-İnsan, 76/21) âyetini okudu.

Müslim'in, Sahih'inde belirtildiğine göre; Cabir b. Abdullah şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Şüphesiz cennetlikler orada yemek yerler ve içerler. Fakat ne tükürürler, ne küçük abdest bozarlar, ne büyük abdest bozarlar, ne de sümkürürler. (Hazır bulunanlar): Peki yemekleri ne olacak, diye sordular, şöyle buyurdu: Geğirecekler ve miski andırır şekilde (derilerinden) sızacaktır. Onlara teşbih, tahmid ve tekbir getirmeleri -bir rivâyette: Nefes almaları ilham edildiği gibi- ilham olunacaktır."Müslim, IV, 2180

2- Altın, Gümüş ve İpek Kullanımı:

Hadis İmâmları Ummu Seleme tarafından rivâyet ettikleri bir hadise göre Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Altın ve gümüş kaplarda içen bir kimse, şüphesiz karnına cehennem ateşini doldurur."Buhârî, V, 2133;Müslim, III, 1634, 1635;Dârimi, II, 163;Muvatta’, II, 924;Müsned, VI, 302, 304, 306. Yine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Altın ve gümüş kablarda içmeyiniz ve o kablardan yemeyiniz. "Buhârî, V, 2069;Müslim, III, 1638;Müsned, V, 397. Bu ifadeler bunların haram olmalarını gerektirir. Bu hususta da görüş ayrılığı yoktur.

Başka maksatlarla kullanılmaları hususunda ise görüş ayrılıkları vardır. İbnu’l-Arabî dedi ki: Doğrusu erkeklerin hiçbir şekilde bunları kullanamayacaklarıdır. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) altın ve ipek hakkında şöyle buyurmuştur:"Bu ikisi ümmetimin erkeklerine haram, dişilerine helaldir."Ebû Abdullah el-Makclisi, el-Ehadisu'l-Muhtare, II, 234 -senedinde bir sakınca yoktur kaydıyla-; ayrıca bk. Bezzar, Müsned I, 463, III, 102.

Ayrıca bunlarla yemek yiyip içmenin yasaklanışı, başka maksatlarla kullanmanın haram olduğunu da göstermektedir. Çünkü bu da bir çeşit meta (faydalanma)dır, o bakımdan câiz olmaz. Bunun da asıl dayanağı yemek ve içme(nin haram kılınması)dır. Diğer taraftan bu haramın illeti, ahiretteki nimetin dünyada acilen kullanılmak istenmesidir. Yemek, içmek ve diğer faydalanmak çeşitleri arasında bu bakımdan bir fark yoktur. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bunlar dünya hayatında onların, ahirette de bizimdir."diye buyurmuş ve dünya hayatında bunlarda bizim bir payımızın olmadığını belirtmiştir.

3- Altın ve Gümüş Kaplama Kapkacakları Kullanmanın Hükmü:

Şayet kullanılan kaplar altın ve gümüşle kaplanmış yahut onlarda altın ve gümüşten bir halka bulunuyor ise Malik: Böyle bir kapta içmek hoşuma gitmez, demiştir. Aynı şekilde gümüşten halkası bulunan ayna da böyledir.(Bir kimsenin) böyle bir aynaya bakarak yüzünü görmesi hoşuma gitmez.

Enes'in yanında gümüş kaplanmış bir kap vardı. O şöyle dedi: Ben bununla Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'a su verdim. İbn Sirîn dedi ki: Bu kapta demir bir halka vardı. Enes ona gümüş bir halka koymak istedi. Ebû Talha dedi ki: Ben Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yaptığından hiçbir şeyi değiştirmem. Bunun üzerine onu bıraktı.

4- Kullanılması Câiz Olmayan Kapların Edinilmesi de Câiz Olmaz:

Bu gibi şeyleri kullanmak câiz olmadığına göre bunları edinip evde tutmak da câiz değildir. Çünkü kullanımı câiz olmayan şeyin edinilmesi de câiz olmaz. Put ve tanbur gibi.

İlim adamlarımızın kitaplarında belirtildiğine göre; bunları kıran kimselerin kıymetlerini ödemeleri istenir. Ancak bu tutarsız bir iddiadır, zira bu gibi şeylerin kırılması vacibtir. Bunların bir kıymetleri ve değerleri yoktur. Zekat için de bunların herhangi bir şekilde değerlendirmeleri câiz olmaz. Bunun dışında bir görüşe de itibar yoktur.

"Tabaklar" âyeti ile ilgili olarak el-Cevherî şu açıklamayı yapmaktadır:

"Tabak" kelimesi -söyleyiş (vezin) ve anlam itibariyle-: gibidir. Çoğulu: ...diye gelir.el-Kisaî dedi ki: "Kapların en büyüğü diye bilinir. Sonra: gelir, bu da on kişiyi doyurur. Bundan sonra: "Tabak" gelir, bu da beş kişiyi doyurur. Bundan sonra: gelir, iki ve üç kişiyi doyurur. Sonra; gelir, bir kişiyi doyurur. kitab demektir, çoğulu ile ...diye gelir.

"Ve testiler" ile ilgili olarak el-Cevherî şöyle demektedir: -Tekili olan-"Kulpu olmayan testi" demektir, çoğulu ...diye gelir. el-A'şa içkiden sözederken şöyle demektedir:

"O sarifî (sarifî şarapı yahutta sıcak taze süt anlamında)dır, tadı hoştur;

Testilerle küpler arasında köpüğü vardır."

Bir başka şair de şöyle demektedir:

"Yaslanmış halde kapıları ıslık çalar(açılıp, kapanır, gıcırdar)

Köle onun yanına testi ile koşar."

Katade dedi ki: "Testi" yuvarlak, boynu ve kulpu kısa olan kaptır. İbrik ise uzunlamasına bir boynu olan, kulpu da uzun olan kaptır. el-Ahfeş dedi ki: " Testiler" emzikleri olmayan ibriklere denilir.Kutrub da: Kulpları olmayan ibriklere denir, demiştir. Mücahid dedi ki: Bunlar ağızları yuvarlak olan kaplardır. es-Süddî: Kulpları olmayan kaplara denilir, demiştir. İbn Aziz dedi ki: Bunlar kulpları ve emzikleri olmayan ibriklerdir. Tekili de: ...diye gelir.

Derim ki: BuMücahid ve es-Süddî"nin açıklamasıyla aynı anlamı ifade eder. Dilcilerin benimsediği görüş de budur. Yani bunların kulpları yoktur.

"Orada canların istediği, gözlerin lezzet aldığı şeyler de vardır" âyeti ile ilgili olarak Tirmizî'nin rivâyetine göre Süleyman b. Bureyde babasından naklen: Bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a şöyle sordu: Ey Allah'ın Rasûlü! Cennette at var mı? Peygamber şöyle buyurdu: "Allah seni cennete girdirirse, orada kırmızı bir yakuttan yapılmış ve cennette istediğin yere uçarak seni götüren bir atın üzerinde taşınmak ister misin." (Bureyde) dedi ki: Yine bir adam ona sordu: Ey Allah'ın Rasûlü! Acaba cennette deve var mıdır? Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona diğerine söylediğinin benzerini söylemedi, şöyle dedi: "Allah seni cennete girdirecek olursa, senin orada canının çektiği ve gözünün lezzet aldığı şeyler olacaktır." Tirmizi, IV, 681.

Medineliler, İbn Amir ve Şamlılar: "Canların kendisini istediği" diye okumuşlar, ancak diğerleri: "Canlarının çektiği" diye okumuşlardır ki maksat canların kendisini çektiği ve istediği şeydir. Mesela "Vurduğum kişi Zeyd'dir" ifadesi: "Kendisini vurduğum kişi Zeyd'dir" demektir.

"Gözlerin lezzet aldığı" âyetindeki "lezzet" lâfzı: "O şey lezzetli oldu, lezzetlidir, lezzet" diye kullanılır, " O şeyden lezzet aldım, alırım" denirken, mazisinde birinci "zel" harfi kesreli, müzarisinde de fethalıdır. "Lezzet, lezzetlilik" demektir ki bu da ben o şeyi lezzetli buldum demektir. Ondan lezzet aldım anlamında ile denilir.

Yani cennette gözün lezzet aldığı ve görünüşü güzel olan şeyler vardır.

Said b. Cübeyr dedi ki:

"Gözlerin lezzet aldığı" âyetinden kasıt, yüce Allah'a bakmaktır. Nitekim haberde: "Senin yüzüne bakmanın lezzetini dilerim. " İbn Hibban, V, 305; Nesâî, III, 54. diye buyurulmuştur.

"Sizler orada ebedi kalıcılarsınız."Devamlı kalacaksınız. Çünkü sonu gelecek olsa, sevinmez ona buğzedilir.

72

İşte bu cennet, yapageldiğiniz ameller sebebi ile size miras verilmiştir.

"İşte bu cennet..." Yani onlara şöyle denilecek: İşte dünyada iken size nitelikleri anlatılagelen cennet budur. İbn Haleveyh dedi ki: Yüce Allah cennete uzak için kullanılan ism-i işaret ile işarette bulunmuş, cehenneme ise yakın için kullanılan işaret ismi ile işaret etmiştir. Böylece cehennem ile korkutmayı ve ondan sakınmayı pekiştirmiş olmaktadır. Yakın işaret ismi ile ona işaret ederek, âdeta göz önünde görülen ve huzurda bulunan bir şeymiş gibi olduğunu ortaya koymaktadır.

"Yapageldiğiniz ameller sebebi ile size miras verilmiştir" âyeti ile ilgili olarak İbn Abbâs dedi ki: Allah, herkes için bir cennet ve bir cehennem yaratmıştır. Kâfir müslümanın ateşine mirasçı olur, müslüman da kâfirin cennetine mirasçı olur. Bu husus yüce Allah'ın:

"Mü’minler gerçekten felâh bulmuşlardır" (el-Mu'minun, 23/1) âyetini açıklarken, Ebû Hüreyre yoluyla merfu bir hadis olarak geçmiş bulunmaktadır. Aynı şekilde el-Araf Sûresi'nde de (7/43. âyetin tefsirinde) geçmişti.

73

Sizin için orada çok meyveler vardır. Siz onlardan yersiniz. "Sizin için orada çok meyveler vardır. Siz onlardan yersiniz."

"Meyve"nin ne olduğu bilinen bir şeydir. Meyve cinslerine:

"Meyveler" denilir. "Meyve satıcısı" demektir.

İbn Abbâs dedi ki: Kurusuyla, yaşıyla bütün meyveler vardır. Yani cennette yemenin ve içmenin dışında, cennetliklere yiyecekleri pekçok meyveler de verilecektir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1273  H : 671)

 

KURTUBÎ TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

MÂLİKÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç