Cehennem
zebanileri: "Size peygamberleriniz apaçık delillerle gelmiyor muydu?" derler.
Onlar da: "Evet geliyordu." derler. Cehennem zebanileri de: "O halde kendiniz
düa edin." derler. Şüphesiz ki kâfirlerin duasr hep boşunadır.
Cehennemlikler, cehennemin
bekçilerinden ve idarecilerinden, içinde bulundukları sıkıntının hafifletilmesi
için yardım isteyecekler ve onlara: "Siz olsun rabbinizi çağırın da bizim içinde
bulunduğumuz bu azabı bizden dünya günüyle olsun birgün hafifletsin."
diyeceklerdir. Cehennemin bekçi ve idarecileri ise onlara şu cevabı
vereckelerdir: "Sizlere dünyada iken peygamberleriniz Al-Iahın varlığını ve
birliğini gösteren deliller getirmediler mi? ki siz onu birleyip ona iman
edesiniz ve onun dışındaki şeyleri ilâh kabul etmekten uzak olasınız."
Cehennemlikler ise diyecekler ki: "Evet, peygamberlerimiz bize bu gibi deliller
getirmişlerdi. Fakat biz onları yalanlamıştık."
Bunun üzerine cehennemin
idarecileri onlara şu cevabı vereceklerdir: "O halde şimdi sizler,
peygamberlerinizin sizleri iman etmeye üavet ettiği rabbinizi çağırın." Onlar da
Allah’ı çağıracaklar fakat kâfirlerin duası hep boşuna olacaktır. Zira onlara
müsbet hiçbir cevap verilmeyecek, onlara sadece: "Kesin sesi konuşmayın."
denecektir.
Şüphesiz
biz, peygamberlerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında hem de şahitlerin
şahitlik edeceği kıyamet gününde mutlaka yardım edeceğiz.
Şüphesiz ki biz, peygamberlerimize
ve onlara iman eden mü’minlere, hem dünya hayatlarında hem de meleklerin,
peygamberlerin ve mü’minlerin, kâfirlerin aleyhine şahitlik edecekleri âhiret
hayatında yardım ederiz.
Allahü
teâlâ bu
âyet-i kerime’de,
dünya hayatındayken, peygamberlerine yardım ettiğini bildirmektedir. Ancak
Hazret-i Yahya, Hazret-i Zekeriyya, Hazret-i Şa'ye gibi peygamberler, kavimleri
tarafından öldürülmüş, Hazret-i İbrahim ülkesini terkedip hicret etmek zorunda
kalmış, Hazret-i İsa, öldürülme teşebbüsü neticesinde Allah tarafından göklere
kaldırılmıştır. Bu sebeple âyet-i kerime
iki şekilde izah edilmiştir.
Birinci
izah şekline göre âyet-i kerime’nin
manası şöyledir: Allahü teâlâ,
peygamberlerine, kendilerine eziyet edenlere karşı yardım etmiş, bu yardım
onlara ya sağ iken erişmiş, Allah onları düşmanlarına galip getirmiş onlar da
düşmanları ezmişlerdir. Hazret-i Davud, Hazret-i Süleyman ve
Hazret-i Muhammed
(sallallahü aleyhi ve sellem) bunlardandır.
Veya
Allahü teâlâ, peygamberleri kavimleri tarafından öldürüldükten sonra
onları öldürenleri helak etmiş böylece peygamberlerinin intikamını almış ve
onların davalarına yardım etmiştir. Hazret-i Şa'ye ve Hazret-i Zekeriyya
bunlardandır.
Veya kavimleri peygamberlerini
öldürdükten sonra
Allahü teâlâ o kavimlerin düşmanlarını onlara
musallat etmiş ve düşmanları eliyle onları yok etmiştir, Hazret-i Yahya'yı
öldürenlere Buhtunnasr'in musallat edilmesi buna misaldir.
Yahut da, Peygamberler
ümmetlerinden ayrıldıktan sonra,
Allahü teâlâ, peygamberlerine karşı çıkan o
ümmetleri mahvetmiştir. Hazret-i İbrahim ve Hazret-i İsa'nın kavimleri bunlara
misaldir. Zira Allahü teâlâ, Hazret-i
İsa'yı öldürmeye teşebbüs eden Yahudilere Bizans Rumlarını musallat etmiş ve
onları hor ve hakir duruma düşürmüştür.
Peygamber efendimiz
(sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis-i
kudsîde Allahü teâlânın şöyle buyurduğunu
beyan etmektedir:
"Kim benim bir velime düşmanlık
ederse şüphesiz ki ben ona karşı savaş açmış olurum.
Buhari, K.er-Rikak, bab: 38
Âyet-i
kerime’nin
ikinci izah şekli ise şöyledir: "Âyette her ne
kadar Allahü teâlânın, bütün
peygamberlerine yardım ettiği zikredilmiş ise de onlardan özellikle bazılarına
yardım ettiği kasdedilmiştir. Buna göre âyeti şu şekilde izah etmek mümkündür.
"Şüphesiz ki biz, peygamberimiz Muhammed'e
ve ona iman eden mü’minlere, dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik yapacağı
âhiret gününde yardım edeceğiz."
O gün
zalimlere, mazeretleri hiçbir fayda sağlamayacaktır. Lanet onlaradır. Yurdun
kötüsü de onlaradır.
Şahitlerin şahitlik yapacağı
kıyamet gününde, Allah’a ortak koşarak veya onu inkâr ederek zalim olanlara,
ileri sürecekleri mazeretleri fayda vermeyecektir. Zira onlar, tutarsız
mazeretler ileri süreceklerdir. Lanet onlaradır, yurtların en kötüsü olan
cehennem de onlaradır.
Şüphesiz
ki biz
Mûsa'ya bir hidâyet
rehberi verdik. İsrailoğullarına da Tevratı miras bıraktık.
Âyet-i
kerime iki şekilde izah edilmiştir: Bunlardan biri, mealde verildiği
şekildedir. Buna göre Hazret-i Mûsa'ya verilen
hidâyet rehberinden maksat, Tevrat'tır.
İkinci
izah şekline göre ise âyetin manası şöyledir: "Şüphesiz ki biz
Mûsa'ya hidâyet verdik, İsrailoğullarını da Tevrata mirasçı kıldık.
Bu izaha göre Hazret-i
Mûsa'ya verilen hidâyetten maksat, Allah'ın kendisine verdiği
peygamberliği insanlara tebliğ etmesidir. Taberi
de âyeti bu şekilde izah etmiştir.
O, akıl
sahipleri için bir hidâyet rehberi ve bir öğüttür.
O Tevrat, akıl sahipleri için dini
hükümleri beyan eden bir rehber ve bir öğüttür.
Ey
Rasûlüm, sabret. Şüphesiz ki Allah'ın vaadi haktır. Kuşunun affını dile. Akşam
sabah rabbini hamd ile tesbih et.
Ey Rasûlüm, rabbinin emirlerine
karşı sabırlı ol. Sana verdiği peygamberliğinin icaplarını yerine getir. Onu
kavmine tebliğ et. Allah'ın, sana ve iman edenlere yardım edeceği vaadine
kesinlikle inan. Zira onun vaadi haktır. O, vaadinden dönmez. Allah’tan,
günahlarının bağışlanmasını dile. Akşam sabah rabbini överek namaz kıl.
Kendilerine verilmiş hiçbir delil olmadan Allah'ın âyetleri üzerinde münakaşa
edenlerin kalblerindc, ulaşamadıkları büyüklenmeden başka birşey yoktur. O halde
sen Allah’a sığın. Şüphesiz o, herşeyi işitendir, görendir.
Ey Rasûlüm, senin, rabbinin
katından getirmiş olduğun âyetler hakkında kendilerinde, Allah katından hiçbir
delil bulunmadığı halde tartışan o insanların tartışma sebebi, kalblerinde
kibirin bulunmasıdır. Bu kibirden dolayı sana tabi olmayı ve senin, Allah
katından getirdiğin dini kabul etmeyi gururlarına ye-diremezler. Onlar, Allah'ın
sana verdiği üstünlüğü kıskandıkları için böyle yaparlar. Fakat onlar bu
davranışlarıyla Allah'ın sana verdiği üstünlüğe asla erişemezler. Zira bu,
Allah'ın, kullarından dilediğine verdiği lütfudur. Kulların istekleriyle elde
edilecek birşey değildir. O halde sen bunların şerrinden ve kalbine kibir
gelmesinden Allah’a sığın. Allah, bu tartışmaya girişenlerin sözlerini çok iyi
işiten ve davranışlarını çok iyi görendir. Onlara layık oldukları cezayı
verecektir.
Âyet-i
kerime’de
geçen: "Kalblerinde, ulaşamadıkları büyüklenmeden başka birşey yoktur." cümlesi
iki şekilde izah edilmiştir.
Bu izahların birine göre mana
şöyledir: Onlar, kibirlenmelerinden ve kıskanmalarından dolayı Allah'ın âyetleri
hakkında tartışmaya girerler. Fakat kıskandıkları o peygamberlik mertebesine
asla erişemeyeceklerdir. Zira o, Allah vergisidir. Kulun, çalışmakla o mertebeyi
elde etmesi mümkün değildir.
Şüphesiz,
göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir iştir.
Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
Allahü
teâlâ bu âyette, insanları, öldükten sonra diriltmeye kadir olduğuna
işaret ederek buyuruyor ki: "Elbette ki göklerin ve yerin henüz bir örneği
olmadan yaratılmaları, insanların yaratılmasından ve öldükten sonra tekrar
diriltilmelerinden daha büyük bir iştir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
Bu hususta Allahü teâlâ diğer bir âyette
şöyle buyurmaktadır: "Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmada hiçbir güçlük
çekmeyen Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye kadir olduğunu görmüyorlar mı?
Evet, elbette o herşeye kadirdir. Ahkaf Sûresi, âyet:
33.
Körle
gören, iman edip salih amellerde bulunanla kötülük işleyen bir değildir. Ne
kadar da az düşünüyorsunuz.
Âyet-i
kerime’de
zikredilen "Kör"den maksat, Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren delilleri
göremeyen, onları düşünüp onlardan ibret alamayan, Allah’ın birliğini ve herşeye
kadir olduğunu anlamayan kâfirdir. "Gören"den maksat ise Allah'ın delillerini
gözüyle görebilen, onları düşünüp onlardan ibret alan ve yaratıcısının çok büyük
ve herşeyi yaratmaya kadir olduğunu idrak eden mü’mini erdir. Âyette zikredilen
"Kötülük işleyen"den maksat ise, rabbini inkâr eden kâfir, ona isyan eden fâcir
ve onun emirlerine karşı gelen zalimlerdir.
Âyet-i
kerime’nin
sonunda "Ne de az düşünüyorsunuz." buyurulmaktadır. Yani, ey insanlar, Allah'ın
delillerini pek az düşünüyor ve onlardan pek az öğüt ve ibret alıyorsunuz. Şâyet
sizler, Allah'ın âyetlerini hakkıyla düşünüp onlardan ibret alacak olsanız
elbetteki yaptığınız hatayı anlamış olacaksınız. Allah'ın, insanları, öldükten
sonra tekrar diriltme gücünde olduğunu idrak etmiş olacaksınız.
|