12Böylece onları yedi gök olmak üzere iki günde yarattı. Herbir göğe ona ait olan emri vahyetti. Dünya göğünü de kandillerle süsledik ve koruduk. Bu, gücüne karşı konulamayan mutlak galibin, herşeyi en iyi bilenin takdiridir. "Böylece onları yedi gök olmak üzere iki günde yarattı." Yani onları tamamladı ve bitirdi. Onları sağlamlaştırdı, muhkem kıldı, diye de açıklanmıştır. Nitekim şair (aynı kökten gelen kelimeyi kullanarak) şöyle demektedir: "Üzerlerinde iki zırh var ki, onları sağlam yapmıştır, Davud ya da boydan boya örten zırhları çok güzel yapan Tubba' (yapmıştır)." "İki günde" yani yeri yarattığı dört günün dışında iki günde. Böylece göklerle yerin yaratılması altı günde tamamlanmış olmaktadır. Nitekim yüce Allah daha önce el-Araf Sûresi'nde açıklandığı gibi: "Gökleri ve yeri altı günde yarattı"(el-Bakara, 2/54) diye buyurmaktadır. Mücahid dedi ki: Bu altı günün bir günü sizin saymakta olduğunuz bin yıl gibidir. Abdullah b. Selam'dan da şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Allah yeri iki günde yarattı. Orada gıdalarını da iki günde takdir etti, gökleri de iki günde yarattı. Yeri pazar ve pazartesi gününde yarattı, gıdalarını orada salı ve çarşamba günleri takdir etti, gökleri de perşembe ve cuma günleri yarattı. Cuma gününün son anında da yüce Allah Âdem'i acelece yarattı. İşte kıyâmetin içinde kalkacağı saat da budur. Yüce Allah'ın yaratmış olduğu bütün canlılar -insanlarla, cinler müstesna- cuma günü mutlaka korkar ve dehşete kapılırlar. Tefsir bilginleri bunu kabul etmişlerdir. AncakMüslim'in rivâyet ettiğiEbû Hüreyre yoluyla gelen hadiste şöyle denilmektedir: Rasûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) elimi tuttu ve:"Allah toprağı cumartesi günü yarattı..."diyerek hadisi zikretmektedir. Biz bu hadisin senedine dair el-En'am Sûresi'nin baş taraflarında (6/1. âyet, 3. başlıkta) gerekli açıklamaları yapmış bulunmaktayız. "Herbir göğe ona ait olan emri vahyetti" âyeti hakkındaKatade ve es-Süddî şöyle demektedir: Herbirisinde güneşini, ayını, yıldızlarını ve yörüngelerini yarattı. Herbir semada oraya ait olan melekleri ve içinde denizlerin, dağların, dolu ve karların bulunduğu yaratıkları yarattı.İbn Abbâs'ın görüşü de budur, o şöyle demektedir: Yüce Allah'ın her semada meleklerin hac ve tavaf ettikleri ve Kabe'nin hizasında bulunan bir evi vardır. Dünya semasında olan ise el-Beytu’l-Ma'mur'dur. Bir başka açıklamaya göre Allah herbir semada vahiy indirdi. Yani orada dilediği şeyleri ve emrettiği hususları vahyetti. Vahyetmek, emir vermek anlamında olabilir. Çünküyüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir."(ez-Zilzal. 99/5) Bir başka yerde de: "Hani havarilere... diye vahyetmiştim” (el-Mâide. 5/111) Bu da, onlara emrettim anlamındadır ve bu emir tekvini bir emirdir. "Dünya göğünü de kandillerle süsledik." Aydınlatan yıldızlarla süsledik demektir. Her semada aydınlık saçan yıldızlar olduğu söylendiği gibi, hayır yıldızlar dünya semasına mahsustur da denilmiştir. "Ve koruduk" âyeti Ve orayı özel bir şekilde koruduk" demektir.Yani Biz gökten gizlice haber çalmak isteyen şeytanlara karşı koruduk. Bu da daha önce el-Hicr Sûresi'nde(15/17. âyetin tefsirinde) geçtiği üzere şeytanların kendileri ile taşlandığı yıldızlarla korumaktır. Bu âyet-i kerimenin zahiridünyanın semadan önce yaratıldığına delildir. Bir başka âyet-i kerimede de: "Yoksa göğü mü ki, onu bina etti"(en-Naziat, 79/27) diye buyurduktan sonra: "Bundan sonra da yeri yayıp döşedi"(en-Naziat, 79/30) diye buyurmaktadır. Bu ise semanın önce yaratıldığına delildir. Bazıları da şöyle demiştir: Yer semadan önce yaratılmıştır. Yüce Allah'ın: "Bundan sonra da yeri yayıp döşedi"(en-Naziat, 79/30) âyetinde geçen "ed-dahvu: yayıp, döşemek" yaratmaktan başka bir şeydir. Yüce Allah önce yeri yarattı, sonra semaları yarattı. Sonra yeri yaydı, yani onu uzatıp yaydı, döşedi. Bu açıklamayı İbn Abbâs yapmıştır. Bu anlamdaki yeterli açıklamalar daha önceden el-Bakara Sûresi'nde(2/29. âyet, 5 ve 6. başlıklarda) geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamdolsun. "Bu, gücüne karşı konulamayan mutlak galibin(Azizin), herşeyi en iyi bilenin takdiridir." 13Eğer yüz çevirirlerse, sen de de ki: "Ben Âd ve Semud'a gelen yıldırım gibi bir yıldırımla sizi korkutup uyarırım." "Eğer" Kureyş kâfirleri -ey Muhammed- senin kendilerini davet etmekte olduğun imandan "yüz çevirirlerse, sen de de ki: Ben Âd ve Semud'a gelen yıldırım gibi bir yıldırımla sizi korkutup uyarırım." Yani Âd ve Semud'un helâk edilmesine benzer bir şekilde helâk olmakla korkuturum. 14Hani onlara peygamberleri önlerinden ve arkalarından gelip: "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin" dediklerinde onlar: "Eğer Rabbimiz dileseydi, elbette melekler indirirdi. Bu sebebten muhakkak biz sizinle gönderilenlere kâfir olanlarız" dediler. "Hani onlarapeygamberleri önlerinden ve arkalarından gelip" âyeti ile hem kendilerine, hem kendilerinden sonra gönderilen peygamberler kastedilmektedir. "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin"âyetinde yer alan: cer harfinin düşürülmesi ile nasb konumunda olup, "İbadet etmeyin diye..." anlamındadır. "Onlar: Eğer Rabbimiz dileseydi, elbette" rasûller yerine "melekler indirirdi. Bu sebebten muhakkak biz sizinle gönderilenlere" uyarma ve müjdelemelere "kâfir olanlarız, dediler." Denildiğine göre bu, onların bir alaylarıdır. Bir başka açıklamaya göre bu, onların peygamberlerin Allah tarafından gönderildiklerini kabul ettiklerini daha sonra ise inkâr ve inada saptıklarını ifade etmektedir. 15Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve dediler ki: "Gücü bizden daha üstün kim vardır?" Kendilerini yaratan Allah'ın onlardan daha üstün güce sahip olduğunu görmezler mi? Onlar âyetlerimizi bilerek inkâr ediyorlardı. "Âd kavmine gelince, yeryüzünde"Allah'ın kulları Hud ve onunla birlikte îman edenlere "haksız yere büyüklük tasladılar ve dediler ki: Gücü bizden daha üstün kim vardır?" Hud (aleyhisselâm) kendilerini azâb ile korkutunca, cüsselerine aldandılar ve: Bizler gücümüz sayesinde bize gelecek olan azâbı önleyebiliriz, dediler. Çünkü onlar büyük cüsselere sahip uzun boylu ve oldukça iri yapılı bir yaratılışa sahib idiler. el-Araf Sûresi'nde (7/65-69- âyetlerin tefsirinde)İbn Abbâs'tan şöyle dediğine dair rivâyet kaydedilmişti: Onların en uzun boyluları yüz zira, en kısa boyluları ise altmış zira idi. Yüce Allah da onların bu sözlerini red etmek üzere şöyle buyurmaktadır: "Kendilerini yaratan Allah'ın onlardan daha üstün güce sahib olduğunu" ve onlardan daha kudretli olduğunu "görmezler mi?" Çünkü kulun kudreti ancak Allah'ın ona o gücü vermesi ile olur. O halde Allah daha kudretlidir. "Onlar âyetlerimizi" mucizelerimizi "bilerek inkâr ediyorlardı." Onlara kâfir oluyorlardı. 16Bu yüzden Biz de dünya hayatında kendilerine horluk azabını tattıralım diye üzerlerine uğursuz günlerde ıslıklı bir rüzgar gönderdik. Ahiret azâbı ise elbet daha horlayıcıdır. Onlara yardım da olunmaz. "Bu yüzden Biz de... kendilerine... ıslıklı bir rüzgar gönderdik." Bu âyet onların üzerine gönderilen "yıldırım"ın mahiyetini tefsir etmektedir.Yani onların üzerine gönderdiğimiz rüzgar, hem son derece soğuk idi, hem de şiddetle esen ve çok ses çıkartan bir rüzgar idi. Denildiğine göre: ": Islıklı" lâfzının aslı: Çok soğuk yaptı" olup bu da soğuk anlamındaki: 'den gelmektedir. Ortadaki "re" harfinin yerine faul fiili(yani kelimenin birinci harfini) koydular. Bu da onların: Üstüste yığdılar, döktüler" fiilinin aslının; olması; Elbise kurudu" aslının: olmasına benzer. Ebû Ubeyde dedi ki: ": Şiddetlice esen (fırtına)" demektir.İkrime ile Said b. Cübeyr de son derece soğuk anlamına geldiğini söylemişlerdir.Kutrub da el-Hutay'a'nın şu beyitini zikretmektedir: "Oldukça soğuk rüzgar esti mi yemek yedirenler, Diyet ödemeleri istendiği vakit insanlara(diyetleri) yüklenerek taşıyanlar." Mücahid, etkisi derinin gözeneklerinden içeriye doğru işleyen şiddetli rüzgar, diye açıklamıştır.Ma'mer de, Katade'den soğuk (rüzgar) dediğini rivâyet etmektedir. Atâ da böyle demiştir. Çünkü bu lâfız Arapçada den alınmıştır, bu da soğuk demektir. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "Onun (atımın) eğere yakın yelesinin tüyleri kadınların örükleri gibidir, Rüzgarlı ve soğuk bir gündeki dağınık örükleri gibi." es-Süddî: Çok yüksek sesli demektir, diye açıklamıştır. Mesela: Kalem (yazarken) cızırtı çıkardı, kapı ses çıkardı, çıkarır, ses çıkarmak" ifadeleri de buradan gelmektedir. Ayrıca, kalitesi anlaşılmak istenen bir dirhem mihenke vurulduğunda ses çıkaracak olursa, onun için: "Ses veren dirhem" denilir. İbnu's-Sikkit dedi ki: soğuk demek olan: 'den gelmesi mümkün olduğu gibi, kapının ses çıkarması demek olan: 'den gelmesi ve sayha, çığlık anlamına gelen; 'den de gelmesi mümkündür. Yüce Allah'ın: "Bunun üzerine hanımı feryad ile yönelip..." (ez-Zariyat, 51/29) âyetinde de bu anlamda kullanılmıştır. Ayrıca "Sarsar" Irak'ta bir ırmağın da adıdır. "Uğursuz günlerde" onlar için uğurlu olmayan günlerde, anlamındadır. Bu açıklamayı Mücahid veKatade yapmıştır. Bu günler şevvalin son günlerinden çarşambadan bir dahaki çarşambaya kadar devam etmişti. Yüce Allah'ın: "O rüzgarı onlara yedi gece ve sekiz gün peşpeşe musallat kıldı" (el-Hakka, 69/7) âyeti bunu anlatmaktadır.İbn Abbâs dedi ki: Azâb edilen herbir kavim mutlaka çarşamba günü azâb edilmiştir. Bu âyetteki: " Uğursuz" lâfzının soğuk günler anlamında geldiği de söylenmiştir. Bu açıklamayı en-Nekkaş nakletmiştir. Peşpeşe demek olduğu da söylenmiştir ki, bu daİbn Abbâs ve Atiyye'den rivâyet edilmiştir.ed-Dahhak ise çok şiddetli ve çetin diye açıklamıştır. Tozlu, dumanlı diye de açıklanmıştır. Bunu da İbn Îsa nakletmiştir. Recez vezninde şairin şu beyitinde de bu anlamdadır: "Güneş doğmadan önce sabah çıkıp gitti avlanmak için, Tozu dumanı az bir günde." ed-Dahhak ve başkaları ise şöyle demiştir: Allah üç yıl boyunca onlara yağmur yağdırmadı. Rüzgarlar ise yağmursuz olarak üzerlerine esip durdu. Onlardan bir kesim Mekke'ye orada kullar için yağmur istemek üzere çıktı. O dönemde insanlara bir belâ gelip çattığı vakit yahutta kıtlık olduğunda yüce Allah'tan bu sıkıntıdan kendilerini kurtarmasını isterlerdi. Müslümanlarıyla, kâfirleriyle bu isteklerini yüce Allah'tan Beyt-i Haramın yanında isterlerdi. Mekke'de hepsi de Mekke'yi tazim eden, oranın saygınlığını, Allah nezdindeki konumunu bilen, dinleri farklı çok çeşitli insanlar toplanır (ve dua ederlerdi). Cabir b. Abdullah ile et-Teymî şöyle demişlerdir: Yüce Allah bir kavim hakkında hayır dileyecek olursa, onlara yağmur gönderir ve üzerlerine çokça rüzgar göndermez. Bir kavim hakkında da kötülük diledi mi onlardan yağmuru alıkoyar ve onlara çokça rüzgarı musallat eder. Nafî, İbn Kesîr veEbû Amr "uğursuz" anlamındaki kelimeyi: diye "ha" harfini sakin olarak ve mastar ile nitelendirilmiş olmak üzere: 'in çoğulu gibi okumuştur. Diğerleri ise "ha" harfini esreli olarak "uğursuzluğu olan günler" anlamında okumuşlardır. "Ha" harfi sakin olarak: şeklinin mastar olduğunun delillerinden birisi de yüce Allah'ın: "Uğursuz olan ve sürekli olan bir günde..." (el-Kamer, 54/19) âyetidir. Eğer bu sıfat olsaydı, "gün" ona izafe edilmezdi. Ebû Amr, kıraatinin lehine bunu delil gösterirdi. Ebû Hatim de bu kıraati tercih etmiştir. Ebû Ubeyd ise ikinci kıraati tercih etmiş ve şöyle demiştir: Ebû Amr'ın delili doğru değildir. Çünkü o "gün"ü "uğursuz" anlamındaki "en-nahs"e izafe etmiş ve sakin okumuştur. Eğer "gün" anlamındaki lâfzı tenvinli okuyup,(uğursuz anlamındaki nahs lâfzını) sıfat ve("ha" harfini) sakin okuyarak: Uğursuz bir günde" demiş olsaydı lehine delil olurdu. Ancak bildiğimiz kadarıyla kimse böyle okumuş değildir. el-Mehdevî de şöyle demektedir: "Uğursuz" lâfzının ancak (ha harfi) sakin olarak kullanıldığı işitilmiştir. el-Cevherî de şöyle demektedir: Şanı yüce Allah'ın: "Uğursuz bir günde" âyetinde sıfat olarak okunmuştur. Ancak izafe şekli daha çok ve daha güzeldir. Belli bir şey uğursuz oldu" şeklinde(ha harfi) esreli okunur. Buna da: "Uğursuz" denilir. Şair de şöyle demektedir: "Haber ver Cüzam'a ve Lahm'a ki onların kardeşleri olan Tayy ve Behrâlılar yardımları uğursuz olan bir topluluktur." İşte bu anlamda olmak üzere: " Uğursuz günler" denilmiştir. "Bu yüzden Biz de dünya hayatında"o kısır rüzgar ile "kendilerine horluk azabını tattıralım diye ıslıklı bir rüzgar gönderdik. Ahiret azâbı ise elbet daha horlayıcıdır." Daha büyük ve daha çetindir. "Onlara yardım da olunmaz." 17Semud kavmine gelince, Biz onlara hidayet verdik, ama onlar körlüğü hidayetten daha sevimli buldular. Bunun üzerine kazandıkları sebebi ile horlayıcı azâbın yıldırımı onları aldı. "Semud kavmine gelince, Biz onlara hidayet verdik." İbn Abbâs ve başkalarından rivâyete göre- onlara neyin hidayet, neyin sapıklık olduğunu açıkladık. el-Hasen, İbn Ebi İshak ve başkaları "Semud kavmine gelince" anlamındaki âyeti: şeklinde nasb ile okumuşlardır. Buna dair açıklamalar daha önceden el-Araf Sûresi'nde (7/73. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. "Ama onlar körlüğü hidayetten daha sevimli buldular." Yani küfrü îmana tercih ettiler. Ebû'l-Aliye: Onlar körlüğü açıkça anlatılanlara tercih ettiler. es-Süddî masiyeti, itaate tercih ettiler, diye açıklamışlardır. "Bunun üzerine kazandıkları sebebi ile" önceden geçtiği üzere Salih'i yalanlayıp dişi deveyi boğazlamak gibi işlediklerinden dolayı "horlayıcı azâbın yıldırımı onları aldı." Bu âyette "horlayıcı" anlamındaki: şeklinde "ne" harfinin ötreli hali, horluk, hakirlik demektir. Hun (ise) Huzeyme'nin oğludur, o Müdrike'nin, o İlyas'ın, o Mudar'ın oğludur. O(Hun) Kinane ve Esed'in kardeşidir. Onu hafif kıldı (küçük düşürdü)" demektir. İsmi ise: (aynı anlamda) hafiflik, hakirlik demektir. Burada saika (yıldırım)'nın azaba izafe edilmesi yıldırımın yok edip helâk eden şeyin ismi oluşundan dolayıdır. Sanki "helâk edici azâb" anlamında olmak üzere: demiş gibidir. Horluk" her ne kadar mastar ise de anlamı hor kılmak(ihanet) demektir. Bu da azâb anlamındadır. Bundan dolayı birinin diğerine sıfat yapılması uygundur. Sanki: "Horluğun yıldırımı" demiş gibidir. Bu da bir kimsenin: "Benim kesin bilgim vardır" demesine benzer. Ayrıca bu lâfzın: "Aşağı" kelimesi gibi isim olması da mümkündür. Buna göre: " Horluk azâbı" denilir ve: Horlayıcı, hor kılıcı" demek olur. Yüce Allah'ın:" Bu horlayıcı azâb içinde devam etmezlerdi" (Sebe', 34/14) âyetinde olduğu gibi. Bunun, horlayıcılık özelliğine sahib azâb yıldırımı, anlamında olduğu da söylenmiştir. 18Îman edip sakınanları da kurtardık. "Îman edip sakınanları da kurtardık." Bununla da Salih ve ona îman eden kimseleri kastetmektedir. Yani Biz onları kâfirlerden ayırdık. Kâfirlerin başına gelenler onların başına gelmedi. İşte ey Muhammed, Biz senin kavminden îman edenlere ve inkâr edip küfre sapanlara böyle yapacağız. 19Allah'ın düşmanları Cehenneme sürülmek üzere toplanacakları günde hepsi biraraya getirilirler. "Allah'ın düşmanları cehenneme sürülmek üzere toplanacakları günde hepsi bir araya getirilirler" âyetindeki "toplanacakları" anlamındaki kelimeyi Nafi’ "Haşredeceğimiz" şeklinde "nun" ile "düşmanları" anlamındaki kelimeyi de nasb ile; diye okumuştur. Diğerleri ise; Haşredilecekleri" şeklinde ötreli "ye" ile: "Düşmanları" kelimesini de yine ötreli okumuşlardır. Her ikisinin de anlamı açıktır. "Allah'ın düşmanları" onun peygamberlerini yalanlayıp emrine aykırı hareket edenlerdir. "Hepsi biraraya getirilirler" cehenneme itilerek sürülürler, demektir. Katade vees-Süddî de şöyle açıklamışlardır: Biraraya gelip toplanmaları için ilkleri, sonuncuları gelinceye kadar bekletilir, alıkonulur. Ebû'l-Ahvas da şöyle demiştir: Sayıları tamam olduğunda günahları itibariyle en büyük olanlarından sırasıyla başlanır. "Biraraya getirilirler" lâfzına dair açıklamalar daha önceden en-Neml Sûresi'nde(27/17. âyet, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. 20Nihayet onlar oraya geldiklerinde kulakları, gözleri, derileri, işlediklerini bildirerek aleyhlerine şahidlik edecektir. "Nihayet onlar oraya geldiklerinde"âyetindeki: zaiddir. "Kulakları, gözleri, derileri, işlediklerini bildirerek aleyhlerine şahidlik edecektir" âyetinde "deriler" ile müfessirlerin çoğunluğunun görüşüne göre; bizatihi derilerin kendileri kastedilmiştir. es-Süddî, Ubeydullah b. Ebi Cafer ve el-Ferrâ'' ise bunlarla fercler kastedilmiştir, demişlerdir. Kimi edebiyatçı Amir b. Cüeyye'ye ait şu beyitleri zikretmektedir: "Kişi esenliğe kavuşmak için çalışır, Esenliğe kavuşmak ona yetişir. Yahut o derisi katlanmış selamette olan Ve saçları ağarmış birisidir" Sözü geçen bu edebiyatçının burada zikrettiği "derisi" kelimesi fercinden kinayedir. |