50Bekçiler de diyecekler ki: "Peygamberleriniz size apaçık deliller getirmediler mi?" Onlar: "Evet" diyecekler.(Bekçiler) diyecekler ki: "Şimdi siz dua edin." Kâfirlerin duası -ne olursa olsun- boşunadır. Muhammed b. Ka'b el-Kurazî de şöyle demiştir: Bana ulaştığına ya da anlatıldığına göre cehennemdekiler cehennem bekçilerinden yardım isteyecekler.Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Ateşte olanlar cehennem bekçilerine diyecekler ki: Rabbinize dua edin ki, üzerimizden bir gün olsun azâbı hafifletsin." Onlar böylelikle azâbın üzerlerinden bir gün dahi hafifletilmesini isteyecekler, fakat onların bu istekleri geri çevrilecektir: "Peygamberleriniz size apaçık deliller getirmediler mi? (diyecekler). Onlar: Evet, diyecekler. (Bekçiler) diyecekler ki: Şimdi siz dua edin, kâfirlerin duası -ne olursa olsun- boşunadır" diye haberi uzun uzadıya nakletmektedir. Ebû'd-Derda yoluyla gelen, Tirmizî ve başkalarının rivâyet ettiği hadiste de(Ebû'd-Derda) şöyle demektedir: Cehennemlikler üzerine açlık salınacak, öyle ki bu açlıkları içinde bulundukları azaba denk gelecek. Bu açlıktan kurtarılmak için imdat isteyecekler, bu sefer onlara ne semirten, ne de açlığa karşı bir faydası olan dari' denilen yiyecek verilecek. Onu yiyecekler, fakat onlara hiçbir faydası olmayacak. Yine imdat dileyecekler, bu sefer onlara boğazda tıkanıp kalan bir yiyecek verilecek ve bu boğazlarına tıkanıp kalacak. Dünyada iken boğazlarına tıkanan lokmaları su ile aşağı doğru indirdiklerini hatırlayacaklar. Bu sefer imdat isteyerek kendilerine içecek bir şeyin verilmesini dileyecekler. Bu sefer onlara kancalar ile hamîm(kaynar su) getirilecek. Bu kaynar su yüzlerine yaklaştırıldı mı yüzlerini yakıverecek. Karınlarına ulaştı mı bağırsaklarını ve karınlarında bulunan ne varsa herşeyi paramparça edecek. Bu sefer meleklerden yardım isteyecekler ve: "Rabbinize dua edin ki üzerimizden bir gün olsun azâbı hafifletsin" diyecekler, onlara şöyle cevab verilecek: "Peygamberleriniz size apaçık deliller getirmediler mi?" denilecek, onlar: "Evet diyecekler.(Bekçiler) diyecekler ki: Şimdi siz dua edin, kâfirlerin duası -ne olursa olsun- boşunadır" zarardadır ve yok olmaya mahkumdur. Tirmizi, IV, 707. 51Muhakkak Biz peygamberlerimize ve mü’minlere dünya hayatında ve şahitlerin ayağa kalkacakları günde mutlaka yardım ederiz. "Muhakkak Bizpeygamberlerimize... mutlaka yardım ederiz"âyetindeki: "Peygamberlerimize"lâfzındaki damme'nin ağırlığı dolayısıyla hazfedilerek; demek de uygundur. Maksat Mûsa (aleyhisselâm)'dır. "Ve mü’minlere dünya hayatında" âyeti "peygamberlerimiz"e atf ile nasb mahallindedir. Maksat îman etmiş olan o mü’min kişidir. Âyetin bütün peygamberlerlemü’minler hakkında genel olduğu da söylenmiştir. Onların ilâhi yardıma mazhar olmaları ise -Ebû'l-Aliye'nin görüşüne göre- delillerin üstün gelmesi ve başarılı olması iledir. Düşmanlarından intikam alınmak suretiyle olduğu da söylenmiştir. es-Süddî dedi ki: Bir kavim, bir peygamberi yahutta mü’minlerden hakka davet eden bir topluluğu öldürdü mü, mutlaka Allah onların üzerlerine onların intikamını alacak kimseler gönderir ve böylelikle -öldürülmüş olsalar dahi- bu konuda onlara yardım edilmiş olur. "Ve şahidlerin ayağa kalkacakları günde" âyetinden kasıt, kıyâmet günüdür.Zeyd b. Eslem dedi ki: "Şahitler" dört tanedir. Melekler, peygamberler, mü’minler ve bedenler. Mücahid vees-Süddî de: "Şahitler" meleklerdir, bunlar peygamberlerin tebliğ ettiklerine, ümmetlerin de onları yalanladıklarına dair şahitlik edeceklerdir demişlerdir. Katade: Melekler ve peygamberlerdir, demiştir. Diğer taraftan buradaki " Şahidler"in şehid"in”çoğulu olduğu söylenmiştir. "Şerifin çoğulunun "eşraf" şeklinde gelmesi gibi. ez-Zeccâc ise şöyle demektedir: Burada "şahidler" lâfzı "şahid"in çoğuludur. "Sahib"in çoğulunun "ashab" şeklinde gelmesi gibi. en-Nehhâs da şöyle demektedir: "Fail" vezninde gelen bir kelimenin "ef'al" diye çoğulunun yapılması sözkonusu değildir ve buna kıyas da yapılmaz. Ancak bu türden semai olarak gelen lâfızlar işitildiği gibi kullanılır ve bu çoğul şekli, fazla harfin hazfedilmesine binaen böyle yapılır. el-Ahfeş ileel-Ferrâ'' "Şahidlerin ayağa kalkacakları günde" âyetindeki; " Ayağa kalkacağı" lâfzının, çoğulun müennesliğine binaen "te" ile kullanılmasını câiz kabul etmişlerdir. Ebû'd-Derda'dan gelen hadiste ve bazı muhacldislerin naklettiğine göre Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Her kim müslüman kardeşini ırzını (namus, şeref ve haysiyetini verilmek istenen bir zarara karşı) savunacak olursa, o kimse üzerinden cehennem ateşini savmak da aziz ve celil olan Allah'ın üzerindeki bir hak olur."Müsned, VI, 449Daha sonra da yüce Allah'ın: "Muhakkak Bizpeygamberlerimize vemü’minlere... yardım ederiz" âyetini okudu. Yine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Her kim mü’min bir kimseyi onu gıybet eden bir münafığa karşı koruyacak olursa, yüce Allah kıyâmet gününde o kişiyi cehennem ateşine karşı koruyacak bir melek gönderir. Her kim bir müslümandan onu küçük düşürecek bir şekilde sözedecek olursa, yüce Allah onu o söylediğinden çıkıncaya (cezasını çekinceye) kadar cehennemdeki bir köprü üzerinde durduracaktır.” Ebû Davud, IV, 270; Müsned, III, 441(lâfız ve manada az farkla). 52O günde özür dilemeleri kâfirlere fayda vermez. Hem lanet onlaradır, hem de kötü yurt onlarındır. "O günde" âyeti bir önceki âyette geçen "günde" âyetinden bedeldir. "Özür dilemeleri kâfirlere fayda vermez" âyetindeki: "Fayda vermez" lâfzını Nafî' ve Kûfeliler "ye" ile diğerleri ise "te" ile okumuşlardır. "Hem lanet onlaradır, hem de kötü yurt onlarındır" âyetindeki "lanet" Allah'ın rahmetinden uzak oluştur. "Kötü yurt" ise cehennemdir. 53Yemin olsun Biz Mûsa'ya hidayet verdik. İsrailoğullarına da kitabı miras bıraktık. "Yemin olsun Biz Mûsa'ya hidayet verdik." İşte bu, dünya ve ahirette peygamberlere yardımın kapsamı içerisindedir. Yani Biz ona Tevrat'ı ve peygamberliği verdik. Tevrat'a "hidayet" denilmesi onun ihtiva ettiği hidayet ve aydınlık dolayısıyladır. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de: "Şüphesiz Tevrat'ı Biz indirdik ki, onda bir hidayet ve bir nûr vardır" (et-Tevbe, 5/44) diye buyurulmaktadır. "İsrailoğullarına da kitabı" Tevrat'ı "miras bıraktık." 54Özlü akıl sahiplerine bir hidayet ve bir öğüt olmak üzere. "Özlü akıl sahiblerine bir hidayet"âyetindeki "hidayet" anlamındaki lâfız "kitab"tan bedeldir. Bunun "o bir hidayettir" anlamında olması da mümkündür ki o kitab kastedilmektedir. "Ve bir öğüt olmak üzere" akıllı kimselere bir nasihat olmak üzere demektir. 55O halde sen sabret. Şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Günahın için de mağfiret dile, akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et. "O halde sen sabret. Şüphesiz"Yani ey Muhammed, senden öncekiler sabrettiği gibi, sen de müşriklerin eziyetlerine karşı sabret. "Şüphesiz Allah'ın" Mûsa ve İsrailoğullarına yardım ettiği gibi sana yardım ve zafer verip, seni üstün kılacağı şeklindeki "Allah'ın vaadi haktır." el-Kelbî dedi ki: Bu âyet kılıç (cihadı emreden) âyeti ile nesholmuştur. "Günahın için de mağfiret dile"âyeti ile ilgili olarak şöyle denilmiştir: Ümmetinin günahı için... demektir diye açıklanmıştır. Muzaf hazfedilmiş, muzafun ileyh onun yerine getirilmiştir. Peygamberlerin küçük günah işlemelerinin câiz olduğunu kabul edenlerin görüşlerine göre de, bizzat kendi günahın için mağfiret dile, demek olur. Peygamberlerin küçük günah işlemeleri câiz değildir, diyenlerin görüşlerine göre: Bu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a dua ile Allah'a ibadet etmesi için bir emirdir. Yüce Allah'ın: "Vaadettiğini de bize ver" (Al-i İmrân, 3/194) âyeti gibidir. Bunun faydası ise derecelerin daha da artması, duanın da kendisinden sonrakiler için sünnet olmasıdır. Peygamberlikten önce işlemiş olduğun günahlar dolayısıyla Allah'tan mağfiret dile, anlamında olduğu da söylenmiştir. "Akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et!" Âyeti ile sabah namazı ile ikindi namazını kastetmektedir. Bu açıklamayı el-Hasen ve Katade yapmıştır. Şöyle de açıklanmıştır: Bundan kasıt Mekke'deki namazdır. Beş vakit namaz farz kılınmadan önce sabah iki rekat, akşam iki rekat namaz kılınıyordu. Yine bu açıklama el-Hasen'den gelmiş olup bunu el-Maverdî zikretmiştir. O takdirde bu nesholmuş âyetlerden olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Rabbini hamd ile" âyeti O'na şükür etmek ve O'nu övmek ile... demektir. "Rabbini hamd ile tesbih et." Namazda olsun, namazın dışında olsun devamlı olarak Rabbini tesbih et. Böylece bunlarla uğraşırken ilâhi yardımın çabuk gelmesini istemek hatırına gelmeyecektir. 56Kendilerine kesin bir delil gelmemiş iken Allah'ın âyetleri hakkında tartışanlar var ya; Şüphesiz onların göğüslerinde asla kendisine ulaşamayacakları bir kibirden başka bir şey yoktur. Derhal Allah'a sığın, çünkü O, herşeyi işitendir, görendir. "Kendilerine kesin bir delil" bir belge "gelmemiş iken, Allah'ın âyetleri hakkında tartışanlar" çeşitli iddialarda bulunanlar "var ya; şüphesiz onların göğüslerinde asla kendisine ulaşamayacakları bir kibirden başka bir şey yoktur"âyeti hakkında ez-Zeccâc şöyle demektedir: Yani onların göğüslerinde bulunan o hususta istediklerine asla ulaşamayacakları bir kibirden başkası değildir. Buna göre o, hazfedilmiş bir ifade takdir etmiş olmaktadır. Başkası ise şöyle demektedir: Onlar bu kibire asla ulaşamazlar demektir, bu durumda hazf sözkonusu değildir. Çünkü bunlar öyle bir topluluk idi ki, kendi görüşlerine göre Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'a uyacak olurlarsa, yüksek mertebeleri azalır, durumlarında bir eksilme olur. Ona tabi olmayacak olurlarsa, yükseleceklerini zannediyorlardı. Yüce Allah onların yalanlamak suretiyle ulaşacaklarını ümid ettikleri yüksek mertebeye ulaşamayacaklarını haber vermektedir. Burada kastedilenler müşriklerdir. Yahudilerin kastedildiği de söylenmiştir. Bu açıklamaya göre -sûrenin baş tarafında geçtiği üzere- âyet-i kerîme Medine'de inmiş olur. Anlamı da şöyle olur: Eğer onlar (yahudiler) Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'a uymayı büyüklüklerine yedirmeyip: Deccal pek yakında çıkacak ve mülk bize geri verilecek, nehirler onunla birlikte akacak ve o Allah'ın âyetlerinden bir âyet olarak çıkacaktır, diyor iseler bu onların asla erişemeyecekleri bir büyüklenme olur. Buna göre âyet-i kerîme onlar hakkında inmiş olmaktadır. Bu açıklamayı Ebû’l-Aliye ve başkası yapmıştır. Al-i İmrân Sûresi'nde (3/45-46. âyetler ile 55. âyetlerin tefsirinde) Deccal'in çıkacağına, Mekke ile Medine dışında her tarafı çiğneyip geçeceğine dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Ona dair haberleri yeteri kadarıyla "et-Tezkire" adlı eserimizde de zikretmiş bulunuyoruz. Deccal yahudidir, ismi ise Saf olup, künyesi Ebû Yusuf'tur.Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı inkâr eden her kâfirin Deccal olduğu da söylenmiştir. Bu da güzel bir açıklamadır, çünkü geneldir. Mücahid de şöyle demektedir: Âyetin anlamı şöyledir: Onların kalplerinde asla ulaşamayacakları bir büyüklük vardır. Anlam birdir. Buradaki "kibir"den kastın, büyük iş anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani onlar peygamberliği yahut kendisi vasıtası ile seni öldürmek noktasına veya benzeri bir noktaya ulaşabilecekleri pek büyük bir iş peşindedirler, fakat buna ulaşamayacaklardır ya da onlar senin dinin tamamlanmadan önce ölmeni temenni ederler, fakat maksatlarına ulaşamayacaklardır. "Derhal Allah'a sığın." Ayet-i kerîme yahudiler hakkında inmiştir, diyenlerin görüşlerine göre Deccal'in fitnesinden Allah'a sığın, demek olur. Diğer açıklamaya göre ise kâfirlerin şerrinden Allah'a sığın, demek olur. Onların mübtela oldukları küfür ve kibir gibi hallerinden Allah'a sığın, anlamında olduğu da söylenmiştir. "Çünkü O, herşeyi işitendir, görendir" âyetindeki: "(........): O" fasl zamiri olur. Mübteda da olabilir. Bu durumda ondan sonrası haberi olur. Cümle de bütünüyle: "Çünkü, muhakkak"ın -önceden de geçtiği üzere- haberi olur. 57Göklerle yerin yaratılması yemin olsun ki insanların yaratılışından daha büyüktür, fakat insanların çoğu bilmezler. "Göklerle yerin yaratılması yemin olsun ki insanların yaratılışından daha büyüktür" âyeti mübteda ve haberi birlikte gelmiş bir cümledir. Ebû'l-Aliye de şöyle demektedir: Yani yahudilerin büyük gördükleri Deccal'in yaratılışından daha büyüktür. Yahya b. Sellam da şöyle demektedir: Bu öldükten sonra dirilişi inkâr edenlere karşı getirilen bir delildir. Yani bu ikisinin yaratılması insanların yaratılışının tekrarlanmasından daha büyüktür. Niçin Benim insanları tekrar dirilteceğimden yana acz içinde olduğumu sanıyorlar? "Fakat insanların çoğu" bunu "bilmezler." 58Kör ile gören de bir olmaz, îman edip salih amel işleyenler ile günahkar olan da. Ne az düşünüyorsunuz! "Kör ile gören de bir olmaz." Mü’min ile kâfir, sapık ile hidayet bulan bir olmaz demektir. "Îman edip salih amel işleyenler"iyi işler yapanlar "ile günahkar olan" kötülükleri yapan "olan da" bir olmaz. "Ne az düşünüyorsunuz!" Âyeti genel olarak haber vermek üzere "ye" ile("ne kadar az düşünüyorlar!" anlamında) diye okunmuştur. Ebû Ubeyd ileEbû Hatim de bu okuyuşu tercih etmiştir. Çünkü gerek ondan önceki ifadeler, gerek bundan sonraki ifadeler haber veren ifadelerdir. Kûfeliler ise hitab olmak üzere "te" ile ("düşünüyorsunuz!" anlamında) okumuşlardır. |