Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

418

 

033 - AHZÂB SÛRESİ

 

CÜZ :

21

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

7

Hani bir zaman biz, Peygamberlerden söz almıştık. Senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Mûsa'dan ve Meryem'in oğlu İsa'dan da sağlam bir söz almıştık.

Bu âyet-i kerime’de, Allahü teâlânın, Peygamberlerden söz aldığı beyan edilmektedir. Ancak hangi hususlarda söz alındığı zikredilmemektedir. Bazı müfessirlerin izahına göre, Allafi teala, Peygamberlerden birbirlerini doğrulayacaklarına dair söz almıştır.

Bazılarına göre ise Allahü teâlâ, Peygamberlerden, dinini ayakta tutmalarına, onu insanlara teklif etmelerine, birbirleriyle yardımlaşmalarına ve birlik ve beraberlik içinde olmalarına dair söz almıştır.

Bu hususta başka bir âyet-i kerime’de de şöyle buyurulmaktadır: "Allah'ın Nuh'a emrettiği, sana vahiyle bildirdiğimiz, İbrahim'e, Mûsa'ya ve İsa'ya emrettiğimiz "Dini ayakta tutun, onda ihtilafa düşmeyin" emrini Allah size de şeriat kıldı. Ey Rasûlüm, davet ettiğin hususlar müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini o dine iman etmeye seçer. Kendine yöneleni o dine eriştirir. Şura Sûresi, âyet: 13

8

Allah, doğrulara, samimiyetlerinden sormak için böyle yaptı. O, kâfirlere can yakıcı bir azap hazırlamıştır.

Allah, peygamberlerden söz almıştır ki, ümmetlerinin, kendilerine ne gibi cevaplar verdiklerini ve onlara karşı nasıl tavır takındıklarım sorsun, onlar da gerçeği söylesinler.

9

Ey iman edenler, Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir zaman size düşman orduları saldırmıştı da, biz onların üzerine bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı çok iyi görür.

Bu ve bundan sonra gelen âyet-i kerimeler Hendek savaşını anlatmaktadır.

HENDEK SAVAŞI: Bu savaş, Hicret'in beşinci yılında meydana gelmiştir. Savaşın sebebi, Beni Nadr Yahud il erinden ileri gelenlerin, müşrikleri kışkırtmalarıdır. Resûlüllah'ın Medine'den kaoduğu Sellam İbn-i Ebil Hakık, Ke-nane b. er-Rebi, Sellam b. Mişkem vb. kişiler Medine'den göçüp Hayber Yahudilerenin arasına yerleşmişler ve daha sonra Mekke'ye gidip Kureyşlileri Resûlüllah’ın aleyhine kışkırtmışlar, Resûlüllah ile savaşmalarını istemiş ve kendilerine yardım edeceklerini vaadetrnışlerdir.

Beni Nadr'dan olan bu Yahudiler, daha sonra Necia bölgesinde oturan Gatafan oğullarına gittiler. Hayber'in gelirinin yarısını onlara vaadederek kendileriyle birlikte savaşmalarını istediler. Ayrıca, Gatafan kabilesinin müttefiki olan Beni Esed kabilesini de birlikte savaşmaya çağırdılar. Beni Süleym kabilesi de Kureyş'in akrabası olduğu için onlar da Kureyş'e katılmışlar böylece en , mühim kabileler müslümanlar aleyhine birleşerek büyük bir ordu meydana getirmişlerdi. Bu ordu üç kola aynlıyordu. Birinci kol Gatafan askerlerinden meydana geliyordu ve komutanı da Uyeyne b. Hısn idi. İkinci kol Esed oğullarından meydana geliyordu ve kendilerine Tuleyhatul Esedî komuta ediyordu. Üçüncü kol ise Kureyşlilerden meydana geliyor bunlara da Ebû Süfyan komuta ediyordu.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kabilelerin savaş için hazirlandıklarını duyunca ashabıyla istişare etti. Neticede Selman-ı Farisî'nin teklifi kabul edilerek Medine'nin çevresine Hendek kazıldı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) müşriklerin karşısına üç bin kişilik bir kuvvetle çıkmıştı. Birlikler arkalarını Sel' denen yere vermiş yüzlerini ise düşmana çevirmişlerdi. Düşman orduları gelip hendeğin karşı tarafına konakladi. Müslümanlar, kadın ve çocuklarını Medine'nin kalelerine yerleştirmişlerdi. Bu arada Medine'nin doğusunda yaşayan Yahudilerden Kureyza oğulları, Huyey b. Ahtab'ın kışkırtmasıyla, Resûlüllah ile yaptıklan muahadeyi bozmuşlar ve savaşı müşriklerin kazanmasını istemeye başlamışlardı. Böylece müslümanların sıkıntısı artmış ve âyet-i kerime’nin de beyan ettiği gibi imtihana tabi tutulmuşlar ve şiddetli bir şekilde sarsılmışlardı.

Hendeğin karşı tarafında yer alan düşman ordusu, yaklaşık bir ay süre ile Resûlüllahı ve mümileri kışkırtmışlar ancak onlara sonuçta hiçbir zarar verememişlerdir. Sadece Amr b. Abd-i Vüdd isimli kişi, yanındaki diğer süvari arkadaşlanyla birlikte hendeğin bir yerinden geçerek müslümanların içine sızmışlardır. Bunun üzerine Resûlüllah Hazret-i Ali'ye emretmiş Hazret-i Ali de Amr b. Abd-i Vüdd ile teke tek vuruşmuş ve sonunda onu öldürmüştür. Böylece galibiyetin ilk belirtileri görülmüştür.

Savaş kış mevsiminde cereyan ediyordu. Hava sert ve rüzgarlı idi. Nihâyet Allahü teâlâ bir gece çok soğuk bir rüzgar gönderdi. Bu rüzgar onları iyice üşütüyor, onları toz toprak içerisinde bırakıyor, ateşlerini söndürüyor ve çadırlarını söküp atıyordu. Hayvanlar, insanlar birbirlerine -karışmıştı. Mü’minlerin tarafında melekler tekbirlerle onları destekliyor ve kendilerine manevî güç kazandırıyorlardı. Nihâyet müşrikler kuşatmadan vazgeçip Mekke'ye dönmek zorunda kaldılar.

Huzeyfetül Yeman bu durumu şöyle anlatıyor:

"Ben, hendek savaşında bir gece Resûlüllah ile beraberdim. Şiddetli bir rüzgar esiyordu ve üşüyorduk. Resûlüllah: "Bu kavmin (düşmanın) haberini bana getirecek biri yok mu? Bunu kim yaparsa Allah onu kıyamet gününde benimle beraber bulunduracaktır." buyurdu. Bizler hepimiz sustuk. Hiçbir kimse cevap vermedi. Tekrar: "Şu kavmin (düşmanın) haberini bana getirecek biri yok mu? Bunu kim yaparsa Allah onu kıyamet gününde benimle beraber bulunduracaktır." buyurdu. Biz yine sustuk. Hiçbir kimse Resûlüllah’a cevap vermedi. Resûlüllah tekrar: "Şu kavmin (düşmanın) haberini bana getirecek biri yokmu? Kim bunu yaparsa Allah onu kıyamet gününde benimle birlikte bulunduracaktır." buyurdu. Biz yine sustuk kimse ona cevap vermedi. Bunun üzerine Resûlüllah: "Ey Huzeyfe kalk ve o kavmin haberini bize getir." dedi. Artık ben, kalkıp gitmekten başka çare bulamadım. Zira o beni ismimle çağırmıştı. Resûlüllah şöyle dedi: "Hadi git, o kavmin haberini bana getir, sakın onları bana karşı kışkırtıcı bir davranışta bulunma." Resûlüllah’ın yanından ayrıldığımda sanki hamamın içinde yürüyordum. (Resûlüllah'ın duası sayesinde Huzeyfe soğuğu hissetmez olmuştu) Nihâyet onların yanına vardım. Ebû Süfyan sırtını ateşe vermiş ısınıyordu. Yayıma bir ok yerleştirdim ve onu atmak istedim. Fakat hemen Resûlüllah’ın: "Sakın onları bana kaşı kiştırtma." sözünü hatırladım ve vazgeçtim. Eğer atmış olsaydım ona isabet ettirirdim.

Orada işimi bitirip döndüğümde kendimi yine hamamın içindeymiş gibi hissettim. Resûlüllah’a gelerek düşmanın durumunu anlatıp bitirince tekrar üşümeye başladım. Bunun üzerine Resûlüllah, üzerinde namaz kıldığı bir cübbeyi sırtıma giydirdi. Böylece uykuya dalmışım ve sabaha kadar uyumuşum. Sabah olunca Resûlüllah bana: "Kalk ey uykucu." dedi. Müslim, K. el-Cihad, bab: 99, Hadis no: 1788.

10

O vakit onlar size yukarı ve aşağı tarafınızdan gelmişlerdi. O zaman gözler, ümitsizlikten kaymış, yürekler korkudan ağızlara gelmişti. Sizler Allah hakkında türlü zanlarda bulunuyordunuz.

O zaman Kureyza oğulları gibi bazı düşmanlarınız üst taraftan, Kureyş ve Gatafanlar gibi bazıları da alt tarafınızdan gelmişlerdi. Gözleriniz korkudan be-lermiş, kalbleriniz gırtlaklarınıza dayanmıştı. Allah hakkında çeşitli tahminlerde bulunuyordunuz. Münafıklar, Muhammedin ve arkadaşlarının kökünün kurutulacağım sanıyor mü’minler ise Allah'ın vaadinin hak olduğuna ve kesinlikle galip geleceklerine inanıyorlardı.

11

İşte orada mü’minler imtihan edilmişler ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.

Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, çeşitli gruplardan meydana gelen düşman ordularının, Medine'nin çevresini kuşattıkları zaman mü’minlerin nasıl imtihan edildiklerini, sıkıntının şiddetinden dolayı büyük bir sarsıntı geçirdiklerini, böylece mü’minlerin münafıklardan ayrıldıklarını beyan ediyor ve münafıkların şöyle dediklerini bildiriyor.

12

O vakit münafıklar ve kalblerinde hastalık bulunanlar: "Allah ve Peygamberi bize ancak aldatıcı bir vaadde bulundu." diyorlardı.

Münafıklardan olan Mut'ab b. Keşeyr, Hendek savaşında mü’minlerin sıkıntıya düştüklerini görünce şöyle demeye başlamıştı; "Muhammed bizlere, Acem kralları Kisra ve Bizans kralları Kayzerlerin hazinelerini vaadediyordu. Halbuki bizden herhangi bir kimse tuvalete gitmekten bile korkuyor."

Katade diyor ki: "Münafıklardan bir gurup Resûlüllah’ın aleyhine şunları söylemişlerdir: "Muhammed bizlere Fars ve Rum'u fethedeceğimizi vaadediyor halbuki bizler burada kuşatıldık. Öyle ki herhangi birimizin def-i hacet için bile dışarı çıkmaya gücü yetmiyor. Allah ve Resulü bizlere, aldatmaktan başka bir şey vaadetmedi.

13

Hani o zaman münafıklardan bir topluluk: "Ey Medineliler, burası sizin için durulacak bir yer değildir. Hemen geri dönün." demişti. Münafıklardan başka bir topluluk da, peygamberden izin isteyerek: "Evlerimiz düşman tehlikesine açıktır." demişlerdi. Halbuki evleri düşmanı tehlikesine açık değildi. Sadece savaştan kaçmak istiyorlardı.

Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, münafıkların bir kısmının diğerlerine, Resûlüllah’ın ordusundan ayrılıp evlerine dönmelerim ve Resûlüllahı yalnız bırakmalarını söylediklerini zikretmektedir. Münafıkların diğer bir kısmının ise "Evlerimiz düşmana karşı savunmasız." bahanesini ileri sürerek Resûlüllah’ın ordusundan ayrılıp evlerine gitmek için izin istediklerini açıklamaktadır.

Allahü teâlâ bunların, savaştan kaçmaktan başka bir bahaneleri olmadığını beyan ederek kendilerini rüsvay ediyor ve buyuruyor ki:

14

Eğer ordular, Medine'nin çeşitli taraflarından içeri girse de o münafıkların fitne çıkarmaları işlenseydi, hemen ona girişirlerdi. Bu hususta fazla gecikmezlerdi.

Şâyet: "Evimiz düşman tehlikesine karşı açık." diyen münafıkların yaşadıkları Medine şehrine her taraftan düşman girecek olsa ve bunlardan, imanlarından dönüp müşrik olma fitnesine düşmeleri istense elbette bunu yaparlar ve buna karar vermekte çok az beklerlerdi. O halde bunların ileri sürdükleri bahaneler uydurma şeylerdir.

15

Halbuki onlar, daha önce, savaş meydanından kaçmayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. Allah’a verilen sözden mutlaka hesap sorulacaktır.

Halbuki savaştan kaçmak için Allah'ın Peygamberinden izin isteyen bu münafıklar, daha önce, düşmanın önünden kaçmayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. Şüphesiz ki Allah’a verilen sözden dolayı hesap sorulacaktır.

Bu âyet-i kerime’nin, Harise oğulları hakkında nazil olduğu Rivâyet edilmiştir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç