Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

388

 

028 - KASAS SÛRESİ

 

CÜZ :

20

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

29

Mûsa süreyi bitirip de ailesi ile gece yürüyünce, Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine:

"Bekleyin, şüphesiz ben bir ateş gördüm. Umarım ki, size ondan bir haber yahut bir kor getiririm de belki ısınırsınız” dedi.

"Mûsa süreyi bitirince": İbn Abbâs’tan şöyle rivayet edilmiştir: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e:

"Mûsa iki süreden hangisini bitirdi?” denildi, o da: En uzununu ve en temizini dedi.

Mücâhid de şöyle demiştir: Mûsa süre bittikten sonra orada bir on yıl daha kaldı. Vehb b. Münebbih de: Onların yanında ailesiyle gerdeğe girdikten sonra iki yıl daha kaldı, demiştir. Bu âyetin tefsiri de Taha: 10’da

"ev cezvetin” kavline kadar geçmiştir.

İbn Kesir, Nâfi, Ebû Amr, İbn Âmir ve Kisâi, cimin kesri ile "cizvetin” okumuşlardır. Âsım da fethi ile okumuştur.

Hamze, Halef ve Velid de Amir’den rivayet ederek, zammı ile okumuşlardır, hepsi de geçerli lügattir.

İbn Abbâs şöyle demiştir: Cezve: Ucunda ateş olan odun parçasıdır.

Ebû Ubeyde de: Alevi olmayan kalın odundur, demiştir. O, çizme gibi ağacın kökündendir. İbn Mukbil şöyle demiştir:

Layla’nın oduncu kadınları ona aradılar,

Çürük ve bozuk olmayan kökler.

Beyitte geçen deir: Çürümüş manasınadır, recülün dair de bundandır ki: Bozuk adam demektir.

30

Mûsa ona gelince, derenin sağ kenarından mübarek bir yerde ağaçtan:

"Ey Mûsa, şüphesiz ben, evet ben âlemlerin Rabbi Allah’ım” diye seslenildi.

"Derenin kenarından seslenildi": O da yanı demektir,

"sağ": O da Mûsa'nın sağ yanıdır.

"Buk'a": Yer parçası demektir.

"Mübarek": Mûsa’nın orada konuşmasıyla bereketlenmiş,

"ağaçtan": Yani ağaç tarafından demektir.

O ağaç hakkında da iki görüş vardır:

Birincisi: O, hünnap ağacıdır, bunu da İbn Abbâs, demiştir.

İkincisi: Tekedikenidir, bunu da Katâde, İbn Saib ve Mukâtil, demişlerdir.

31

"Asanı at". Mûsa onun küçük bir yılan gibi hareket ettiğini görünce arkasını dönerek kaçtı, geri dönmedi.

"Ey Mûsa, dön, korkma. Şüphesiz sen eminlerdensin".

Bundan sonrasının açıklaması

"şüphesiz sen eminlerdensin” kavline kadar Neml: 10’da geçmiştir. Yani kötülük dokunmasından eminsin, demektir.

32

Ellerini koynuna sok, kötülüksüz bembeyaz çıkacaktır. Korkudan (açılan) kanadını kendine çek/yapıştır. İşte bu ikisi sana Rabbinden Fir’avn'e ve ileri gelenlerine iki delildir. Çünkü onlar bir fasıklar topluluğu oldular".

"Elini sok": Yani girdir, demektir.

"Vadmum ileyke cehaneke (kanadını sana yapıştır) ": Cenahı da Taha: 22’de tefsir etmiştik. Ancak bazı müfessirler iki lâfız arasında fark görmüşlerdir, biz de onu şerh etmiştik.

İbn Zeyd, cenah: Kol, pazu ve eldir, demiştir.

Zeccâc da, burada cenah: Pazudur, demiştir. Elin hepsine de, cenah, denir.

İbn Enbari, Ferrâ’'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Burada cenah: Asadır.

İbn Enbari de şöyle demiştir: Cenah insanın kuşun kanadına benzeyen yeridir; Araplar bazı durumlarda insanın ayaklarını kuşun kanatlarına benzetir: Filanca iki kanadıyla uçarak geldi, derler ki, ayaklarıyla koşarak, demek isterler. Bazı hallerde de pazuyu kanat gibi kabul ederler, meselâ:

"Udmum yedeke ilâ cenahike” kavlinde olduğu gibi. Bazı halde de sopayı kanada benzetirler; çünkü insan kuşun kendini kanadıyla koruduğu gibi nefsini sopa ile korur; meselâ:

"Vadmum ileyke cenahake minerrehbi” kavlinde olduğu gibi. Kanadın bu şeylere denilmesi teşbih ve istiare yolu iledir. Meselâ: İnsanın kanadını kesti, eli ve ayağı kesildi, denir ki: Onu davranmaktan alıkoyan bir afete maruz kaldı, demektir. Bazen bir adam, birine: Sen benim elim, ayağımsın, der; yani sen beni sevdiklerime kavuşturan aracımsm, demek ister. Şair Cerir de şöyle demiştir:

Tüyümü bana geri verdiğin için sana teşekkür ederim,

Ve kanatlarımda ön tüylerini bitirdiğin için.

Bir Arap kadını asil kocasına ağıt yakarak şöyle demiştir:

Ey beni belalardan koruyan

Ve ey benim asil dayanağım ve ey sağ elim,

Yüzümün suyunu koruduğun gibi ben koruyamam,

Senin yüzün kara toprakta çürürken.

Rehb’e gelince: İbn Kesir, Nâfi ve Ebû Amr, ranın ve henin fethi ile

"minerrehbi” okumuşlar; Hamze, Kisâi ve Ebû Bekir de Âsım’dan rivayet ederek, ranın zammı ve henin sükunu ile

"minerrühbi” okumuşlar; Hafs ve Eban da Âsım’dan rivayet ederek, ranın fethi ve henin sükunu ile

"minerrehbi” okumuşlardır. Bu; İbn Mes’ûd ile İbn Semeyfa'nın da kıraatidir.

Übey b. Ka’b, Hasen ve Katâde, ranın ve henin zammı ile okumuşlardır.

Zeccâc, rühb ve reheb aynı manayadır; tıpkı rüşd ve reşed gibi, demiştir.

Ebû Ubeyde de şöyle demiştir: Rühb ve rehbet, korku ve endişe manasınadır.

İbn Enbari de şöyle demiştir: Rehb, rühüb, reheb; şağl, şuğl ve şeğal; bahl, buhul ve behal gibidir demiştir. Bunlar korku ve endişe manasına gelen lügatlerdir.

Müfessirlerin âyetin manasında üç görüşleri vardır:

Birincisi: Mûsa yılandan kaçınca Allah ona telaşının geçmesi için kanadını kendine yapıştırmasını emretti. İbn Abbâs, mana şöyledir, demiştir: Korkudan elini göğsüne bitiştir, sana korku yoktur.

Mücâhid de şöyle demiştir: Her korkan kimse elini göğsüne bitiştirirse, telaşı geçer.

İkincisi: Elinin beyazlığı ve parıltısı onu düşündürünce, elini koynuna sokması emredildi, eli eski haline döndü.

Üçüncüsü: Kelâmın manası şöyledir: Korkunu teskin et ve yüreğini sağlam tut.

Ebû Ali de şöyle demiştir: Burada birbirine bitiştirilecek iki şey yoktur; mesele azim ve kararlılıktır. Meselâ: Üşdüd hayazimeke lelmevti, ölüme göğsünü bağla da böyledir ki, ölümden korkma, demektir.

"Fe-zanike": İbn Kesir ile Ebû Amr, şedde ile "fezannike” okumuşlar; diğerleri ise şeddesiz olarak "fezanike” okumuşlardır.

Zeccâc şöyle demiştir: Şeddelisi "zalike"nin tesniyesidir, şeddesizi de "zake"nin tesniyesidir. "Zalike

"deki lâm "zannike"deki şeddeli nuna alternatif kılınmıştır.

"Burhanani": İki açıklama (mucize) demektir.

Müfessirler

"o ikisi": Yani asa ile beyaz el, Allah’tan Mûsa’nın doğruluğuna iki kanıttır, demişlerdir.

"Fir’avn’e": Yani seni bu iki mucize ile Fir'avn’e gönderdik, demektir. Bundan sonrasının tefsiri de

33

Dedi: "Rabbim, ben onlardan bir can (adam) öldürdüm; beni öldürmelerinden korkuyorum” dedi.

"hüve efsahu minni lisanen"e kadar Şuara: 14’te geçmiştir.

34

"Kardeşim Harun o, dilce benden daha düzgündür; onu benimle beraber beni tasdik eden yardımcı olarak gönder. Şüphesiz ben, beni yalanlamalarından korkuyorum” dedi.

"O, dilce benden daha düzgündür": Yani daha güzel konuşur, demektir; çünkü Mûsa’nın, ağzına götürdüğü kordan dolayı dilinde bir tutukluk vardı.

"Fe-ersilhü maiye rid’en": Çoğunluk, daim sükunu ve ondan sonra hemze olmak üzere "rid’en” okumuşlardır.

Ebû Cafer ise, dalın fethi, arkasından elifle, tenvinsiz ve hemzesiz olarak "rida” okumuştur.

Nâfi’ de öyle okumuş, ancak o, tenvinlemiştir.

Zeccâc, rid’: Yardımdır, demiştir. Rede’tuhu erdeuhu rid’en denir ki,. Birine yardım etmektir.

"Yusaddikuni": Âsım ile Hamze, kafin zammı ile

"yusaddikuni” okumuşlar; kalan kurralar ise kafin sükunu ile okumuşlardır. Zeccâc, şöyle demiştir: Kim

"yusaddıkni” şeklinde cezimle okursa, sualin cevabı olur, yani: Ersilhü yusaddikni, demek olur. Kim de merfu okursa, mana: Rid’en Mûsaddikan li (beni tasdik eden bir yardımcı olarak) demek ister.

Müfessirlerin çoğu,

"beni tasdik etsin” ile Harun’a işaret edildiğini söylemişlerdir; ancak Mukâtil b. Süleyman, Fir’avn beni tasdik etsin, demiştir.

35

(Rabbi) dedi: "Senin pazunu kardeşinle takviye edeceğiz (elini kuvvetlendireceğiz) ve size bir delil kılacağız da size âyetlerimiz sayesinde ulaşamayacaklar. İkiniz ve size tabi olanlar galiplersiniz".

"Pazunu kardeşinle takviye edeceğiz":

Zeccâc, mana şöyledir, demiştir: Sana kardeşinle yardım edeceğiz. Adut (pazu) lâfzı temsil cihetiyle zikredilmiştir; çünkü eli pazusu ile durur. Bütün yardımcılara pazu denir,

"ikiniz için bir delil kılacağız (sultan)": Yani açık bir delil kılacağız. Zeytinyağına salit, denilmiştir, çünkü onunla aydınlanılır. Sultan da: Kanıtların en açığıdır.

"ikinize ulaşamayacaklardır": Yani ne öldürmek ne de eziyet etmekle.

"Âyetlerimiz sayesinde (biayatina)":

Bunda da üç görüş vardır:

Birincisi:

Mana şöyledir: Onlardan âyetlerimizle korunacaksınız, size ulaşamayacaklardır.

İkincisi: O, arkasındakine bağlıdır,

Mana da şöyledir: Âyetlerimizle ikiniz ve size tabi olanlar galip olacaksınız.

Üçüncüsü: Kelâmda takdim ve tehir vardır, takdiri şöyledir: Size âyetlerimizle delil vereceğiz, artık size ulaşamayacaklardır.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1201  H : 597)

 

EZ-ZÂDU'L-MESÎR TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANBELÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç