29
Mûsa süreyi bitirip de ailesi
ile gece
yürüyünce, Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine:
"Bekleyin, şüphesiz ben bir ateş gördüm. Umarım ki,
size ondan bir haber yahut bir kor getiririm de belki ısınırsınız” dedi.
"Mûsa süreyi bitirince":
İbn Abbâs’tan
şöyle rivayet edilmiştir: Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem'e:
"Mûsa iki
süreden hangisini bitirdi?” denildi, o da: En uzununu ve en temizini dedi.
Mücâhid de şöyle
demiştir: Mûsa süre bittikten sonra orada bir on yıl daha kaldı.
Vehb b. Münebbih de: Onların yanında
ailesiyle gerdeğe girdikten sonra iki yıl daha kaldı, demiştir. Bu âyetin
tefsiri de Taha: 10’da
"ev cezvetin” kavline kadar geçmiştir.
İbn Kesir, Nâfi,
Ebû Amr, İbn Âmir
ve Kisâi, cimin kesri
ile "cizvetin” okumuşlardır.
Âsım da fethi ile
okumuştur.
Hamze, Halef ve Velid de Amir’den rivayet
ederek, zammı ile okumuşlardır, hepsi de
geçerli lügattir.
İbn Abbâs şöyle
demiştir: Cezve: Ucunda ateş olan odun parçasıdır.
Ebû Ubeyde de: Alevi olmayan kalın odundur,
demiştir. O, çizme gibi ağacın kökündendir. İbn Mukbil
şöyle demiştir:
Layla’nın oduncu kadınları ona aradılar,
Çürük ve bozuk olmayan kökler.
Beyitte geçen
deir: Çürümüş manasınadır, recülün dair de bundandır ki: Bozuk adam demektir.
30
Mûsa ona gelince, derenin sağ kenarından mübarek bir
yerde ağaçtan:
"Ey Mûsa, şüphesiz ben, evet ben âlemlerin Rabbi
Allah’ım” diye seslenildi.
"Derenin kenarından seslenildi": O da yanı
demektir,
"sağ": O da Mûsa'nın sağ yanıdır.
"Buk'a": Yer parçası demektir.
"Mübarek": Mûsa’nın orada konuşmasıyla
bereketlenmiş,
"ağaçtan": Yani ağaç tarafından demektir.
O ağaç
hakkında da iki görüş vardır:
Birincisi: O, hünnap ağacıdır, bunu da
İbn Abbâs, demiştir.
İkincisi: Tekedikenidir, bunu da
Katâde, İbn Saib
ve Mukâtil, demişlerdir.
31
"Asanı at". Mûsa onun küçük bir yılan gibi hareket
ettiğini görünce arkasını dönerek kaçtı, geri dönmedi.
"Ey Mûsa, dön, korkma. Şüphesiz sen eminlerdensin".
Bundan
sonrasının açıklaması
"şüphesiz sen eminlerdensin” kavline kadar
Neml: 10’da geçmiştir. Yani kötülük dokunmasından eminsin, demektir.
32
Ellerini koynuna sok, kötülüksüz bembeyaz çıkacaktır.
Korkudan (açılan) kanadını kendine çek/yapıştır. İşte bu ikisi sana Rabbinden
Fir’avn'e ve ileri gelenlerine iki delildir. Çünkü onlar bir fasıklar topluluğu
oldular".
"Elini sok": Yani girdir, demektir.
"Vadmum ileyke cehaneke (kanadını sana yapıştır) ":
Cenahı da Taha: 22’de tefsir etmiştik. Ancak bazı müfessirler iki lâfız arasında
fark görmüşlerdir, biz de onu şerh etmiştik.
İbn Zeyd, cenah: Kol, pazu ve eldir,
demiştir.
Zeccâc da, burada cenah: Pazudur, demiştir.
Elin hepsine de, cenah, denir.
İbn Enbari,
Ferrâ’'dan şöyle dediğini rivayet
etmiştir: Burada cenah: Asadır.
İbn Enbari de
şöyle demiştir: Cenah insanın kuşun kanadına benzeyen yeridir; Araplar
bazı durumlarda insanın ayaklarını kuşun kanatlarına benzetir: Filanca iki
kanadıyla uçarak geldi, derler ki, ayaklarıyla koşarak, demek isterler. Bazı
hallerde de pazuyu kanat gibi kabul ederler, meselâ:
"Udmum yedeke ilâ
cenahike” kavlinde olduğu gibi. Bazı halde de sopayı kanada
benzetirler; çünkü insan kuşun kendini kanadıyla koruduğu gibi nefsini sopa
ile korur; meselâ:
"Vadmum ileyke cenahake minerrehbi” kavlinde
olduğu gibi. Kanadın bu şeylere denilmesi teşbih ve istiare yolu iledir. Meselâ:
İnsanın kanadını kesti, eli ve ayağı kesildi, denir ki: Onu davranmaktan
alıkoyan bir afete maruz kaldı, demektir. Bazen bir adam, birine: Sen benim
elim, ayağımsın, der; yani sen beni sevdiklerime kavuşturan aracımsm, demek
ister. Şair Cerir de şöyle demiştir:
Tüyümü bana geri verdiğin için sana teşekkür
ederim,
Ve kanatlarımda ön tüylerini bitirdiğin için.
Bir Arap
kadını asil kocasına ağıt yakarak şöyle
demiştir:
Ey beni belalardan koruyan
Ve ey benim asil dayanağım ve ey sağ elim,
Yüzümün suyunu koruduğun gibi ben koruyamam,
Senin yüzün kara toprakta çürürken.
Rehb’e
gelince: İbn Kesir,
Nâfi ve Ebû Amr,
ranın ve henin fethi ile
"minerrehbi”
okumuşlar; Hamze,
Kisâi ve Ebû Bekir de
Âsım’dan rivayet ederek, ranın zammı ve henin
sükunu ile
"minerrühbi”
okumuşlar; Hafs ve Eban da
Âsım’dan rivayet ederek, ranın fethi ve henin
sükunu ile
"minerrehbi”
okumuşlardır. Bu; İbn Mes’ûd
ile İbn Semeyfa'nın da kıraatidir.
Übey b. Ka’b,
Hasen ve Katâde, ranın ve henin zammı
ile okumuşlardır.
Zeccâc, rühb ve reheb aynı manayadır; tıpkı
rüşd ve reşed gibi, demiştir.
Ebû Ubeyde de
şöyle demiştir: Rühb ve rehbet, korku ve endişe manasınadır.
İbn Enbari de
şöyle demiştir: Rehb, rühüb, reheb; şağl, şuğl ve şeğal; bahl, buhul ve
behal gibidir demiştir. Bunlar korku ve endişe manasına gelen lügatlerdir.
Müfessirlerin âyetin manasında üç görüşleri
vardır:
Birincisi: Mûsa yılandan kaçınca Allah ona
telaşının geçmesi için kanadını kendine yapıştırmasını emretti.
İbn Abbâs, mana
şöyledir, demiştir: Korkudan elini göğsüne bitiştir, sana korku yoktur.
Mücâhid de şöyle
demiştir: Her korkan kimse elini göğsüne bitiştirirse, telaşı geçer.
İkincisi: Elinin beyazlığı ve parıltısı onu
düşündürünce, elini koynuna sokması emredildi, eli eski haline döndü.
Üçüncüsü: Kelâmın manası
şöyledir: Korkunu teskin et ve yüreğini sağlam
tut.
Ebû Ali de şöyle
demiştir: Burada birbirine bitiştirilecek iki şey yoktur; mesele azim ve
kararlılıktır. Meselâ: Üşdüd hayazimeke lelmevti, ölüme göğsünü bağla da
böyledir ki, ölümden korkma, demektir.
"Fe-zanike": İbn
Kesir ile
Ebû Amr, şedde ile "fezannike”
okumuşlar; diğerleri ise şeddesiz olarak "fezanike” okumuşlardır.
Zeccâc şöyle
demiştir: Şeddelisi "zalike"nin tesniyesidir, şeddesizi de "zake"nin
tesniyesidir. "Zalike
"deki lâm
"zannike"deki şeddeli nuna alternatif kılınmıştır.
"Burhanani": İki açıklama (mucize) demektir.
Müfessirler
"o ikisi": Yani asa
ile beyaz el, Allah’tan Mûsa’nın doğruluğuna
iki kanıttır, demişlerdir.
"Fir’avn’e": Yani seni bu iki mucize
ile Fir'avn’e gönderdik, demektir. Bundan
sonrasının tefsiri de
33
Dedi: "Rabbim, ben onlardan bir can (adam) öldürdüm;
beni öldürmelerinden korkuyorum” dedi.
"hüve efsahu minni lisanen"e kadar Şuara:
14’te geçmiştir.
34
"Kardeşim Harun o, dilce benden daha düzgündür; onu
benimle beraber beni tasdik eden yardımcı olarak gönder. Şüphesiz ben, beni
yalanlamalarından korkuyorum” dedi.
"O, dilce benden daha düzgündür": Yani daha
güzel konuşur, demektir; çünkü Mûsa’nın, ağzına götürdüğü kordan dolayı dilinde
bir tutukluk vardı.
"Fe-ersilhü maiye rid’en": Çoğunluk, daim
sükunu ve ondan sonra hemze olmak üzere "rid’en” okumuşlardır.
Ebû Cafer ise, dalın fethi, arkasından
elifle, tenvinsiz ve hemzesiz olarak "rida” okumuştur.
Nâfi’ de öyle okumuş, ancak o,
tenvinlemiştir.
Zeccâc, rid’: Yardımdır, demiştir. Rede’tuhu
erdeuhu rid’en denir ki,. Birine yardım etmektir.
"Yusaddikuni":
Âsım ile
Hamze, kafin zammı ile
"yusaddikuni”
okumuşlar; kalan kurralar ise kafin sükunu ile
okumuşlardır. Zeccâc,
şöyle demiştir: Kim
"yusaddıkni”
şeklinde cezimle okursa, sualin cevabı olur, yani: Ersilhü yusaddikni, demek
olur. Kim de merfu okursa, mana: Rid’en Mûsaddikan li (beni tasdik eden bir
yardımcı olarak) demek ister.
Müfessirlerin çoğu,
"beni tasdik etsin”
ile Harun’a işaret edildiğini söylemişlerdir;
ancak Mukâtil b. Süleyman, Fir’avn beni
tasdik etsin, demiştir.
35
(Rabbi) dedi: "Senin pazunu kardeşinle takviye
edeceğiz (elini kuvvetlendireceğiz) ve size bir delil kılacağız da size
âyetlerimiz sayesinde ulaşamayacaklar. İkiniz ve size tabi olanlar
galiplersiniz".
"Pazunu kardeşinle takviye edeceğiz":
Zeccâc, mana
şöyledir, demiştir: Sana kardeşinle yardım edeceğiz. Adut (pazu) lâfzı
temsil cihetiyle zikredilmiştir; çünkü eli pazusu ile
durur. Bütün yardımcılara pazu denir,
"ikiniz için bir delil kılacağız (sultan)":
Yani açık bir delil kılacağız. Zeytinyağına salit, denilmiştir, çünkü onunla
aydınlanılır. Sultan da: Kanıtların en açığıdır.
"ikinize ulaşamayacaklardır": Yani ne
öldürmek ne de eziyet etmekle.
"Âyetlerimiz sayesinde (biayatina)":
Bunda da üç
görüş vardır:
Birincisi:
Mana şöyledir: Onlardan âyetlerimizle
korunacaksınız, size ulaşamayacaklardır.
İkincisi: O, arkasındakine bağlıdır,
Mana da şöyledir: Âyetlerimizle ikiniz ve size
tabi olanlar galip olacaksınız.
Üçüncüsü: Kelâmda takdim ve tehir vardır,
takdiri şöyledir: Size âyetlerimizle delil
vereceğiz, artık size ulaşamayacaklardır.
|