Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

387

 

028 - KASAS SÛRESİ

 

CÜZ :

20

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

22

(Mûsa) Medyen tarafına yönelince: "Rabbimin beni doğru yola iletmesini umarım” dedi.

"Velemma teveccehe tilkae medyene":

İbn Kuteybe: Tücahe medyene ve nahveha, demiştir ki, aslı: Lika’dır, ona te ilâve edilmiştir. Şair de şöyle demiştir:

Bugün sana kavuşma umudum kalmadı.

Mısrada geçen tilka, lika, manasınadır.

Müfessirler şöyle demişlerdir: Oradan korkarak ve azıksız ve bineksiz olarak çıktı. Mısır’lâ Medyen arasında sekiz günlük mesafe vardır. Yolu da bilmiyordu, onun için:

"Rabbimin beni doğru yola iletmesini umarım” dedi.

İbn Abbâs şöyle demiştir: Onun Rabbine karşı iyi düşüncesinden başka yol hakkında hiçbir bilgisi yoktu.

Süddi de şöyle demiştir: Allahü teâlâ ona bir melek gönderdi, o da ona rehberlik etti. Şöyle de demişlerdir: Yolda ağaç yapraklarından başka yiyeceği de yoktu.

23

Medyen suyuna varınca, onun üzerinde (davarlarını) sulayan bir cemaat buldu ve onların gerisinde de davarlarını (sudan) men eden iki kadın buldu. Onlara: "Neyiniz var?” dedi. Onlar da:

"Çobanlar çekilmedikçe biz davarlarımızı sulamayız. Babamız da büyük bir ihtiyar” dediler.

Medyen suyuna vardığında zayıflığından karnındaki sebzelerin yeşilliği görünüyordu. Âyette geçen ümmet: Cemaat, demektir.

"Suluyorlar": Yani davarlarını suluyorlar, demektir.

"Onların gerisinde buldu": Yani cemaatin gerisinde, demektir.

"İki kadın": Onlar da Şuayb’in kızlarıdır.

Mukâtil şöyle demiştir: Büyüğün adı: Sabura, küçüğün adı da: Abra’dır.

"Tezudan":

İbn Kuteybe: Tezudani ğanemehuma (koyunlarını men ediyorlar) demiştir ki, kısaltmak için ğanem hazfedilmiştir.

Müfessirler şöyle demişlerdir: Bunu yapmaları, insanların işlerini bitirip de kuyunun başını boşaltmaları içindi. Mûsa:

"Neyiniz var?” dedi. Yani: "Neden koyunlarınızı sulamıyorsunuz, dedi?” dedi. Onlar da:

"Lâ neskıy (biz sulamayız) dediler": İbn Mes’ûd, Ebû’l- Cevza, İbn Ya’mur ve İbn Semeyfa, nunun ref'i ile "lâ nüskıy” okumuşlardır.

"Hatta yusdirer riau": Ebû Amr, İbn Âmir ve Ebû Cafer, ye’nin fethi ve dalın zammı ile

"yasdure” okumuşlardır ki, çobanlar dönünceye kadar, demektir. Diğerleri de, ye’nin zammı ve daim kesri ile

"yusdire” okumuşlardır ki: Çobanlar koyunlarını sudan çekinceye kadar demek, istemiştir. Ria': Rain’in çoğuludur; sahib ve sıhab gibi. İkrime, Said b. Cübeyr, İbn Ya’mur ve Âsım el - Cahderi de, ranın zammesiyle

"erruau” okumuşlardır.

Mana da: Biz iki kadınız, erkeklere sokulanlayız, demektir.

"Babamız da büyük bir ihtiyardır": Yaşlılıktan dolayı sürüsünü sulayamaz. Onun için biz sulamak mecburiyetinde kaldık. O kuyunun ağzında büyük bir kaya parçası vardı, çobanlar giderken kuyunun ağzını kapatmışlardı. O iki kadın gelir, çobanların oluklarında arta kalan su ile koyunları sularlardı.

24

Onların davarlarını suladı, sonra da gölgeye çekildi: "Rabbim: şüphesiz ben, bana indirdiğin hayırdan muhtacım” dedi.

"Mûsa da onlar için suladı".

Ne yaptığı hakkında da iki görüş vardır:

Birincisi: O üzerinde ancak bir kalabalığın kaldırabileceği bir taş olan başka bir kuyuya gitti, onu yerinden uzaklaştırdı ve onların koyunlarını suladı. Bunu da Ömer b. Hattab ile Şüreyh, demişlerdir.

İkincisi: O, kalabalığın arasına sokuldu, onların koyunlarını suladı. Bunu da İbn İshak, demiştir.

Mana da: Koyunları onlar için suladı, demektir.

"Sonra çekildi": Yani az uzağa

"gölgeye": O da bir ağacın gölgesi idi.

"Fekale rabbi inni lima": Lâm, ilâ manasınadır, takdiri de şöyledir: İnni ilâ ma

"enzelte ileyye min hayrin fakir": Hayırdan da: Yiyecek kastetmiştir.

İbn Cerir şöyle nakletmiştir: O, aç olduğunu bildirmek için sesini iki kadına duyurmak istedi.

25

İki kadından birisi yürüyorken utanarak ona geldi: "Şüphesiz babam, bizim için suladığının ücreti için seni çağırıyor” dedi. (Mûsa) ona gelip de hikayeyi anlatınca: "Korkma, o zâlimler kavminden kurtuldun” dedi.

"O ikisinden biri ona geldi":

Mana şöyledir: Koyunları su içince onlar babalarının yanına döndüler; ona Mûsa’nın haberini verdiler.

O da Mûsa’yı çağırmak üzere ikiden birini gönderdi. Bunda da iki görüş vardı:

Birincisi: O, küçük olandır.

İkincisi: Büyük olandır.

"Ona yürüyerek, utanarak geldi": Yüzünü gömleğinin yeni ile kapatmıştı.

Utanma sebebinde de üç görüş vardır:

Birincisi: O, doğuştan utangaç idi, girip çıkmaya alışmamış biri gibi yürüyordu.

İkincisi: Çünkü onu ücret için çağırmıştı, ona göre karşılıksız çağırmak daha kibar idi.

Üçüncüsü: Çünkü o, babasının elçisiydi.

"Bizim için suladığını sana ödemek için seni çağırıyor":

Müfessirler şöyle demişlerdir: Mûsa bu sözü duyunca hoşlanmadı ve onunla gitmek istemedi, fakat içinde bulunduğu zor durum sebebiyle de gitmekten başka çare bulamadı. Rüzgar kadının elbisesine vuruyor, vücudunun bazı hatları belli oluyordu. Ona: Ey Allah’ın cariyesi, sen arkama düş ve bana yolu göster, dedi.

"Ona gelince": Mûsa, Şuayb’e geldi,

"ona kıssayı anlattı": Yani doğumundan kaçışına kadar durumunu haber verdi.

"O da: Korkma, zâlimler kavminden kurtuldun, dedi": Yani Fir'avn bizim toprağımıza hükmedemez, çünkü onun memleketi değildir, dedi.

26

İki kadından biri:

"Baba, onu işçi tut. Şüphesiz işçi tuttuğun kimselerin en hayırlısı güçlü ve güvenilir olandır” dedi.

"İki kızdan biri” ki, o da büyükleridir,

"baba, onu işçi tut, dedi": Yani ücretle çalışsın,

"şüphesiz işçi tuttuklarının en hayırlısı güçlü ve emin olandır": Yani iş için tuttuğunun en hayırlısı, işine gücü yeten ve emanete riayet edendir. Ona, güçlü demesi şunun içindi; çünkü o, kuyunun ağzındaki taşı kaldırmıştı. Şöyle de denilmiştir: O, ancak birkaç erkeğin çıkarabileceği bir kova ile su çekmişti. Ona güvenilir demesi de arkasında yürümesini istemesinden dolayıdır.

Süddi şöyle demiştir: Şuayb kızına:

"Onun kuvvetini gördün, güvenilir olduğunu nasıl bildin?” dedi. O da bunu anlattı.

27

O da:

"Bana sekiz sene işçilik etmen karşılığında, şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on’a tamamlarsan, o da sendendir. Sana zorluk vermek istemiyorum. İnşallah beni iyilerden bulacaksın” dedi.

Müfessirler şöyle demiştir: Şuayb ona:

"Sana nikahlamak istiyorum", yani seninle evlendirmek istiyorum,

"iki kızımdan birini, sekiz yıl işçilik etmek üzere":

Ferrâ’ şöyle demiştir: Te’cürüni ve te’cirünü, cimin zammı ve kesri ile ikisi de lügattir.

Zeccâc da: Bana sekiz yıl işçilik edersin, demiştir.

"Eğer on’a tamamlarsan, bu da şendendir": Yani bu bize bir lütuftur, senin için şart değildir.

"Sana zorluk çıkarmak istemiyorum": Yani on yıl istemekle.

"İnşallah beni iyilerden bulacaksın": Yani güzel sohbette ve dediğimi yerine getirmede.

28

O da:

"Bu benimle senin arandadır, İki süreden hangisini tamamlarsam, bana tecavüz yoktur. Allah dediklerimize vekildir” dedi.

"Dedi": Mûsa ona dedi,

"bu, seninle benim aramdadır": Yani anlattığın ve bana şart koştuğun şey senin hakkın, onlardan birini benimle evlendirmen için şart koştuğun da benimdir, mesele aramızda böyledir. Söz burada bitti. Sonra şöyle dedi.

"Eyyemel eceleyni (iki süreden hangisini)": Yani sekiz ve on’dan hangisini:

Ebû Ubeyde:

"Ma” zaittir, demiştir.

"Bitirirsem": Yani tamamlarsam,

"bana tecavüz yoktur": Yani buna hakkın yoktur,

Mana da şöyledir: Daha fazla çalışmam için beni zorlama.

"Dediğimize Allah vekildir":

Zeccâc şöyle demiştir: Yani birbirimizle yaptığımız antlaşmaya Allah şahittir.

Âlimler Mûsa’yı işçi tutan bu kimse hakkında dört görüş beyan ederek ihtilaf etmişlerdir:

Birincisi: O, Allah’ın Peygamber’i Şuayb aleyhisselam’dır.

Müfessirlerin çoğu bu görüştedirler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den bunu gösteren hadisler de vardır. Vehb ile Mukâtil de böyle demişlerdir.

İkincisi: O, Medyen hakimidir, adı da Yesribi’dir. Bunu da İbn Âbbas, demiştir.

Üçüncüsü: Şuayb kavminden bir adamdır, bunu da Hasen, demiştir.

Dördüncüsü: O, Şuayb’in kardeşi oğlu Yesrun’dur. Bunu da Amr b. Mürre, Ebû Ubeyde b. Abdullah b. Mes’ud’dan rivayet etmiş, İbn Saib de böyle demiştir.

Mûsa’nın evlendiği kız hakkında da iki görüş halinde ihtilaf etmişlerdir:

Birincisi: Küçük kızdır, bu da İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir.

İkincisi: Büyük kızdır, bunu da Mukâtil, demiştir.

Evlendiği kızın adında da üç görüş vardır:

Birincisi: Safuriya’dır, bunu da Ebû İmran el - Cevni aktarmıştır.

İkincisi: Safura'dır, bunu da Şuayb el - Cübai, demiştir.

Üçüncüsü: Sabura’dır, bunu da Mukâtil, demiştir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1201  H : 597)

 

EZ-ZÂDU'L-MESÎR TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANBELÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç