Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

339

 

022 - HACC SÛRESİ

 

CÜZ :

17

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

65

Görmedin mî Allah yerde olanları da, emriyle denizde akıp giden gemileri de emrinize vermiştir. O'nun izni olmadıkça, yerin üzerine düşmesin diye semâyı O tutuyor. Muhakkak Allah insanları çok eslrgeyendir, onlara çok merhametlidir.

"Görmedin mi Allah yerde olanları da, emriyle denizde akıp giden gemileri de emrinize vermiştir." Yüce Allah bu âyetinde diğer bir nimeti söz konusu etmekte, kullarına kendilerine ihtiyaç duydukları binek, davar, ağaç ve ırmakları kullarının emrine verdiğini, akıp giden gemileri de onların emrine müsahhar kıldığını bildirmektedir.

Ebû Abdu'r-Rahmân el- A'rec: "Gemiler" kelimesini mübtedâ olarak merfû' okumuş ve ondan sonrasını da haber kabul etmiştir. Buna göre âyetin anlamı şöyle olur: Görmedin mi Allah yerde olanları emrinize vermiştir. Gemiler de O'nun emriyle denizde akıp gitmektedir.

Geri kalanları ise yüce Allah'ın:

"Yerde olanları" anlamındaki âyeti üzerine atf-ı nesak olarak nasb ile okumuşlardır.

"O’nun İzni olmadıkça yerin üzerine düşmesin diye semâyı o tutuyor."

Semânın düşmesini istemediği için O tutuyor. Kûfeliler de (mealde olduğu gibi) düşmesin diye... açıklamışlardır. O'nun semâyı tutması ise ardı arkası kesilmeden oradaki sükûnu yaratması sureciyle olur.

"O'nun izni olmadıkça..." Sema ancak Allah'ın ona düşme izni vermesi halinde, O'nun izniyle düşebilir, demektir. Yani O'nun iradesiyle ve O'nun bırakmasıyla düşebilir.

"Muhakkak Allah" kendilerine müsahhar kılmış olduğu bu şeylerle

"insanları çok mehamet edendir, onlara çok merhametlidir."

66

Sizi dirilten, sonra sizi öldürecek olan, sonra tekrar sizi diriltecek olan O'dur. Şüphesiz ki insan çok nankördür.

"Sizi" önceden nutfe halinde iken

"dirilten, sonra" ecellerinizin bitimi halinde

"sizi öldürecek olan, sonra tekrar sizi" hesaba çekmek, mükâfatlandırmak ve cezalandırmak için

"diriltecek olan O'dur."

"Şüphesiz ki insan çok nankördür."Yüce Allah'ın kudret ve vahdaniyyetine delâlet eden bunca belgeleri ortaya koymuş olmasına rağmen bunları çokça inkâr edendir.

İbn Abbâs der ki: Bu âyet ile yüce Allah el-Esved b. Abdi'l-Esed'i, Ebû Cehl b. Hişam'ı, el-Âs b. Hişam'ı ve müşriklerden bir topluluğu kastetmektedir.

Bir diğer açıklamaya göre yüce Allah'ın böyle buyurması çoğunlukla insanın nimetlere karşı nankörlük etmesinden dolayıdır. Nitekim yüce Allah:

"Kullarımdan şükreden ise pek azdır"(Sebe’ 34/13) diye buyurmaktadır.

67

Her ümmet için bir ibadet yolu tayin ettik ki, ona göre ibadet etsinler. O halde bu hususta seninle asla çekişmesinler ve sen Rabbine çağır. Muhakkak sen hakka götüren dosdoğru yol üzeresin.

"Her ümmet için bir ibadet yolu"bir şeriat

"tayin ettik ki, ona göre ibadet etsinler." Ona göre amel ederler.

"O halde bu hususta seninle asla çekişmesinler." Yani yüce Allah'ın senin ümmetin için ön görmüş olduğu şeriat hakkında onlardan hiçbir kimse seninle tartışmasın. Çünkü her asırda şeriatler var olagelmiştir.

Bir kesimin rivâyet ettiğine göre bu âyet-i kerîme, kâfirlerin kesilen hayvanlar hakkında tartışmaları ve mü’minlere: Siz kendinizin kestiğinizi yersiniz ama yüce Allah'ın kestiği meyteleri yemezsiniz. Oysa Allah'ın doğrudan öldürdüğünü yemeniz sizin bıçaklarınızla öldürdüklerinizi yemenizden daha uygundur, demeleri üzerine bu âyet-i kerîme nazil olmuştur. Bu husus daha önceden el-En'âm Sûresi'nde(6/119. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamdolsun.

Yine bu sûrede şanı yüce Allah'ın:

"Bir ibadet yolu(mensek)" âyeti ile ilgili ilim adamlarının görüşlerine dair açıklamalar, daha önceden bu sûrede (34. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

Yüce Allah'ın:

"Ona göre ibadet etsinler" âyeti "el-mensek" kelimesinin mastar olduğunu ortaya koymaktadır. Eğer bundan kasıt yer olsaydı, burada; "Onlar orada ibadet ederler, etsinler," demesi gerekirdi.

ez-Zeccâc der ki: "O halde bu hususta seninle asla çekişmesinler." Bu konuda seninle asla mücadele etmesinler, seninle tartışmasınlar, demektir. Bu anlama geldiğini gösteren ise(bundan sonraki âyette gelecek olan):

"Yine de seninle tartışırlarsa..."(Hacc 22/68) âyetidir. Onlar, onunla tartıştılar, nasıl olur da seninle tartışmasınlar, çekişmesinler denilmiştir, diye sorulursa, cevap şudur: Bu, sen onlarla tartışmaya, çekişmeye girişme, demektir. Âyet-i kerîme Savaş emrinden önce nazil olmuştur. Meselâ, günlük konuşmamızda birisine: " Filân seni vurmasın, sen de onu vurma" denilir. Bu "müfâale" babında cereyan eden bir anlam ve kullanmadır. Ancak: Sen Zeyd'i vurma, demek isterken: "seni vurmasın," diye söylenmez.

Ebû Miclez bu âyeti diye okumuştur.Yani sakın onlar seni aceleciliğe sevketmesin ve dininde sana verilmemiş bir emri yapmaya itmesin demektir. Cemaatin(büyük çoğunluğun) kıraati ise "münazaa"den gelmektedir. Her iki kıraatde de nehy lâfzı kâfirlere olmakla birlikte, kasıt Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)dır.

"Ve sen Rabbine" O'nu tevhid etmeye, dinine ve O'na îman etmeye

"çağır. Muhakkak sen hakka götüren dosdoğru yol" bir din

"üzeresin" ve bunda hiçbir eğrilik yoktur.

68

Yine de seninle tartışırlarsa deki: "Allah yapmakta olduğunuzu en iyi bilendir."

"Yine de seninle tartışırlarsa"yani ey Muhammed, Mekke müşrikleri seninle düşmanlık ederek, mücadelelerini sürdürürlerse

"deki: Allah yapmakta olduğunuzu en iyi bilendir." Bununla onların Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)ı yalanlamalarını kastetmektedir. Bu açıklama İbn Abbâs'tan nakledilmiştir. Mukâtil de şöyle demiştir: Bu âyet-i kerîme, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)a İsra gecesinde Rabbinin pek büyük âyetlerinden bazılarını gördüğü yedinci semada iken nazil olmuştur. Yüce Allah ona:

"Yinede seninle" bâtılı ileri sürerek

"tartışırlarsa" sen de:

"Allah yapmakta olduğunuzu" küfür ve yalanlamanızı

"en iyi bilendir" sözlerinle onlara karşı savunma yap.

Yüce Allah, böylelikle ona, onların işi yokuşa sürmeleri ile uğraşmaktan koruyarak gereksiz yere tartışmaktan yüz çevirmesini emretmektedir. Çünkü bile bile inad eden kimseye cevap verilmez.

69

Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz hususlara dair kıyâmet gününde Allah aranızda hüküm verecektir.

"Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz hususlara dair kıyâmet gününde Allah aranızda hüküm verecektir." Anlaşmazlığa düştükleri hususlardan kasıt Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile kavmi arasındaki ayrılıklardır. Anlaşmazlığa düşülen hususlar ise Allah'ın âyetleri ile ilgili muhalefetleridir.Yüce Allah hüküm verdiğinde, o vakit siz neyin hak, neyin bâtıl olduğunu bileceksiniz, demektir.

Bir Mesele: Bile Bile İnatçılık Edenlere Karşı Takınılacak Tutum:

Bu âyet-i kerîmede yüce Allah'ın kullarına öğrettiği güzel bir edeb vardır. Bu da işi yokuşa sürmek ve sırf tartışmış olmak için inatlaşan kimselere karşı takınılacak tutuma dairdir. Böyle bir kimseye cevap vermemeli, onunla tartışmamalıdır. Yüce Allah'ın peygamberine öğretmiş olduğu bu söz ile onların inatlaşmaları defedilmelidir.

Bu âyet-i kerîmenin, yani muhalif kimselere karşı susup yalnızca: "Allah aranızda hüküm verecektir" sözleri ile yetinmenin, kılıç âyetiyle nesholduğu da söylenmiştir.

70

Bilmez misin ki Allah, gökte ve yerde olan herşeyi bilir. Şüphesiz ki bütün bunlar bir kitaptadır. Gerçekten bu Allah'a çok kolaydır.

"Bilmez misin ki Allah, gökte ve yerde olan herşeyi bilir." Yani ey Muhammed, sen bu gerçeği bilip kesin olarak inandığına göre şunu da bil ki; aynı şekilde sizin hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz hususları da bilir. Aranızda hüküm verecek olan O'dur.

Bunun başkasına yönelik takriri bir istifham olduğu da söylenmiştir,

"Şüphesiz ki bütün bunlar bir kitaptadır." Kâinatta ne cereyan ediyorsa, oyüce Allah'ın nezdinde Ümmü'l-Kitab'ta yazılıdır.

"Gerçekten bu, Allah'a çok kolaydır." Yani anlaşmazlığa düşenler arasında ayırd edici hükmü vermek, Allah'a pek kolaydır. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Yüce Allah'ın, kıyâmet gününe kadar olacak herşeyi yazmasını emrettiği Kalemin yazması, Allah için pek kolaydır.

71

Onlar Allah'ı bırakıp Onun haklarında bir delil İndirmediği ve kendilerinin herhangi bir bilgilerinin de bulunmadığı şeylere ibadet ederler. Zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur.

"Onlar" yani Kureyş kâfirleri

"Allah'ı bırakıp, O'nun haklarında bir delil" belge ve burhan

"İndirmediği ve kendilerinin herhangi bir bilgilerinin de bulunmadığı şeylere İbadet ederler." Bu âyette geçen (ve delil anlamı verilen)

"sultan" kelimesine dair açıklamalar dpha önceden Âl-i İmrân Sûresi'nde (3/151. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

"Zâlimler İçin hiçbir yardımcı yoktur."

72

Onlara âyetlerimiz apaçık okunduğu zaman, o kâfirlerin inkârlarını çehrelerinden anlarsın. Neredeyse onlara âyetlerimizi okuyanların üzerlerine hücum edip çullanacaklar. De ki: "O yaptığınızdan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Ateştir o. Allah onu kâfirlere vaad etmiştir. O ne kötü bir dönüş yeridir!"

"Onlara âyetlerimiz" yani Kur'ân-ı Kerîm

"apaçık okunduğu zaman, o kafirlerin inkârlarını" öfkelerini, astıkları

"çehrelerinden anlarsın. Neredeyse onlara âyetlerimizi okuyanların üzerlerine hücum edip, çullanacaklar." Onları şiddetle yakalayacaklar.

"Hücum edip, çullanmak(satvet)" şiddetle yakalamak demektir. Bir kimseyi şiddetle yakalamayı anlatmak üzere fiili kullanılır. Bu yakalayış esnasında dövmek ya da sövmek de olabilir. Aynı zamanda; de kullanılır.

İbn Abbâs dedi ki: Bundan kasıt zarar vermek kastıyla onlara el uzatmalarıdır.Muhammed b. Ka'b der ki: Onları dillerine dolayıp onlardan kötülükle söz etmeleri demektir, ed-Dahhâk dedi ki: Onları elleriyle şiddetle yakalarlar, demektir. Hepsinin anlamı birdir ve bu kelimenin asıl anlamı kahretmektir. Yüce Allah ise; satvetler sahibidir,yani şiddetle yakalayandır.

"De ki; O yaptığınızdan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Ateştir o." Yani size, sizin için bu dinlediğiniz Kur'ân'dan kendisinden daha çok hoşlanılmayacak bir şeyi bildireyim mi? O cehennem ateşidir. Sanki onlar; Daha kötü olan nedir? diye sormuşlar da bunun üzerine: O ateştir, diye cevap verilmiştir.

Şöyle de açıklanmıştır: Ben size, sizin Kur'ân okuyanlara yaptığınız kötülüklerden daha kötü olan bir şeyi haber vereyim mi? O ateştir. O takdirde bu ifade, onların Kur'ân okuyanlara uyguladıkları baskılara karşılık bir tehdit olur.

"Ateştir o" anlamındaki; kelimesinin ref, nasb ve cer ile okunması caizdir, Ref ile okunması "ateştir o" anlamını verecek şekilde;ya da; takdirindedir. Nasb halinde "ateşi kastediyorum" anlamında bir takdir ile okunur. Yahut ta ikinci fiile benzer bir fiil takdiriyle, ya da manaya hamledilerek nasb ile okunur. Bu da: Ben size bu yaptığınızdan daha kötü olanı bildiriyorum, ateşi(bildiriyorum) demek olur. Cer ile okuyuş,("daha kötü" anlamındaki şer kelimesinden) bedel olarak okunması halinde söz konusudur.

"Allah onu kâfirlere" kıyâmet gününde

"vaadetmiştir. O" kendisine varacağınız yer olan ateş

"ne kötü bir dönüş yeridir!"

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1273  H : 671)

 

KURTUBÎ TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

MÂLİKÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç