80Onlar için ister mağfiret dile, ister mağfiret dileme. Onlar için yetmiş defa mağfiret dilesen de yine Allah onları kesinlikle bağışlamayacaktır. Bunun sebebi, Allah'ı ve Peygamberini İnkâr etmeleridir. Allah fasıklar topluluğuna hidâyet vermez. Yüce Allah'ın: "Onlar için ister mağfiret dile..."âyetine dair açıklamalar, yüce Rabbimizin: "Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma..." (et-Tevbe, 9/84) âyetini tefsir ederken gelecektir. 81Allah'ın Rasûlüne muhalefet için geri kalanlar, oturmalarına sevindiler. Allah yolanda mallarıyla, canlarıyla cihad etmekten hoşlanmadılar ve: "Bu sıcakta Savaşa çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır." Keşke bilselerdi. Yüce Allah'ın: "Muhalefet için geri kalanlar, oturmalarına" oturmalarından ötürü "sevindiler" Oturdu, oturmak, demektir. (.......) ise, başkası onu oturttu, anlamına gelir. Bu açıklamalarıel-Cevherî'den naklettik. "Geri bırakılan, terk edilen" manasınadır.Yani Allah onları geri bıraktı ve onların çıkmalarına engel oldu, çıkmalarım önledi demektir. Yahut da Resûlüllah ve mü’minler, onların cihada gitmek hususunda ağırdan aldıklarını bilmeleri üzerine onları geri bıraktılar, şeklinde iki türlü açıklanmıştır. Bu husus Tebûk gazvesinde olmuştur. "Allah'ın Rasulüne muhalefet için" âyetindeki; "Muhalefet için" kelimesi, mef'ûlün leh'dir. Mastar da kabul edilebilir. Bu anlamdaki âyeti, "Allah Rasûlünün arkasında(kalanlar)" şeklindeki okuyuştan maksat, cihaddan geri kalmaktır. "Bu sıcakta Savaşa çıkmayın dediler."Yani, biri ötekine bunları söyledi. Ey Muhammed! Onlara "De ki: Cehennem ateşi daha sıcaktır. Keşke bilselerdi." Bu âyet, mübtedâ ile haberdir. "Daha sıcaktır" âyetindeki "Sıcak," temyiz olarak nasb edilmiştir. Âyet Allah'ın emrini terk eden böyle bir ateşe maruz kalır, anlamındadır. 82Artık onlar kazandıklarının bir cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar. Bu âyete dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız: 1. Ağlanası Hallerine Gülenler: "Artık onlar... az gülsünler"âyeti bir emirdir. Tehdit anlamını ihtiva etmektedir. Yoksa, gülmeleri doğrultusunda bir emir değildir. Âslolan; "Gülsünler" âyetindeki "lâm" harfinin esreli olmasıdır. Ancak, ağırlığı dolayısıyla hazfedilmiştir. el-Hasen der ki: "Artık onlar" dünya hayatında "az gülsünler", cehennemde de "çok ağlasınlar." Buradaki emrin haber anlamında olduğu da söylenmiştir.Yani onlar, pek az güleceklerdir ve çokça ağlayacaklardır. "Cezası olarak" âyeti mef'ûlün lehdir. Yani, yaptıklarına ceza olsun diye öyle yapsınlar. 2. Ağlamak ve Gülmek: İnsanlar arasında esasen salih bir kul olmakta birlikte aşırı korkusundan ötürü kendi kanaatince halinîn kötülüğü sebebiyle ve nefsine olan ihtİmâmı (kötü halinden kederlenmesi)'den dolayı gülmeyenler vardı. Hazret-i Peygamber de şöyle buyurmaktadır: "Allah'a yemin ederim, eğer bildiklerimi bilseydiniz şüphesiz pek az gülerdiniz ve çokça ağlardınız. Yollara dökülüp yüce Allah'a yüksek sesle feryad ile dua ederdiniz. Keşke koparılan bir ağaç olsaydım, diye temenni ederim."Bu hadisi Tirmizî rivâyet etmiştir. Tirmizî, Zühd 9:İbn Mâce, Zühd 19;Müsned, V, 173. Tirmizî, hadisin sonunda: "Bu hadisin başka bir rivâyetinde-, -Keşke koparılan bir ağaç olsaydım...- sözlerini söyleyenin Ebû Zerr olduğu bildirilmektedir" dediği gibi; Müsned'de: "Ebû Zer dedi ki: Keşke koparılan bir ağaç olsaydım..." denilmektedir. Hasan-ı Basrî -Allah ondan razı olsun- kederin kendisine galip geldiği kimselerdendi. O bakımdan gülmezdi. İbn Şîrîn ise güler ve el-Hasen'e karşı: Güldüren ve ağlatan Allah'tır, diye delil getirirmiş. Ashâb-ı kiram da gülerdi. Şu kadar var ki, çokça gülmek ve kişiyi etkisi altına alacak kadar sık sık gülmeye devam etmek yerilmiş ve nehyedilmiştir. Böylesi, beyinsizlerin ve işi gücü olmayanların davranış türleri arasındadır. Varid olan haberde ise; "çokça gülmenin kalbi öldürdüğü" belirtilmiştir. Tirmizî, Zühd 2; İbn Mâce, Zühd 19, 24; Müsned, II, 310. Allah korkusundan, azabının dehşetinden ve çetin cezasından dolayı ağlamak ise övülmüş bir şeydir. Nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: "Ağlayın, ağlayamayacak olsanız dahi ağlasın (veya ağlar gibi yapın). Çünkü cehennem ehli, yüzleri âdeta dere yatakları imişçesine gözyaşları akıncaya kadar ağlayıp dururlar. Nihayet gözyaşları kesilince, bu sefer kanlar akmaya başlar ve gözler İrinle dolar. Eğer onların akıntısına gemiler yüzdürülecek olursa, hiç şüphesiz o yaşlarda gemiler dahi yüzer." Bu hadisi İbnü’l-Mübarek, Enes yoluyla rivâyet etmiştir. İbn Mâce de rivâyet ibn Mâce. Zühd 19; "... ağlasın …….yapını" bölümüne kadar. etmiştir. 83Eğer Allah seni onlardan bir topluluğun yanına döndürür de çıkmak için senden izin isterlerse de ki: "Siz, ebediyyen benimle beraber asla çıkmayacaksınız. Ve benimle beraber hiçbir düşmanla asla Savaşmayacaksınız. Çünkü siz ilkinden oturmaya razı oldunuz. Artık siz geri kalanlarla beraber oturun." Yüce Allah'ın:"Eğer Allah seni onlardan" yani münafıklardan "bir topluluğun yanına döndürür de..." âyetinde; "bir topluluğun (taife)" diye buyurması, Medine'de kalıp çıkmayanların tamamının münafık olmayışlarından dolayıdır. Aksine, aralarında mazereti uygun görülenler de vardı, hiçbir mazereti bulunmadığı halde daha sonra affa mazhar olan ve tevbeleri kabul olunan kimseler de vardı. Geride kalan üç kişi gibi. İleride buna dair açıklamalar gelecektir. "Çıkmak için senden izin İsterlerse de ki: Siz ebedîyyen benimle beraber asla çıkmayacaksınız." Yani, senin ebediyyen onlarla birlikte olmaman suretiyle Allah onları cezalandırdı. Bu da Fetih Sûresi'nde yüce Allah'ın: "De ki: Siz asla peşimizden gelemezsiniz" (el-Feth, 48/15) âyetine benzemektedir. "Geri kalanlar" kelimesi in çoğuludur. Âdeta çıkanların yerine geride kalıp onlara halef olanlarmış gibi değerlendirilmiş görülüyorlar. İbn Abbâs der ki: "Geri kalanlar" münafıklardan geri kalan kimseler demektir.el-Hasen der ki: Kadın ve güçsüz erkeklerle beraber kalınız, demektir. Tağlib yoluyla müzekker çoğul yapılmıştır. Fesad çıkartanlarla birlikte oturun, anlamında olduğu da söylenmiştir ki, bu da Arapların, ailesi hakkında kötü uygulamaları bulunan kimse hakkında: "Filan kişi aile halkına kötülük yapan bir kimsedir" şeklindeki ifadelerinden alınmıştır. Burada da bu kelime; "Oruçlunun ağız kokusunun değişmesi" tabirinden ve kabında uzun süre kaldığından dolayı bozulan süt için kullanılan; "Süt bozuldu, kesildi" iradesinden alınmadır. Buna göre bu âyet, siz fesat çıkartanlarla beraber oturun, anlamına gelir. Bu da gazalara Savaşçıların maneviyatını bozan kimselerin götürülmesinin câiz olmadığına delildir. 84Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma. Kabrinin başında da durma. Çünkü onlar, Allah'ı ve Rasûlünü İnkar ettiler ve fasıklar olarak öldüler. Bu âyete dair açıklamalarımızı onbir başlık halinde sunacağız: 1. Âyetin Nüzul Sebebi: Bu âyet-i kerimenin Abdullah b. Ubeyy b. Selûl ve Hazret-i Peygamberin onun cenaze namazını kıldırması üzerine nâzil olduğu rivâyet edilmiştir. Bu hususBuhârî ve Müslim'in Sahih'lerinde ve başka kaynaklarda da sabittir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın onun cenaze namazını kıldırdığı ve bu âyet-i kerimenin de bundan sonra indiğine dair rivâyetler birbirini pekiştirmektedir. Enes b. Mâlik'ten rivâyet edildiğine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun cenaze namazını kıldırmak üzere öne geçince, Hazret-i Cebrâîl'in ona gelerek elbisesini çekip ona: "Onlardan Ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma" âyetini okuması üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın bundan vazgeçip namazını kıldırmadığı da ifade edilmiştir. Ancak, bu hususta sabit rivâyetler bunun aksini ortaya koymaktadır. Buhârî'de,İbn Abbâs'tan şöyle dediği nakledilmektedir:Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun namazını kıldırdı, sonra bitirip ayrıldı. Aradan ancak az bir süre geçmişti ki, Berae (Tevbe) Sûresindeki: "Onlardan Ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma"(diye başlayan) iki âyet-i kerîme nâzil oldu.Buhârî, Tefsir 9. sûre 12. Buna yakın bir rivâyeti de Müslim, İbn Ömer yoluyla kaydetmektedir: İbn Ömer der ki: Abdullah b. Ubeyy b. Selul ölünce, oğlu Abdullah Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelip babasını kefenlemek üzere Hazret-i Peygamber'den gömleğini vermesini istedi, Hazret-i Peygamber ona gömleğini verdikten sonra namazını kıldırmasını istedi. Bunun Üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazını kıldırmak üzere kalktı,Hazret-i Ömer'in kalkıp Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı elbisesinden yakalayarak, ey Allah'ın Rasûlü, Allah sana ona namaz kılmayı yasaklamışken namazını mı kılacaksın? demesi üzerine, Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Gerçek şu ki, Allah beni muhayyer bırakmış ve: "Onlar için ister mağfiret dile, ister mağfiret dileme. Onlar için yetmiş defa mağfiret dilesen de..." (et-Tevbe, 9/80) diye buyurmuştur. Yetmiş kereden daha fazla da mağfiret dileyeceğim." Hazret-i Ömer: Ama o münafıktı, dedi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)onun namazını kıldırdı. Yüce Allah bunun üzerine: "Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma, kabrinin başında da durma" âyetini indirdi. Hazret-i Peygamber de onların (münafıkların) cenaze namazını kılmayı terk etti. Buhârî, Cenâiz 23, 85, Tefeir 9. sûre 12,13; Libâs 8; Müslim, Fedâilu's-Sahâbe 25, Sıfatu'l-Münafikun 3;Tirmizî, Tefsir 9. sûre 12, 13;Nesâî, Cenâiz 40, 69;İbn Mâce, Cenâiz 31; Müsned, I, 16, II 18. Bazı âlimler de şöyle demişlerdir: Hazret-i Peygamberin, Abdullah b. Ubeyy'in cenaze namazım kıldırması, onun müslüman olduğunu zahiren, lâfzıyla ifade etmesine bağlı idi. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e bu yasak kılınınca, bir daha böyle bir şey yapmadı. 2. Bu Âyet İnmeden Hazret-i Ömer Münafıkların Cenaze Namazının Yasaklandığı Hükmünü Nereden Çıkarmıştı: Henüz cenaze namazlarının kildırılmasına dair yasak İnmemişken Hazret-i Ömer: Allah sana onun namazını kıldırmayı yasakladığı halde mi namazını kılacaksın, sorusunu neye dayanarak sormuştur? diye sorana şöyle cevap verilir: Bunun,Hazret-i Ömer'in kalbine doğduğu ihtimali vardır. Yine bunun, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu husustaHazret-i Ömer'in lehine şahitlik ettiği ilham ve sezgi kabilinden olması da muhtemeldir. Zaten Kur'ân-ı Kerîm'in zaman zaman Hazret-i Ömer'in maksadına uygun hükümlerle indiği de olmuştur. Nitekim Hazret-i Ömer: Üç hususta Rabbime muvafakat ettim -bir rivâyette de dört hususta denilmiştir- dediği kaydedilmektedir ki, bu husus daha önce el-Bakara Sûresinde125. âyetin: 'Siz de İbrahim'in makamından bir namazgah edinin" bölümünün 2. başlığında. geçmiş bulunmaktadır. İşte bu da o kabilden olabilir. YineHazret-i Ömer'in bunu, yüce Allah'ın: "Onlar için ister mağfiret dile, ister mağfiret dileme" âyetinden anlamış olma ihtimali de vardır. Çünkü, Buhârî veMüslim'in hadisinin de gösterdiği gibi bu hususta daha önceden bir nehiy varid olmuş bulunmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Derim ki:Hazret-i Ömer'in bunu yüce Allah'ın: "Müşriklere,Peygamber'in af, mü’minlerin de mağfiret dilemeleri olur şey değildir" (et-Tevbe, 9/113) âyetinden anlamış olması ihtimali de vardır. Çünkü, bu âyet-i kerîme Mekke'de inmişti. Buna dair açıklamalar da ileride gelecektir. 3. Mağfiret Dileğinin Kâfir ve Münafıklara Faydası Yoktur: Yüce Allah'ın: "Onlar için ister mağfiret dile..."(et-Tevbe, 9/80) ayetinde Yüce Allah, Hazret-i Peygamber kendileri için mağfiret dileyecek olsa ve bu mağfiretini çokça yapacak olsa bile, bunun kendilerine hiçbir fayda sağlamayacağını beyan etmektedir. Ancak el-Kuşeyrî:Hazret-i Peygamber'in: "Yetmiş kereden de daha fazla mağfiret dileyeceğim"dediği rivâyet olunan İfade sabit değildir, demektedir. Derim ki:İbn Ömer'in hadisi ileİbn Abbâs'ın hadisinde sabit olan ifadeler bunun aksini ortaya koymaktadır. İbn Ömer yoluyla gelen hadiste: "Yetmiş defadan fazla mağfiret dileyeceğim" âyeti,İbn Abbâs yoluyla rivâyet edilen hadiste de: "Eğer ben yetmişden fazla mağfiret dilediğim takdirde onlara mağfiret edeceğini bilseydim, o sayıdan daha fazla mağfiret dilerdim" dediği kaydedilmektedir.Buhârî, Tefsir 9- sûre 12. (İbn Ömer) dedi ki: Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazını kıldırdı. BunuBuhârî rivâyet Buhârî, Tefsir 9. sûre 12, 13. Ayrıca bk. daha önce hadis ile ilgili gösterilen yerler. etmiştir. 4. Hazret-i Peygamber Mağfiret Dilemekte Muhayyer miydi?: İlim adamları, yüce Allah'ın: "Onlar için ister mağfiret dile..."âyetinin, bağışlanmalarının ümid edilemeyeceği anlamına mı, yoksa muhayyerlik anlamına mı geldiği hususunda farklı açıklamalarda bulunmuşlardır. Bir kesim der ki: Bundan maksat, mağfiret olunacaklarından ümit kesmektir. Buna delil de Yüce Allah'ın: "Allah onları kesinlikle bağışlamayacaktır" âyetidir. "Yetmiş"in söz konusu edilmesi ise, fiilen meydana gelmiş olana bir uygunluktur. Yahut da nihaî maksadı ve çokluğu anlatmak üzere kullanmayı (Arapların) adet edindikleri bir rakam olduğu için kullanılmıştır. O bakımdan, Araplardan herhangi bir kimse: Ben, onunla yetmiş yıl konuşmayacağım diyecek olsa bu, onlara göre, onunla ebediyyen konuşmayacağım anlamınadır. Yüce Allah'ın şu âyeti de nihaî durumu anlatmak için kullanılmıştır: "Sonra onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire vurun." (el-Hakka, 69/32) Hazret-i Peygamberin şu âyeti de böyledir: "Kim Allah yolunda bir gün oruç tutacak olursa, Allah o kimsenin yüzünü cehennemden yetmiş yıl uzak tutar." Buhârî, Cihad 56: Müslim, Siynm 167, 168;Tirmizî, Cihad 3;Nesâî. Siyâın 44, 45;İbn Mâce, Siyfim .14;Dârimî, Cihâd 10;Müsned, II, 357, III, 26, 45, 59 Bir diğer kesim de şöyle demektedir: Bu âyet, muhayyerlik ifade eder ve istersen onlara mağfiret dileyebilirsin, istersen mağfiret dilemezsin, anlamındadır. el-Hasen,Katade ve Urve bunlardandır. İşte bundan dolayı Hazret-i Peygamber İbn Ubey'in namazını kıldırmak isteyince Hazret-i Ömer ona: Filan günü şunu şunu söyleyen Allah düşmanının namazını mı kıldıracaksın, demiş, Hazret-i Peygamber de: "Muhayyer bırakıldım, ben de bir tercihte bulundum"diye buyurmuştur. Buhârî,Cenâiz, 85, Tefsir 9. sûre 12;Tirmizî, Tefsir 9. sûre 12, 13;Nesâî, Çeriniz 69;Müsned, I. 16. Bunlar derler ki: Daha sonra yüce Allah'ın: "Onlar için mağfiret dilesen de dilemesen de haklarında birdir"(el-Münafikûn, 63/6) âyeti inerek bu muhayyerliği nesh etmiştir. "Çünkü onlar, Allah'ı ve Rasulünü inkâr ettiler."Yani Allah, kâfir olmaları sebebiyle onlara mağfiret etmeyecektir. 5. Peygamber de Mü’minler de Müşriklere Mağfiret Dileyemezler: Yüce Allah'ın: "Müşriklere,Peygamberin de mü’minlerin de mağfiret dilemeleri olur şey değildir..." (et-Tevbe, 9/113) âyetine gelince, bu âyet-i kerîme ileride de açıklanacağı üzere, Ebû Talib'in ölümü üzerine Mekke'de İnmiştir. İşte bu âyetten kâfir olarak ölen kimselere mağfiret dilemenin yasak olduğu anlaşılmaktadır. Bu da Hazret-i Peygamber’in: "Allah beni muhayyer bıraktı"ifadesi ile belirttiği şekilde muhayyerlik anlamını çıkardığı âyet-i kerîmeden öncedir. Ancak bunun böyle olmasının açıklanması da zordur. O bakımdan şöyle denmiştir: Hazret-i Peygamberin amcasına mağfiret dilemesinden kastı, kabul olunma ümidi olan ve mağfirete nail oluncaya kadar bir mağfiret dileğinde bulunmaktan ibaretti. İşte bu maksatla daHazret-i Peygamber, Rabbinden annesine bu şekilde mağfiret dilemeye İzin vermesini istemiş, ancak yüce Allah ona böyle bir İzin vermemiştir. Hazret-i Peygamber'in muhayyer bırakıldığı münafıklara mağfiret dilemeye gelince bu, faydası olmayacak ve dil ile yapılacak bir istiğfardan ibaretti. Bunun, ifade ettiği azami mana kendileri için mağfiret istenenin yakınlarından hayatta olan bazı kimselerin gönüllerini hoş etmekten ibarettir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. 6. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) 'ın Gömleğini Abdullah için Vermesi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın gömleğini Abdullah için vermesinin sebebi hususunda farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre Hazret-i Peygamberin gömleğini veriş sebebi şudur: Abdullah, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın amcası Hazret-i Abbas'a Bedir günü kendi gömleğini vermişti. Şöyle ki, Hazret-i Abbas, önceden de geçtiği üzere Bedir günü ashâb alınınca, elbisesi alınmış, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de onu bu haliyle gördüğünden ona acımıştı. Ona verilmek üzere bir gömlek istediyse de ona uygun gelecek büyüklükte Abdullah'ın gömleğinden başka bir gömlek bulunamadı. Çünkü, boylan birbirlerine yakındı. İşte Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e kendi gömleğini vermek suretiyle dünya hayatında kendisindeki bir hakkı kaldırmak istemişti. Tâ ki, âhirette onunla mükâfat olarak karşılığını vermesi gereken bir iyiliği bulunduğu halde karşılaşmasın. Şöyle de açıklanmıştır: Hazret-i Peygamber onun oğluna ikramda bulunmak, ihtiyacını iyilikle karşılamak ve gönlünü hoş etmek için gömleğini vermiştir. Ancak,birinci görüş daha sahih olup,Buhârî bunu Câbir b. Abdullah'tan rivâyet etmiştir. Cabir (radıyallahü anh) dedi ki: Bedir gününde esirler getirildi. Abbas da üzerinde elbise(gömlek) olmadığı halde esirler arasında getirilince, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) onun için bir gömlek istedi. Abdullah b. Ubey'in gömleğinin ona uygun geldiğini gördüler. Bunun üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) o gömleği ona(Hazret-i Abbas'a) verdi. İşte Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi gömleğini ona(Abdullah b. Ubey'e) bunun için çıkarıp verdi.Buhârî, Cihâd 142. Hadîs-i şerîftePeygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şöyle buyurduğu kaydedilmektedir; "Benim bu gömleğimin Allah'a karşı ona hiçbir faydası olmaz. Bununla birlikte benim bu işim dolayısıyla kavmimden bin kişinin İslâm'a gireceğini ümid ederim." Evet, bazı rivâyetlerde "kavmimden" denilmekte, bununla da Araplar arasındaki münafıkları kastetmektedir. Sahih olan ise, Hazret-i Peygamber'in: "Onun kavminden bir takım kimseler"dediğidir. el-Vahidî, Eabâbu Nuzûli'l-Kur'ân, s. 262. İbn İshak'ın "Meğazi"si ile kimi tefsir kitaplarında da şöyle denmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın bu davranışı dolayısıyla Hazreclilerden bin kişi müslüman olup tevbe etti. 7. Kâfir ve Münafık'ın Namazı Asla Kılınmaz: Yüce Allah: "Onlardan öten hiçbir kimsenin namazını asla kılma" diye buyurduğundan dolayı, ilim adamlarımız şöyle demişlerdir: Kâfirlerin namazını kılmamak hususunda bu açık. bir nasstır. Ancak, mü’minlerin namazının kılınması gerektiğine dair bunda bir delil yoktur. Mü’minlerin cenaze namazını kılmanın vücubunun bu nassın mefhumundan çıkartılıp çıkartılmayacağı hususunda iki farklı görüş vardır. Bir görüşe göre bu hüküm çıkartılabtlir. Çünkü, yüce Allah kâfirlerin namazlarının kılınmayış illetini küfürleri olarak göstermiştir. Zira yüce Allah: "Çünkü onlar Allah'ı ve Rasûlünü İnkâr ettiler" diye buyurmaktadır. Küfür sözkonusu olmadığı takdirde ise namazlarının kılınması icabeder. Bu da yüce Allah'ın: "Hayır, muhakkak ki onlar, o günde Rabblerinden elbette perdelenmiş olacaklardır" (el Mutaffifin, 83/15) âyeti gibidir ki, burada kâfirler kastedilmektedir. Bu da kâfirlerin dışında olanların, yüce Allah'ı göreceklerine delildir ki, bunlar mü’minlerdir. İşte bu âyet buna benzemektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Yahut da mü’minlerin cenaze namazının kılınmasına dair delil, bu âyetin dışındaki bir âyetten çıkartılabilir ki, bunlar da bu konuda vârid olmuş hadisler ile ümmetin icmaldir. Bu konudaki görüş ayrılığının menşei ise, hitap delilini kabul edip etmemektir. Müslim, Cabir b. Abdullah'tan şöyle dediğini rivâyet eder: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)buyurdu ki: "Bir kardeşiniz ölmüş bulunuyor. Haydi kalkın onun (cenaze) namazını kılın."Bunun üzerine biz de kalktık ve iki saf halinde dizildik. Buhârî, Menâkıbu'l-Ensftr 38;Müslim, Çeriniz 66;Nesâî, Cenâiz 72; İbn Mâm, Cenâiz 33;Müsned, III, 374, IV, 431. Burada kastedilen kişi Necaşi'dir. Ebû Hüreyre'den rivâyete göre, Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem), insanlara Necaşî'nin vefat ettiği günü vefat haberini verdi, Onlarla birlikte namazgaha çıktı ve dört tekbir alarak (cenaze namazını) kıldı. Buhârî, Cenâiz 4, 61, 65, Menakıbul-Ensar 38; Müslim, Cemiz 62-64;Ebû Dâvûd, Cenâiz 58: Nesâî, Cenâiz 27, 72, 76, 103; İbn Mâce, Cenâiz 33; Muvatta’',Cenâiz 14; Müsned, II, 281, 438, 439. Müslümanlar, müslümanların cenaze namazlarını kılmayı terk etmenin câiz olmadığı hususunda icma etmişlerdir, ister büyük günah İşleyenlerden olsunlar, ister salih kimseler olsunlar. Bunu da Yüce Peygamber'lerinin söz ve davranışlarından miras olarak devralmışlardır. Yüce Allah'a hamd olsun. İlim adamları önceden geçtiği gibi- şehidin cenaze namazı ile bid'at ehli ve bâğîlerin cenaze namazının kılınması hususundaki görüş ayrılığı müstesna, bu konuda ittifak etmişlerdir. 8. Cenaze Namazında Getirilecek Tekbir Sayısı: İlim adamlarının çoğunluğu (Cumhûr), tekbirlerin dört olduğu görüşündedir. İbn Şîrîn der ki: Tekbir üç tane idi. Daha sonra ona bir tane eklediler. Bir başka kesim de (İmâm) beş defa tekbir getirir derler. Bu görüş, İbn Mes'ûd ve Zeyd b. Erkam'dan rivâyet edilmiştir. Hazret-i Ali'den ise, altı tane olduğu rivâyeti vardır. İbn Abbâs, Enes b.Mâlik ve Cabir b. Zeyd'den, tekbirlerin üç olduğu rivâyet edilmiştir. Ancak, dayanak kabul edilen görüşe göre tekbirler dört tanedir. Dârakutnî'nin Ubey b. Kâ'b'dan rivâyetine göre Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Melekler Âdem'in (cenaze) namazım kıldılar ve üzerine dört tekbir getirip: İşte ey Âdemoğulları sizin sünnetiniz budur, " Dârakutnî, II, 71. dediler. 9. Cenaze Namazında Kıraat: Mâlik'in mezhebinde meşhur olan görüşe göre bu namazda kıraat yoktur. Ebû Hanîfe vees-Sevrî de bu görüştedirler. Çünkü Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:"Ölüye namaz kıldığınızda ona ihlâs ve samimiyetle dua ediniz."Bu hadisi, Ebû Dâvûd,Ebû Hüreyre yoluyla rivâyet etmiştir. Ebû Dâvûd, Cenâiz 56;İbn Mâce, Cenâiz 23. Şâfiî, Ahmed, İshak, Muhammed b. Mesleme (mezhebimize mensub) ilim adamlarımızdan Eşheb ile Dâvud (ez-Zahirî), Fâtihanın okunacağı görüşündedirler. Çünkü Hazret-i Peygamber: "Fâtihatü'l-Kitab okunmaksızın namaz olmaz" diye buyurmuştur. Bu görüş sahipleri, bu hadisi umumu üzere kabul etmişlerdir. Ayrıca, Buhârî ninİbn Abbâs'tan rivâyetini delil gösterirler. Bu rivâyete göre İbn Abbâs bir cenaze namazını kılmış ve Fâtihatü'l-Kitab'ı okuyup şöyle demiş: Bunun sünnet olduğunu bilesiniz diye okudum. Buhârî, Cenâiz 66; Nesâî, Cenâiz 77. Nesâî de Ebû Umame yoluyla gelen hadiste şöyle dediğini nakleder: Cenazelere kılanan namazda sünnet olan birinci tekbirden sonra gizlice Ummu'l-Kur'ân'ı (Fâtiha'yı) okuması, sonra da üç tekbir getirmesi, son tekbirden sonra da selam vermesidir." Muhammed b. Nasr el-Mervezî de yine Ebû Umame'den şöyle dediğini zikreder: Cenazeler üzerine namazda sünnet olan önce tekbîr getirmen, sonra da Ummu'l-Kur'ân'ı okumandır. Daha sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e salât ve selâm getirirsin. Sonra da ölüye ihlasla dua edersin. Ancak birinci tekbiri getirdikten sonra Kur'ân okunur, ondan sonra ise selam verilir. Hocamız Ebû'l-Abbas der ki: Bu iki hadis de sahihtir ve bu iki hadis de usul (hadis usulü) âlimlerince müsned hadis gibi değerlendirilmiştir. Bununla birlikte Ebû Umame hadisi gereğince uygulama(amel) daha uygundur. Zira o hadiste hem Hazret-i Peygamberin: "Fâtihatu'l-Kitab'sız namaz olmaz" hadisi ile hem de ölüye ihlasla dua bir arada yapılmış olur. Cenaze namazında Fâtiha Sûresi'nin okunması ise duaya bir başlangıçtan ibarettir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. 10. Cenaze Namazı Kıldıran İmâmın Duracağı Yer: Cenaze namazını kıldıran İmâmın, erkeğin başı hizasında, kadının da göbeği hizasında durması sünnettir. Çünkü,Ebû Dâvûd'un Hazret-i Enes'den yaptığı rivâyet bunu gerektirmektedir. Enes (radıyallahü anh) bir cenaze namazını kıldırdıktan sonra, kendisine el-Âla b. Ziyad şöyle sormuş: Ey Ebû Hamza, Resûlüllah senin bu kıldığın namaz gibi mi cenaze namazlarını kıldırıyordu? Dört tekbir alıyor ve erkeğin başı hizasında, kadının da göbeği hizasında mı duruyordu? Enes, evet diye cevap vermişti. Ebû Dâvûd, Cenâiz 53;Tirmizî, Cenâiz 45;İbn Mâce, Cenâiz 21. Bu hadisi, Müslim de Semura b. Cündub'dan rivâyet etmiştir, Semura dedi ki: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) lohusa olarak vefat eden Um Kâ'b'ın cenaze namazını kıldırdığı sırada ben de Peygamberin arkasında namaz kıldım. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun cenaze namazını kıldırmak üzere ortasına doğru Müslim, Cenâiz 87. 88; Nesâî, Hayız 25, Cenâiz 73durmuştu. 11. Ölenin Kabri Başında Durmak: Yüce Allah'ın: "Kabrinin başında da durma" âyeti ile ilgili olarak şunları belirtelim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), -"et Tezkire" adlı eserimizde de belirttiğimiz gibi (yüce Allah'a hamd olsun)- ölü defnedildikten sonra kabri başında durur ve sebat bulması için ona dua ederdi. 85Malları da evlâtları da İmrendirmesin seni. Allah onları dünyada bunlar sebebiyle ancak bir azaba çarptırmayı ve canlarının kâfir oldukları halde güçlükle çıkmasını ister. Yüce Allah bu âyeti te'kid olmak üzere bir daha tekrarlamıştır. Buna dair açıklamalar daha önceden(et Tevbe, 9/55. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. 86"Allah'a Îman edin, Resulü ile birlikte cihâd edin" diye bir sûre İndirildiği zaman, içlerinden güç yetirenler senden izin İsterler ve: "Bizi bırak da oturanlarla birlikte kalalım" derler, Mü’minler, Savaş çağrısına çabucak cevap verip uydular, münafıklar ise gerekçeler uydurdular. Buna göre bu emir mü’minlere imanlarının devam etmesi, münafıklara da îmana girmeleri için verilmiştir. "Diye" nasb mahallinde olup, "Îman edin... diye" anlamındadır. "Güçyetiren" zengin demektir ki, buna dair açıklamatar daha önceden (en-Nisâ, 4/25. âyci, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Özel olarak bunları zikretmesi ise, güç yetircmeyen varlıktı kimselerin ayrıca izin istemeye ihtiyaçtan olmadığından dolayıdır. Çünkü, bu gibi kimseler zaten mazurdur "Bizi bırak da oturanlarla"yani, Savaşa çıkmaktan yana âciz olanlarla "birlikte kalalım, derler." |