De ki: "Şahitlik yönünden hangi şey daha yücedir?" De
ki: "Allah’tır. O, benimle sizin aranızda şahittir. Bu Kuran sizi ve haberi
kendilerine ulaşanları uyarmam için bana vahyolunmuştur. Allah ile beraber başka
ilâhlar bulunduğuna siz mi şahitlik ediyorsunuz? De ki: "Ben şahitlik etmiyorum.
"De ki: "O ancak bir olan Allah’tır. Şüphesiz ki ben, sizin ortak
koştuklarınızdan beriyim."
Ey Rasûlüm, onlara de ki: "Şahitliği daha güçlü ve büyük olan kimdir? "De ki:
"O, Allah’tır. O, benimle sizin aranızda, benim Hak Peygamber olduğuma şahittir.
O, kimin haklı kimin haksız olduğunu çok iyi bilir. Rabbim bana bu Kur’an’ı,
sizi ve kendilerine tebliğ ulaşan kimseleri, Allah'ın azabı ve cezalandırmasıyla
uyarmam için vahyetti. Ey müşrikler, sizler mi Allahla beraber diğer tapınılan
ilahların var olduğuna şahitlik ediyorsunuz?ı Onlara de ki: "Ben böyle bir
şahitlikte bulunmam, bilakis bunu reddederim." Yine de ki: "Allah, tek olan bir
ilahtır. Onun hiçbir ortağı yoktur. Ben, sizin, Allah’a ortak koşarak
kendilerine taptığınız şeylerden beriyim. Allah’tan başka hiçbir ilâh tanımam
Bkz. Fizilalil Kuran, c. 5, s. 127
Bu Âyet-i kerime’yi:
"De ki "Şahitlik bakımından hangi şey şahittir" şeklinde tercüme edenler de
vardır. Ancak biz, Allah lafzından sonra bir "Hüve" zamirinin takdir edilmesinin
uygun olacağını söyleyen görüşü tercih ederek âyeti, "De ki: şahitlik yönünden
hangi şey daha daha yücedir? "De ki "Allah'tır. O, benimle sizin aranızda
şahittir." şeklinde izah etmeyi tercih ettik.
Kendilerine kitap verdiklerimiz, Peygamberi,
oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Onlar, nefislerini hüsrana uğratanlardır.
Onlar iman etmezler.
Kendilerine Tevrat ve İncili verdiğimiz kitap ehli,
Muhammedi, kendi kitaplarında sıfatları
belirtildiği için, kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini helak
edip Cehenneme sürükleyenler yok mu? İşte onlar,
Muhammedin Peygamberliğini kabul ile ona iman etmeyenlerdir.
*Rivâyet edildiğine göre, Müslüman olan Yahudi asıllı insanlar demişlerdir ki:
"Allah’a yemin olsun ki, bizim Muhammedi
tanımamız oğlumuzu tanımamızdan daha sağlamdır. Çünkü
Muhammedin bütün sıfatlarını Tevratta
okuduk."
Allah’a karşı yalan uyduran veya onun âyetlerini
yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz ki zalimler kurtuluşa eremezler.
Allah'ın ortağı olduğunu veya eşi ve çocuğu bulunduğunu iddia ederek ona karşı
iftirada bulunanlardan veya Allah'ın peygamberinin doğruluğunu gösteren
mucizelerini ve âyetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz ki
Allah’a karşı iftirada bulunan bu zalimler asla kurtuluşa eremezler.
Kıyamet gününde hepsini toplarız. Ve sonra o ortak
koşanlara "Allah’a ortak olduklarını sandığınız şeyler nerede?" deriz. Allah'a
iftirada bulunan ve onun âyetlerini yalanlayan müşrikler, ne bu dünyada
kurtuluşa erecekler ne de âhirette kendilerini bir araya getirdiğimiz gün
kurtuluşa ereceklerdir.
Allah'a iftirada bulunan ve onun âyetlerini yalanlayan müşrikler ne bu dünyada
kurtuluşa erecekler ne de âhirette kendilerini bir araya getirdiğimiz gün
kurtuluşa ereceklerdir.
Biz o müşriklerin hepsini kıyamet gününde bir araya toplar sonra onlara "Allah'a
ortak koştuğunuz putlarınız, ilahlarınız, uydurma rableriniz nerede?" diye
sorarız.
Sonra, içinde bulundukları zor durumdan dolayı:
"Rabbimiz olan Allah’a yemin olsun ki biz ona ortak koşanlardan değildik"
demekten başka çareleri kalmaz.
Müşriklere, "Var olduklarını sandığınız ve Allah’a ortak koştuğunuz putlarınız
nerede?" diye sorulduğunda onlar, imtihandan geçirildikleri için yalan
söyleyerek "Ey rabbimiz, sana yemin olsun ki, bizler, şarta ortak koşanlardan
değildik" diyeceklerdir.
Âyet-i kerime’de
geçen ve "Zor durumdan dolayı" diye tercüme edilen ifadesinin manası,
Katade Abdullah
b. Abbas ve Dehhak'tan nakledilen bir görüşe göre "Sözleri" demektir. Yani,
imtihana çekilen müşriklerin cevapları "Rabbimiz olan Allah’a yemin olsun ki biz
ona, ortak koşanlardan değildik" demekten başka bir çareleri kalmaz"
şeklindedir.
Katadeden nakledilen diğer bir görüşe göre bu
ifadenin mânâsı, "Onların mazeretleri" demektir.
Taberi, birinci izah tarzını tercih
etmiştir.
Bak, kendi kendilerini nasıl yalanladılar. Ve
uydurdukları putlar, kendilerinden nasıl kaybolup gitti.
Ey Rasûlüm, bak, putları ve diğer şeyleri rablerine denk tutan bu müşrikler,
Allah'ın huzuruna çıktıklarında söyleyecekleri: "Rabbimiz olan Allah’a yemin
olsun ki biz, Allah’a ortak koşanlardan değildik." şeklindeki sözleriyle
kendilerini nasıl yalanlayacaklarıdır. Onlar, bu iftiralarından ve Allah’a ortak
koşmalarından dolayı cezalandırılınca da uydurdukları putları kendilerinden
uzaklaşarak kaybolup gidecek ve onlar, yapayalnız kalacaklardır.
Onlardan seni dinleyen de vardır. Biz onların
kalblerinc, anlamalarına engel olan perdeler gerdik. Ve kulaklarına ağırlık
verdik. Onlar, bütün delilleri görseler bile onlara iman etmezler. Hatta sana
geldiklerinde seninle mücadele ederler. Ve inkâr edenler: "Bu, öncekilerin
masallarından başka bir şey değildir." derler.
Ey Rasûlüm, kavminden, putlara taparak onları Allah’a denk tutanlardan bazıları,
senin yanına gelip senden Kur’an’ı ve senin davetini dinlerler. Fakat onlar,
senin ne söylediğini anlamazlar. Sadece sesini ve okumanı işitirler. Çünkü
Allah, onların kalblerini perdelemiş ve kulaklarına, işitmelerine engel olan bir
ağırlık koymuştur. Hatta onlar, Allah'ın birliğini ve senin peygamberliğinin
doğruluğunu gösteren bir alâmet ve mucizeyi görseler dahi yine onlara iman
etmezler. Senin yanına geldiklerinde hakta da batılda da seninle tartışırlar.
Senden duydukları ikna edici âyetlere: "Bu ancak, öncekilerin masallarıdır,
başka birşey değildir." derler.
Onlar (insanları) ondan (Kur'andan) alikoyarlar ve
kendileri de ondan uzaklaşırlar. Böylece ancak kendilerini helak ederler. Fakat
bunun farkında değildirler.
Onlar, insanları Kur'ana boyun eğmekten, hakka uymaktan ve Peygamberi tasdik
etmekten alikoyarlar. Kendileri de onlardan uzaklaşırlar. Böylece hem kendileri
faydalanmaz hem de diğer insanların faydalanmalarına engel olurlar. Bu
halleriyle ancak kendilerini helake sürüklemiş olurlar. Fakat bunun farkında
değildirler.
Âyet-i kerime’de:
"Onlar, ondan alikoyarlar" buyurulmaktadır.
Muhammed b. el-Hanefiyye, Abdullah b.
Abbas ve Katadeye göre bu ifadenin
manası şöyledir: "Allah’ım Âyetlerini yalanlayan müşrikler, insanları,
Muhammede tabi olmaktan ve onun
Peygamberliğini kabul etmekten alikoyarlar. Kendileri de o peygamberlerden uzak
dururlar. Böylece hem insanları saptırmış hem de kendileri sapmış olurlar.
Katade Mücahid
ve İbn-i Zeyd'e göre ise bu ifadenin mânâsı
şöyledir: "O müşrikler, insanları, Kur'an'ı dinlemekten alikoyarlar. Kendileri
de ondan uzak dururlar."
Abdullah b. Abbas, Kasım b. Muhaymire ve
Habib b. Ebi Sabit'e göre ise bu ifadenin mânâsı şöyledir: "O müşrikler, hem
insanların Muhammede eziyet etmelerine
engel olurlar hem de kendileri ondan uzak dururlar." Bu görüşte olanlara göre bu
âyet-i kerime, Ebû Talip hakkında nazil
olmuştur. O, hem Resûlüllahı,
müşriklerin eziyetlerine karşı savunuyor hem de ona iman etmekten uzak
duruyordu.
Taberi diyor ki: Bu görüşlerden tercihe
şayan olanı, bu ifadeyi şu şekilde izah eden görüştür: "Müşrikler, insanları,
Muhammed
(sallallahü aleyhi ve sellem)'e tabi olmaktan alikoyarlar. Kendileri de
ondan uzak dururlar." Taberinin, bu görüşü tercih etmesinin sebebi, bundan önceki
âyetlerin, genel olarak, müşriklerden ve onların, Peygamberi yalanlamalarından
bahsetmiş olmasıdır. Âyetin genel ifadesini, belli bir kişiye tahsis etmek
isabetli değildir.
Ateşin üzerinde durduruldukları zamanı: "Ne olurdu
tekrar dünyaya döndürülseydik, rabbimizin âyetlerini yalanlamasaydık da
Mü’minlerden olsaydık" dediklerini bir görsen.
Ey Rasûlüm, sen, kafirlerin, kıyamet gününde, cehennem ateşi üzerinde durdurulup
oradaki dehşet verici halleri gördükleri zaman: "Keşke dünyaya tekrar
döndürüîsek te yaptıklarımızdan vazgeçerek rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve
Mü’minlerden olsak dediklerini bir görsen.
|