De ki: "Ey kitap ehli, hakkın dışına çıkarak dininizde
aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, bir çoklarını da saptırmış ve böylece doğru
yolu kaybetmiş bir kavmin heva ve heveslerine uymayın."
Ey Rasûlüm, de ki: "Ey kitap ehli
olan Hristiyanlar, hakkın dışına çıkarak dininizde aşın gitmeyin. İsa'nın Allah
veya Allah'ın oğlu olduğunu söylemeyin. Sizden önce hak yoldan sapmış olan ve
İsa'nın gayr-i meşru bir çocuk olduğunu söyleyen, annesini de iffetsizlikle
suçlayan Yahudilerin heva ve heveslerine uymayın.' Onlar insanlardan bir çoğunu
saptırıp inkâra sürüklemişler, kendileri de İsa'yı ve
Muhammed'i yalanlayarak doğru yoldan sapmışlardır.
Allahü teâlâ bundan sonra gelen âyetlerde
Yahudilerin uğradıkları zillet, lanet ve helaki zikretmekte ve buyurmaktadır ki:
İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud'un ve
Meryemoğlu İsa'nın lisanıyla lanetlendiler. Bu onların isyan etmeleri ve aşırı
gitmelerinden di.
Allah, İsrailoğullarından kâfir
olanları, Zebur'da Davud'un, İncil'de de İsa'nın lisanıyla lanetledi. Bu da
Allah'ın emirlerine karşı isyan etmelerinden ve haddi aşmalarındandi.
Âyet-i kerime’de,
İsrailoğullarının, Hazret-i Davud ve Hazret-i İsa'nın lisanıyla lanetlendikleri
zikredilmektedir.
Müfessirler bu lanetlenmenin nasıl olduğu
hususunda çeşitli izahlarda bulunmuşlardır.
a- Abdullah b. Abbas bu lanetlenmeyi
şöyle izah etmiştir: "İsrailoğulları her dil ile lanetlenmişlerdir. Hazret-i
Mûsa'nın döneminde Tevrat'ta lanetlenmiş,
Hazret-i Davud'un dtöneminde de Zebur'da lanetlenmişler, Hazret-i İsa'nın
döneminde İncil'de lanetlenmişler, Hazret-i
Muhammed'in döneminde ise Kur'an'da lanetlenmişlerdir.
Lanetlenmelerinin sebebi ise, kötülük yapanların, kötülük yapmamalarına dair
uyarılmalarından sonra, o kötülük yapanlarla ticari muamelelerinde içli dışlı
olmalarıdır. İşîe Allahü teâlâ onları bu
yüzden birbirlerine düşürmüş ve onları' lanetine uğratmıştır..
b- Mücahid,
Katade ve Ebû Malik ise bu lanetlenmeyi şöyle
izah etmişlerdir: "İsrailoğulları Hazret-i Davud'un lisanıyla lanetlenerek
şeklen maymuna dönüştürülmüşler, Hazret-i İsa'nın lisanıyla lanetlenerek de
domuza dönüştürülmüşlerdir."
c- İbn-i Cüreyc ise bu lanetlenmenin
ve neticesinin şöyle olduğunu nakletmiştir: "Hazret-i Davud, İsrailoğullarının
evlerinde bulunan bazı kimselerin yanından geçmiş, onlara, "Evde kim var?" diye
sormuş, onlar da: "Domuzlar var." demişlerdir. Hazret-i Davud da: "Ey Allah'ım
sen bunlan domuz yap." demiş onlar da domuza dönüşmüşlerdir.
Hazret-i İsa da İsrailoğullarının
aleyhine bedduada bulunarak: "Ey Allah'ım, sen bana ve anneme karşı iftirada
bulunanları zelil ve adi maymunlar kıl." demiştir.
d- Abdullah b. Mes'ud ve Ebû
Ubeyde'den Rivâyet edilen şu hadis-i şeriflerde ise, İsrailoğullarının lanete
uğratılmalarının sebebinin "Kötülükten men ettikleri kimselerle içli dışlı
olmaları" hadisesi olduğu beyan edilmektedir.
Abdullah b. Mes'ud bu hususta diyor ki: "Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "İsrailoğulları
isyana dalınca, âlimleri onları bu hallerinden vazgeçmeye çağırdılar. Fakat
onlar vazgeçmediler. Buna rağmen âlimleri, onların meclislerine gidip oturdular.
Onlarla yeyip içtiler.
Allahü teâlâ İsrailoğullarmi birbirlerine düşürdü. Onları,
işledikleri günahları ve aşın gitmeleri yüzünden Davud'un ve Meryemoğlu İsa'nın
diliyle lanetledi."
Abdullah b. Mes'ud diyor ki:
"Resûlüllah
bunlan söylerken sırtını bir yere dayamıştı. Doğrulup oturdu ve dedi ki: "Hayır,
ruhum kudret elinde olana yemin ederim ki, böyle yapan günahkârları,
yaptıklarından alıkoyup hakka boyun eğdirmedikçe azaptan kurtulmuş olamazsınız.
Tirmizî, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 5, Bab: 5, Hadis No: 3047.
Ebû Ubeyde de
Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor:
"İsrailoğullarından bir kusur
meydana geldiğinde, kişi, din kardeşinin günah işlediğini görüyor ve ona o
günahı işlememesini söylüyordu. Ancak ertesi gün, onda gördüğü bu günah işleme
hali, kendisinin, onunla birlikte yeyip içmesine ve onunla içli dışlı olmasına
mani olmuyordu. Bunun üzerine Allah onları birbirlerine düşürdü. İşte bunlar
hakkında Kur'an'ın şu âyetleri indi. "İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud'un
ve Meryemoğlu İsa'nın lisanıyla lanetlendiler. Bu onların isyan etmeleri ve aşın
gitmelerindendi."
Ebû Ubeyde devamla diyor ki; "Resûlüllah
bundan sonra gelen âyetleri şu âyete kadar okudu: "Eğer onlar, Allah'a,
Peygambere ve ona indirilene iman etmiş olsalardı kâfirleri dost edinmezlerdi.
Fakat onların bir çoğu yoldan çıkan kimselerdir. Maide
Sûresi, 5/81 Resûlüllah bunları
söylerken bir yere yaslanmış vaziyetteydi. Doğrulup oturdu ve dedi ki: "Hayır,
zalime el çektirip onu hakka boyun eğdirmedikçe cezalandırılmaktan
kurtulamasınız Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 5,
Hadis No: 3048
Onlar, yaptıkları kötülüklerden de birbirlerini men
etmiyorlardı. Yaptıkları şey ne kötü idi.
Bu âyet-i
kerime, İsrailoğullarının yapmış oldukları kötülüklerden birbirlerini
men etmemeleri neticesinde Allah'ın lanetine uğradıklarını bildinnekte, böyle
olanların aynı akıbete uğrayacaklarına işaret etmektedir. İyiliği emredip
kötülüğe mani olmanın bizim de en önemli vazifelerimizden biri olduğunu ortaya
koymaktadır.
Bu hususta
Peygamber efendimiz
(sallallahü aleyhi ve sellem)'den bir çok
hadis-i şerif Rivâyet edilmektedir:
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
"İsrailoğulları isyana düşünce
âlimleri onları bu isyandan men ettiler. Fakat onlar vazgeçmeyip isyanlarına
devam ettiler. Buna rağmen âlimleri onlarla münasebetlerini keşmeyip,
oturdukları yerde onlarla oturup kalktılar, onlarla ye-yip içtiler. Bu sebeple
Allah onların kalblerini birbirinden nefret ettirdi. Davud ve Meryemoğlu İsa'nın
diliyle onlara lanet etti. Bu, onların, günah işlemelerinden ve haddi
aşmalarındandı."
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)
bu sözü söylerken yaslanarak oturuyordu. Sonra doğruldu ve şöyte buyurdu:
"Hayır, nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki sizler de günah
işleyenleri hakka boyun eğdirmedikçe bu cezaya çarptırılacaksınız
Timizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 5, Bab: 5, Hadis
No: 3047.
Peygamber efendimiz
(sallallahü aleyhi ve sellem) diğer bir
hadis-i şerifinde de şöyle buyuruyor:
"İsrailoğulkınnda bozulma başladığında onlardan bir adam kendi dininden olan
kardeşini günah işlerken görünce, onu sakındırıp men ediyordu. Fakat ertesi gün
bu kişiyi, daha önce gördüğü günah işleme hali, günah işleyenle ye-yip içmekten,
oturup kalkmaktan ve içli dışlı olmaktan alıkoymuyordu.
Allahü teâlâ onların bu halleri sebebiyle
kalblerini birbirinden nefret ettirdi. Ve haklarında şü âyetler indi:
"İsrailoğullarından kâfir olanlar Davud'un ve Meryemoğlu İsa'nın lisanıyla
lanetlendiler. Bu onların, isyan etmeleri ve aşın gitmelerindendi. Onlar
yaptıkları kötülüklerden de birbirlerini men etmiyorlardı. Yaptıkları şey ne
kötü idi. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 5, Bab:
6, Hadis No: 3048 / İbn-i Mâce, K. el-Fiten, Bab: 20, Hadis No: 4006.
Resûlüllah efendimiz sözlerine devamla
buyurdu ki:
"Nefsim kudret elinde olan Allah'a
yemin olsun ki, ya iyiliği emredip kötülüğe mani olur, zalimi yaptığından
vazgeçilir ve onu hakka boyun eğdirirsiniz, veya Allah sizin kalblerinizi
birbirinden nefret etririr de birbirinize düşersiniz ve İsrailoğullarına lanet
ettiği gibi sizi de lanetine uğratır.
Ebû Davud, K- el-Melahim, Bab: 17, Hadis No: 4336,
4337.
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz yine bu hususta buyuruyor ki:
"Nefsim kudret elinde olan Allah'a
yemin olsun ki, ya iyiliği emreder, kötülüğü nehyedersiniz, ya da Allah pek
yakında katından size bir azap gönderir de, o azabı kaldırması için Allah'a
yalvarırsınız, fakat duanız kabul edilmez.
Tirmizi, K. el-Fiten, Bab: 9, Hadis No: 2169 /
Ahmed b. Hanbel,
Müsned, C.5, S. 388
Diğer bir
hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır:
Başınıza Allah'ın azabı gelip de o
azabın kaldırılması için dua ettiğiniz halde duanızın kabul edilmeyeceği an
gelmeden önce mutlaka iyiliği emredin, kötülüğe mani olun.
İbn-i Mace, K- el-Fiten, Bab: 2O, Hadis No: 4004...
Ayrıca şu
hadis-i şerifte de buyurulmaktadır ki: İçinizden kim bir kötülük
görürse onu eliyle değiştirin. Eğer buna gücü yetmezse diliyle (değiştirsin.)
Şâyet buna da gücü yetmezse kalbiyle (değiştirsin.) Bu da imanın en zayıf
halidir.
Müslim, K. el-tmun, Bab: 78, Hadis No: 49 / Ebû Davud, K. es-Stılah, Bab: 24S,
Hadis No: K. el-Melahim, Bab: 17, Hadis No: 4340 Tirmizi, K. el-Fiten, Bab: 11,
Hadis No: 2172/İbn-i Mace, K. el-Fiten, Bab: 20, Hadis No: 4013.
Diğer bir
hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır:
Şüphesiz ki Allah, bazı kişilerin
işledikleri günahlar yüzünden bütün insanları cezalandırmaz. Ancak bütün
insanlar aralarında kötülüğün yayıldığım görür de ona mani olmaya güçleri
yettiği halde, o kötülüğe mani olmazlarsa, o zaman bir kısmınızın işlediği günah
yüzünden hepinizi cezalandırır.
Ahmed b. Hanbel,
Müsned, C. 4, S. 192 / Muvatta, K. el-Kelam, Bab: 23.
Diğer bir
hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır:
"Yeryüzünde bir günah işlenir de
bir kimse onu görüp karşı çıkarsa, o kimse orada bulunmamış gibidir. (Yani o
günahın işlenmesinden dolayı hesaba çekilmez.) Şâyet orada bulunmadığı halde
işlenen günaha rıza gösterirse, o günahın işlendiği yerde bulunmuş gibidir.
(Yani o günahın işlenmesinden dolayı hesaba çekilir.
Ebû Davud, K. el-Melahim, Bab: 17, Hadis No: 4345.
Diğer bir
hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:
"İnsanlar özür beyan edemeyecek
hale düşmedikçe, veya mazur görülmeyecekleri hale gelmedikçe helak
olmayacaklardır. Ebû Davud, K. el-Melahim, Bah: 17,
Hadis No: 4347 / Ahmed b. Hanbel,
Müsned, C.4. S. 260; C5, S. 293.
Yani insanlar bilerek ve çokça günah işleyecekler, böylece özür beyan
edemeyecek duruma düşeceklerdir.
Ebû Said el-Hudri diyor ki:
"Bir gün
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe okurken
şöyle buyurdu: "Dikkat edin, insanlardan çekinmek, sakın bir kişinin hak bildiği
şeyi söylemesine engel olmasın. İbn-i Mace, K.
el-Fiten, Bab: 20, Hadis No: 4007 /Tirmizi, K. el-Fiten, Bab: 26,
H. No:
2191.
"Cihadın en üstünü zalim idareci
huzurunda hakkı söylemektir.
Ebû Davud, K. el-Melahim, Bab: 17, Hadis No:
4344/Tirmizi, K. el-Fiten, Bab: 13, H.No: 2174. Bir diğer
hadis-i şerifinde de
Peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır:
"Sizden bir kimse sakın kendisini
küçük görmesin." Bunun üzerine dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü, bizden bir kimse
kendisini nasıl küçük görür?"
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Allah'ın, tebliğ edilmesi
icabeden bir emrini görür de orada susarsa, Allah da ona kıyamet gününde "Senin
şöyle şöyle konuşmana engel neydi?" diye sorar. O da: "İnsanların korkusuydu."
der. Bunun üzerine Allahü teâlâ
"İnsanlardan değii, benden korkman gerekirdi." buyurur.
İbn-i Mace, K. el-Fiten, Bab: 20, Hadis No: 4008 /
Ahmed b. Hanbel,
Müsnetl, C.3, S.47, 73, 91. İşte insanın kendisini küçük düşürmesi budur.
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir gün şöyle soruldu:
"Ey Allah'ın Resulü, biz
müslümanlar iyiliği emretme ve kötülüğe mani olmayı ne zaman terkederiz?"
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) şu cevabı verdi:
"Sizden evvelki ümmetlerde görülenler, sizde de görüldüğü zaman." Dedik ki: "Ey
Allah'ın Resulü, bizden önceki ümmetlerde neler görülmüştü?" Buyurdu ki:
"Görülen şeyler, mülkün küçüklerinizde olması, fuhuşun büyüklerinizde görülmesi,
ilmin de rezillerinizde bulunmasıdır. İbn-i Mace, K.
el-Fiten, Bab: 20, Hadis No: 4015/Ahmed b.
Hanbel, Müsned, C.3, S.187.
Onlardan bir çoklarının, kâfirleri dost edindiklerini
görürsün. Nefislerinin kendilerine takdim ettiği şey ne kötüdür. Allah onlara
gazap etmiştir. Onlar ebedi olarak azap içinde kalacaklardır.
Ey Rasûlüm, Yahudilerden bir
çoğunun putlara tapan müşrikleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin
kendileri için takdim ettiği bu hal ne çirkin bir durumdur.' Allah, kâfirleri
dost edinmeleri sebebiyle onlara gazap etmiştir.
Onlar kıyamet gününde de cehennem
azabında ebetti olarak kalacaklardır.
Eğer onlar Allah'a, Peygambere ve ona indirilene iman
etmiş olsalardı, kâfirleri dost edinmezlerdi. Fakat onlardan bir çoğu yoldan
çıkan kimselerdir.
Eğer İsrailoğulları Allah'a,
Peygamberi Muhammed'e ve
Muhammed'e indirilen Kur'an'a iman etmiş olsalardı, kâfirleri dost
edinmezlerdi. Fakat onlardan çoğu Allah'a itaatten ayrılan, helali haram sayan
fasıklardır.
Mücahid bu âyet-i
kerime’nin, münafıklar hakkında
nazil olduğunu söylemiştir.
Ey Rasûlüm, şüphesiz insanlardan iman edenlere en
şiddetli düşman olarak Yahudileri ve Allah'a ortak koşanları bulursun. Ve yine
iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak "Biz Hristiyanız." diyenleri
bulursun. Bu da onların arasında papazların ve rahiplerin bulunmasından ve
büyüklük taslamamalarındandır.
Ey Rasûlüm, şüphesiz ki insanlardan
mü’minlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve Allah'tan başka şeylere tapan
müşrikleri bulursun. Çünkü bunların inkârları inatçılıklarından
kaynaklanmaktadır. Ve yine insanlardan mü’minlere en yakın olarak böbürlenmeyen
Hristiyanları bulursun. Çünkü onların içinde papazlar ve rahipler vardır. Bir de
onlar hakka karşı büyüklük taslamazlar.
Müfessirler bu
âyet-i kerime’nin nüzul sebebi
hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir:
a- Bazı âlimlere göre bu ve bundan sonra gelen âyetler Habeşistan'dan
Resûlüllah'a gelip, müslüman olan
Habeşliler hakkında nazil olmuştur.
b-
Diğer
bazılarına göre bu
âyet-i kerime, Habeşistan Kralı Necaşi ve
onunla birlikte müslüman olan kişiler hakkında nazil olmuştur. Bu hususta
Said b. Cübeyr diyor ki: "Necaşi
Resûlüllah'a bir heyet gönderdi.
Resûlüllah onlara Kur'an okudu. Onlar da
müslüman oldular. Allah o müslüman olan kişiler hakkında bu âyeti indirdi. Onlar
gidip bu durumu Necati'ye anlattılar, o da müslüman oldu ve müslüman olarak
öldü. Necati'nin ölüm haberi gelince Resûlüllah
buyurdu ki: "Kardeşiniz Necaşi öldü. Onun cenaze namazım kılınr"
Resûlüllah, Necaşi Habeşistan'da iken
cenaze namazını Medine'de kıldırdı. Abdullah b.
Abbas da bu âyetin izahında diyor ki: "Resûlüllah
Mekke'de iken müşriklerin, sahabilerine
bir şey yapacaklarından korkuyordu. Bu sebeple Cafer b. Ebi Talib,
Abdullah b. Mes'ud ve Osman b. Mez'umun da
içinde bulunduğu bir topluluğu Habeşistan Kralı Necaşi'ye gönderdi.
Müslümanların Habeşistan'a gittikleri haberi müşriklere ulaşınca, onlar da Amr
b. el-Ass'ın içinde bulunduğu bir heyeti Necaşi'ye gönderdiler. Müşriklerin
heyeti müslümanlardan önce Habeşistan'a vardı ve Necaşiye dediler ki: "İçimizden
bir adam çıktı. Kureyşlilerin akıllanın ve düşüncelerini küçümsüyor. Kendisinin
Peygamber olduğunu iddia ediyor. O sana, kavmini, senin aleyhine ifsad etmek
için bir heyet gönderdi. Biz sana gelip bunu bildirmeyi düşündük." Necaşi dedi
ki: "Onlar bana geldiklerinde ne söyleyeceklerine bakarım."
Resûlüllah'ın gönderdiği heyet
Habeşistan'a ulaştı. Necaşi'nin kapısına vardılar ve dediler ki: "Allah'ın
dostlarının içeri girmesine izin verir misin?" Necaşi de dedi ki: "İzin verin
girsinler. Allah'ın dostlarına kapımız açıktır." Heyet içeri girince Necaşi'ye
selam verdiler. Kureyş'in gönderdiği heyet, "Ey Kral bizim sana doğru
söylediğimizi gördün mü? Bunlar seni, selamlandığın şekilde selamlamadılar."
dediler. Necaşi müslümanlara: "Sizin, beni, benim selamlanmam ile
selamlamamanızın sebebi nedir?" diye sordu. Onlar da: "Biz seni cennet ehlinin
ve meleklerin selamı ile selamladık." dediler. Necaşi onlara: "Adamınız İsa ve
annesi hakkında ne diyor?" diye sordu. Onlar da: "O, İsa hakkında diyor ki: "O,
Allah'ın kuludur. Allah'ın Meryem'e ulaştırdığı bir sözüdür. Ve Allah'tan bir
ruhtur." Meryem hakkında da diyor ki: "O. bakire ve sevimli bir kadındır.
Kendisini Rabbine adayan bir kadındır," Bunun üzerine Necaşi yerden bir çöp aldı
ve dedi ki: "İsa ve annesi, sizin arkadaşınızın bu söylediklerinden şu kadar
farklı bir şey söylememişlerdir." Müşrikler Necaşi'nin bu sözünden
hoşlanmadılar. Yüzleri değişti. Necaşi müslümanlara: "Size indirilen âyetlerden
herhangi bir şey biliyor musunuz?'" diye sordu. Onlar da "Evet." dediler. Necaşi:
"Okuyun." dedi. Onlar da okudular. Orada papazlar, ruhbanlar ve diğer
Hristiyanlar bulunuyorlardı. Onlar müsliimanların okudukları her şeyi anladılar.
Gerçeği anlamalarından dolayı gözlerinden yaşlar döküldü.
Allahü teâlâ işte bunlar hakkında buyurdu ki:
"Bu da (yani müslümanlara yakınlık göstermeleri) onların arasında papazların ve
rahiplerin bulunmasından ve büyüklük taslamamalarındandır."
Bu hususta
Süddi de diyor ki: "Necaşi
Resûlüllah'a Habeşistan'dan on iki adam
gönderdi. Onların yedisi papaz, beşi ruhban idi. Onlar
Resûlüllah'ı görüp, ona bazı şeyler
soracaklardı. Resûlüllah ile
karşılaşınca Resûlüllah onlara,
Allahü teâlâ'nın indirdiği bazı âyetleri
okudu. Onlar ağladılar ve iman ettiler. İşte bu âyet ve bundan sonra gelen âyet
onlar hakkında nazil oldu. Onlar dönüp Necaşi'ye gittiler. Necaşi onlarla
birlikte hicret etmiş Resûlüllah'a
geliyordu. Yolda öldü. Resûlüllah ve
müslümanlar gıyaben onun cenaze namazını kıldılar. Ve onun için Allah'tan af
dilediler.
c- Katade'ye göre ise bu
âyet-i kerime,
Resûlüllah Peygamber olarak gönderilmeden
önce Hazret-i İsa'nın şeriatı üzere amel eden,
Resûlüllah'a Peygamberlik gelince de onun hak Peygamber olduğunu
anlayan ve ona iman eden bir topluluk hakkında nazil olmuştur.
Taberi diyor ki: "-Bize göre bu hususta
doğru olan görüş şudur: Âyet-i kerime,
Hristiyan olduklarını söyleyen, Allah'a ve Resulü'ne karşı sevgi beslemede
insanların en yakını olan kişileri zikretmiş, fakat bunların isimlerini bize
açıklamamıştır. Bunlar Necaşi ve arkadaşları da olabilir, Hazret-i İsa'nın
şeriatı üzere yaşayıp, İslam geldikten sonra müslüman olan bir kısım insanlarda
olabilir.
Müfessirler âyette zikredilen papaz ve
ruhbanlardan kimlerin kastedildiği hususunda iki görüş zikretmişlerdir:
Abdullah b. Abbas'a göre bunlardan maksat,
Hazret-i İsa'nın davetine icabet edip Hristiyanlığı kabul eden ve onun şeriatı
üzere yaşayan denizcilerdir.
Ebû Salih ve Said
b. Cübeyr'e göre ise bunlar, Habeş Kralı Necaşi'nin
Resûlüllah'a gönderdiği heyettir. Bu
heyette bulunan kişilerin sayısının elli ile yetmiş küsur olduğu Rivâyet
edilmektedir. Resûlüllah'ın,
kendilerine Yasin Su-resi'ni okurken hakkı idrak ederek ağladıkları Rivâyet
edilmektedir.
Taberi diyor ki: "Bize göre bu hususta
doğru olan görüş şudur: Allahü teâlâ bu
âyet-i kerime’de
bâzı Hristiyanların, mü’minlere ve Resûlüllah'a
sevgi besleme hususunda diğer kâfirlerden daha yakın olduklarını bildirmiştir.
Hristiyanların böyle olmalarının sebebi ise, içlerinde kendilerini ibadete
veren, manastırlara ve kiliselere çekilerek ruhbanlık yapan âbidleri,
kitaplarını anlayan bilginleri ve onları okuyan kurraları vardır. Bu sebeple
onlar hakkı anlayınca kibirlenmezler. Bu sebeple de mü’minlerden uzak durmazlar.
Zira onlar Allah yolunda samimidirler. Halbuki Yahudiler böyle değildirler.
Onlar Peygamberleri öldürmeyi, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı çıkarak
Allah'a isyan etmeyi ve indirdiği kitapları tahrif etmeyi âdet haline getiren
insanlardır. Günümüzde bazı cahiller, bu
âyet-i kerime’nin,
bugünkü Hristiyanları övdüğünü ve onların, Müslümanlara karşı düşmanlık
beslemede Yahudiler kadar şiddetli olmadıklarını, bu sebeple de onların, bizim
kardeşlerimiz gibi olduklarını zannetmekte ve delil olarak da bu
âyet-i kerime’yi
göstererek: "Kur'an-ı Kerim Yahudileri kınarken, Hrisliyanları övüyor."
demektedirler. Böyle düşünenlerin tahminleri yanlış, sözleri batıldır. Böyle
düşünmeleri, daha önceki ve daha sonraki âyetler arasındaki irtibatı
kuramamalarındandır. Zira Kur'an-ı Kerim biz müslümanları uyararak hem Yahudi
hem de Hristiyanlan dost edinmekten kaçınmamızı emretmekte ve kendi dinlerine
dönmedikçe bizi sevmeyeceklerini bildirmektedir.
Bu hususta Maide Sûresinin elli
birinci âyetinde şöyle
buyunılmaktadır: "Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyanlan dostlar edinmeyin.
Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kîm onları dost edinirse, şüphesiz
onlardan olur." Bakara Sûresi'nin yüz yirminci âyetinde ise şöyle
buyurulmaktadır: "Kendi dînlerine uymadıkça Yahudi ve Hristiyanlar senden asla
razı olmayacaklardır." "îman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak 'Biz
Hristiyaruz' diyenleri bulursun." buyuran bu Maide Sûresi'nin seksen
ikinci âyeti ise, daha
önce de belirtildiği gibi, evvela Hristiyan olup, sonra da hakka boyun eğerek
müslüman olan Habeşistanlılar veya diğerleri hakkında nazil olmuştur. Nitekim
bundan sonra gelen âyet-i kerime
de bu hususa işaret etmektedir. etmeyiz'?
|