Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

120

 

005 - MÂİDE SÛRESİ

 

CÜZ :

6

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

77

De ki: "Ey kitap ehli, hakkın dışına çıkarak dininizde aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, bir çoklarını da saptırmış ve böylece doğru yolu kaybetmiş bir kavmin heva ve heveslerine uymayın."

Ey Rasûlüm, de ki: "Ey kitap ehli olan Hristiyanlar, hakkın dışına çıkarak dininizde aşın gitmeyin. İsa'nın Allah veya Allah'ın oğlu olduğunu söylemeyin. Sizden önce hak yoldan sapmış olan ve İsa'nın gayr-i meşru bir çocuk olduğunu söyleyen, annesini de iffetsizlikle suçlayan Yahudilerin heva ve heveslerine uymayın.' Onlar insanlardan bir çoğunu saptırıp inkâra sürüklemişler, kendileri de İsa'yı ve Muhammed'i yalanlayarak doğru yoldan sapmışlardır.

Allahü teâlâ bundan sonra gelen âyetlerde Yahudilerin uğradıkları zillet, lanet ve helaki zikretmekte ve buyurmaktadır ki:

78

İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud'un ve Meryemoğlu İsa'nın lisanıyla lanetlendiler. Bu onların isyan etmeleri ve aşırı gitmelerinden di.

Allah, İsrailoğullarından kâfir olanları, Zebur'da Davud'un, İncil'de de İsa'nın lisanıyla lanetledi. Bu da Allah'ın emirlerine karşı isyan etmelerinden ve haddi aşmalarındandi.

Âyet-i kerime’de, İsrailoğullarının, Hazret-i Davud ve Hazret-i İsa'nın lisanıyla lanetlendikleri zikredilmektedir.

Müfessirler bu lanetlenmenin nasıl olduğu hususunda çeşitli izahlarda bulunmuşlardır.

a- Abdullah b. Abbas bu lanetlenmeyi şöyle izah etmiştir: "İsrailoğulları her dil ile lanetlenmişlerdir. Hazret-i Mûsa'nın döneminde Tevrat'ta lanetlenmiş, Hazret-i Davud'un dtöneminde de Zebur'da lanetlenmişler, Hazret-i İsa'nın döneminde İncil'de lanetlenmişler, Hazret-i Muhammed'in döneminde ise Kur'an'da lanetlenmişlerdir. Lanetlenmelerinin sebebi ise, kötülük yapanların, kötülük yapmamalarına dair uyarılmalarından sonra, o kötülük yapanlarla ticari muamelelerinde içli dışlı olmalarıdır. İşîe Allahü teâlâ onları bu yüzden birbirlerine düşürmüş ve onları' lanetine uğratmıştır..

b- Mücahid, Katade ve Ebû Malik ise bu lanetlenmeyi şöyle izah etmişlerdir: "İsrailoğulları Hazret-i Davud'un lisanıyla lanetlenerek şeklen maymuna dönüştürülmüşler, Hazret-i İsa'nın lisanıyla lanetlenerek de domuza dönüştürülmüşlerdir."

c- İbn-i Cüreyc ise bu lanetlenmenin ve neticesinin şöyle olduğunu nakletmiştir: "Hazret-i Davud, İsrailoğullarının evlerinde bulunan bazı kimselerin yanından geçmiş, onlara, "Evde kim var?" diye sormuş, onlar da: "Domuzlar var." demişlerdir. Hazret-i Davud da: "Ey Allah'ım sen bunlan domuz yap." demiş onlar da domuza dönüşmüşlerdir.

Hazret-i İsa da İsrailoğullarının aleyhine bedduada bulunarak: "Ey Allah'ım, sen bana ve anneme karşı iftirada bulunanları zelil ve adi maymunlar kıl." demiştir.

d- Abdullah b. Mes'ud ve Ebû Ubeyde'den Rivâyet edilen şu hadis-i şeriflerde ise, İsrailoğullarının lanete uğratılmalarının sebebinin "Kötülükten men ettikleri kimselerle içli dışlı olmaları" hadisesi olduğu beyan edilmektedir.

Abdullah b. Mes'ud bu hususta diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "İsrailoğulları isyana dalınca, âlimleri onları bu hallerinden vazgeçmeye çağırdılar. Fakat onlar vazgeçmediler. Buna rağmen âlimleri, onların meclislerine gidip oturdular. Onlarla yeyip içtiler. Allahü teâlâ İsrailoğullarmi birbirlerine düşürdü. Onları, işledikleri günahları ve aşın gitmeleri yüzünden Davud'un ve Meryemoğlu İsa'nın diliyle lanetledi."

Abdullah b. Mes'ud diyor ki:

"Resûlüllah bunlan söylerken sırtını bir yere dayamıştı. Doğrulup oturdu ve dedi ki: "Hayır, ruhum kudret elinde olana yemin ederim ki, böyle yapan günahkârları, yaptıklarından alıkoyup hakka boyun eğdirmedikçe azaptan kurtulmuş olamazsınız. Tirmizî, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 5, Bab: 5, Hadis No: 3047.

Ebû Ubeyde de Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor:

"İsrailoğullarından bir kusur meydana geldiğinde, kişi, din kardeşinin günah işlediğini görüyor ve ona o günahı işlememesini söylüyordu. Ancak ertesi gün, onda gördüğü bu günah işleme hali, kendisinin, onunla birlikte yeyip içmesine ve onunla içli dışlı olmasına mani olmuyordu. Bunun üzerine Allah onları birbirlerine düşürdü. İşte bunlar hakkında Kur'an'ın şu âyetleri indi. "İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud'un ve Meryemoğlu İsa'nın lisanıyla lanetlendiler. Bu onların isyan etmeleri ve aşın gitmelerindendi."

Ebû Ubeyde devamla diyor ki; "Resûlüllah bundan sonra gelen âyetleri şu âyete kadar okudu: "Eğer onlar, Allah'a, Peygambere ve ona indirilene iman etmiş olsalardı kâfirleri dost edinmezlerdi. Fakat onların bir çoğu yoldan çıkan kimselerdir. Maide Sûresi, 5/81 Resûlüllah bunları söylerken bir yere yaslanmış vaziyetteydi. Doğrulup oturdu ve dedi ki: "Hayır, zalime el çektirip onu hakka boyun eğdirmedikçe cezalandırılmaktan kurtulamasınız Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 5, Hadis No: 3048

79

Onlar, yaptıkları kötülüklerden de birbirlerini men etmiyorlardı. Yaptıkları şey ne kötü idi.

Bu âyet-i kerime, İsrailoğullarının yapmış oldukları kötülüklerden birbirlerini men etmemeleri neticesinde Allah'ın lanetine uğradıklarını bildinnekte, böyle olanların aynı akıbete uğrayacaklarına işaret etmektedir. İyiliği emredip kötülüğe mani olmanın bizim de en önemli vazifelerimizden biri olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu hususta Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bir çok hadis-i şerif Rivâyet edilmektedir: Peygamber efendimiz buyuruyor ki:

"İsrailoğulları isyana düşünce âlimleri onları bu isyandan men ettiler. Fakat onlar vazgeçmeyip isyanlarına devam ettiler. Buna rağmen âlimleri onlarla münasebetlerini keşmeyip, oturdukları yerde onlarla oturup kalktılar, onlarla ye-yip içtiler. Bu sebeple Allah onların kalblerini birbirinden nefret ettirdi. Davud ve Meryemoğlu İsa'nın diliyle onlara lanet etti. Bu, onların, günah işlemelerinden ve haddi aşmalarındandı." Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü söylerken yaslanarak oturuyordu. Sonra doğruldu ve şöyte buyurdu: "Hayır, nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki sizler de günah işleyenleri hakka boyun eğdirmedikçe bu cezaya çarptırılacaksınız Timizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 5, Bab: 5, Hadis No: 3047.

Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) diğer bir hadis-i şerifinde de şöyle buyuruyor: "İsrailoğulkınnda bozulma başladığında onlardan bir adam kendi dininden olan kardeşini günah işlerken görünce, onu sakındırıp men ediyordu. Fakat ertesi gün bu kişiyi, daha önce gördüğü günah işleme hali, günah işleyenle ye-yip içmekten, oturup kalkmaktan ve içli dışlı olmaktan alıkoymuyordu. Allahü teâlâ onların bu halleri sebebiyle kalblerini birbirinden nefret ettirdi. Ve haklarında şü âyetler indi: "İsrailoğullarından kâfir olanlar Davud'un ve Meryemoğlu İsa'nın lisanıyla lanetlendiler. Bu onların, isyan etmeleri ve aşın gitmelerindendi. Onlar yaptıkları kötülüklerden de birbirlerini men etmiyorlardı. Yaptıkları şey ne kötü idi. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 5, Bab: 6, Hadis No: 3048 / İbn-i Mâce, K. el-Fiten, Bab: 20, Hadis No: 4006.

Resûlüllah efendimiz sözlerine devamla buyurdu ki:

"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, ya iyiliği emredip kötülüğe mani olur, zalimi yaptığından vazgeçilir ve onu hakka boyun eğdirirsiniz, veya Allah sizin kalblerinizi birbirinden nefret etririr de birbirinize düşersiniz ve İsrailoğullarına lanet ettiği gibi sizi de lanetine uğratır. Ebû Davud, K- el-Melahim, Bab: 17, Hadis No: 4336, 4337.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz yine bu hususta buyuruyor ki:

"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, ya iyiliği emreder, kötülüğü nehyedersiniz, ya da Allah pek yakında katından size bir azap gönderir de, o azabı kaldırması için Allah'a yalvarırsınız, fakat duanız kabul edilmez. Tirmizi, K. el-Fiten, Bab: 9, Hadis No: 2169 / Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.5, S. 388

Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır:

Başınıza Allah'ın azabı gelip de o azabın kaldırılması için dua ettiğiniz halde duanızın kabul edilmeyeceği an gelmeden önce mutlaka iyiliği emredin, kötülüğe mani olun. İbn-i Mace, K- el-Fiten, Bab: 2O, Hadis No: 4004...

Ayrıca şu hadis-i şerifte de buyurulmaktadır ki: İçinizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirin. Eğer buna gücü yetmezse diliyle (değiştirsin.) Şâyet buna da gücü yetmezse kalbiyle (değiştirsin.) Bu da imanın en zayıf halidir. Müslim, K. el-tmun, Bab: 78, Hadis No: 49 / Ebû Davud, K. es-Stılah, Bab: 24S, Hadis No: K. el-Melahim, Bab: 17, Hadis No: 4340 Tirmizi, K. el-Fiten, Bab: 11, Hadis No: 2172/İbn-i Mace, K. el-Fiten, Bab: 20, Hadis No: 4013.

Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır:

Şüphesiz ki Allah, bazı kişilerin işledikleri günahlar yüzünden bütün insanları cezalandırmaz. Ancak bütün insanlar aralarında kötülüğün yayıldığım görür de ona mani olmaya güçleri yettiği halde, o kötülüğe mani olmazlarsa, o zaman bir kısmınızın işlediği günah yüzünden hepinizi cezalandırır. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 4, S. 192 / Muvatta, K. el-Kelam, Bab: 23.

Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır:

"Yeryüzünde bir günah işlenir de bir kimse onu görüp karşı çıkarsa, o kimse orada bulunmamış gibidir. (Yani o günahın işlenmesinden dolayı hesaba çekilmez.) Şâyet orada bulunmadığı halde işlenen günaha rıza gösterirse, o günahın işlendiği yerde bulunmuş gibidir. (Yani o günahın işlenmesinden dolayı hesaba çekilir. Ebû Davud, K. el-Melahim, Bab: 17, Hadis No: 4345.

Diğer bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:

"İnsanlar özür beyan edemeyecek hale düşmedikçe, veya mazur görülmeyecekleri hale gelmedikçe helak olmayacaklardır. Ebû Davud, K. el-Melahim, Bah: 17, Hadis No: 4347 / Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.4. S. 260; C5, S. 293. Yani insanlar bilerek ve çokça günah işleyecekler, böylece özür beyan edemeyecek duruma düşeceklerdir.

Ebû Said el-Hudri diyor ki:

"Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe okurken şöyle buyurdu: "Dikkat edin, insanlardan çekinmek, sakın bir kişinin hak bildiği şeyi söylemesine engel olmasın. İbn-i Mace, K. el-Fiten, Bab: 20, Hadis No: 4007 /Tirmizi, K. el-Fiten, Bab: 26, H. No: 2191.

"Cihadın en üstünü zalim idareci huzurunda hakkı söylemektir. Ebû Davud, K. el-Melahim, Bab: 17, Hadis No: 4344/Tirmizi, K. el-Fiten, Bab: 13, H.No: 2174. Bir diğer hadis-i şerifinde de Peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır:

"Sizden bir kimse sakın kendisini küçük görmesin." Bunun üzerine dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü, bizden bir kimse kendisini nasıl küçük görür?" Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Allah'ın, tebliğ edilmesi icabeden bir emrini görür de orada susarsa, Allah da ona kıyamet gününde "Senin şöyle şöyle konuşmana engel neydi?" diye sorar. O da: "İnsanların korkusuydu." der. Bunun üzerine Allahü teâlâ "İnsanlardan değii, benden korkman gerekirdi." buyurur. İbn-i Mace, K. el-Fiten, Bab: 20, Hadis No: 4008 / Ahmed b. Hanbel, Müsnetl, C.3, S.47, 73, 91. İşte insanın kendisini küçük düşürmesi budur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir gün şöyle soruldu:

"Ey Allah'ın Resulü, biz müslümanlar iyiliği emretme ve kötülüğe mani olmayı ne zaman terkederiz?" Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şu cevabı verdi: "Sizden evvelki ümmetlerde görülenler, sizde de görüldüğü zaman." Dedik ki: "Ey Allah'ın Resulü, bizden önceki ümmetlerde neler görülmüştü?" Buyurdu ki: "Görülen şeyler, mülkün küçüklerinizde olması, fuhuşun büyüklerinizde görülmesi, ilmin de rezillerinizde bulunmasıdır. İbn-i Mace, K. el-Fiten, Bab: 20, Hadis No: 4015/Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.3, S.187.

80

Onlardan bir çoklarının, kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendilerine takdim ettiği şey ne kötüdür. Allah onlara gazap etmiştir. Onlar ebedi olarak azap içinde kalacaklardır.

Ey Rasûlüm, Yahudilerden bir çoğunun putlara tapan müşrikleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendileri için takdim ettiği bu hal ne çirkin bir durumdur.' Allah, kâfirleri dost edinmeleri sebebiyle onlara gazap etmiştir.

Onlar kıyamet gününde de cehennem azabında ebetti olarak kalacaklardır.

81

Eğer onlar Allah'a, Peygambere ve ona indirilene iman etmiş olsalardı, kâfirleri dost edinmezlerdi. Fakat onlardan bir çoğu yoldan çıkan kimselerdir.

Eğer İsrailoğulları Allah'a, Peygamberi Muhammed'e ve Muhammed'e indirilen Kur'an'a iman etmiş olsalardı, kâfirleri dost edinmezlerdi. Fakat onlardan çoğu Allah'a itaatten ayrılan, helali haram sayan fasıklardır.

Mücahid bu âyet-i kerime’nin, münafıklar hakkında nazil olduğunu söylemiştir.

82

Ey Rasûlüm, şüphesiz insanlardan iman edenlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve Allah'a ortak koşanları bulursun. Ve yine iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak "Biz Hristiyanız." diyenleri bulursun. Bu da onların arasında papazların ve rahiplerin bulunmasından ve büyüklük taslamamalarındandır.

Ey Rasûlüm, şüphesiz ki insanlardan mü’minlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve Allah'tan başka şeylere tapan müşrikleri bulursun. Çünkü bunların inkârları inatçılıklarından kaynaklanmaktadır. Ve yine insanlardan mü’minlere en yakın olarak böbürlenmeyen Hristiyanları bulursun. Çünkü onların içinde papazlar ve rahipler vardır. Bir de onlar hakka karşı büyüklük taslamazlar. Müfessirler bu âyet-i kerime’nin nüzul sebebi hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir:

a- Bazı âlimlere göre bu ve bundan sonra gelen âyetler Habeşistan'dan Resûlüllah'a gelip, müslüman olan Habeşliler hakkında nazil olmuştur.

b-

Diğer

bazılarına göre bu âyet-i kerime, Habeşistan Kralı Necaşi ve onunla birlikte müslüman olan kişiler hakkında nazil olmuştur. Bu hususta Said b. Cübeyr diyor ki: "Necaşi Resûlüllah'a bir heyet gönderdi. Resûlüllah onlara Kur'an okudu. Onlar da müslüman oldular. Allah o müslüman olan kişiler hakkında bu âyeti indirdi. Onlar gidip bu durumu Necati'ye anlattılar, o da müslüman oldu ve müslüman olarak öldü. Necati'nin ölüm haberi gelince Resûlüllah buyurdu ki: "Kardeşiniz Necaşi öldü. Onun cenaze namazım kılınr" Resûlüllah, Necaşi Habeşistan'da iken cenaze namazını Medine'de kıldırdı. Abdullah b. Abbas da bu âyetin izahında diyor ki: "Resûlüllah Mekke'de iken müşriklerin, sahabilerine bir şey yapacaklarından korkuyordu. Bu sebeple Cafer b. Ebi Talib, Abdullah b. Mes'ud ve Osman b. Mez'umun da içinde bulunduğu bir topluluğu Habeşistan Kralı Necaşi'ye gönderdi. Müslümanların Habeşistan'a gittikleri haberi müşriklere ulaşınca, onlar da Amr b. el-Ass'ın içinde bulunduğu bir heyeti Necaşi'ye gönderdiler. Müşriklerin heyeti müslümanlardan önce Habeşistan'a vardı ve Necaşiye dediler ki: "İçimizden bir adam çıktı. Kureyşlilerin akıllanın ve düşüncelerini küçümsüyor. Kendisinin Peygamber olduğunu iddia ediyor. O sana, kavmini, senin aleyhine ifsad etmek için bir heyet gönderdi. Biz sana gelip bunu bildirmeyi düşündük." Necaşi dedi ki: "Onlar bana geldiklerinde ne söyleyeceklerine bakarım." Resûlüllah'ın gönderdiği heyet Habeşistan'a ulaştı. Necaşi'nin kapısına vardılar ve dediler ki: "Allah'ın dostlarının içeri girmesine izin verir misin?" Necaşi de dedi ki: "İzin verin girsinler. Allah'ın dostlarına kapımız açıktır." Heyet içeri girince Necaşi'ye selam verdiler. Kureyş'in gönderdiği heyet, "Ey Kral bizim sana doğru söylediğimizi gördün mü? Bunlar seni, selamlandığın şekilde selamlamadılar." dediler. Necaşi müslümanlara: "Sizin, beni, benim selamlanmam ile selamlamamanızın sebebi nedir?" diye sordu. Onlar da: "Biz seni cennet ehlinin ve meleklerin selamı ile selamladık." dediler. Necaşi onlara: "Adamınız İsa ve annesi hakkında ne diyor?" diye sordu. Onlar da: "O, İsa hakkında diyor ki: "O, Allah'ın kuludur. Allah'ın Meryem'e ulaştırdığı bir sözüdür. Ve Allah'tan bir ruhtur." Meryem hakkında da diyor ki: "O. bakire ve sevimli bir kadındır. Kendisini Rabbine adayan bir kadındır," Bunun üzerine Necaşi yerden bir çöp aldı ve dedi ki: "İsa ve annesi, sizin arkadaşınızın bu söylediklerinden şu kadar farklı bir şey söylememişlerdir." Müşrikler Necaşi'nin bu sözünden hoşlanmadılar. Yüzleri değişti. Necaşi müslümanlara: "Size indirilen âyetlerden herhangi bir şey biliyor musunuz?'" diye sordu. Onlar da "Evet." dediler. Necaşi: "Okuyun." dedi. Onlar da okudular. Orada papazlar, ruhbanlar ve diğer Hristiyanlar bulunuyorlardı. Onlar müsliimanların okudukları her şeyi anladılar. Gerçeği anlamalarından dolayı gözlerinden yaşlar döküldü. Allahü teâlâ işte bunlar hakkında buyurdu ki: "Bu da (yani müslümanlara yakınlık göstermeleri) onların arasında papazların ve rahiplerin bulunmasından ve büyüklük taslamamalarındandır."

Bu hususta Süddi de diyor ki: "Necaşi Resûlüllah'a Habeşistan'dan on iki adam gönderdi. Onların yedisi papaz, beşi ruhban idi. Onlar Resûlüllah'ı görüp, ona bazı şeyler soracaklardı. Resûlüllah ile karşılaşınca Resûlüllah onlara, Allahü teâlâ'nın indirdiği bazı âyetleri okudu. Onlar ağladılar ve iman ettiler. İşte bu âyet ve bundan sonra gelen âyet onlar hakkında nazil oldu. Onlar dönüp Necaşi'ye gittiler. Necaşi onlarla birlikte hicret etmiş Resûlüllah'a geliyordu. Yolda öldü. Resûlüllah ve müslümanlar gıyaben onun cenaze namazını kıldılar. Ve onun için Allah'tan af dilediler.

c- Katade'ye göre ise bu âyet-i kerime, Resûlüllah Peygamber olarak gönderilmeden önce Hazret-i İsa'nın şeriatı üzere amel eden, Resûlüllah'a Peygamberlik gelince de onun hak Peygamber olduğunu anlayan ve ona iman eden bir topluluk hakkında nazil olmuştur.

Taberi diyor ki: "-Bize göre bu hususta doğru olan görüş şudur: Âyet-i kerime, Hristiyan olduklarını söyleyen, Allah'a ve Resulü'ne karşı sevgi beslemede insanların en yakını olan kişileri zikretmiş, fakat bunların isimlerini bize açıklamamıştır. Bunlar Necaşi ve arkadaşları da olabilir, Hazret-i İsa'nın şeriatı üzere yaşayıp, İslam geldikten sonra müslüman olan bir kısım insanlarda olabilir.

Müfessirler âyette zikredilen papaz ve ruhbanlardan kimlerin kastedildiği hususunda iki görüş zikretmişlerdir:

Abdullah b. Abbas'a göre bunlardan maksat, Hazret-i İsa'nın davetine icabet edip Hristiyanlığı kabul eden ve onun şeriatı üzere yaşayan denizcilerdir.

Ebû Salih ve Said b. Cübeyr'e göre ise bunlar, Habeş Kralı Necaşi'nin Resûlüllah'a gönderdiği heyettir. Bu heyette bulunan kişilerin sayısının elli ile yetmiş küsur olduğu Rivâyet edilmektedir. Resûlüllah'ın, kendilerine Yasin Su-resi'ni okurken hakkı idrak ederek ağladıkları Rivâyet edilmektedir.

Taberi diyor ki: "Bize göre bu hususta doğru olan görüş şudur: Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de bâzı Hristiyanların, mü’minlere ve Resûlüllah'a sevgi besleme hususunda diğer kâfirlerden daha yakın olduklarını bildirmiştir. Hristiyanların böyle olmalarının sebebi ise, içlerinde kendilerini ibadete veren, manastırlara ve kiliselere çekilerek ruhbanlık yapan âbidleri, kitaplarını anlayan bilginleri ve onları okuyan kurraları vardır. Bu sebeple onlar hakkı anlayınca kibirlenmezler. Bu sebeple de mü’minlerden uzak durmazlar. Zira onlar Allah yolunda samimidirler. Halbuki Yahudiler böyle değildirler. Onlar Peygamberleri öldürmeyi, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı çıkarak Allah'a isyan etmeyi ve indirdiği kitapları tahrif etmeyi âdet haline getiren insanlardır. Günümüzde bazı cahiller, bu âyet-i kerime’nin, bugünkü Hristiyanları övdüğünü ve onların, Müslümanlara karşı düşmanlık beslemede Yahudiler kadar şiddetli olmadıklarını, bu sebeple de onların, bizim kardeşlerimiz gibi olduklarını zannetmekte ve delil olarak da bu âyet-i kerime’yi göstererek: "Kur'an-ı Kerim Yahudileri kınarken, Hrisliyanları övüyor." demektedirler. Böyle düşünenlerin tahminleri yanlış, sözleri batıldır. Böyle düşünmeleri, daha önceki ve daha sonraki âyetler arasındaki irtibatı kuramamalarındandır. Zira Kur'an-ı Kerim biz müslümanları uyararak hem Yahudi hem de Hristiyanlan dost edinmekten kaçınmamızı emretmekte ve kendi dinlerine dönmedikçe bizi sevmeyeceklerini bildirmektedir.

Bu hususta Maide Sûresinin elli birinci âyetinde şöyle buyunılmaktadır: "Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyanlan dostlar edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kîm onları dost edinirse, şüphesiz onlardan olur." Bakara Sûresi'nin yüz yirminci âyetinde ise şöyle buyurulmaktadır: "Kendi dînlerine uymadıkça Yahudi ve Hristiyanlar senden asla razı olmayacaklardır." "îman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak 'Biz Hristiyaruz' diyenleri bulursun." buyuran bu Maide Sûresi'nin seksen ikinci âyeti ise, daha önce de belirtildiği gibi, evvela Hristiyan olup, sonra da hakka boyun eğerek müslüman olan Habeşistanlılar veya diğerleri hakkında nazil olmuştur. Nitekim bundan sonra gelen âyet-i kerime de bu hususa işaret etmektedir. etmeyiz'?

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç