Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

74

 

003 - ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ

 

CÜZ :

4

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

187

Bir zamanlar Allah kendilerine kitap verilenlerden onu insanlara mutlaka açıklayacaksınız ve saklamayacaksınız diye söz almıştı. Onlarsa bunu sırtlarının arkasına atmış ve onunla az bir bedel almışlardı. O satın aldıkları şey ne kötüdür!

"Bir zamanlar Allah kendilerine kitap verilenlerden söz almıştı":

Bunlar hakkında üç görüş vardır:

Birincisi: Onlar Yahudilerdir, bunu İbn Abbâs, İbn Cübeyr, Süddi ve Mukâtil, demişlerdir. Buna göre kitap, Tevrat’tır.

İkincisi: Onlar Yahudilerle Hıristiyanlardır, kitap da Tevrat ile İncil’dir.

Üçüncüsü: Onlar bütün Âlimlerdir, o zaman kitap cins ismi olur.

"Le-tübeyyinünnehü ":

İbn Kesir, Ebû Amr, Ebû Bekir, Mufaddal -Âsım’dan- Ya’kûb da -Zeyd’den- her ikisinde de ye ile "leyübeyyinünnehu vela yektumunehu” okumuşlar, kalanlar ile Hafs da -Âsım rivâyetinde- ikisinde de te ile okumuşlardır.

"Le-tübeyyinünnehü ile

"tektümûnehü"daki

ha” zamiri hakkında da iki görüş vardır:

Birincisi: O Peygamber Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e râcîdir.

Bu da: Onlar Yahudiler, diyenlere göredir.

İkincisi: O, kitaba râcîdir, bunu Hasen ile Katâde demiştir. En doğrusu budur, çünkü kitap zikredilenlerin en yakınıdır, bir de zorunlu olarak açıklayacakları şey Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sıfatını açığa çıkarmaktır. Bu da bunun bütün kitaplar için genel olduğunu söyleyenlere göredir. Ali b. Ebû Talib radıyallahu anh de şöyle demiştir: Allahü teâlâ ilim adamlarından öğretme sözünü almadıkça cahillerden de öğrenme sözünü almamıştır.

"Fe-nebezühü":

Zeccâc şöyle demiştir: Yani onu attılar, atılan ve ilgilenilmeyen şeye: Sen onu arkana attın, denir. Şair Ferezdak da şöyle demiştir:

Ey Kays oğlu Temim, ihtiyacım;

Arkaya atılacak, cevabı da bana zor gelecek bir şey olmasın.

Manası şöyledir: İhtiyacım senin katında ihmal edilmesin, atılacak bir şey sayılmasın.

"Fe-nebezûhü"daki

he” zamirinde de iki görüş vardır:

Birincisi: O misaka, yani alman söze aittir.

İkincisi: Kitaba aittir.

"Onunla satın aldılar": Yani yerine getireceklerine dair söz aldığı ve karşılığında onlara cennet va’dettiği şeyle satın aldılar,

"semenen kalilen": Yani az bir dünyalık.

188

Getirdikleri şeyle (kötülükleriyle) sevinen ve yapmadıkları şeyle övülmelerini isteyen kimselerin, onların azaptan kurtulacakları bir yerde olacaklarını sanma. Onlar için çok acıklı bir azap vardır.

"Vela yahsebennellezine yefrahune bima etev": Kufeliler te ile tahsebenne okumuşlardır.

Sebeb-i nüzulü için sekiz görüş vardır:

Birincisi: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Yahudilerden bir şey sordu, onlar da onu gizlediler, başka bir şey haber verdiler ve onu haber verdiklerini gösterdiler, bundan övülmelerini talep ettiler, bunu gizledikleri için de sevindiler. Bunun üzerine bu âyet indi.

İkincisi: Bu, Yahudilerden bir topluluk hakkında indi, onlar elde ettikleri dünyalıkla sevindiler ve insanların: Onlar Âlimlerdir, demelerini istediler. Bu ve bundan önceki görüş İbn Abbâs’a aittir.

Üçüncüsü: Yahudiler: Biz İbrahim dinindeniz, dediler ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'i zikretmeyi gizledir. Bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da Said b. Cübeyr, demiştir.

Dördüncüsü: Medine Yahudileri Irak ve Yemen Yahudilerine ve kitaplarının yeryüzünde ulaştığı bütün Yahudilere: Muhammed Peygamber değildir, dininizden ayrılmayın, diye yazdılar. Onu inkâr üzerinde söz birliği ettiler. Buna da sevindiler ve: Bizler oruç ve namaz ehliyiz, Allah’ın dostlarıyız, dediler. Bunun üzerine bu âyet indi. Bu Dahhâk ile Süddi'nin görüşleridir.

Beşincisi: Hayber Yahudileri Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile ashabına geldiler: Biz de sizin görüşünüzdeyiz, biz sizin destekçilerininiz, onlarsa sapıklardır, dediler ve Allah Nebisinin onları yapmadıklan bir şeyle övmesini istediler, bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da Katâde, demiştir.

Altıncısı: Yahudilerden bazı insanlar Paygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e karşı bir ordu hazırladılar ve aleyhlerine ittifak ettiler, bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da İbrahim Nehaî, demiştir.

Yedincisi: Yahudilerden bir topluluk Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girdiler, sonra çıkıp Müslümanlara ona bildikleri birçok şeyleri haber verdiklerini söylediler, Onlar da kendilerini övdüler, içlerindekinin tersini açıkladılar. Bunun üzerine bu âyet indi. Bunu Zeccâc demiştir.

Sekizincisi: Münafıklardan bir grup Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile savaşa gitmez, geri çekilirlerdi, Peygamber döndüğü zaman da ondan özür dilerlerdi. Yemin eder ve yapmadıkları şeyle övülmelerini isterlerdi. Bunun üzerine bu âyet indi. Bunu Ebû Said el-Hudri, demiştir. Bu görüş, âyetin münafıklar hakkında indiğini gösterir. Daha öncekiler de Yahudiler hakkında indiğini gösterir.

Getirdikleri (yaptıkları) şey hakkında da sekiz görüş vardır:

Birincisi: O, bildikleri hakkı gizlemeleridir.

İkincisi: Tevrat’ı değiştirmeleridir.

Üçüncüsü: Fâni dünyayı ahiret sevabına tercih etmeleridir.

Dördüncüsü: İnsanları saptırmalarıdır.

Beşincisi: Peygamberi yalanlama üzerinde işbirliği etmeleridir.

Altıncısı: Kalplerindekinin zıddını açıklamakla münafıklık etmeleridir.

Yedincisi: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile savaşmaya sözbirliği etmeleridir. Bunlar: Onlar Yahudilerdir diyenlere göredir.

Sekizincisi: Savaşlara gitmeyip geride kalmalarıdır. Bu da: Onlar münafıklardır diyenlere göredir.

"Yapmadıkları şeyle övülmelerini isterler":

Bunun üzerinde de altı görüş vardır:

Birincisi: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kendilerinden sorduğu bir şeye cevap vermedikleri halde cevap vermişler gibi övülmelerini istediler.

İkincisi: İnsanların onlara: Âlimler, demelerini istediler, halbuki alim değillerdir.

Üçüncüsü: Yapmadıkları namaz ve oruçla övülmelerini istediler. Bu üç görüş İbn Abbâs’tan nakledilmiştir.

Dördüncüsü: Biz İbrahim dinindeniz, demelerini istediler, halbuki ondan değillerdi. Bunu da Said b. Cübeyr, demiştir.

Beşincisi: Biz, Peygamberin getirdiklerinden razıyız, demişlerdi, halbuki öyle değillerdi. Bunu da Katâde, demiştir. Bu görüşler: Onlar Yahudilerdir diyenlere gürdedir.

Altıncısı: Onlar Müslümanlar zafer kazandıkları zaman: Zaferinizden sevindik diye yemin ederlerdi, halbuki öyle değillerdi. Bunu da Ebû Said el - Hudri, demiştir. Bu da: Onlar münafıklardır, diyenlere göredir.

"Felâ tahsebennehüm":

İbn Kesir ile Ebû Amr:

“Ye” ile, “be” de mazmum olarak “fela yahsebünnehüm “okumuşlar;

Nâfi, İbn Âmir, Âsım, Hamze ve Kisâi de

“te” ile, “be” de meftuh olarak okumuşlardır.

Zeccâc şöyle demiştir:

"Tahsebünnehüm"ün tekrar edilmesi kıssanın uzamasındandır. Araplar kıssa uzadığı zaman

"hasibtü” ve benzerlerini tekrar ederler, olayın başa bağlı olduğunu bildirmek isterler. Meselâ: Fela tezunnenne Zeyden iza cae ve kellemeke bikeza ve keza, fela tezunnennehu, derler.

"Bi-mefâzetin": İbn Zeyd ile İbn Kuteybe: Kurtulacak yer, demişlerdir.

189

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her şeye kadirdir.

"Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır": Bunda: Allah fakirdir, diyenleri yalanlama vardır.

"Allah her şeye kâdirdir": Bu da onlar için tehdittir: İsteseydim onlara derhal azap ederdim, demektir.

190

Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde saf akıl sahipleri için ibretler vardır.

"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında":

Sebeb-i nüzûlü için üç görüş vardır:

Birincisi: Kureyşliler, Yahudilere:

"Mûsa size ne getirdi?

"dediler. Onlar da: Asa ile beyaz el, dediler. Hıristiyanlara da:

"İsa size ne getirdi?” dediler; onlar da: O anadan doğma körü iyi eder ve baras hastalarına şifa verirdi, dediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip: Rabbine dua et, Safa tepesini altın yapsın, dediler; bunun üzerine bu âyet indi. Bunu İbn Cübeyr; İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

İkincisi: Mekkeliler Peygamberden kendilerine bir mucize getirmesini istediler; bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da Ebû Salih, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

Üçüncüsü:

"İlâhınız bir tek İlâhtır” (Bakara: 163) âyeti inince, Kureyşliler: İlâhlarımızı eşit tuttu (bire indirdi), dediler; bunun üzerine bu âyet indi. Bunu Ebudduha demiştir. Adı Müslim b. Subeyh’tir. Âyetin tefsiri ise yukarıda geçmiştir.

191

Onlar ki, Allah’ı ayakta, oturarak ve yanları üstü yatarak zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. "Rabbimiz, bunları boş yere yaratmadın. Seni tenzih ederiz. Bizi ateş azabından koru” derler.

"Onlar ki, Allah’ı ayakta ve oturarak zikrederler":

Bu zikrin ne olduğunda üç görüş vardır:

Birincisi: O namazda zikirdir, kişi ayakta namaz kılar, eğer gücü yetmezse oturarak kılar, buna da gücü yetmezse, yan yatarak kılar. Bu Hazret-i Ali, İbn Mes’ûd ve Katâde’nin görüşüdür.

İkincisi: O namazda ve diğerlerinde zikirdir, bu da müfessirlerden bir grubun görüşüdür.

Üçüncüsü: O korkudur,

Mana da şöyledir: Onlar iş yaparken ayakta, istirahat ederken oturarak ve uyurlarken de yanları üstü yatarak Allah’ı zikrederler.

"Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler":

İbn Fâris şöyle demiştir: Tefekkür: Kalbin bir şey üzerinde gidip gelmesidir.

İbn Abbâs da şöyle demiştir: Normal tefekkürle kılınan iki rekat namaz, gâfil kalp ile bir geceyi ihya etmekten daha hayırlıdır.

"Rabbimiz":

Zeccâc şöyle demiştir: Manası: "Rabbimiz, bunu boş yere yaratmadın” derler. Yani Onu sana ve peygamberlerinin getirdiği şeylerin doğruluğuna delil olarak yarattın.

"Sübhaneke": Seni kötülükten beri kılarız, bunları boş yere yaratmış olmandan seni tenzih ederiz.

"Bizi ateş azabından koru": Biz senin cennetini ve cehennemini tasdik etmiş bulunuyoruz.

192

Ey Rabbimiz, şüphesiz sen kimi ateşe sokarsan, onu perişan etmişsindir. Zâlimlerin yardımcısı yoktur.

"Ey Rabbimiz, şüphesiz sen kimi ateşe sokarsan, onu perişan etmişsindir":

Zeccâc şöyle demiştir: el - Muhza (perişan edilen) lügatte kendisinden ayrılmayan ve delille lâzım gelen şeyde hakarete uğrayan kimsedir. Ahzeytuhu denir ki: Onu delille perişan ettim, demektir. Bu perişanlık kiminle ilgilidir, bunda iki görüş vardır:

Birincisi: O, cehenneme ebedi kalmak üzere giren kimse ile ilgilidir, bunu Enes b. Malik, Said b. Müseyyeb , İbn Cübeyr, Katâde, İbn Cüreyc ve Mukâtil, demişlerdir.

İkincisi: O içine giren herkesle ilgilidir, bu mana da Cabir b. Abdullah’tan rivayet edilmiştir, İbn Cerir Taberî ile Ebû Süleyman Dımeşki de bunu tercih etmişlerdir.

"Zâlimlerin yardımcıları yoktur":

İbn Abbâs şöyle demiştir: Müşrikleri Allahü teâlâ’nın azabından engelleyecek bir mani yoktur.

193

Ey Rabbimiz, şüphesiz biz, "Rabbinize iman edin” diye imana çağıran bir davetçiyi işitip derhal iman ettik. Rabbimiz, sen de bizim günahlarımızı bağışla, kusurlarımızı ört ve canımızı iyilerle beraber al.

"Ey Rabbimiz, biz bir davetçiyi işittik": Davetçi hususunda da iki görüş vardır:

Birincisi: O Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Bunu İbn Abbâs, İbn Cüreyc, İbn Zeyd ve Mukâtil, demişlerdir.

İkincisi: O Kur’ân’dır. Bunu da Muhammed b. Ka’b el-Kurazi demiş, İbn Cerir Taberî de onu tercih etmiştir.

"İmana çağıran": Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Bunun manası: İmana çağırandır (lâm ilâ manasınadır). Şu âyetler de öyledir:

"Ellezi hedana lihaza” (A’raf: 43)

"bienne Rabbeke evha leha". (Zelzele: 5) Hedana ilâ hâza ve evha ileyha, demek istemiştir, bunu da Ferrâ’, demiştir.

İkincisi: Burada takdim ve tehir vardır, mana: İmana çağıran bir çağırmayı işittik, demektir. Bunu Ebû Ubeyde, demiştir.

"Kusurlarımızı ört":

Mukâtil: Hatalarımızı sil, demiştir. Başkası da: Kapat, demiştir. Şöyle denilmiştir: Günahlar için bağışlama, kusurlar için de örtme kullanılmıştır; çünkü bağışlama sırf lütuftur, örtme ise hayır yapma iledir.

"Teveffena maal ebrar":

Nâfi, Ebû Amr, İbn Âmir, Hamze ve Kisâi,

"el-ebrar", "el-eşrar", "zati karar” gibi şeyleri fetih-kesr arası okumuşlar; İbn Kesir ile Âsım ise fetih ile okumuşlar.

"İyilerle beraber olma” nın manası: içlerinde olmaktır.

İbn Abbâs da: Onlar peygamberlerle salihlerdir, demiştir.

194

Ey Rabbimiz, peygamberlerine va’dettiklerini bize ver. Bizi kıyamet gününde perişan etme. Şüphesiz sen sözünden dönmezsin.

"Rabbimiz, vaat ettiğini bize ver":

İbn Abbâs: Cenneti kastediyorlar, demiştir. "Peygamberlerine": Yani onların dili ile.

Eğer:

"Bunu istemenin gerekçesi nedir? Zaten Allah va’dinden dönmez?” denilirse, buna üç türlü cevap verilir:

Birincisi: Bu emir şeklinde ise de manası haberdir, takdiri şöyledir: İman ettik; bizi bağışla ki, va’dettiğini bize veresin.

İkincisi: Bu, onları va’dettiği şeyi verdiği kimselerden kılmasını istemektir, yoksa onlar bunu hak etmişler değillerdir. Çünkü iyilerden olduklarına kesin olarak inanırlarsa, kendilerini tezkiye etmiş olurlar.

Üçüncüsü: Bu, düşmanlarına karşı derhal yardım etmesi için istektir, çünkü onlara vakti belirsiz olan bir yardım va’detmişti, onlarsa bunun hemen verilmesini istediler. Bu cevapları İbn Cerir vermiş ve: Bu görüşlerin en doğrusu şudur demiştir: Bu, muhacirlerin sıfatıdır, onlar düşmanlarına karşı hemen yardım istediler, sanki:

Bizim düşmanlara karşı halim davranmana tahammülümüz yoktur. Onları hemen perişan eyle ve onlara karşı bize zafer ver, demişlerdir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1201  H : 597)

 

EZ-ZÂDU'L-MESÎR TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANBELÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç