Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

62

 

003 - ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ

 

CÜZ :

4

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

101

Size Allah'ın âyetleri okunup dururken, bir de Allah'ın Rasûlü aranızda iken nasıl oluyor da hakkı inkâr ederek dalâlete saparsınız. Her kim Allah'ın dinine bağlanırsa (tutunursa) o kimse kesinlikle doğru yola iletilmiştir.

Size Allah'ın âyetleri okunup dururken, bir de Allah'ın Rasûlü aranızda iken nasıl oluyor da hakkı eder de dalâlete saparsınız?”

(.......) Buradaki istifham/soru, inkâr, şaşkınlık ve taaccüp/hayret manalarınadır.

Yani; “Küfür nereden gelip size bulaşır? Nereden gelip kapmızı çalar?” Halbuki Allah'ın âyetleri -ki bu, benzerini getirmekten herkesi âciz bırakan Kur'ân'dır-, Resûlüllah’ın dilinden size taptaze okunup durmaktadır. Kaldı ki; Resûlüllah de sizin aranızda bulunuyor, sizi uyanyor ve size öğüt veriyor. Kafanızda oluşan şüphe ve kuşkuları ortadan kaldırıyor.

Her kim Allah'ın dinine (şerî'atına) bağlanırsa (tutunursa),” kitabına sanlırsa ya da bu onların kâfirlerin kötülük ve tuzaklarının bertaraf edilmesinde Allah'a sığınmaları için bir teşvik manasındadır. “O kimse kesinlikle doğru yola iletilmiştir.” Hak olan dine kesin olarak iletilmiştir. Veya o kimse şüphe anlarında olsun, şiddet ve sıkıntılı durumlarında olsun Rabbini kendisi için bir sığınılacak yer ve makam kabul ederse...

102

Ey îman edenler! Allah'tan nasd sakınmak gerekiyorsa öyle sakının ve Müslüman olarak ölün.

Ey îman edenler.1 Allah'tan nasd sakınmak gerekiyorsa öyle sakının.” Çünkü; Allah'ın emir ve yasaklarına uymak, gereğini yapmak Allah'a lâyık olacak bir şekilde çalışmak farzdır. Bu ise, farz olan görevleri yapıp yerine getirmek ve haram olan şeylerden, yasaklardan da sakınmak demektir. Abdullah b. Mesud'dan gelen rivâyete göre demiştir ki:

“Allah'a isyan etmemek ve karşı gelmemek kaydıyla itaatte bulunmak, şükretmek ve nankörlükte bulunmamaktır. Allah'ı unutmamak ve her an hatırlamaktır.” Ya da, “Allah için, kınayanın kınamasına asla aldırış etmemek, kişinin kendisinin, çocuklarının veya babalarının aleyhine de olsa hep adalet üzere bulunup doğruluk üzere hareket etmektir.”

Başka bir tefsire göre ise; “Bir kul, diline sahip olmadığı müddetçe gereği gibi Allah'ın emirlerine bağlanmış sayılmaz.”

(.......)“et-Tuka” kelimesi, (.......) kelimesinden türemedir. Bu da tıpkı, (.......) “et-Tu'detu” kelimesinin (.......) kelimesinden türediği gibidir.

Ve Müslüman olarak ölün.” Sakın ölümünüz İslâm'dan başka bir din, bir durum ve inanç üzere olmasın. Ölüm gelip sizi yakaladığı zaman inancınız sadece İslâm inancı olsun.

103

Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve (câhiliyede olduğu gibi) dağılıp parçalanmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini de hatırlayın; hani sizler bkbmnize düşman idiniz de, Allah gönüllerinizi birbirinize yaklaştırmıştı. Onun nimeti sayesinde kardeş olmuştunuz. Yine bir ateş çukurunun tam kenarında bulunurken, Allah sizi oradan (îman ve İslâm sayesinde) kurtarmıştı. İşte Allah, doğru yola eresiniz diye âyetlerini size böylece açıklar.

Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın.” Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:

“Kur'ân yüce Allah'ın asla kopma imkân ve ihtimali bulunmayan en sağlam ipidir. Onun incelikleri ve hayret uyandıran hikmetleri asla bitip tükenmez. O çok okunmakla yıpranıp eskimez. Ona dayalı olarak konuşan mutlaka doğru söyler. Onun emir ve yasakları doğrultusunda amel eden mutlaka doğru yolu bulur. Her kim ona tutunup bağlanırsa kesinlikle dosdoğru olan Allah'ın yoluna iletilir.”

Tirmizî, 2906. Bu hadis burada anlatılarıdan çok daha uzundur. Ancak Tirmizî, bu, isnadı meçhul/bilinemeyen olan bir hadistir ve ravileri arasında yer alan Haris'ul A'ver ise, hakkında pek güzel sözler söylenen biri değildir, der.

(.......) muhatap zamîrinden hâldir. Bir tefsire göre de bu âyetin tefsirinde, “Ümmetin icmaına sarılıp bağlanın.” diye ele alınmıştır.

Câhiliyede olduğu gibi dağılıp parçalanmayın.” Sakın parçalanmayın. Ümmetin icmaına delil olarak işte âyetin bu dağılıp parçalanmayın kısmı gösterilmiştir. Kısaca sonuçta Müslümanların bölünüp parçalanmalarına neden olabilecek hareket ve davranışlardan uzak durun. Zira böyle yapılması hâlinde birlik, beraberlik ve toplu hâlde hareket etme ortadan kalkar. Ya da âdeta Yahûdîlerle Hırıstiyanların anlaşmazlığa düştükleri gibi aranıza aynen bü manada ihtilâf ve anlaşmazlık girer. Bu sebepten dolayı da haktan uzaklaşıp ayrılmış olursunuz. O hâlde böyle bir duruma düşmeyin. Veya tıpkı câhiliye döneminde olduğu gibi anlaşmazlığa düşerek birbirinizle savaştığınız gibi savaşıp parçalanmayın.

Allah'ın üzerinizdeki, nimetini de hatırlayın; hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah, gönüllerinizi birbirinize yaklaştırmıştı. Onun nimeti sayesinde kardeş olmuştunuz.” Çünkü; câhiliye döneminde bunların arasında hem düşmanlık vardı ve hem de savaş bulunuyordu. Allah İslâm sayesinde bunların gönüllerini birleştirdi. Kalplerine sevgi ve muhabbet yerleştirdi. İşte bu sayede onlar birbirleriyle kimseler oldular.

Siz yine bir ateş çukurunun tam kenarında bulunurken” Neredeyse siz, üzerinde bulunduğunuz ve savunduğunuz inkârcılık ve küfür yüzünden tam cehennem ateşinin düşüverecektiniz. “Allah sizi oradan îman ve islâm sayesinde kurtarmıştı. “İşte âyetin bu kısmı Mu'tezile aleyhine bir cevaptır. Çünkü; Mu'tezile mezhebinin görüşüne göre, onları ateşten kurtaran yine bizzat onların kendileridir. (Haşa) Allah değildir.

(.......) kelimesindeki zamîr, (.......) kelimesine râcidir. Bu zamîrin müennes (dişi) olması (.......) kelimesiyle izafet (isim tamlaması) meydana getirmesi sebebiyledir. (.......): Bir tarafı, kenan manasınadir. (.......) kelimesinin lamel fiili yani sonu (.......) harfidir. Bu bakımdan bu kelimenin tesniyesi (ikili) (.......) olarak gelir.

İşte Allah, doğru yola eresiniz diye âyetlerini size böylece açıklar.”

Yani; içinde emir ve yasaklarının, vaad ve vaidinin (tehdidinin) yer aldığı Kitabını (Kur'ân'ı) böylece açıklar ki; bu sayede doğru yolu bulabilesiniz ya da doğru olan gerçeğe ulaşmayı, kendisiyle sevap kazanabileceğiniz şeyi elde edesiniz.

104

(Ey mü’minler!) İçinizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

(Ey mü’minler!) İçinizden iyiliğe çağıran, -Şerî'atın ve aklın güzel ve uygun bulduğu- iyilikleri emreden kötülükleri -şerî'atın ve aklın çirkin gördüklerini- de meneden bir topluluk bulunsun.” Bir diğer tefsire göre âyette geçen “maruftan “kasıt Kitap ve sünnete uygun olan demektir, “münkerden” kasıt ise, Kitap ve sünnete aykın olan şeylerdir. Veya maruftan kasıt Allah'a karşı yapılması gereken taattır, münker de Allah'a karşı gelmek, isyana kalkışmaktır.

“Hayra davet” veya “İyiliğe çağrı, irşad” yapılması gereken veya terk edilmesi icabeden yükümlülükler konusunda gerekeni yapmakla ilgili her türlü sorumluluk demektir. Ancak atıf yoluyla buna eklenen diğer iki husus ise daha özel bir anlam taşırlar.

Âyette geçen (.......) edatı teb'îz için olup, bir kısmı/bazısı, manasına gelir. Çünkü; “marufu emretmek ve münker olanı da menetmek” far-z-ı kifaye olan bir ibâdettir. Dolayısıyla bu görevi yapabilecek veya üstlenecek olan kimselerin mutlaka özel bir eğitimden geçirilmeleri, maruf ve münker ile alâkalı ilimleri öğrenmeleri gerekir. Bu görevi nasıl ve ne şekilde yapmaları gerektiği hususunda da ayrıca bunu ilmini, eğitim ve öğretimini almaları icabeder.

Meselâ; önce işe basitten ve kolayından başlar, bu yoldan uyanlarını değerlendirir. Eğer bununla basan elde olunamazsa hafif cezâdan ağrına doğru basamak basamak gereken tedbirleri uygular. İşte bu da ehliyet işidir. Nitekim; yüce Allah önce: “Onların arasını bulun, ıslah edin, düzeltin..” Hucurat, 9. diye buyurur, eğer bu onlara kâr etmezse bu defa: “....Allah'ın hükmünü kabul edene kadar saldıran tarafla savaşırı.” diye buyurmaktadır.

Ya da bu (.......) edatı tebyin (açıklama) manasınadır. Dolayısıyla bunun manası, “Emreden bir ümmet olun.” demek olur. Nitekim; yüce Allah'ın şu kavlinde olduğu gibi:

İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. “

Yani; kamil anlamda gerçek kurtuluşu hak eden bunlardır. Nitekim; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:

“Her kim Allah'ın emrettiği doğrultuda iyiliği emreder ve kötülüğü de menederse o kimse Allah'ın arzında (yeryüzünde) onun halîfesidir, Rasûlünün halîfesidir ve Kitabının halîfesidir.” Zehebi, Mizanu'l-İ'tidal, 3/400 eserinde Kadih bin Rahmet'in hâl tercemesinde şöyle diyor: “Ezdi ve başkalan bu şahsın oldukça pek yalancı biri olduğunu söylemişlerdir.”

105

(Siz,) kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.

Çünkü; bunlar birbirlerine olan düşmanlıkları yüzünden dinde ayrılığa düştüler de birbirlerini tekfir ettiler. Halbuki kendilerinde üzerinde ittifak etmeleri, birleşmeleri gereken bir kelimeleri (kitapları) vardı ki bu Hak olan Allah'ın kelimesi idi. Bu hak kelimesi ise onların îman birliğini sağlayan bir kelime idi. “İşte onlar için büyük bir azap vardır. “

106

Nice yüzlerin ağardığı ve nice yüzlerin de karardığı (o kıyamet gününde), yüzleri kararmış olanlara (şöyle denir:) “Siz imanınızdan sonra inkâr mı ettiniz? Öyleyse inkâr ettiğiniz şey sebebiyle tadın azâbı!”

(.......) Nice yüzlerin ağardığı ve nice yüzlerin de karardığı o kıyamet gününde,” Yüzleri ağaranlar mü’minlerdir, yüzleri kararanlar ise kâfirlerdir. Çünkü; beyazlık nurdan kaynaklandığı gibi karanlık veya siyahlık da zulmetten kaynaklanır. (.......) kavlindeki (.......) kelimesi zarf olarak mensûbdur bu ise, (.......) kavlidir. Ya da (.......) kelimesi (.......) kelimesiyle veya (.......) fiiliyle mensûbdur.

Yüzleri kararmış olanlara -misak gününde- şöyle denir: Siz imanınızdan sonra inkâr mı ettiniz?” Esasen burada murat olunan bütün kâfirlerdir. Bu görüş Übeyy'e âit olup doğru olan da bu görüştür.

Ya da bunlardan maksat mürtedler (dinden dönenler) veya münâfıklardır.

Yani; siz görünürde inanır gibi gözüküp gerçekte inancınızı saklayarak kâfir mi oldunuz?

Veya bunlardan maksat kitap ehli olan Yahûdî ve Hırıstiyanlardır. Bunların îman etmelerinden sonra kâfirlikleri, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz henüz peygamber olarak gönderilmezden önce onun Allah elçisi olduğunu itiraf ettikleri hâlde, peygamber olarak gönderilmesinden sonra onu yalanlamaya kalkışmışlar ve yalanlamışlardır. İşte bu, onların îman etmelerinden sonra küfre girmeleri demektir.

Diğer taraftan bu cümlenin başmda yer alması uygun olan, (.......) kavli mahzûftur.

Yani; hem (.......) harfi ve hem kavi maddesi hazf olunmuştur. Çünkü zaten bu, mananın gelişi itibariyle bilinmektedir.

(.......) kelimesinin başındaki hemze de tevbih yani azarlama ve onların durumlarından ötürü şaşkınlık ve hayret bildirmek manasınadır.

Öyleyse inkâr etliğiniz şey sebebiyle tadın azâbı!”

107

Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah'ın rahmetiyle cennettedirler ve onlar orada ebedî olarak kakçıdırlar.

Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah'ın rahmetiyle cennettedirler.” Allah'ın rahmeti demek, onun ebedî olan sevabı demektir. Daha sonra yeni bir girişle Rabbimiz şöyle buyuruyor: “ve onlar orada ebedî olarak kalıcıdırlar. “Oradan bir daha'aynlmazlar ve onlara orada ölüm de yoktur.

108

İşte bunlar sana hak olarak okuduğumuz, Allah'ın ayetleridir. Allah hiçbir kimseye haksızlık etmek istemez.

İşte bunlar sana hak olarak okuyup anlattığımız şeyler, Allah'ın ayetleridir.”

Yani; iyilikte bulunanlara mükâfat vadeden, kötülük işleyenlere de tehdit ve uyanda bulunan ve daha başkaca hükümler içeren Allah’ın hakkı ve adaleti gösteren ayetleridirler. Böylece iyilik yapana bunun karşılığı verileceği gibi, kötülük işleyene de kötülüğünün cezâsı verilecektir.

Allah hiçbir kimseye haksızlık etmek islemez.”

Yani; yüce Allah suçsuz yere haksızlık ederek asla hiçbir kuluna haksızlık yapmaz veya bir suçlunun cezâsmı olması gerekenden fazla olarak vermez ya da iyilikte bulunan bir kimsenin de sevabmı olması gerekenden düşük olarak vermez, hiçbirine haksızlıkta bulunmaz.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1310  H : 710)

 

NESEFÎ / MEDÂRİK TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANEFÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç