İnsanlara beşikte iken
de, yetişkin iken de konuşacaktır, O, salih kimselerden olacaktır.
İsa, beşikte küçük bir çocuk ikin de, ergenlik
çağına gelmiş büyük bir insan iken de insanlarla konuşacaktır ve o, salih
kullarından olacaktır.
* Hazret-i İsanın, daha beşikte bir bebek iken
insanlarla konuştuğunu şu âyet-i kerimeler
beyan etmektedir. "Meryem, İsayı yüklenerek kavmine getirdi. Kavmi, hayretler
içinde şöyle dediler: "Ey Meryem, doğrusu sen, görülmemiş bir iş yaptın." Ey
Harunun kızkardeşi Meryem, senin ne baban ahlaksız nede Annen iffetsizdi."
"Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. "Biz, beşikteki bir çocukla nasıl
konuşuruz?" dediler. "İsa, (Allah'ın kudretiyle dile gelerek) şiiyle dedi:
Şüphesiz ben, Allah'ın bir kuluyum. O bana, mutlaka kitap verecek ve beni
Peygamber seçecektir." "Beni bulunduğum her yerde insanlara yararlı kıldı.
Hayatım boyunca namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti." "Beni anneme hürmetkar
kıldı. Beni asla zalim ve isyankâr yapmadı." "Doğduğum gün, öleceğim gün ve
dirileceğim gün Allah bana selam ve emniyet yeniliştir.
Meryem sûresi 27/33
Âyet-i kerimeda,
Allahü teâlânın, Hazret-i Meryemi hem
bebek iken hem de yetişkin iken insanlarla konuşacak olan bir oğul ile
müjdelediği zikredilmektedir. Hazret-i İsanın, bebek iken konuştuğu, yukarıda
zikredilen âyetlerde izah edilmiştir. Yetişkin iken konuşmasından maksat ise,
bir kısım âlimlere göre onun, ergenlik çağma geldikten sonra kendisine
Peygamberlik verilmesi üzerine, Peygamberliğini insanlara tebliğ etmesidir.
İbn-i Zeyde
göre ise İsanın yetişkin iken insanlarla konuşmasında maksat, dünyanın sonuna
yakın zamanda, Deccal ile savaşmak için tekrar dünyaya döndüğünde, çevresindeki
insanlarla konuşmasıdır.
Âyet-i kerime,
Hazret-i İsanın hayatta olduğuna açık bir delildir. Çünkü onda Hazret-i İsanın
kemale enrıiş yaşlı bir insan olarak diğer insanlarla konuşacağı ifade
edilmektedir. Bu durum âhir zamanda Hazret-i İsanın gökten inmesinden sonra
mümkün olacaktır. Ayrıca âyet-i kerime
Necran Hristiyanlan heyetinin "batıl iddialarına bir cevaptır. Zira âyet,
Hazret-i İsanın da diğer insanlar gibi hayatın çeşitli aşamalarından geçmiş
olduğunu belirtmiştir.
Meryem "Rabbim, bana
hiçbir insan dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?" dedi. Allah da şöyle dedi:
"Bu böyledir. Allah, dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasına hükmedince ona
sadece "Ol" der. O da hemen olurverir.
Meryem şöyle dedi: "Ey rabbim, benim nasıl çocuğum
olur ki? Ben, evli değilim. Bana hiçbir insan hiçbir zaman dokunmamıştir." Allah
da ona şöyle dedi: "Bu böyledir. Allah, senden çocuk meydana gelmesini
dileyecek, onu insanlara bir alamet ve bir ibret kılacaktır. Çünkü Allah
dilediğini yapar ve dilediğini dilediği şekilde yaratır. O, babasız olarak çocuk
yaratmaya da kadirdir. O, bir şeyin olmasını dileyince ona sadece "Ol" der. O da
hemen oluverir.
Allah ona kitabı hikmeti
Tevratı ve İncili öğretecektir.
Allah ona okuyup yazmayı, kendisine vahyedeceği
hikmetli sünnetleri, Mûsaya indirdiği Tevratı
ve kendisine indireceği İncili öğretecektir.
* Âyette zikredilen "Hikmet"ten maksat,
Katade ve İbn-i
Cüreyce göre "Sünnet" demektir. Allahü teâlâ,
bu Âyet-i kerime’de
Hazret-i İsaya, Mûsaya vermiş olduğu Tevratı
ve kendisine indireceği İncili öğreteceği gibi ona sünneti de öğreteceğini beyan
etmiş ve sünnete de "Hikmet" adını vererek onun mertebesinin yüceliğini
bildirmiştir.
Onu, İsrailoğullarına
Peygamber olarak gönderecektir. (İsa onlara şöyle diyecektir.) Ben sîze rabbiniz
tarafından bir mucize ile gönderildim. Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıp
ona üfüreceğim. O da Allah’ın izniyle (canlı) bir kuş olacaktır. Körü ve alaca
hastalığına yakalanmış olanı iyileştiririm. Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim.
Yediklerinizi ve evlerinizde biriktirdiklerinizi size haber veririm. Eğer
inanıyorsanız, şüphesiz ki bunlarda sizin için büyük bir ibret vardır.
Allah, İsayi, İsrailoğullarına bir Peygamber
olarak gönderecek ve İsa onlara şöyle diyecektir: "Şüphesiz ki ben, rabbiniz
tarafından size Peygamberliğimin doğruluğunu gösteren alamet getirdim. Şöyle ki:
Ben size, çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıp ona üfüreceğim. O da Allah'ın
izniyle canlı bir kuş olacaktır. Doktorların tedavi etmekten âciz oldukları körü
ve alaca hasatalığına yakalanmış olanı iyileştireceğim. Kendi gücümle değil
fakat Allah'ın izni ve kudretiyle ölüleri dirilteceğim. Görmediğim halde sizin
yediklerinizi ve evlerinizde biriktirdiğiniz şeyleri size haber vereceğim. Eğer
inanıyorsanız şüphesiz ki bunlarda sizin için büyük bir ibret vardır.
* Bu âyet-i kerime,
Hazret-i İsanın bir kısım mucizelerini zikretmektedir. Bunlardan biri, çamurdan
kuş yapmasıdır. Muhammed b. İshak
özetle diyor ki:
"Bir gün, Hazret-i İsa, okuma yazma öğrenen
gençlerle beraberken eline bir miktar çamur alıp onlara dedi ki: "Bu çamurdan
bir kuş yapayım mı?" Onlar da: "Bunun yapabilir misin?" dediler. Hazret-i İsa
da: "Evet, rabbimin izni ile yaparım." dedi. Sonra o çamurdan bir kuş yaptı ve
ona üfleyerek "Allah'ın izniyle kuş ol." dedi. O çamur da uçan bir kuş oldu.
Çocuklar gidip meseleyi hocalarına anlattılar ve bu haberi yaydılar.
İsrailoğulları da İsa hakkında araştırma yapmaya başladılar. Bunun üzerine
Hazret-i Meryem, İsayı bir merkebe bindirerek alıp kaçtı.
Hazret-i İsanın diğer bir mucizesi de körleri
iyileştirmekti. Bu Âyette zikredilen ve "Kör" diye tercüme edilen kelimesi
Mücahide göre "Gündüz görüp gece görmeyen"
demektir.
Katade ve
Abdullah b. Abbasa göre "Annesinden kör
olarak doğan." demektir. Süddi,
Abdullah b. Abbas,
Katade ve Hasan-ı
Basri'den nakledilen diğer bir görüşe göre "Kör" demektir.
İkrimeye göre ise "Görmesi zayıf olan ve
gözlerinden su akan" demektir.
Taberi
kelimesinin Arapçada bilinen mânâsının "Kör" demek olduğunu, bu itibarla, bu
kelimeyi "Gece görüp gündüz görmeyen veya görmesi zayıf olan" mânâlarında
yorumlamanın doğru olmadığını söylemiştir. Zira, âyeti kerime’de,
Allahü teâlânin Hazret-i İsaya, doktorların
iyileştirmekten âciz kaldıktan hastalıkları iyileştirme mucizesini verdiği beyan
edilmektedir. Gece görmeme ve görme kabiliyetinin zayıf olması gibi durumlar
insanlar tarafından tedavi edilebilecek hastalıklar olmaları hasebiyle mucize
olmaktan uzaktırlar. Buradaki kör'ü, "anadan doğma kör" anlamında izah etmek
daha uygundur." demiştir.
Hazret-i İsanın mucizelerinden biri de ölüleri
diriltmesiydi. Hazret-i İsa, Allah’tan, bir ölüyü diriltmesini isterdi. Allah da
onun duasını kabul edip ölüyü diriltirdi.
Bir başka mucizesi de, kavminin yeyip içtiklerini
ve evlerinde gizledikleri şeyleri bilmesiydi. Rivâyet edilir ki Hazret-i İsa,
gençlerden herhangi birine şöyle derdi: "Ailen senin için şöyle bir yemek
sakladı." çocuk eve gider ailesinden o yemeği isterdi. Ailesi ona "Bunun sana
kim söyledi?" diye sorduğunda da "İsa söyledi." derdi.
Katade ise,
Hazret-i İsanın, gökten inen yemeği, kavminin yeyip yemediğini veya
biriktirdiğini bildiğini söylemiştir. Zira, İsa onlara indirilen yemeklerin
biriktirilmesinin yasak olduğunu söylemiştir. İsrailoğulları ise buna
uymamışlardır.
Ben, benden önceki
Tevratı tasdik ederek ve daha önce size haram olan bazı şeyleri size helal
kılmak için gönderildim. Rabbinizden size bir mucize getirdim. Allah’tan korkun
ve bana itaat edin.
Ben, benden önce gönderilen Tevratı tasdik edip
onun, Allah katından geldiğine iman ederek ve İncilin istisna ettiği konular
hariç o Tevratın hükümleriyle amel edici olarak gönderildim. Bir de, daha önce
size haram kılınmış olan deve eti, iç yağı, bazı kuş ve balık çeşitlerini size
helal kılmak için gönderildim, ayrıca size, rabbiniz katından Peygamberliğimin
hak olduğunu ortaya koyan ve daha önce zikrettiğim deliller getirdim.
Ey İsrailoğulları, size emrettiği ve yasakladığı
hususlarda Allah’tan korkun ve sizleri davet ettiğim hususlarda bana itaat edin.
Katade diyor
ki: "Hazret-i İsanın getirdiği şeriat, Hazret-i Mûsanın
getirdiğinden daha yumuşaktı. Zira Hazret-i İsanın getirdiği şeriatla insanlara
deve eti, bağırsak ve işkembe yağlan, bir kısım kuşlar ve balıklar hanım
kılınmıştı. Allahü teâlâ, İsaya gönderdiği
şeriatla pençeli kuşlar dışındaki şeyleri insanlara helal kıldı.
Şüphesiz ki Allah, benim
de rabbim, sizin de rabbinizdir. O halde ona kullak edin. İşte dosdoğru yol
budur.
Diğer yaratıklar gibi ben de Allah'ın bir kuluyum.
Ancak Allah bana Peygamberlik ve Peygamberliğimi doğrulayan mucizeler venniştir.
Allah benim de rabbim, sizin de rabbinizdir. O halele, yalnızca rabbiniz olan
Allah’a ibadet edin. Doğru yol işte budur. Bu, kendisinde eğrilik bulunmayan
sağlam bir yoldur.
Taberi
diyor ki: "Herne kadar bu Âyet-i kerime,
Hazret-i İsadan bir haber nakletmekte ise de aslında bu,
Hazret-i Muhammedle tartışmaya girişen
Hristiyan Necran heyetine karşı Resûlüllah’a
bir delildir. Zira onlar, Hazret-i İsa hakkında, onu uluhiyet mertebesine
ulaştıracak çeşitli iddialarda bulunmuşlar, âyet-i
kerime de onların bu iddialarını çürütmüş, Hazret-i İsanın, Allah'ı
rab kabul ettiğini bildirmiştir.
İsa, onların inkârını
hissedince "Allah yolunda benim yardımcılarım kimdir?" dedi. Havariler de şöyle
dediler: "Allah dinin yardımcıları biziz. Biz, Allah’a iman ettik ve şahit ol
ki, biz nıüslümanlarız".
İsa, İsrailoğullarının kâfirliklerini ve kendi
Peygamberliğini yalanlamalarını hissedince, Allah'ın dinini yalanlayan bu
İnkârcılara karşı "Allah yolunda benim yardımcılarım kimlertir?" demişti. İsanın
arkadaşları olan Havariler de şöyle dediler: "Allah'ın dininin yardımcıları
bizi. Biz, Allah’a iman ettik. Ey İsa şahit ol ki biz, gerçekten Müslümanız."
Bu âyet-i kerime
gösteriyor ki bütün Peygamberlerin dini, Tevhid dini olan İslamdır.
Âyet-i kerime’de,
Hazret-i İsanın, kendilerine tebliğde bulunduğu insanların inkâra düştüklerini
anlayınca Havarilerden yardım istediği zikredilmektedir. Hazret-i İsanın,
Havarilerden yardım istemesinin sebebi ise Süddiye
göre, insanlara dini tebliğ etmek istemesidir.
Mücahide göre ise kendisini öldürmeye teşebbüs eden insanlara karşı
kendisini savunmak istemesidir. Bu hususta Süddi,
özellikle şunları anlatmaktadır." Allahü teâlâ,
Hazret-i İsayı Peygamber olarak gönderip ona, insanları dine davet etmeyi
emredince İsa, İsrailoğullarını dine çağırmış, İsrailoğulları da onu sürgün
etmişlerdir. Hazret-i İsa, annesiyle birlikte çıkıp yeryüzünde dolaşmaya
başlamışlardır. Bir köye varıp orada bir adama misafir olmuşlar o da onlara
ikramda bulunmuştur. Kendisine misafir oldukları adamın ülkesinde, insanlara
zulmeden, her gün halktan birine, kendisini ve ordusunu yedirip içirmeyi emreden
bir Kral vardı. Kralın tayin ettiği sıra Hazret-i İsa ve annesini misafir eden
adama gelince onlar bunu yapmaktan âciz olmaları dolayisiyle derin derin
düşünmeye başlamışlardı. Hazret-i Meryem meseleyi Hazret-i İsaya söyledi ve buna
bir çare bulmasını istedi. Hazret-i İsa bu işe bir çare bulmasının hayırlı
olmayacağını bildinnesine rağmen annesi ısrar etti. Bunun üzerine Hazret-i İsa,
bir mucize olarak kendilerini misafir eden adamın yemeklerini, Kral ve ordusunu
yedirip içirecek kadar bollaştırdı. Kral, içkiyi içtikten sora, ev sahibine,
içkinin nereden geldiğini sordu. Ev sahibi meseleyi sakladıysa da Kralın ısrarı
üzerine bunu Hazret-i İsanın sağladığını bildirdi. Bunun üzerine Kral, kendi
yerine geçirmek istediği ölü oğlunun diriltilmesini Hazret-i İsadan istedi. İsa,
onu diriltmesinin iyi olmayacağını bildirdiyse de Kral ısrar eti. Hazret-i İsa
da oğlunu diriltti. Bu defa halk Krala ve oğluna karşı, zulümlerinin devam
edeceği endişesiyle ayaklandı. Birbirleriyle savaşa girdiler. İsa ve annesi bu
sebeple orayı terkedip gitmek zorunda kaldılar. Isa ve annesiyle birlikte bir de
Yahudi yola çıktılar. Yahudinin yanında iki ekmek, İsanın yanında da bir ekmek
bulunuyordu. Yahudi, ekmeğinin birini gizlice yemek istedi. İsa bunu hissetti.
Bu hususu Yahudiye hatırlattı. Fakat Yahudi inkâr etti ve yanında sadece bir
ekmek bulunduğunu söyledi. Yolda giderlerken Hazret-i İsa, Yahudiye, hayvanı
kesip etini yedikten sonra onu tekrar diriltme gibi çeşitli mucizeler gösterip
onun aslında iki ekmeği bulunduğunu itiraf ettirmeye çalıştıysa da Yahudi
devamlı olarak inkâr etti. Nihâyet yırtıcı hayvanların eşeleyerek çıkardıkları
bir hazineye rast geldiler. Yahudi bu hazineyi almak istediyse de Hazret-i İsa,
onu almanın hayırlı olmayacağnı bildirdi. O sırada geriden dört adam gelip
hazineyi sahiplendiler. İçlerinden ikisini çarşıya gönderip yiyecek ve binek
getirmelerini istediler. Çarşıdan dönenler, kendilerini gönderen arkadaşlarının
yemeklerine zehir koyarak onları öldürmeyi planladılar. Geride kalanlar da,
çarşıdan gelen arkadaşlarını öldürerek hazineyi aralarında bölüşmeyi
planladılar. Adamlar gelir gelmez onları öldürdüler. Fakat yemeği yeyinci
kendileri de öldüler. Bunun üzerine Hazret-i İsa, Yahudiye "Gel şu hazineyi
çıkar da hazineyi aramızda üçe taksim edelim." dedi. Yahudi: "Niçin ikiye değil
de üçe taksim edileceğini sorunca Hazret-i İsa, üç ekmeğin sahibine üç hisse
verileceğini ifade etti. Bunun üzerine Yahudi kendisinde iki ekmeği bulunduğunu
itiraf etti. Hazret-i İsa da bütün hazineyi o Yahudiye verdi ve "Senin dünya ve
âhirette bütün payın budur." dedi. Adam, hazineyi alıp giderken hazineyle
birlikte yere gömüldü. Hazret-i İsa annesiyle birlikte yürürken Havarilerin
yanına vardı. Onlar orada balık avlıyorlardı. Onlara: "Ne yapıyorsunuz?" diye
sordu. Onlar da "Biz, balık avlıyoruz, dediler. Hazret-i İsa "Bizimle beraber
gelmezmesiniz? İnsanları avlayalım?" (onları ikna ederek dine sokalım) dedi.
Onlar da "Sen kimsin?" dediler. O da "Ben, Meryemoğlu İsayım." dedi. Havariler
işte orada iman ettiler. Ve onunla birlikte yola koyulup gittiler. İşte âyette
bunlar zikredilmektedir.
Müfessirler,
Havarilere, niçin bu adın verildiği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
Zira, "Havari" kelimesinin lügat mânâsı "Bembeyaz olan" demektir.
a-
Said b. Cübeyre göre, Havarilere, bu ismin
verilmesinden sebebi elbiselerinin beyaz olmasıdır.
b- Ebû
Erteeye göre onlara bu ismin verilmesinin sebebi, onların elbise temizleyecisi
olmalarındandır.
c-
Katade ve Dehhaka
göre ise, onlara bu ismin verilmesinin sebebi, Hazret-i isanın samimi ve net
dostları olmalarındandır. Zira her Peygamberin samimi dostuna bu isim
verilmiştir. Taberi de bu görüşü, tercih
etmiştir.
Âyet-i kerime’nin
sonunda Havarilerin "Şahit ol ki biz, müslümanlarız." dedikleri beyan
edilmektedir. Bu da gösteriyor ki, İslam dini, Hazret-i İsanın da, ondan önce
gönderilen Peygamberlerin de dinidir. Yahudilerin iddia ettikleri, Yahudilerin
ve Hristiyanların ileri sürdükleri Hristiyanlık, Peygamberlerin dinleri
değildir. Sonradan uydurulmuş şeylerdir.
|