Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

55

 

003 - ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ

 

CÜZ :

3

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

46

İnsanlara beşikte iken de, yetişkin iken de konuşacaktır, O, salih kimselerden olacaktır.

İsa, beşikte küçük bir çocuk ikin de, ergenlik çağına gelmiş büyük bir insan iken de insanlarla konuşacaktır ve o, salih kullarından olacaktır.

* Hazret-i İsanın, daha beşikte bir bebek iken insanlarla konuştuğunu şu âyet-i kerimeler beyan etmektedir. "Meryem, İsayı yüklenerek kavmine getirdi. Kavmi, hayretler içinde şöyle dediler: "Ey Meryem, doğrusu sen, görülmemiş bir iş yaptın." Ey Harunun kızkardeşi Meryem, senin ne baban ahlaksız nede Annen iffetsizdi." "Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. "Biz, beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?" dediler. "İsa, (Allah'ın kudretiyle dile gelerek) şiiyle dedi: Şüphesiz ben, Allah'ın bir kuluyum. O bana, mutlaka kitap verecek ve beni Peygamber seçecektir." "Beni bulunduğum her yerde insanlara yararlı kıldı. Hayatım boyunca namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti." "Beni anneme hürmetkar kıldı. Beni asla zalim ve isyankâr yapmadı." "Doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün Allah bana selam ve emniyet yeniliştir. Meryem sûresi 27/33

Âyet-i kerimeda, Allahü teâlânın, Hazret-i Meryemi hem bebek iken hem de yetişkin iken insanlarla konuşacak olan bir oğul ile müjdelediği zikredilmektedir. Hazret-i İsanın, bebek iken konuştuğu, yukarıda zikredilen âyetlerde izah edilmiştir. Yetişkin iken konuşmasından maksat ise, bir kısım âlimlere göre onun, ergenlik çağma geldikten sonra kendisine Peygamberlik verilmesi üzerine, Peygamberliğini insanlara tebliğ etmesidir.

İbn-i Zeyde göre ise İsanın yetişkin iken insanlarla konuşmasında maksat, dünyanın sonuna yakın zamanda, Deccal ile savaşmak için tekrar dünyaya döndüğünde, çevresindeki insanlarla konuşmasıdır.

Âyet-i kerime, Hazret-i İsanın hayatta olduğuna açık bir delildir. Çünkü onda Hazret-i İsanın kemale enrıiş yaşlı bir insan olarak diğer insanlarla konuşacağı ifade edilmektedir. Bu durum âhir zamanda Hazret-i İsanın gökten inmesinden sonra mümkün olacaktır. Ayrıca âyet-i kerime Necran Hristiyanlan heyetinin "batıl iddialarına bir cevaptır. Zira âyet, Hazret-i İsanın da diğer insanlar gibi hayatın çeşitli aşamalarından geçmiş olduğunu belirtmiştir.

47

Meryem "Rabbim, bana hiçbir insan dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?" dedi. Allah da şöyle dedi: "Bu böyledir. Allah, dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasına hükmedince ona sadece "Ol" der. O da hemen olurverir.

Meryem şöyle dedi: "Ey rabbim, benim nasıl çocuğum olur ki? Ben, evli değilim. Bana hiçbir insan hiçbir zaman dokunmamıştir." Allah da ona şöyle dedi: "Bu böyledir. Allah, senden çocuk meydana gelmesini dileyecek, onu insanlara bir alamet ve bir ibret kılacaktır. Çünkü Allah dilediğini yapar ve dilediğini dilediği şekilde yaratır. O, babasız olarak çocuk yaratmaya da kadirdir. O, bir şeyin olmasını dileyince ona sadece "Ol" der. O da hemen oluverir.

48

Allah ona kitabı hikmeti Tevratı ve İncili öğretecektir.

Allah ona okuyup yazmayı, kendisine vahyedeceği hikmetli sünnetleri, Mûsaya indirdiği Tevratı ve kendisine indireceği İncili öğretecektir.

* Âyette zikredilen "Hikmet"ten maksat, Katade ve İbn-i Cüreyce göre "Sünnet" demektir. Allahü teâlâ, bu Âyet-i kerime’de Hazret-i İsaya, Mûsaya vermiş olduğu Tevratı ve kendisine indireceği İncili öğreteceği gibi ona sünneti de öğreteceğini beyan etmiş ve sünnete de "Hikmet" adını vererek onun mertebesinin yüceliğini bildirmiştir.

49

Onu, İsrailoğullarına Peygamber olarak gönderecektir. (İsa onlara şöyle diyecektir.) Ben sîze rabbiniz tarafından bir mucize ile gönderildim. Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıp ona üfüreceğim. O da Allah’ın izniyle (canlı) bir kuş olacaktır. Körü ve alaca hastalığına yakalanmış olanı iyileştiririm. Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim. Yediklerinizi ve evlerinizde biriktirdiklerinizi size haber veririm. Eğer inanıyorsanız, şüphesiz ki bunlarda sizin için büyük bir ibret vardır.

Allah, İsayi, İsrailoğullarına bir Peygamber olarak gönderecek ve İsa onlara şöyle diyecektir: "Şüphesiz ki ben, rabbiniz tarafından size Peygamberliğimin doğruluğunu gösteren alamet getirdim. Şöyle ki: Ben size, çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıp ona üfüreceğim. O da Allah'ın izniyle canlı bir kuş olacaktır. Doktorların tedavi etmekten âciz oldukları körü ve alaca hasatalığına yakalanmış olanı iyileştireceğim. Kendi gücümle değil fakat Allah'ın izni ve kudretiyle ölüleri dirilteceğim. Görmediğim halde sizin yediklerinizi ve evlerinizde biriktirdiğiniz şeyleri size haber vereceğim. Eğer inanıyorsanız şüphesiz ki bunlarda sizin için büyük bir ibret vardır.

* Bu âyet-i kerime, Hazret-i İsanın bir kısım mucizelerini zikretmektedir. Bunlardan biri, çamurdan kuş yapmasıdır. Muhammed b. İshak özetle diyor ki:

"Bir gün, Hazret-i İsa, okuma yazma öğrenen gençlerle beraberken eline bir miktar çamur alıp onlara dedi ki: "Bu çamurdan bir kuş yapayım mı?" Onlar da: "Bunun yapabilir misin?" dediler. Hazret-i İsa da: "Evet, rabbimin izni ile yaparım." dedi. Sonra o çamurdan bir kuş yaptı ve ona üfleyerek "Allah'ın izniyle kuş ol." dedi. O çamur da uçan bir kuş oldu. Çocuklar gidip meseleyi hocalarına anlattılar ve bu haberi yaydılar. İsrailoğulları da İsa hakkında araştırma yapmaya başladılar. Bunun üzerine Hazret-i Meryem, İsayı bir merkebe bindirerek alıp kaçtı.

Hazret-i İsanın diğer bir mucizesi de körleri iyileştirmekti. Bu Âyette zikredilen ve "Kör" diye tercüme edilen kelimesi Mücahide göre "Gündüz görüp gece görmeyen" demektir.

Katade ve Abdullah b. Abbasa göre "Annesinden kör olarak doğan." demektir. Süddi, Abdullah b. Abbas, Katade ve Hasan-ı Basri'den nakledilen diğer bir görüşe göre "Kör" demektir. İkrimeye göre ise "Görmesi zayıf olan ve gözlerinden su akan" demektir.

Taberi kelimesinin Arapçada bilinen mânâsının "Kör" demek olduğunu, bu itibarla, bu kelimeyi "Gece görüp gündüz görmeyen veya görmesi zayıf olan" mânâlarında yorumlamanın doğru olmadığını söylemiştir. Zira, âyeti kerime’de, Allahü teâlânin Hazret-i İsaya, doktorların iyileştirmekten âciz kaldıktan hastalıkları iyileştirme mucizesini verdiği beyan edilmektedir. Gece görmeme ve görme kabiliyetinin zayıf olması gibi durumlar insanlar tarafından tedavi edilebilecek hastalıklar olmaları hasebiyle mucize olmaktan uzaktırlar. Buradaki kör'ü, "anadan doğma kör" anlamında izah etmek daha uygundur." demiştir.

Hazret-i İsanın mucizelerinden biri de ölüleri diriltmesiydi. Hazret-i İsa, Allah’tan, bir ölüyü diriltmesini isterdi. Allah da onun duasını kabul edip ölüyü diriltirdi.

Bir başka mucizesi de, kavminin yeyip içtiklerini ve evlerinde gizledikleri şeyleri bilmesiydi. Rivâyet edilir ki Hazret-i İsa, gençlerden herhangi birine şöyle derdi: "Ailen senin için şöyle bir yemek sakladı." çocuk eve gider ailesinden o yemeği isterdi. Ailesi ona "Bunun sana kim söyledi?" diye sorduğunda da "İsa söyledi." derdi.

Katade ise, Hazret-i İsanın, gökten inen yemeği, kavminin yeyip yemediğini veya biriktirdiğini bildiğini söylemiştir. Zira, İsa onlara indirilen yemeklerin biriktirilmesinin yasak olduğunu söylemiştir. İsrailoğulları ise buna uymamışlardır.

50

Ben, benden önceki Tevratı tasdik ederek ve daha önce size haram olan bazı şeyleri size helal kılmak için gönderildim. Rabbinizden size bir mucize getirdim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin.

Ben, benden önce gönderilen Tevratı tasdik edip onun, Allah katından geldiğine iman ederek ve İncilin istisna ettiği konular hariç o Tevratın hükümleriyle amel edici olarak gönderildim. Bir de, daha önce size haram kılınmış olan deve eti, iç yağı, bazı kuş ve balık çeşitlerini size helal kılmak için gönderildim, ayrıca size, rabbiniz katından Peygamberliğimin hak olduğunu ortaya koyan ve daha önce zikrettiğim deliller getirdim.

Ey İsrailoğulları, size emrettiği ve yasakladığı hususlarda Allah’tan korkun ve sizleri davet ettiğim hususlarda bana itaat edin.

Katade diyor ki: "Hazret-i İsanın getirdiği şeriat, Hazret-i Mûsanın getirdiğinden daha yumuşaktı. Zira Hazret-i İsanın getirdiği şeriatla insanlara deve eti, bağırsak ve işkembe yağlan, bir kısım kuşlar ve balıklar hanım kılınmıştı. Allahü teâlâ, İsaya gönderdiği şeriatla pençeli kuşlar dışındaki şeyleri insanlara helal kıldı.

51

Şüphesiz ki Allah, benim de rabbim, sizin de rabbinizdir. O halde ona kullak edin. İşte dosdoğru yol budur.

Diğer yaratıklar gibi ben de Allah'ın bir kuluyum. Ancak Allah bana Peygamberlik ve Peygamberliğimi doğrulayan mucizeler venniştir. Allah benim de rabbim, sizin de rabbinizdir. O halele, yalnızca rabbiniz olan Allah’a ibadet edin. Doğru yol işte budur. Bu, kendisinde eğrilik bulunmayan sağlam bir yoldur.

Taberi diyor ki: "Herne kadar bu Âyet-i kerime, Hazret-i İsadan bir haber nakletmekte ise de aslında bu, Hazret-i Muhammedle tartışmaya girişen Hristiyan Necran heyetine karşı Resûlüllah’a bir delildir. Zira onlar, Hazret-i İsa hakkında, onu uluhiyet mertebesine ulaştıracak çeşitli iddialarda bulunmuşlar, âyet-i kerime de onların bu iddialarını çürütmüş, Hazret-i İsanın, Allah'ı rab kabul ettiğini bildirmiştir.

52

İsa, onların inkârını hissedince "Allah yolunda benim yardımcılarım kimdir?" dedi. Havariler de şöyle dediler: "Allah dinin yardımcıları biziz. Biz, Allah’a iman ettik ve şahit ol ki, biz nıüslümanlarız".

İsa, İsrailoğullarının kâfirliklerini ve kendi Peygamberliğini yalanlamalarını hissedince, Allah'ın dinini yalanlayan bu İnkârcılara karşı "Allah yolunda benim yardımcılarım kimlertir?" demişti. İsanın arkadaşları olan Havariler de şöyle dediler: "Allah'ın dininin yardımcıları bizi. Biz, Allah’a iman ettik. Ey İsa şahit ol ki biz, gerçekten Müslümanız."

Bu âyet-i kerime gösteriyor ki bütün Peygamberlerin dini, Tevhid dini olan İslamdır.

Âyet-i kerime’de, Hazret-i İsanın, kendilerine tebliğde bulunduğu insanların inkâra düştüklerini anlayınca Havarilerden yardım istediği zikredilmektedir. Hazret-i İsanın, Havarilerden yardım istemesinin sebebi ise Süddiye göre, insanlara dini tebliğ etmek istemesidir. Mücahide göre ise kendisini öldürmeye teşebbüs eden insanlara karşı kendisini savunmak istemesidir. Bu hususta Süddi, özellikle şunları anlatmaktadır." Allahü teâlâ, Hazret-i İsayı Peygamber olarak gönderip ona, insanları dine davet etmeyi emredince İsa, İsrailoğullarını dine çağırmış, İsrailoğulları da onu sürgün etmişlerdir. Hazret-i İsa, annesiyle birlikte çıkıp yeryüzünde dolaşmaya başlamışlardır. Bir köye varıp orada bir adama misafir olmuşlar o da onlara ikramda bulunmuştur. Kendisine misafir oldukları adamın ülkesinde, insanlara zulmeden, her gün halktan birine, kendisini ve ordusunu yedirip içirmeyi emreden bir Kral vardı. Kralın tayin ettiği sıra Hazret-i İsa ve annesini misafir eden adama gelince onlar bunu yapmaktan âciz olmaları dolayisiyle derin derin düşünmeye başlamışlardı. Hazret-i Meryem meseleyi Hazret-i İsaya söyledi ve buna bir çare bulmasını istedi. Hazret-i İsa bu işe bir çare bulmasının hayırlı olmayacağını bildinnesine rağmen annesi ısrar etti. Bunun üzerine Hazret-i İsa, bir mucize olarak kendilerini misafir eden adamın yemeklerini, Kral ve ordusunu yedirip içirecek kadar bollaştırdı. Kral, içkiyi içtikten sora, ev sahibine, içkinin nereden geldiğini sordu. Ev sahibi meseleyi sakladıysa da Kralın ısrarı üzerine bunu Hazret-i İsanın sağladığını bildirdi. Bunun üzerine Kral, kendi yerine geçirmek istediği ölü oğlunun diriltilmesini Hazret-i İsadan istedi. İsa, onu diriltmesinin iyi olmayacağını bildirdiyse de Kral ısrar eti. Hazret-i İsa da oğlunu diriltti. Bu defa halk Krala ve oğluna karşı, zulümlerinin devam edeceği endişesiyle ayaklandı. Birbirleriyle savaşa girdiler. İsa ve annesi bu sebeple orayı terkedip gitmek zorunda kaldılar. Isa ve annesiyle birlikte bir de Yahudi yola çıktılar. Yahudinin yanında iki ekmek, İsanın yanında da bir ekmek bulunuyordu. Yahudi, ekmeğinin birini gizlice yemek istedi. İsa bunu hissetti. Bu hususu Yahudiye hatırlattı. Fakat Yahudi inkâr etti ve yanında sadece bir ekmek bulunduğunu söyledi. Yolda giderlerken Hazret-i İsa, Yahudiye, hayvanı kesip etini yedikten sonra onu tekrar diriltme gibi çeşitli mucizeler gösterip onun aslında iki ekmeği bulunduğunu itiraf ettirmeye çalıştıysa da Yahudi devamlı olarak inkâr etti. Nihâyet yırtıcı hayvanların eşeleyerek çıkardıkları bir hazineye rast geldiler. Yahudi bu hazineyi almak istediyse de Hazret-i İsa, onu almanın hayırlı olmayacağnı bildirdi. O sırada geriden dört adam gelip hazineyi sahiplendiler. İçlerinden ikisini çarşıya gönderip yiyecek ve binek getirmelerini istediler. Çarşıdan dönenler, kendilerini gönderen arkadaşlarının yemeklerine zehir koyarak onları öldürmeyi planladılar. Geride kalanlar da, çarşıdan gelen arkadaşlarını öldürerek hazineyi aralarında bölüşmeyi planladılar. Adamlar gelir gelmez onları öldürdüler. Fakat yemeği yeyinci kendileri de öldüler. Bunun üzerine Hazret-i İsa, Yahudiye "Gel şu hazineyi çıkar da hazineyi aramızda üçe taksim edelim." dedi. Yahudi: "Niçin ikiye değil de üçe taksim edileceğini sorunca Hazret-i İsa, üç ekmeğin sahibine üç hisse verileceğini ifade etti. Bunun üzerine Yahudi kendisinde iki ekmeği bulunduğunu itiraf etti. Hazret-i İsa da bütün hazineyi o Yahudiye verdi ve "Senin dünya ve âhirette bütün payın budur." dedi. Adam, hazineyi alıp giderken hazineyle birlikte yere gömüldü. Hazret-i İsa annesiyle birlikte yürürken Havarilerin yanına vardı. Onlar orada balık avlıyorlardı. Onlara: "Ne yapıyorsunuz?" diye sordu. Onlar da "Biz, balık avlıyoruz, dediler. Hazret-i İsa "Bizimle beraber gelmezmesiniz? İnsanları avlayalım?" (onları ikna ederek dine sokalım) dedi. Onlar da "Sen kimsin?" dediler. O da "Ben, Meryemoğlu İsayım." dedi. Havariler işte orada iman ettiler. Ve onunla birlikte yola koyulup gittiler. İşte âyette bunlar zikredilmektedir.

Müfessirler, Havarilere, niçin bu adın verildiği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir. Zira, "Havari" kelimesinin lügat mânâsı "Bembeyaz olan" demektir.

a- Said b. Cübeyre göre, Havarilere, bu ismin verilmesinden sebebi elbiselerinin beyaz olmasıdır.

b- Ebû Erteeye göre onlara bu ismin verilmesinin sebebi, onların elbise temizleyecisi olmalarındandır.

c- Katade ve Dehhaka göre ise, onlara bu ismin verilmesinin sebebi, Hazret-i isanın samimi ve net dostları olmalarındandır. Zira her Peygamberin samimi dostuna bu isim verilmiştir. Taberi de bu görüşü, tercih etmiştir.

Âyet-i kerime’nin sonunda Havarilerin "Şahit ol ki biz, müslümanlarız." dedikleri beyan edilmektedir. Bu da gösteriyor ki, İslam dini, Hazret-i İsanın da, ondan önce gönderilen Peygamberlerin de dinidir. Yahudilerin iddia ettikleri, Yahudilerin ve Hristiyanların ileri sürdükleri Hristiyanlık, Peygamberlerin dinleri değildir. Sonradan uydurulmuş şeylerdir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç