Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

13

 

002 - BAKARA SÛRESİ

 

CÜZ :

1

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

89

Ne zaman ki onlara Allah'ın katından yanlarındaki Tevrât'ı doğrulayan bir Kitap gelince, - Ki, daha önceleri kâfirlere karşı, üstün gelmek için gelecek olan bu peygamberi ve kitabını ileri sürerek dua ederlerdi-, ancak bilip tanıdıkları o peygamber gelince, onu inkâr ettiler. İşte bundan dolayı Allah'ın lâneti kâfirlerin üzerine olsun.

“Yahûdîler yanlarında bulunan Tevrât'a aykırı olmayan ve onu doğrulayan Kur'ân gelince, (........) 'ki, daha önceleri kâfirlere karşı, üstün gelmek için gelecek olan bu peygamberi ve kitabını ileri sürerek dua ederlerdi,”

Yani, Allah'a şirk koşanlarla savaşırlarken müşriklere karşı zafer elde etmek için bu gelecek olan peygamberi ve kitabını öne sürerek zafer isterlerdi Ve şöyle yalvarırlardı:

“Allah'ım! Tevrât'ta niteliklerim gördüğümüz ve ahir zamanda son peygamber olarak göndereceğin peygamberin hürmetine bize yardım eyle, bizi zafere ulaştır.”

Düşmanları olan müşriklere de derlerdi ki:

“Bizim söylediklerimizi doğrulayacak olan peygamberin gölgesinin zamanı gelip bizi gölgeleyecektir (pek yakın bir zamanda çıkıp gelecektir). İşte biz onun emri altında tıpkı ad ve İrem kavimleriyle olan savaş gibi size karşı savaşıp sizi öldüreceğiz.”

“Ancak bilip tanıdıkları o peygamber gelince, onu inkâr ettiler.”

(........) Âyetteki mevsûledir. Yanı: (........) tanıdıkları takdinndedir. Bu, “geldi” fiilinin failidir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i inkâr nedenleri de; çekememeleri, makam ve mevkilerinin elden çıkacağı ve azgınlıları idi.

“İşte bundan dolayı Allah’ın lâneti kâfirlerin üzerine olsun.” Aslında bu, “onların üzerine...” olmalıydı. Ancak burada, zamîr yerine özellikle ismin kendisi (ism-i zahir) yani kâfirler ismi getirildi. Bunun da sebebi, özellikle onların böyle bir cezâya (lânete çarptırılmaya) lâyık görülmeleri küfür ve inkârları sebebiyle bunu hak etmiş olmalarını net olarak göstermek maksadıyladır.

Bu, (........) kelimesinin başında yer alan, harf-i ta'rîf, yani (........) ahd için yani âyette sözü edilenleri amaçlayan bir mana için olabileceği gibi, cins için de olabilir. Dolayısıyla bu manada olan herkesi içerir. Bu da öncelikli olarak âyette sözü edilenleri, yani Yahûdîleri içerir.

Âyetteki ilk (........) edatının cevabı gizlidir. Bu da Meselâ: “Onu yalanladılar” - (........) ibâresi olabilir. Yahut da, (........) ilk (........) ile ikinci (........) nın cevabıdır. Çünkü ikisinin de gerektirdiği mana aynıdır.

90

Allah'ın dilediği kuluna peygamberlik ihsan etmesini kıskandıklarından ötürü Allah'ın indirmiş olduğu Kur'ân'ı inkâr ederek bu şekilde kendilerini kaptırdıkları şu boş yere gururlanmaları ve kendilerini harcamaları ne fena bir şeydir! Böyle yapmakla onlar tekrar tekrar Allah'ın gazâbını hep üzerlerine çektiler. Nitekim, kâfirler için alçaltıcı ve perişan edici bir azap vardır.

(........) Allah'ın dilediği kuluna peygamberlik ihsan etmesini kıskandıklarından ötürü Allah'ın indirmiş olduğu Kur'ân'ı inkâr ederek inkâr ederek bu şekilde kendilerini kaptırdıkları şu boş yere gururlanmaları ve kendilerini harcamaları- “Ne fena bir şeydi!”

(........) kelimesinde bulunan (........) harfi, (........) kelimesinin failini tefsîr eden (açıklayan) nekra-ı mevsûfedir.

Yani, “Ne kötü şeydir” demektir. “Canlarını sattıkları, kendilerini kaptırdıkları, harcadıkları şey ne kötüdür!” demektir.

Burada mahsus-u b'iz-zem de, (........) cümlesidir ki, Allah'ın indirdiğini inkâr etmeleri demektir.

Yani canlarını verip karşılığında satın aldıkları o kötü şey küfürdür, inkârcılıktır. Allah'ın indirdiği de Kur'ân'dır. Bunu inkâr etmişlerdir.

“Allah'ın kullarından dilediği kimseye -ki bu kimse Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) dir- fazl-u kereminden -olan vahyi- bıdirmesini çekemedikleri için ...”

Burada, (........) kelimesi mef'ûlun lehtir. Kendileri lehine olmayan bir şeyi istemelerinden, çekemediklerinden, haset ettiklerinden, demektir ki bu da, (........) kelimesinin illetidir. (........) ibâresi, “Allah’ın indirmesi sebebiyle” demektir veyaAllah'ın indirmesi üzerine” demektir.

Yani:

“Allah’ın onu indirmesi üzerine çekemediler, haset ettiler” demektir. (........) yani, fazlından demek vahyetmesiyle ve vahyinden, demektir. (........) kullarından dilediği kimseden murat ise Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) dir.

“Böyle yapmakla onlar tekrar tekrar Allah'ın gazâbını hep üzerlerine çektiler.” Böylece art arda Allah'ın gazâbını hakkettiler. Çünkü, onlar hak olan peygamberi inkâr ettiler ve ona karşı isyana kalkıştılar, onu çekemediler. Ya da Hazret-i Îsa (aleyhi’s-selâml) dan sonra Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’i de inkâr ettiler. Bütün bunlardan ötürü gazâba uğradılar. Ya da:

“Uzeyir Allah'ın oğludur.” Tevbe, 30. âyetinde geçen ifadelerinden sonra veya:

“Allah'ın eli bağlıdır.” Mâide, 64. ifadelerinden veya buna benzer daha başka davranışlarından dolayı Allah'ın gazâbını hep üzerlerine çektiler.

“Nitekim, kâfirler için alçaltıcı ve perişan edici -zelil kıları- bir azap vardır.”

Burada, (........) kelimesi ve bu baptan (kalıptan) benzeri kelimeleri kırâat imâmlarından Ebû Amr hemzesiz olarak, (.......) olarak okumuştur. Ayrıca Mekke ve Basra Kur'ân okulundan olanlar da, (........) kelimesini şeddeli olarak değil hafifletilmiş şekliyle, yani şeddesiz olarak, (........) olarak okumuşlardır.

Yani, İbn Kesîr ile Ebû Amr böyle okumuşlardır.

91

Kendilerine: “Gelin, Allah'ın indirdiğine îman edin.” denilince, o Yahûdîler: “Biz sadece bize indirilen Tevrât'a îman ederiz.” derler ve ondan sonra gelen Kur'ân'ı (Halbuki Kur'ân yanlarındaki Tevrât'ı da doğrulayan hak bir kitaptır) inkâr ederler. Onlara de ki: “Mademki inanıyor idiniz de neden Allah'ın daha önceki peygamberlerini öldürüyordunuz?”

“Kendilerine: (........), denilince,” Yahûdîlere, gelin Kur'ân'a veya mutlak manada Allah'tan gelen tüm kitaplara îman edin, denildiği zaman:

“Bu Yahûdîler: (........), derler.”

“Ve ondan sonra gelen Kur'ân'ı inkâr ederler.” Yahûdîler böyle derler ve fakat buna rağmen Tevrât'tan sonra gelen Kur’ân'ı da inkâr ederler.

“Halbuki, o Kur'ân, yanlarındaki Tevrât'ı da doğrulayan hak bir kitaptır.” Tevrât'a aykırı bir kitap değildir. Burada aynı zamanda Yahûdîlerin, “Biz, bize inene îman ederiz.” tarzındaki sözlerine de bir cevap ve reddiye bulunmaktadır. Çünkü; madem ki Tevrât'a uygun olarak gelen bir kitabı inkâr ettiler, bu, onların Tevrât'ı da inkâr etmeleri demektir. Âyetteki, “doğrulayan “kelimesi te'kit için gelen bir hâldir.

“Onlara de ki: (........)” Bu, “Neden öldürdünüz?” demektir. Burada gelecek zaman kipi, “öldürüyorsunuz” ifadesi kullanılmakla birlikte bu, dili geçmiş zaman kipi yerinde yani, “öldürdünüz” manasında kullanılmıştır. Çünkü, mananın böyle olduğunu, (........) kısmı göstermektedir.

Yani; Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)den önce... demektir. Tevrât'a îman ettiklerini söylemelerine ve iddialarına rağmen peygamberleri öldürmeleri konusuna bir itirazdır bu. Çünkü; Tevrât da, peygamberlerin öldürülmesini asla uygun bulmaz. Anlatıldığına göre Yahûdîler bir gün içinde üç yüz peygamberi Kudüs'te (Beyt'i Makdis'te) öldürmüşlerdir.

92

Yemin olsun, Mûsa size apaçık mu'cizelerle gelmişti. Ama siz sonra onun peşinden buzağıyı ilâh edinip tapınmıştınız ve böylece siz hakkı reddeden zalimlerden olmuştunuz.

“Yemin olsun, Mûsa size apaçık mu'cizelerle gelmişti.” Dokuz mu'cize ile dönüp gelmişti.

Kırâat imâmlarından Ebû Amr, Hamza ve Ali, (........) kelimesindeki (........) harfini (........) fiilindeki (........) harfine idgam etmişler (katınışlar) ve öyle kırâat etmişlerdir; yani, (........) olarak Kur'ân'ın her yerinde bu kelimeyi böyle okumuşlardır.

“Ama siz sonra onun peşinden -Hazret-i Mûsâ (aleyhi’s-selâm) nın Tûr dağına çıkmasının peşinden- buzağıyı ilâh edinip tapınmıştınız.”

“Ve böylece siz hakkı reddeden zalimlerden olmuştunuz. “Bu cümle hâl cümlesidir.

Yani:

“Siz ibâdet yapılmaması ve edilmemesi gereken bir yerde bir şeye tapınarak yerinde yapmadınız. Halbuki buzağıya değil, Allah'a ibâdet ve kullukta bulunacaktınız.”

Ya da bu bir itiraz, yani parantez cümlesidir.

Yani: “Siz, adetleri zulmetmek olan bir kavim ya da toplumsunuz.”

93

Şunu da hatırlayın ki, hani sizden kesin söz almış ve Tûr dağını da üstünüze kaldırıp yükseltmiş ve size: “Size verdiğimiz Tevrât'a var gücünüzle sarılın ve dinleyip içindekilerle amel edin!” demiştik. Yahûdîler de: “Dinledik ve fakat karşı çıkıyoruz.” dediler.

Çünkü, küfürleri (inkârları) yüzünden buzağıya tapınma sevdası gönüllerine iyice sinip yerleşmişti. De ki: “Eğer îman ediyorsanız inancınız size ne kadar kötü bir şey emredip yaptırmaktadır.”

“Şunu da hatırlayın ki, hani sizden kesin söz almış ve Tûr dağını da üzerinize kaldırıp yükseltmiş, ve: (........) demiştik.” Bu âyette de Tûr dağının kaldırılıp yükseltilmesi olayı tekrarlanmaktadır. Bunun nedeni ilk âyettekinden farklı bazı bilgilerin yer alması sebebiyledir. Halbuki, ilk âyette burada sözü edilen hususlar yer almamıştı. Dileyen oraya (Bakara, 63) bakabilir.

Tevrât'ta yer alan ve sizden istenilenleri dinleyin, emredilenleri yerine getirin. “Yahûdîler de -senin sözünü- dinledik ve fakat -senin emrine- karşı çıkıyoruz, dediler.” Burada yüce Allah'ın ifadesi onların cevaplarına uygun düştü. Çünkü, yüce Allah onlara şöyle buyurmuştu:

“Dinleyin! Ancak sizin dinlemeniz, size söyleneni duyup kabullenmek ve itâat manasında bir işitme veya dinleme olsun.” İşte Yahûdîler de bunun üzerine dediler ki:

“Biz dinledik; ama, itâat etmek üzere bir dinleme değil bizimkisi.” .

Çünkü küfürleri (inkârları) yüzünden buzağıya tapınma sevdası gönüllerine iyice sinip yerleşmişti.” Buzağıya tapınma sevgisi bir parçaları olmuştu, ona tapınmaya oldukça düşkün idiler. âdeta elbiseye boya maddesinin sinip onun bir parçası olduğu gibi o da öyle olmuştur.

(........) kavli, buzağıya tapına sevgisinin yerleştiği mekân ya da mahal demektir. Burada muzaf olan kelime mahzûftur (gizlidir). (........) küfürleri yüzünden, küfürleri sebebiyle demektir. Bir de teşbih inancına sahip olmaları bakımından, demektir.

De ki: Eğer -Tevrât'a- îman ediyorsanız inancınız size ne kadar kötü bir seyi emredip yaptırmaktadır.” Çünkü; Tevrât'ta buzağıyı ilâh edinmek ve ona tapınmak yoktur.

Âyette, “emrin” Yahûdîlerin imanlarına ve imanlarının da kendilerine izafe edilmesi sırf onları tahkir ve aşağılamak maksadıyladır. (........) cümlesi de Yahûdîlerin imanlarının şüpheli olduğu gerçeğine işaret etmektedir ve davalarının doğru olmadığına, mü'min olmadıklarına dair bir kötüleme ve ikazdır.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1310  H : 710)

 

NESEFÎ / MEDÂRİK TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANEFÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç