| 
 
62 
- 
BİRİNCİ CİLD - 104.MEKTÛB
      
                      
                      (İmâm-ı Rabbânî Ahmedî Fârûkî Serhendî) 
Bu mektûb, Perkene şehri 
kâdîlarına yazılmış olup, baş sağlığı dilemekdedir: 
Merhûm hazretin 
ölümünün acısı, herne kadar pek şiddetli ve çok çetin ise de, kul için, 
sâhibinin işinden râzı olmakdan başka çâre yokdur. İnsan, bu dünyâda kalmak için 
yaratılmadı. Dünyâda iş yapmak, çalışmak için yaratıldık. Çalışmalıyız! Çalışıp 
da, kazanıp da ölen bir kimse için korkacak birşey yokdur. Hattâ, böyle ölmek, 
bir devlet ele geçirmekdir. Ölüm bir köprü gibidir. Sevgiliyi sevgiliye 
kavuşdurur. Ölmek, felâket değildir. Öldükden sonra başına gelecekleri bilmemek 
felâketdir. Ölülere, düâ ile, istiğfâr etmekle, onun için sadaka vermekle yardım 
etmek, imdâdlarına yetişmek lâzımdır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” 
buyurdu ki: (Ölünün mezârdaki hâli, 
imdâd diye bağıran, denize düşmüş kimseye benzer. Boğulmak üzere olan kimse, 
kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, meyyit de, babasından, anasından, 
kardeşinden, arkadaşından gelecek bir düâyı gözler. Kendisine bir düâ gelince, 
dünyânın hepsi kendine verilmiş gibi sevinmekden dahâ çok sevinir. Allahü teâlâ, 
yaşıyanların düâları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet verir. Dirilerin 
de ölülere hediyyesi, onlar için düâ ve istiğfâr etmekdir.) 
[(Düâ), istemek 
demekdir. Aç bir adamın, iştihâlı olduğu bir zemânda yiyecek istemesi gibidir. 
Îmân ile ölenlere hatm-i tehlîl yapmak, ya’nî yetmişbin Kelime-i tevhîd okuyup 
sevâbını rûhuna hediyye etmek çok fâidelidir. Fekat, bu zemânda îmân ile giden 
pekazdır. (Makâmat-i Mazheriyye)de diyor ki, (Hadîs-i şerîfde: (Bir 
kimse, kendisi için veyâ başkası için yetmişbin aded Kelime-i tevhîd okursa, 
günâhları afv olur) buyuruldu. Mazher-i Cân-ı Cânân “kaddesallahü teâlâ 
sirrehül’azîz” hazretleri, fâhişe bir kadının kabri yanına oturmuşdu. Kabre 
teveccüh eyledi. [Ya’nî hâtırına başka hiçbirşey getirmeyip; yalnız onu 
düşündü.] Bu mezârda Cehennem ateşi var. Kadının îmânlı olmasında şübhe 
ediyorum. Rûhuna (Hatm-i tehlîl) sevâbı bağışlıyacağım. Îmânı varsa, afv 
olur buyurdu. Hatm-i tehlîlin sevâbını bağışladıkdan sonra, elhamdü-lillâh îmânı 
varmış, Kelime-i tayyibe te’sîrini gösterip azâbdan kurtuldu buyurdu.) (Menâhic-ül-ibâd)da 
diyor ki, (Yetmişbin Kelime-i tevhîdi bir kimse veyâ birkaç kimse okur). (Mekâtîb-i 
şerîfe) yüzyirminci mektûbunda, (Hatm-i tehlîlin dirilere de fâidesi çokdur) 
buyurmakdadır. Süleymâniyye kütübhânesi İbrâhîm efendi “rahmetullahi teâlâ 
aleyh” kısmında, [520] sayılı fetvâ kitâbında diyor ki, (Düâ sessiz olur. Cum’a 
nemâzından sonra cemâ’at ile düâ yapmak câhillikdir. Vâ’zdan sonra toplanarak 
vâ’ızın yüksek sesle düâ yapması bid’atdir. Selefden böyle bir haber gelmemişdir. 
Böyle yapmak, yehûdîlerden ve hıristiyanlardan sirâyet etmişdir)]. 
  
Göç zemânıdır dedi 
mevt, ammâ ki cân duymıyor, 
asker-i a’zâya lerze 
düşdü, sultân duymıyor. 
  
Düşdü 
ömür binâsından, hergün bir taşı yere, 
can yatır gâfil, 
binâsı oldu vîrân duymıyor. 
  
Gönlüm kalmak, dostum 
almak istiyor bu bedenim, 
bir devâsız derde 
düşdüm, âh ki Lokman görmiyor. 
  
Bir ticâret yapamadım, 
ömr sermâyesi bitdi, 
yola geldim, gemi 
kalkdı, beni kaptan görmiyor. 
  
Azığım yok, yazığım 
çok, yolda dürlü korku var, 
âh-u figân eyliyorum, 
dîv-ü şeytân duymıyor. 
  
Yol eri yolda gerekdir, 
çok sıkıntı çekse de, 
ey Niyâzî uyan sen de, 
sanma cânân görmiyor! 
                                                |