57
-
CENÂZE NEMÂZI
Bir mü’minin vefât etdiğini
haber alan erkeklere, erkek yoksa, kadınlara cenâze nemâzı kılmak, gasl, techiz
ve defn farz-ı kifâyedir. Ehemmiyyet vermiyen, kâfir olur. Cenâze nemâzını bir
kadının yalnız kılması ve çok kadının cemâ’at ile kılmaları mekrûh olmaz.
Nemâzın kabûl olması için, altı şart lâzımdır:
1 - Meyyit müslimân
olmalıdır.
2 - Yıkanmış olmalıdır.
Yıkanmadan gömülen, üzerine toprak atılmamış ise, çıkarılıp yıkanır, sonra
nemâzı kılınır. Cenâzenin ve imâmın bulunduğu yerin temiz olması lâzımdır.
Cemâ’atinki şart değildir. Çünki, yalnız imâmın kılması ile, farz yapılmış olur.
Elbise, ayakkabı ve basılan yer necs ise nemâz sahîh olmaz. (Tahtâvî)
“rahmetullahi teâlâ aleyh” (İmdâd) hâşiyesinde diyor ki, (Meyyit temiz
tabut içinde ise ve üst yüzü temiz olan ayakkabı çıkarılıp, üzerine basılırsa,
yerin necs olması zarar vermez). Kadının, câriyenin imâm olması ile, farz
yapılmış olur. Çünki, kadına uyan erkeklerin nemâzı kabûl olmaz ise de, kadının
cenâze nemâzı kabûl olur ve bir kişinin kılması ile farz yerine gelmiş olur.
Çocuğun, cenâze yıkaması câiz ise de, nemâzını kıldırması câiz değildir.
3 - Cenâzenin veyâ bedeninin
yarısı ile başının veyâ başsız yarıdan fazla bedenin, imâmın önünde bulunması
lâzımdır.
4 - Cenâze, yerde veyâ yere
yakın, ellerle tutulmuş veyâ taşa konmuş olmalıdır. Başka bir yerde bulunan veyâ
hayvân üstünde veyâ el ile yüksekde tutulan cenâzenin nemâzı kabûl olmaz.
Cenâzenin başı, imâmın sağına, ayağı soluna gelecekdir. Tersine koymak günâhdır.
5 - Cenâze, imâmın önünde
hâzır olmalıdır.
6 - Cenâzenin ve imâmın
avreti örtülü olmalıdır.
Cenâze nemâzının farzı
ikidir:
1 - Dört kerre tekbîr
getirmekdir.
2 - Ayakda kılmakdır. Özrsüz,
oturarak veyâ hayvân üstünde kılmak câiz değildir. Yağmurdan, çamurdan dolayı
hayvândan inemezse câiz olur.
Cenâze nemâzının sünneti
üçdür:
1 - Sübhâneke okumak.
2 - Salevât okumakdır. Çünki,
düâdan önce salevât okumak, düânın sünnetidir.
3 - Kendine ve meyyite ve
bütün müslimânlara afv ve magfiret için bildirilmiş olan düâlardan bildiğini
okumak.
Dört müslimânın nemâzı
kılınmaz:
1 - Bâgî, ya’nî âsîlerin,
ya’nî haksız olarak halîfeye ısyân edenler, döğüşürken öldürülünce, nemâzı
kılınmaz. Bunları yıkamak da lâzım değildir.
2 - Müslimânların yolunu
kesen hırsızlar, döğüşürken öldürülünce, yıkanmaz ve nemâzları kılınmaz.
Bâgîler
ve yol kesenler, kaçarak sonradan (Had) ve (Kısâs) cezâları ile
ölürlerse, yıkanır ve nemâzları kılınır.
3 - Zulm ile meşhûr olan
kabîleler, döğüşürken ölünce, nemâzı kılınmaz.
4 - Silâh ile ev basan
kimse, o zemân öldürülürse, nemâzı kılınmaz.
İntihâr eden, ya’nî kendini
öldüren kimse, hemen ölse bile, yıkanır ve nemâzı kılınır. İntihâr etmenin,
başkasını öldürmekden dahâ büyük günâh olduğu (Hindiyye)de yazılıdır.
Anasını, babasını öldüren
kimse, kısâs ile öldürülünce, nemâzı kılınmaz.
Cenâze nemâzının dört
tekbîrinden herbiri, bir rek’at gibidir. Dört tekbîrin yalnız birincisinde eller
kulaklara kaldırılır. İndirilince, göbek altına bağlanır. Sonraki üç tekbîrde
eller kaldırılmaz. İki el bağlanınca (Sübhâneke) okunur ve okunurken
(Ve celle senâüke) de denir. Fâtiha okunmaz. İkinci tekbîrden sonra,
teşehhüdde otururken okunan salevât okunur. Üçüncü tekbîrden sonra, cenâze düâsı
okunur. Dördüncü tekbîrden sonra, hemen sağa ve sonra sola selâm verilir.
[Ellerin ne zemân indirileceğini, kitâblarda bulamadık. (Dürer) ve
(Halebî-yi sagîr) hâşiyelerinde, (Ayakda, okurken eller bağlanır. Okumak
yoksa, eller indirilir. Evvelâ eller indirilir. Sonra iki tarafa selâm verilir)
diyor. Büyüklerimizin, sağa selâm verirken, sağ ellerini, sola selâm verirken,
sol ellerini salıverdiklerini gördük. Selâm vermeden evvel, iki elin birlikde
indirileceği de anlaşılmakdadır.] Selâm verirken, cenâzeye ve cemâ’ate niyyet
edilir. İmâm yalnız dört tekbîri ve iki omuza selâmı, yüksek sesle söyler,
başkalarını içinden okur. [Cenâze düâsı yerine, Rabbenâ âti-nâ..., veyâ yalnız
Allahüm-magfir leh demek veyâhud düâ niyyeti ile besmelesiz Fâtiha-i şerîfe
okumak da olur. Düâ okumak, meyyitin afvına sebeb olur. Peygamberlerin ve
çocukların derecelerinin yükselmesine sebeb olur. Kırk yâhud yüz kişi üç saf
olarak kılarsa, meyyitin afvına sebeb olur. Gömmeden önce kılınır.] Son safda
kılmak dahâ sevâbdır.
İmâm dördüncü tekbîrde selâm
vermeyip beşinci tekbîri söylerse, cemâ’at söylemez. Sessizce bekleyip, imâmla
birlikde selâm verirler.
İmâm, cenâzenin göğsü
hizâsında durur. Nemâza geç yetişen hemen durmaz. Bekleyip, imâm herhangi bir
tekbîri getirirken, berâber tekbîr getirip nemâza başlar. Bu tekbîre (İftitâh
tekbîri) olarak niyyet eder. İmâm selâm verdikden sonra, kaçırdığı
tekbîrleri birbiri arkasından söyleyip, birşey okumadan selâm verir. Dördüncü
tekbîre yetişemiyen, nemâzı kaçırmış olur.
Birkaç cenâze birlikde ise,
herbirinin nemâzını ayrı kılmak efdaldir. Hepsi için bir nemâz kılması da
câizdir. Bunun için, birinin başı ötekinin ayağına gelmek üzere sıralanır. İmâm,
derecesi yüksek olanın önünde durarak kılar. Cenâzelerin bir kısmı imâmın
sağında, bir kısmı da imâmın solunda bulunur. Yâhud, hepsini imâmın önünde
olarak yan yana koyup, imâm hepsinin göğsü hizâsında durur. Önce erkekler, sonra
oğlan, sonra kadın, en sonra kız cenâzesi konur. [Bunlar için niyyet ederken,
erkek veyâ kadın olduklarını söylemek şart değildir.]
Cenâze nemâzını, devlet
reîsi kıldırır. O yoksa, hükûmet reîsi, o yoksa vâlî, sonra hâkim, sonra
kaymakam, sonra bunun vekîli, sonra hâkim vekîli, sonra mahalle imâmı kıldırır.
Meyyitin velîsi sâlih ise, imâm yerine, velî kıldırır. Velî, erkek olur. Kadın
olmaz. Çocuk da olamaz. Velî, kan ile olan yakınlarıdır. Zevc de velî olmaz.
Ancak başka velîsi hâzır bulunmaz ise, zevc de, imâm olabilir. Küçük çocuğun
nikâhını kıydırmağa, evlendirmeğe hakkı olanlar, velîdir. Baba, oğuldan önce
velîdir, ya’nî sâhibidir, koruyucusudur. Oğul, kardeş, amca, dayı ve nihâyet
zevci de yoksa, komşuları imâm olur. Velîler, herhangi bir yabancıyı vekîl
edebilir. İznsiz imâm olurlarsa, velî tekrâr kıldırabilir.
Nemâzı
kılınmadan veyâ yıkanmamış olarak nemâzı kılınan, gömülüp toprak örtülmüş ise,
kokduğu zan edilmedikce, kabri üstünde nemâzı kılınır. Kokmağa başlama zemânı,
toprağın cinsine, mevsimine, sıcaklığa, soğukluğa, za’îf, şişman olmasına göre
değişir. Üç gün ile bir ay arasında değişir.
[Kırkıncı gün burnu düşmesi,
elliüçüncü gecesi çürümeğe başlaması ve bu gecelerde mevlid okutmalı gibi sözler
doğru değildir. Ahmed isminde bir türbedârın rü’yâda gördüm diye söylediği
şeylerdir. Meyyite yapılan her hizmet ibâdetdir. İbâdetler, yalnız âyet-i
kerîme, hadîs-i şerîfler ve müctehidlerin sözü ile belli olur. Şunun, bunun emri
ile, rü’yâ ile ibâdetler değişdirilemez. İbâdetleri değişdirmek, bozmak
istiyenler kâfir olur. Ölülere Kur’ân-ı kerîm okumak, sadaka vermek, düâ etmek
gibi yardımları yapmak için, elliüçüncü gecesini beklememeli, birinci günü
yaparak, imdâdına bir ân önce yetişmelidir. Bu yardımları, yedinci, kırkıncı,
elliüçüncü gecelere bırakmak, boğulmak üzere olan birine, biraz bekle yardıma
birkaç gün sonra geleceğim demeğe benzer. Muhammed Ma’sûm hazretleri (Mektûbât)ının
birinci cildi, onbirinci mektûbunda buyuruyor ki, (Âdet olarak, riyâ, gösteriş
olarak değil de, Allah rızâsı için, fakîrlere yemek, sadaka verip, sevâblarını
meyyitin rûhuna göndermek, iyi olur ve büyük ibâdet olur. Fekat, bunun belli gün
veyâ gecede yapılması için güvenilir bir haber yokdur. Ya’nî aslı yokdur).
İstanbul gazetelerinde, hıristiyan ölülerine, kırkıncı günlerinde
mezârlıklarında âyîn yapılacağını, tanıdıklarını oraya çağırdıklarını çok
okudum. Onlara sordum. Kırkıncı gün ölüye yardım yapmak âdetimizdir dediler.
Ölüler için sadaka, mevlid gibi hayrâtın belli günlerde yapılmasının
müslimânlara hıristiyanlardan sirâyet etmiş olduğu anlaşılmakdadır.]
Meyyiti câmi’ içine koyup
nemâzını kılmak Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde harâmdır. Cenâze dışarda,
cemâ’atin bir kısmı câmi’de olursa, mekrûh olmaz diyenler varsa da, böyle de
kılmak harâm olur. Cemâ’at de dışarda kılmalıdır. Çünki, câmi’ler beş vakt nemâz
kılmak için ve buna bağlı olan sünnet ve nâfile [ve kazâ] nemâzları kılmak için
ve okumak, va’z, ders için yapılmışdır. Yağmur, fırtına ve hastalık gibi
özrlerle, cenâze nemâzı câmi’de kılınabilir. Fekat, cenâze câmi’e sokulamaz.
Doğdukdan
sonra hemen ölen çocuk yıkanır ve nemâzı kılınır ve vâris olur ve mîrâsı kalır
ve ismi konur. Cânsız doğan çocuk, dört aylık değil ise, yıkanmaz ve nemâzı
kılınmaz. Dört aylık olmuş ise, yıkanıp bir kefene sarılıp gömülür, nemâzı yine
kılınmaz. Anası, babası ile birlikde esîr alınan çocuk ve esîr alınan büyük deli
de ölünce böyle yapılır. Bunlar Cehenneme girmez ise de, dünyâda kâfir
mu’âmelesi yapılır. Anasız ve babasız esîr alınan çocuk veyâ anası, babası ile
alınıp da ana, babasından biri islâma gelen veyâ akllı, ya’nî yedi yaşında
olarak kendi îmâna gelen çocuk ölünce, nemâzı kılınır. Bir kâfirin îmâna gelmesi
için, Kelime-i şehâdeti temâm söylemesi ve îmânın altı şartını [ya’nî Âmentü...yü]
işitince inanması lâzımdır.
Câhillere, îmânın, islâmın
şartını sormamalı, ona, bunları sayıp, söyleyip, bunlara inandın mı? demelidir.
Evet inandım deyince müslimân olduğu anlaşılır. Câhile îmân ve islâm sorulduğu
vakt, cevâb vermezse, zararı olmaz. Çünki, bunun cevâbını, belli, müntezam
kelimeleri söylemek sanarak, bilmiyorum derler. Ya’nî îmânı bilmiyorum değil de,
îmânın nasıl söyleneceğini bilmiyorum derler. Müslimânın, kâfiri yıkaması,
kefenlemesi ve gömmesi vâcib değildir. Kâfirlere verilir. Kâfirler yoksa, kirli
çamaşır yıkar gibi yıkayıp bir beze sararak kâfir mezârlığına gömmek câiz olur.
Mürted ölüsü ise, yıkanmaz, kefenlenmez, hangi dîne geçdi ise, onlara da
verilmeyip, köpek ölüsü gibi, bir çukura bırakılır. Kâfirlerin ve müslimânın,
hiç kimsenin ölüsü yakılmaz. Külü saklanmaz. Kâfir ölüsünün bile kemiğini
kırmak, kesmek câiz değildir.
Müslimânın,
kâfir olan akrabâsı tarafından yıkanması câiz değildir.
Birinci kısm altmışıncı
maddede, üç vaktde nemâz kılmak câiz olmadığı bildirilmişdi. Bu vaktlerden önce
hâzırlanmış olan cenâzenin nemâzını, bu vaktlere gecikdirmek câiz değildir. (Merâkıl-felâh)da
diyor ki, (Bu vaktlerde cenâze defn etmek mekrûh değildir, câizdir). Günün her
vaktinde cenâze nemâzı kılmak câizdir. Beş vakt nemâzdan sonraya bırakmak şart
değildir.
Cenâze nemâzı bir kerre
kılınır. Bir kadın kıldıkdan sonra bile, tekrâr kılınırsa, nâfile olur. Cenâze
nemâzını nâfile olarak kılmak mekrûhdur.
Cenâze nemâzı ve gasli ve
techîzi, tekfîni, defni, farz-ı kifâye, bayram nemâzı ise vâcib ise de, cemâ’ate
geç gelenlerin bunu bayram nemâzı sanarak şaşırmamaları için önce bayram nemâzı
kılınır. Hâzır olan cenâzenin nemâzı, bayramın hutbesinden ve akşamın, Cum’anın,
yatsının ve öğlenin son sünnetlerinden önce kılınacağı, Bayram nemâzları
anlatılırken bildirilmekdedir. Fekat (Hilye) ve (Bahr)
kitâblarının sâhibleri “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” da, önce son sünnetlerin
farz ile birlikde kılınmaları lâzımdır diyor. Techîz, tekfîn ve nemâzı çabuk
yapmak mendûbdur.
[Görülüyor ki, cenâze nemâzı,
sünnetlerden önce veyâ sonra kılınır denilmişdir. Fekat, cenâze nemâzı için
sünnetin terk edileceğini hiçbir âlim bildirmemişdir. Bunun için, cenâze nemâzı
kılınacağı zemân, câmi’lerde tesbîhleri terk etmemelidir. Cenâze nemâzını acele
kılmak vâcib olduğu için tesbîhleri terk ediyoruz diyenler yanılıyorlar. Cenâze
nemâzını acele kılmak vâcib değildir, müstehabdır. Cenâze nemâzını, cemâ’at çok
olsun diyerek bekletmek mekrûh olduğu hâlde, cemâ’at çok olmak için, cenâzeyi
sâatlerce bekletip, sonra acele etmek vâcib diyerek, Âyet-el-kürsîyi ve nemâz
tesbîhlerini terk etmek pek yanlışdır. Bu yanlış âdeti ortadan kaldırarak,
cenâze olunca da Âyet-el-kürsîyi ve tesbîhleri okuyan müezzin efendilere
müjdeler olsun. Birinci kısm, 64. cü madde sonundaki düâ bahsine bakınız!].
Cenâze nemâzı kılındıkdan
sonra tabutun yanında düâ etmek câiz değildir. (Zübdet-ül-makâmât)da
diyor ki, (İmâm-ı Rabbânî “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” hazretlerinin
cenâze nemâzı kılındıkdan sonra, durup düâ yapılmadı. Hemen mezârlığa götürüldü.
Cenâze nemâzından sonra, ayakda düâ etmenin mekrûh olduğu, fıkh kitâblarında
yazılıdır. Ba’zı imâmlar yapıyorlar ise de, sünnete uygun değildir.) [Câiz
olmadığı (Bezzâziyye) fetvâsında da yazılıdır.]
Gözlerimi kapayıp, derin düşünüyorum,
hayâlimde, rûhumda, bir delîl görüyorum.
Kalbleri temizliyen, bakışlar önündeyim,
fekat bu, rü’yâ değil, bilmiyorum nerdeyim.
Bir teveccühle, gaflet perdelerini gideren,
bir tebessümle, sonsuz se’âdetleri veren.
İlm, irfân, kerâmet, hârikalar menba’ı,
bu dünyâ nazarında, sanki örümcek ağı.
Âşıkları ma’şûka, bu delîl kavuşdurmuş,
onun ardından giden, ebedî sultân olmuş.
Her sözünde rûhlara, âb-ı hayât damlıyor,
her kelâmı, kalblerden, pasları kaldırıyor.
Yalnız bir arzûsu var, bir mahbûb
peşindedir,
tecellî ile yanan, dağın ateşindedir.
Sohbeti, ehl-i soffa, huzûru andırıyor,
derdlere devâ olan, tiryâki dağıtıyor.
(İnsanların üstünü, doğru yolun rehberi,
hayât sırrını çözen, âriflerin serveri.
Güzellerin güzeli, rûhların tek matlûbu,
değil mahlûkun yalnız, Hâlıkın da mahbûbu).
Ya’nî, Resûlullahı, gösteren aynadır bu!
hadîsde bildirilen, (Sıla) sâhibidir bu!
İki bin müceddidi, o vâris-i enbiyâ,
hurmeti için yâ Rab, bizi ondan ayırma.
|