| 
 
53 
- 
İKİNCİ CİLD - 45.MEKTÛB  
                      
                      (İmâm-ı Rabbânî Ahmedî Fârûkî Serhendî) 
BÜYÜK 
ÂLİMLER
(Silsile-i aliyye) 
Nebî, Sıddîk ve Selmân, Kâsım, 
Ca’fer, Bistâmî, 
irfân kaynağı oldu, Ebül-Hasen 
Harkânî. 
  
Ebû Alî Fârmedî geldi sonra bu 
meydâna, 
çok Velî yetişdirdi, hem Yûsüf-i 
Hemedânî. 
  
Abdülhâlık Goncdüvânî, ma’rifetler 
semâsında, 
dünyâyı aydınlatdı, hem Ârif-i 
Rîvegerî. 
  
Mâverâ-ün-nehr ili, Tûr-i Sînâ gibi 
oldu, 
nûrlandıranlardan biri, Mahmûd-i 
İncirfagnevî. 
  
Alî Râmîtenîdir Azîzân ve pîr-i 
Nessâc, 
çok kerâmet gösterdi, Muhammed Bâbâ 
Semmâsî. 
  
Seyyid Emîr Gilâl de, ilm 
deryâsında sadef, 
andan meydâna geldi, Behâüddîn-i 
Buhârî. 
  
Alâ’üddîn-i Attâr, zemânının kutbu 
idi, 
Ya’kûb-ı Çerhîde oldu zâhir, 
envâr-ı rahmânî. 
  
Ubeydüllah-i Ahrâr ve kâdî Muhammed 
Zâhid, 
Dervîş Muhammed geldi ve Hâcegî 
Muhammed Emkenegî. 
  
Bâkî billahdan gelen, nûrlara kendi 
de katıp, 
binlerce kalb temizledi, imâm-ı 
Ahmed Rabbânî. 
  
Urvet-ül-vüskâ Ma’sûm ve 
Seyfeddînle seyyid Nûr, 
ve Mazherle Abdüllah, sonra Hâlid-i 
Bağdâdî. 
  
Feyz verdiler bunlar da, sonra bu 
nûru Abdüllah, 
Anadoluya yaydı, hem de Tâhâ-yı 
Hakkârî. 
  
Hem seyyid-i Sâlih de, kardeşin 
yerini tutup, 
fenâ-fillâha kavuşdu Sıbgatullâh-i 
Hîzânî. 
  
Bu üç Velînin sohbetlerinde 
yükselip, 
mürşid-i kâmil oldu, seyyid Fehîm-i 
Arvâsî. 
  
Bu otuzdört Velînin kalbleri, bir 
ayna gibi, 
yaydılar hep cihâna, envâr-ı 
Resûlillâhi. 
  
Bütün bu nûrlar en son, toplandı 
bir hazînede, 
ismi bu hazînenin: Abdülhakîm-i 
Arvâsî. 
  
Gelince kalblere müceddid-i elfin 
feyzi, 
yetişdi her yerde birer hakîkî 
Velî. 
  
Bu hâli görünce mason ile yehûdî, 
müslimânlara saldırdı, canavar 
gibi. 
  
Bu hücûmları, islâmı yok etmek 
içindi, 
bunu haber veriyor, Mâide sûresi. 
  
Hem bu sûre, islâma müşrikler 
saldıracak diyor, 
masonların müşrik olduklarını haber 
veriyor. 
  
Meşhûr yalanları ile aldatıp 
câhilleri, 
Ehl-i sünnetden ayırdılar, binlerce 
müslimânı. 
  
Hücûmlardan korunur, (Âyet-el 
kürsî) okuyan, 
hıfz-ı ilâhîde olur, (istigfâr 
düâsı) okuyan. 
  
Resûlullah buyurdu ki,
(Âhıretde azâb görmez, 
dünyâ işlerinde, bana tâbi’ olan). 
  
Se’âdete kavuşamaz, önderi şeytân 
olan! 
dostlar, ahbâblar kaldı mı, ne oldu 
anan baban? 
  
Bir hocamız, mason olmuş, dîne 
çatdı hiç durmadan, 
ingiliz diploması var, lâkin, 
kafası bomboş nâdân. 
  
Güler yüzle, tatlı dille, bol 
numara vermekle, 
arkadaşlarımı aldatdı, yalan 
sözlerle hemân. 
  
Îmânım var diyor, her bozuk inanan, 
Ehl-i sünnetdedir, iyi bil, hakîkî 
îmân! 
  
Çok şükr islâm âlimi gördüm, 
sözleri ilm ve irfân, 
dedi ki, (aldatılamaz, fen dersleri 
okuyan!) 
  
Dînimi ondan öğrendim, rûhu olsun 
şâdümân! 
Avrupa, hem Amerika, kısacası bütün 
cihân. 
  
Dinleri bozuk ise de, diyorlar 
vardır Nîrân! 
kâfirler yanacak, kurtulur ancak 
iyi insan! 
  
İyi insan olmak için, Muhammed 
aleyhisselâma inan, 
Cehenneme girmeyecek, bu son 
Peygambere uyan. 
  
Târîhi dikkat ile oku, ey körpecik 
Nev-civân! 
mala, makâma aldananın sonu olmuş 
âh, figân. 
  
Aman yâ Rabbî, el-aman! Garîb oldu 
âhır zemân! 
İslâmiyyet unutuldu, moda oldu 
harâm, yalan! 
  
Pârisde, Profesör olunca, 
Resûlullaha çatan, 
Hamîdullah kurtulamaz, ebedî 
azâbdan. 
  
(Fâideli Bilgiler) kitâbı, sözlerini yazıyor, 
Çok alçak olduğunu anlar, bunları 
okuyan. 
  
Seyyid Kutb denilen bir ahmak da, 
kendini müctehid zan ediyor, 
Mahv olur, doğru sanarak, sözlerine 
aldanan. 
  
Ömür geçer, herşey biter, 
kâfirlerin gideceği mekân. 
karanlık bir çukurdur, arkadaş olur 
yılan, çiyan, 
  
Hak teâlâ, bu vatanı pek 
kıymetlendirdi, 
toprağının çok yerine mü’minler 
secde etdi. 
  
Bu topraklardan gelen, ecdâdımızın 
seslerini duyan, 
anlar ki, Cennete kavuşur, Muhammed 
aleyhisselâma uyan. 
  
Yâ Rabbî! Bu vatanı koruyan 
kumandanlara yardım et, 
bu millete hizmet etmeği, herbirine 
nasîb et. 
  
Mü’minlere hizmet, çok büyük 
ni’metdir, 
bu ni’mete kavuşanın gideceği yer 
Cennetdir. 
  
Müslimânın kabri, Cennet bağçesi 
olur, 
bu ni’mete kavuşamaz, mü’minin 
kalbini kıran. 
  
Vandan gelen bir Velî İstanbulda, 
senelerce, 
bunları hep söyledi, yerleşdi 
hakîkî îmân. 
  
Ankaranın toprağı, 
binüçyüzaltmışikide, 
cem’i zıddeyn yaparak, şâd oldu 
Hâcı Bayrâm. 
  
Düâ edeceğin zemân, Silsileyi oku 
hemân! 
Sâlihleri söyleyince, yağar 
rahmet-i Rahmân! 
  
Selâm olsun, düâ olsun, bu yazardan 
dâimâ, 
Silsile-i aliyyenin ervâhına yâ 
Sübhân! 
  
Sonra, bir Fâtiha ile istigfâr düâsı okuyup, sevâbını 
Muhammed aleyhisselâmın mubârek rûhuna ve Enbiyânın ve Evliyânın ve Silsile-i 
aliyyenin ve Âbâ ve Ecdâdının ervâhına hediyye ve nûrlu kalblerine ilticâ 
etmelidir. 
1960 Erzincan. 
  
                                                |