40
-
ÜÇÜNCÜ CİLD - 68.MEKTÛB
(İmâm-ı Rabbânî Ahmedî Fârûkî Serhendî)
Bu mektûb, Mektûbâtın
üçüncü cildinin toplayıcısı olan Muhammed Hâşim-i Keşmîye “kaddesallahü teâlâ
sirrehül’azîz” yazılmışdır. Âlemin vehm mertebesinde yaratılmış olduğu
bildirilmekdedir:
Âlem mevhûmdur demek, vehmin
yapdığı şeydir demek değildir. Vehm de âlemden bir parçadır. Kendi kendini nasıl
var edebilir. Âlem mevhûmdur demek, Allahü teâlâ âlemi vehm mertebesinde yaratdı
demekdir. Âlem yaratılırken vehm yokdu. Fekat, Allahü teâlânın ilminde vardı.
(Mertebe-i vehm) demek, var olmayıp görünen demekdir. (Nokta-i cevvâle)den
meydâna gelen dâirenin varlığı, vehm mertebesindedir. [Ya’nî, bir ipin ucuna bir
taş bağlayıp, öteki ucundan tutup, ipi elimiz etrâfında çevirirsek, dönen taş,
karşıdan dâire şeklinde görünür. Dönen taş nokta-i cevvâledir. Görünen dâire de,
dâire-i mevhûmedir.] Dâire yokdur. Yalnız bir görünüşdür. Allahü teâlâ, bütün
mahlûkları bu mertebede yaratdı. Fekat, görünüşlerini devâm etdirmekdedir.
Böylece, var olmaları yanlış değil, doğrudur. Vehm mertebesinden kurtulup
(Nefs-i emrî) olmuşlardır. Ya’nî, yalnız geçici bir görünüş olmayıp, kalıcı
bir varlık olmuşlardır. Allahü teâlâ, dilerse, çirkinlikleri güzel yapar. Vehm
mertebesi, şaşılacak bir varlıkdır. Nefs-i emr mertebesindeki varlığa benzemez.
Onunla ilgisi, ilişiği yokdur. Zemân, mekân ve cihet bakımlarından onunla hiç
bağlılığı yokdur. Onunla bitişik, Ona uzak değildir. Nokta-i cevvâle nefs-i emr
mertebesinde vardır. Bundan hâsıl olan dâire ise, vehm mertebesindedir. Dâirenin
bu nokta ile hiç ilgisi yokdur. Noktanın hiçbir cihetinde değildir. Dâire hâsıl
olunca, bu nokta sınırlanmamışdır. Nokta, dâirenin sağındadır, solundadır veyâ
önündedir, arkasındadır yâhud üstündedir, altındadır denilemez. Dâire için böyle
şeyler, ancak onun gibi vehm mertebesinde bulunan varlıklar için söylenebilir.
Başka mertebede bulunan varlıklarla dâire arasında böyle cihetler yokdur.
Dâirenin meydâna gelmesi ile, bu nokta hiç sınırlanmamış ve bir sonu olmamışdır.
Eskisi gibidir.
Yukarıda bildirilen misâl
iyi anlaşılınca, Allahü teâlânın bu âlem ile olan hâli anlaşılır. Bu âlemin
yaratılması ile, Allahü teâlâ sınırlanmamış, bir sonu olmamışdır. Bir ciheti
olmamışdır. Allahü teâlâ için böyle şeyler nasıl söylenebilir ki, o yüksek
mertebede böyle şeyler yokdur. Kısa görüşlü birkaç uğursuz kimse, Allahü teâlâ
ile mahlûklar arasında, böyle bağlılıklar hâsıl oldu sanmış, Allahü teâlâ için
cihet olmuş demiş, bunun için, Kıyâmet günü Allahü teâlânın görüleceğine de
inanmamışlardır. Böyle şey olamaz demişlerdir. Câhilliklerini ve yalan
inanışlarını, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden üstün tutmuşlardır.
Allahü teâlâ görülürse, görenin bir cihetinde bulunur. Bu ise, Onun
sınırlanması, bir sonu olması demekdir demişlerdir. Yukarıdaki misâlden ve
açıklamadan anlaşıldı ki, Allahü teâlâ ile mahlûkları arasında böyle bir nisbet,
bağlantı hiç yokdur. Görüleceğini söyleseler de, söylemeseler de, yokdur.
Görülecek ve cihet olmıyacakdır. Bunu aşağıda dahâ açık anlatacağız. Bunlar
anlıyamıyorlar ki, bu yanlış düşünceleri, mahlûkların yaratılmalarına da engel
olmakdadır. Çünki, mahlûklar yaratılırken, Allahü teâlânın, mahlûkların bir
cihetinde bulunması düşüncesi ortaya çıkar. Bu da, Onun sınırlı olmasını, sonu
bulunmasını îcâb eder. Mahlûkların bir tarafında değil, her cihetdedir derlerse,
yine sınırlanmış olur, bir sonu olur.
Bu dar düşüncelerden
kurtulmak için, tesavvuf büyükleri gibi söylemelidir. Bu büyükler, âleme mevhûm
dediler. Böylece, Allahü teâlânın ciheti olması, sonu bulunması gibi dar
düşüncelerden kurtuldular. Âleme mevhûm demenin hiç zararı yokdur. Bu mevhûmluk,
hakîkî varlık gibidir. Sonsuz var olmak, sonsuz ni’metler ve azâblar olmak,
bunlar içindir. Eski Yunan felsefecilerinden (Sofistâiyye) denilen
ahmakların, âleme mevhûm demeleri böyle değildi. Vehmin yapması, hayâlin var
sanmasıdır demişlerdi. Bu iki (mevhûm olmak) arasında çok fark vardır.
Tekrâr bildirelim ki,
nokta-i cevvâleden hâsıl olan, mevhûm dâire, bu noktanın hiçbir cihetinde
değildir. Nokta, dâirenin cihetlerinin dışındadır. Bu dâirenin hepsini göz
olarak düşünsek, noktayı cihetsiz görür. Çünki, ikisi arasında cihet bağlantısı
yokdur. Cennetde de, insanın her yeri göz olsa, Allahü teâlâyı cihetsiz görür.
Bunda inanılmıyacak birşey yokdur. Cennetde, mü’minlerin her yeri göz olup
görecekdir. Cihetsiz olarak göreceklerdir. Dünyâda, Velîler, Allahü teâlânın
ahlâkı ile ahlâklandıkları için, her yerleri göz gibi olur. Dünyâda görülmez ise
de, görmüş gibi olurlar. Çünki, (Allahü teâlânın kendisi hep görür, hep işitir,
hep bilir) buyurdular. Onunla ahlâklanmış olan da, böyle olur. Sıfatlarının
herbiri de göz olup görür. Başka mü’minlere bu ni’met, inşâallahü teâlâ Cennetde
ihsân edilecekdir. Bunda inanılmıyacak birşey yokdur. Herşeyin doğrusunu yalnız
Allahü teâlâ bilir [ve dilediğine bildirir].
|