39
-
ÜÇÜNCÜ CİLD - 63.MEKTÛB
(İmâm-ı Rabbânî Ahmedî Fârûkî Serhendî)
Bu mektûb, mîr Mensûr
için yazılmışdır. Allahü teâlânın ihâta, kurb ve ma’ıyyet sıfatları üzerinde
ince bilgiler vermekdedir:
Allahü teâlâ için söylenen
Kurb ve Ma’ıyyet ve İhâta ve Sereyân ve Vasl ve İttisâl ve Tevhîd ve İttihâd
gibi sözler, Müteşâbihât ve Şathiyyât cinsindendirler. Bu sözlerle, bizim
anladığımız şeyler bildirilmemişdir. Bu sözleri işitince, akla, hayâle gelen
şeylerin hiçbiri Allahü teâlâda yokdur. Allahü teâlânın bunlarla hiçbir ilgisi,
ilişiği yokdur. Tesavvuf yolunun sonuna doğru şu kadar anlaşıldı ki, Allahü
teâlânın kurb ve ittisâli, aynada görülen şeylerin aynaya olan kurb ve ittisâli
gibidir. Aynada görünen şeylerden hiçbiri aynada yokdur. Görüntüden başka birşey
değildirler. Bunların aynaya olan kurb ve ittisâli, vehm olunan, hayâlde bulunan
şeylerin, dışarda var olan şeylere yakın ve bitişik denilmeleridir. Allahü
teâlâ, hakîkî vardır. Âlem ise, his ve vehm mertebesinde var görünmekdedir.
Bunun için, Allahü teâlânın mahlûklara yakın olması ve bitişik olması, dışarda
var olan şeyin, hayâlde bulunan, vehm olunan şeye yakın olması, bitişik
olmasıdır. Bundan dolayı, kurb ve ma’ıyyet gibi sözleri, Allahü teâlâ için
söylemek câiz olmakdadır. Pis, çirkin şeylerin aynada görünmesi ve aynanın
bunlar ile kurb ve ihâtası bulunması, ayna için bir ayb ve kusûr olmaz. Çünki,
ayna dışarda vardır. Aynada görünenler ise, dışarda yokdurlar. Yok olan şeyin
kötülükleri, kusûrları, var olan şeye te’sîr etmez. Böyle olmakla berâber,
Allahü teâlâ, âlemi his ve vehm mertebesinde yaratdığı hâlde, bunların geçici
olmamalarını, sonsuz kalmalarını istedi. Bunun için, dışarda var olanın
hâssalarını, özelliklerini bunlara verdi. Vehmde var olanlara, dışarda var
olanın sıfatlarını, işlerini ihsân eyledi. Bunun için vehmde olan kurb, ihâta
gibi şeyleri, dışarda bulunan kurb ve ihâta gibi yapdı. Hayâl olan şeyleri,
hakîkat şekline sokdu. Bunu iyi anlatabilmek için, misâl olarak deriz ki,
dışarda güzel birşeyi görmek tatlı geldiği gibi, onun aynadaki hayâlini görmek,
vehmde bulundurmak da tatlı gelmekde, sevilmekdedir. Hâlbuki, o şeyin kendisi
dışarda vardır. Aynada görmek ise, hayâl ve vehm olup, kendisi değildir. Fekat,
te’sîrleri, işleri birbirlerine benzemekdedir. Allahü teâlâ, lutf ve ihsân
ederek, mevhûm olan şeylerin te’sîrlerini, işlerini, mevcûd şeylerin
te’sîrlerine, işlerine benzetdiği için, mevhûm olanlarda, mevcûda ihsân edilen
ni’metlerden pay almak ümmîdi hâsıl oldu. Hakîkî var olana yakın olmak, kavuşmak
devletinin müjdeleri belirdi. Arabî beyt tercemesi:
Ni’mete kavuşanlara âfiyet olsun.
Zevallı âşık da, birkaç damlayla doysun!
Allahü teâlâ, bu çok
kıymetli ni’metini dilediğine ihsân eder. Allahü teâlâ, büyük ni’metler
sâhibidir.
İyi biliniz ki, Kurb [yakın
olmak] ve İttisâl [kavuşmak] gibi sözleri, yukarıda bildirdiğimizden başka dürlü
anlamak, Allahü teâlâyı, mahlûklarına benzetmek, maddeleşdirmek olur. En iyisi,
Kur’ân-ı kerîmde bildirilmiş olan bu kelimelere inanmalı, nasıl olduklarını
düşünmemelidir. Nasıl olduklarını araşdırmamalı, Allahü teâlâ bilir demelidir.
Bunlar, yukarıda bildirdiğimiz gibi düşünülürse, müteşâbih olmakdan çıkar,
mücmel ve müşkil olabilirler. Herşeyin doğrusunu yalnız Allahü teâlâ bilir.
Resûlullah, gündüz olurdu sâim,
Gece de, nemâza olurdu kâim.
Ümmet isen, ol Müctebâya,
Sünnete, mekrûha dikkat et dâim.
|