| 
 
29 
- 
İKİNCİ CİLD - 37.MEKTÛB  
                      
                      (İmâm-ı Rabbânî Ahmedî Fârûkî Serhendî) 
Bu mektûb, (Mektûbât)ın 
ikinci kısmını toplamış olan [Allahü teâlâ ondan râzı olsun!] fakîr, hakîr 
Abdülhayy için yazılmış olup, (Lâ ilâhe illallah) Tevhîd kelimesinin 
üstünlüklerini bildirmekdedir: 
Rabbimizin “celle sultânüh” 
gazabını, intikâmını söndürmek için (Lâ ilâhe illallah) güzel 
kelimesinden dahâ fâideli birşey yokdur. Bu güzel kelime, Cehenneme götüren 
gazabı söndürünce, dahâ küçük olan başka gazablarını elbette söndürür. Niçin 
söndürmesin ki, bir kul, bu güzel kelimeyi tekrâr tekrâr söyleyince, Ondan 
başkasını yok bilmekde, herşeyden yüz çevirip, hak olan bir ma’bûda dönmekdedir. 
Gazabının sebebi, kullarının, Ondan başkasına dönmesi, bağlanmasıdır. Mecâz 
âlemi olan bu dünyâda da, bu hâli görüyoruz. Zengin bir kimse, hizmetcisine 
kırılır, ona kızar. Hizmetci de, kalbi iyi olduğu için, herkesden yüz çevirip, 
bütün varlığı ile, efendisinin emrlerine sarılırsa, efendisi, ister istemez 
yumuşar. Merhamete gelir. Gazabı söner. İşte bu güzel kelime de, kıyâmet için 
ayrılmış olan doksandokuz rahmet hazînesinin anahtarıdır. Küfr karanlıklarını, 
şirk pisliklerini temizlemek için, bu güzel kelimeden dahâ kuvvetli, hiçbir 
yardımcı yokdur. Bir kimse, bu kelimeye inanınca, îmânın zerresi hâsıl olur. 
Bu güzel kelimeye inanarak, 
kalbinde zerre kadar îmân hâsıl eden kimse, kâfirlerin âdetlerini ve şirk 
pisliklerini yaparsa, bu güzel kelimenin şefâ’ati sâyesinde Cehennemden 
çıkarılır. Azâbda sonsuz kalmakdan kurtulur. Bunun gibi, bu ümmetin büyük 
günâhlarına şefâ’at edip azâbdan kurtaracak en kuvvetli yardımcı, Muhammed 
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”dir. Bu ümmetin büyük günâhları dedik. 
Çünki, önceki ümmetlerde büyük günâh işliyen pek az olurdu. Hattâ îmânını küfr 
âdetleri ile ve şirk pislikleri ile karışdıran da az idi. Şefâ’ate en çok 
ihtiyâcı olan bu ümmetdir. Önceki ümmetlerde, ba’zıları küfrde inâd etdi. 
Ba’zısı da, hâlis olarak îmâna gelip emrlere yapışdı. 
Bu güzel kelime ve 
Peygamberlerin sonuncusu “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vettehıyyât” gibi bir 
şefâ’atcı olmasaydı, bu ümmetin günâhları kendilerini helâk ederdi. Bu ümmetin 
günâhları çokdur. Fekat, Allahü teâlânın afv ve magfireti de sonsuzdur. Allahü 
teâlâ, bu ümmete afv ve magfiretini o kadar saçacak ki, geçmiş ümmetlerden 
hiçbirine böyle merhamet etdiği bilinmiyor. Doksandokuz rahmetini, sanki bu 
günâhkâr ümmet için ayırmışdır. İkrâm, ihsân, kabâhatliler, günâhlılar içindir. 
Allahü teâlâ, afv etmeği ve magfiret etmeği sever. Kusûr ve kabâhati çok olan bu 
ümmet kadar afv ve magfirete uğrayacak hiçbirşey yokdur. Bunun için, bu ümmet, 
ümmetlerin en hayrlısı oldu. Bunların şefâ’at edicisi olan bu güzel kelime, 
kelimelerin en kıymetlisi oldu. Bunların şefâ’atcileri olan Peygamberleri, 
Peygamberlerin en üstünü oldu “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vettehıyyât”. Furkân 
sûresi, yetmişinci âyetinde meâlen, (Allahü teâlânın, günâhlarını iyiliklerle 
değişdireceği kimseler, onlardır. Allahü teâlânın magfireti, merhameti 
sonsuzdur) buyruldu. 
Kerîmler ile yapılacak her iş kolay olur. 
Bunu yapmak, Allahü teâlâ 
için çok kolaydır. Ey Rabbimiz! Günâhlarımızı ve işlerimizde yapdığımız isrâfı, 
taşkınlığı afv et. Bizi doğru yolda bulundur! Kâfirlere gâlib gelmemiz için 
yardım et! Bu kelimenin üstünlüklerini dinleyiniz: 
Resûlullah 
“sallallahü teâlâ aleyhi ve âlihi ve selleme ve bâreke” buyurdu ki: (Lâ ilâhe 
illallah diyen kimse Cennete girer). Görüşleri kısa olan kimseler, bu söze 
şaşar. Bir kerre Lâ ilâhe illallah demekle, Cennete girmek nasıl olur der. Bu 
güzel kelimenin bereketlerini, fâidelerini bilmiyorlar. Bu fakîr [ya’nî imâm-ı 
Rabbânî “rahmetullahi aleyh”] anlıyorum ki, bu güzel kelimeyi bir kerre 
söylemekle, bütün kâfirleri afv edip, Cennete gönderseler yeri vardır. Bu 
mukaddes kelimenin bereketlerini, fâidelerini, bütün mahlûklara, kıyâmete kadar 
bölseler, hepsini doyuracağını görüyorum. Hele, bu mukaddes, güzel kelimeye (Muhammedün 
Resûlullah) kelimesi de eklenerek, teblîg ve tevhîd, inci gibi, yanyana 
dizilirse ve risâlet vilâyete yaklaşdırılırsa, vilâyetin ve nübüvvetin bütün 
üstünlükleri ve yükseklikleri, bir araya toplanmış olur. Bu iki se’âdetin yoluna 
kavuşduran, bu kelimelerdir. Vilâyeti, zıllerin, akslerin karanlıklarından 
kurtaran, temizleyen, nübüvveti en yüksek dereceye ulaşdıran, bu kelimedir. Ey 
Allahımız! Bizi bu güzel kelimenin fâidelerinden mahrûm bırakma! Bizi bu 
kelimelerden ayırma! Bu kelimeyi tasdîk edici olduğumuz hâlde cânımızı al! 
Kıyâmet günü, bizleri bu kelimeyi tasdîk edenler arasında bulundur! Bu kelime 
hurmetine ve bu kelimeyi bildirenler “aleyhimüssalevât vetteslîmât vettehıyyât 
velberekât” hurmetine, bizleri Cennete sok! Âmîn. 
Görüşün ve gidişin âciz 
kaldığı ve arzû, himmet kanatlarının düşdüğü ve her bilgi ve buluşun dışına 
çıkıldığı zemân, insanı, (Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah) tevhîd 
kelimesinden başka, birşey ilerletemez. Bu kelimenin âgûşuna sığınmadan, 
oralarda yükselmek olamaz. Sâlik, bu güzel kelimeyi bir kerre söylemekle, o 
makâma yükseliyor. Bu yüksek kelimenin işâret etdiği hakîkat sâyesinde, o 
makâmdan yukarıya ilerliyor. Kendinden uzaklaşıp, Allahü teâlâya yaklaşıyor. O 
yolun en az bir parçası, bütün bu gökler küresinden katkat çokdur. Bu kelimenin 
üstünlüğünü buradan anlamalıdır. Bütün mahlûkların, bu kelime yanında varlığı 
hiç kalır. Duyulmaz bile. Büyük bir deniz yanında, bir damla kadar da değildir. 
Bu güzel kelimenin derecelerinin meydâna çıkması, söyleyenlerin derecelerine 
göre olur. Söyleyenin derecesi ne kadar yüksek ise, bu mukaddes kelimenin 
büyüklüğü, o kadar çok meydâna çıkar. Arabî şi’r tercemesi: 
  
Güzelliği o kadar çok görünür, 
ona bakış, ne kadar çok olursa. 
  
Dünyâda bundan dahâ 
kıymetli, dahâ üstün bir arzû olmaz ki, insan, her bulunduğu yerde, [her işinde, 
her vazîfesinde] bu güzel kelimeyi tekrâr tekrâr söylemekle lezzet alsın ve haz 
duysun. Ammâ ne yapılabilir ki, bütün arzûlar ele geçmiyor. İnsanlarla konuşmak 
ve gaflete düşmek çâresiz oluyor. 
                                                |