| 
                                                         
                                                        
                                                        21 - 
                                                        
                                                        KİRÂ, ÜCRET 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Süâl: 
                                                        
                                                        Emânetci, mal sâhibinden 
                                                        emânet parası alınca, 
                                                        mal helâk olursa, malı 
                                                        ödemesi lâzım geliyor. 
                                                        [Kumar olmıyor.] Sigorta 
                                                        da böyle değil midir? 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Cevâb: 
                                                        Sigortacıdan alınan 
                                                        para, emânetcinin 
                                                        ödemesi gibi değildir. 
                                                        Çünki mal, sigortacıya 
                                                        teslîm edilmiş değildir. 
                                                        Gemiciye teslîm 
                                                        edilmişdir. Eğer, 
                                                        sigortacı, geminin 
                                                        sâhibi olursa, ecîr-i 
                                                        müşterek, ya’nî serbest, 
                                                        genel işçi olur. Mal 
                                                        elinde emânet olur. 
                                                        Verilen sigorta parası, 
                                                        emânetciye verilen para 
                                                        gibi olur. Bundan başka, 
                                                        emânetci ve ecîr-i 
                                                        müşterek, batma, ölüm ve 
                                                        benzerleri gibi, 
                                                        sakınılamıyacak 
                                                        sebeblerle elden çıkan 
                                                        malı ödemezler. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Süâl: 
                                                        
                                                        Kefâleti anlatmağa 
                                                        başlarken, deniliyor ki, 
                                                        bir kimse, birine, (Bu 
                                                        yoldan git! Bu yol 
                                                        emîndir, korkusuzdur) 
                                                        diyor. O da bu yoldan 
                                                        gidiyor. Yolda 
                                                        soyuluyor. Söyliyen 
                                                        kimse, bunun malını 
                                                        ödemez. (Bu yol emîndir. 
                                                        Eğer korkulu ise, 
                                                        soyulur isen öderim) 
                                                        derse, ödemesi lâzım 
                                                        olur. Sigorta da böyle 
                                                        değil midir? 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Cevâb: 
                                                        
                                                        Yol emîndir demek, emîn 
                                                        olduğunu biliyorum 
                                                        demekdir. Bir kimse, 
                                                        bilmiş olduğunu 
                                                        söylemekle kefîl olmaz. 
                                                        (Eğer söylediğim gibi 
                                                        değilse, öderim) deyince 
                                                        kefîl olur. Kefîl olarak 
                                                        aldatırsa, ödemesi lâzım 
                                                        olur. (Yolda soyulur 
                                                        isen öderim) demediği 
                                                        için kefîl olmaz. 
                                                        Ödemesi lâzım gelmez. 
                                                        Kefîl olacağını 
                                                        söylemesi, aldatmadığına 
                                                        alâmetdir. Meselâ, 
                                                        değirmene buğday getiren 
                                                        köylüye, değirmenci, bu 
                                                        kovaya koy dese, köylü 
                                                        de koysa, kovanın 
                                                        deliğinden, buğdaylar 
                                                        suya dökülüp sürüklense, 
                                                        gitse, değirmenci, koy 
                                                        derken kovanın delik 
                                                        olduğunu biliyorsa, 
                                                        buğdayları öder. Çünki, 
                                                        söylerken aldatmış oldu. 
                                                        Demek ki, aldatmak demek 
                                                        için, söyliyenin, 
                                                        tehlüke bulunduğunu 
                                                        bilmesi ve 
                                                        karşısındakinin ise, 
                                                        bilmemesi lâzımdır. 
                                                        Köylü, kovanın delik 
                                                        olduğunu görerek, 
                                                        bilerek buğdayını 
                                                        koyarsa, malını, kendi 
                                                        isteği ile ziyân etmiş 
                                                        olur. 
                                                        
                                                        
                                                        Sigortacının, tüccârı 
                                                        aldatmak kasdı olmadığı 
                                                        meydândadır. Geminin 
                                                        batıp, batmıyacağını 
                                                        bilmez. Hırsızların, yol 
                                                        kesenlerin tehlükesi 
                                                        varsa, bunu, sigortacı 
                                                        gibi, tüccâr da bilir. 
                                                        Tüccârın sigorta parası 
                                                        vermesi de, yolda 
                                                        tehlüke olduğunu bilip, 
                                                        malı elden çıkınca, 
                                                        bedelini alabilmesi 
                                                        içindir. Sigorta işi, 
                                                        yolcunun veyâ köylünün 
                                                        aldatılmasına 
                                                        benzememekdedir. 
                                                        
                                                        
                                                        Müslimân tüccârın, Dâr-ül-harbde, 
                                                        [ya’nî İngiltere gibi 
                                                        putlara tapınılan bir 
                                                        memleketde] bulunan bir 
                                                        harbî ortağı olup, bu 
                                                        ortağı, orada, sigortacı 
                                                        ile sözleşme (anlaşma) 
                                                        yapar ve helâk olan 
                                                        malın bedelini, orada 
                                                        sigortacıdan alıp, 
                                                        buradaki müslimân 
                                                        ortağına gönderirse, 
                                                        müslimân tüccârın, gelen 
                                                        bu parayı alması halâl 
                                                        olur. Çünki, fâsid olan 
                                                        sözleşme, Dâr-ül-harbde 
                                                        ve iki harbî arasında 
                                                        olmuşdur. Onların malı, 
                                                        kendi istekleri ile, 
                                                        müslimâna gönderilmişdir. 
                                                        Alması günâh olmaz. 
                                                        
                                                        
                                                        Müslimân tâcirin, Dâr-ül-harbe 
                                                        gidip, sigortacı kâfir 
                                                        ile orada sözleşme 
                                                        yapması ve helâk olan 
                                                        malın değerini, Dâr-ül-islâmda, 
                                                        sigortacının vekîlinden 
                                                        alması câiz olur. Çünki, 
                                                        Dâr-ül-harbde bir harbî 
                                                        ile yapılan sözleşmenin 
                                                        kıymeti yokdur. Harbînin 
                                                        malını, onun rızâsı ile 
                                                        almış olur. Kâfir ile 
                                                        sözleşmeği Dâr-ül-islâmda 
                                                        yapıp, malın bedelini 
                                                        kâfirden Dâr-ül-harbde 
                                                        alırsa, kâfirin isteği 
                                                        ile olsa bile, alması 
                                                        halâl olmaz. Çünki, bu 
                                                        parayı Dâr-ül-islâmda 
                                                        yapılan fâsid akd, ya’nî 
                                                        sözleşme sonucu olarak 
                                                        almakdadır. Dâr-ül-islâmda 
                                                        yapılan her akd 
                                                        mu’teberdir. Şer’î 
                                                        hükmleri yapılır. Bu akd, 
                                                        fâsid olduğu için 
                                                        harâmdır. İbni Âbidînden 
                                                        terceme, burada temâm 
                                                        oldu. 
                                                        
                                                        
                                                        Son asrın büyük 
                                                        âlimlerinden Muhammed 
                                                        Bahît-ül-Mutî-î 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyh” (Sükertah) 
                                                        risâlesinin 24. cü 
                                                        sahîfesinde, (Te’mîn, 
                                                        ya’nî sigorta 
                                                        sözleşmesi, fâsid bir 
                                                        akddir. Çünki, muhtemel 
                                                        olan bir tehlükeye 
                                                        bağlanan bir 
                                                        sözleşmedir. Bu ise 
                                                        kumardır) diyor. Ahmed 
                                                        İbrâhîm efendi de, (Mecellet-üş-şübbân-ül 
                                                        müslimîn)in 1941 
                                                        senesinin 3. cü 
                                                        sayısında, (Hayât 
                                                        sigortası, bir tehlükeye 
                                                        bağlanan bir kumardır) 
                                                        demekdedir. Bu âlimlere 
                                                        karşılık, doktor Sıddîk 
                                                        Muhammed Emîn Darîr, 
                                                        (Hedy-ül-islâmî)nin 
                                                        1975 senesi altıncı 
                                                        sayısında, (Sigorta 
                                                        yardımlaşmadır. Bir 
                                                        kimseye gelen tehlükeyi, 
                                                        birçok kimsenin 
                                                        paylaşmasını te’mîn 
                                                        etmekdedir. Sigortacı bu 
                                                        yardımlaşmağa kefîl 
                                                        olmakdadır. Sigortalı ve 
                                                        sigortacı, alacakları ve 
                                                        verecekleri paradan 
                                                        emîndirler. Sigorta, 
                                                        tehlükenin zarârından 
                                                        kurtulmak içindir. Kumar 
                                                        ise kendini tehlükeye 
                                                        atmakdır. Sigorta ciddî 
                                                        bir sözleşmedir. Kumar 
                                                        ise oyundur. Evet, 
                                                        sigorta, (Garer) 
                                                        bulunan, ya’nî sonu 
                                                        muhtemel ve şübheli olan 
                                                        bir (Akd)dir, bir 
                                                        sözleşmedir. Resûlullah 
                                                        “sallallahü aleyhi ve 
                                                        sellem”, garer bulunan 
                                                        satışı yasak etmişdir. 
                                                        Yakalamadan önce balığı 
                                                        satmak böyledir. 
                                                        Sigortadaki garer, garer-i 
                                                        fâhişdir. Fekat umûmî 
                                                        ihtiyâc olunca ve başka 
                                                        çâre bulunmayınca, garer 
                                                        bulunan akdler câiz 
                                                        olur. İmâm-ı Süyûtî 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyh”, ihtiyâcı şöyle 
                                                        ta’rîf etmekdedir: 
                                                        Memnû’ olanı kullanmazsa 
                                                        meşakkat hâsıl olacak 
                                                        hâldir. Fekat, 
                                                        kullanmazsa ölüm hâsıl 
                                                        olmaz). Tehlükeye, 
                                                        zarâra düşen insanın, 
                                                        yardıma ihtiyâcı inkâr 
                                                        edilemez. Fekat, kâr, 
                                                        kazanc için kurulmuş 
                                                        olmıyan teberru’ yardım 
                                                        şirketleri bu işi görür. 
                                                        Kâr, kazanc için 
                                                        kurulmuş olan sigorta 
                                                        şirketlerine lüzûm 
                                                        yokdur. Yardım 
                                                        şirketlerini, teberru’ 
                                                        edenler arasından 
                                                        seçilenler veyâ 
                                                        hükûmetler idâre eder. 
                                                        
                                                        
                                                        Muhammed Emîn Darîr, 
                                                        kendi fikri ile, kendi 
                                                        mantıkı ile büyük fıkh 
                                                        âlimlerine karşı 
                                                        geliyor. Hâlbuki, fikri 
                                                        de, mantıkı da fıkh 
                                                        ilmine uygun değildir. 
                                                        Evvelâ kumara 
                                                        yardımlaşma diyor. 
                                                        Düşünmiyor ki, 
                                                        islâmiyyet, kumar 
                                                        şeklinde şübheli olan 
                                                        yardımlaşmayı harâm 
                                                        etmiş, kazâ, felâket 
                                                        gelene, hayr 
                                                        sâhiblerinin teberru’ 
                                                        ederek, yardım 
                                                        yapmalarını teşvîk 
                                                        etmişdir. Zarâr görene, 
                                                        harâm yoldan değil, 
                                                        halâl yoldan yardım 
                                                        etmek lâzımdır. 
                                                        Sigortalı için, 
                                                        alacağından emîn 
                                                        olduğunu söylemesi, 
                                                        felâket geleceğini 
                                                        önceden bildiğini 
                                                        söylemek olur ki, bu 
                                                        sözü fıkh bilgisine ters 
                                                        düşdüğü gibi, îmâna da 
                                                        dokunmakdadır. Çünki, 
                                                        gaybı bilmek sözü insanı 
                                                        küfre götürür. Felâket 
                                                        gelirse alacağından 
                                                        emîndir demek istiyorsa, 
                                                        bu söz, sigortanın kumar 
                                                        olduğunu, harâm olduğunu 
                                                        söylemekdir ki, 
                                                        sigortayı savunurken, 
                                                        red etmiş olmakdadır. 
                                                        Birçok tüccâr, tehlükeli 
                                                        kazanc yollarına 
                                                        atılmakdadır. Bu 
                                                        tehlükeler ticâreti ve 
                                                        san’atı harâm etmemişdir. 
                                                        Hâlbuki, kumarda bu 
                                                        tehlükelerin hiçbiri 
                                                        yokdur. Hattâ kumar, 
                                                        tehlükesiz, zahmetsiz 
                                                        bir kazanc olduğu için 
                                                        harâm olmuşdur. Harbe 
                                                        hâzırlık yarışlarındaki 
                                                        ve ilm öğrenmekdeki 
                                                        kumara oyun demek ise, 
                                                        şaşılacak bir 
                                                        haksızlıkdır. Evet, 
                                                        oyunlarda kumar olur. 
                                                        Fekat her kumara oyun 
                                                        demek doğru değildir. 
                                                        Merhûm şeyh Ebû Zühre 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyh” de, sigortanın 
                                                        kumar olduğunu, garer 
                                                        bulunduğunu ve tehlüke 
                                                        olunca, sigortacının, 
                                                        tehlüke olmayınca da 
                                                        sigortalının gaben-i 
                                                        fâhiş ile zarar etdiğini, 
                                                        her sözleşmede, iki 
                                                        tarafın zarar ve 
                                                        kârlarında müsâvât, 
                                                        adâlet bulunmasının esâs 
                                                        olduğunu bildiriyor. 
                                                        Hayât sigortasının ise, 
                                                        açık bir kumar ve fâiz 
                                                        olduğunu yazıyor. Ayrıca 
                                                        1972 yılında Libyada 
                                                        Beydâ şehrinde toplanan 
                                                        konferansda, zarar ve 
                                                        tehlüke için olan 
                                                        sigortalar, dört 
                                                        mezhebin fıkh ilmlerine 
                                                        uymuyor ise de, âdet 
                                                        hâlini aldığından ve 
                                                        idhâlâtı artdırdığından 
                                                        câiz olacağına, hayât 
                                                        sigortasının ise açıkca 
                                                        kumar olup harâm 
                                                        olduğuna karâr 
                                                        verildiğini yazıyor. 
                                                        Bütün bunlardan 
                                                        anlaşılıyor ki, hiçbir 
                                                        sigorta halâl değildir. 
                                                        Tehlüke ve zarar 
                                                        sigortasına da câiz 
                                                        denilemez. Yardım 
                                                        sandıkları bu işi 
                                                        yapmakdadır. Fekat, 
                                                        yardım sandıklarına, 
                                                        hayr sâhibleri ve 
                                                        hükûmet para koyar. 
                                                        Buraya para koyan, 
                                                        bundan, istifâde edemez. 
                                                        İstifâdeye kalkışırsa 
                                                        kumar olur, harâm olur. 
                                                        Harâmların âdet hâlini 
                                                        alması, halâl olmalarına 
                                                        sebeb olamaz. 
                                                        
                                                        
                                                        Görülüyor ki, müslimân 
                                                        olsun, kâfir olsun, 
                                                        herhangi bir sigortacı 
                                                        ile Dâr-ül-islâmda 
                                                        yapılan sözleşme 
                                                        fâsiddir. Alınan ve 
                                                        verilen paralar 
                                                        harâmdır. Bir müslimânın, 
                                                        kâfir olan sigortacılar 
                                                        ile Dâr-ül-harbde 
                                                        sözleşme yapması ve 
                                                        ondan para alması halâl 
                                                        olur. Dâr-ül-islâmda 
                                                        semâvî, ya’nî kazâ ile 
                                                        âfet ile olan zararlar, 
                                                        sigorta şirketleri 
                                                        tarafından değil, 
                                                        (Yardım cem’iyyetleri)
                                                        tarafından 
                                                        ödenmelidir. Böylece, 
                                                        hem millete hizmet olur. 
                                                        Hem, cem’iyyete teberru’ 
                                                        [bağış] yapan hayr 
                                                        sâhibleri sevâb kazanır. 
                                                        Hem de, millet büyük bir 
                                                        günâhdan kurtulur. 
                                                        
                                                        
                                                        Sigortaya arabîde (Te’mîn) 
                                                        denilmekdedir. Sosyalist 
                                                        darbe olmadan evvelki 
                                                        Libya kanûnlarının ve 
                                                        Mısr kanûnlarının 747. 
                                                        ci ve Sûdân kanûnunun 
                                                        617. ci maddelerinde, 
                                                        (Ukûd-ül-gurer) 
                                                        başlığı altında ve Libyâ 
                                                        evkâf bakanlığının 
                                                        çıkardığı (Hedy-ül-islâmî)
                                                        mecellesinin 1395 
                                                        [m. 1975] mart 
                                                        nüshâsında sigortalar 
                                                        hakkında geniş bilgi 
                                                        vardır. Bu bilgilerin 
                                                        çoğunun islâmiyyete 
                                                        uygun olmadığı (Hedy-ül-islâmî)nin 
                                                        1975 ve 1976 
                                                        nüshâlarında yazılıdır. 
                                                        İslâmiyyetde sigortanın 
                                                        hiçbir nev’i yokdur. 
                                                        İslâmiyyetde (Vakf)
                                                        ve (Beyt-ül-mâl), 
                                                        (Yardım cem’ıyyetleri)
                                                        vardır. İşçi 
                                                        sigortalarının ve emekli 
                                                        sandıklarının işlerini 
                                                        Beyt-ül-mâl yapar. Beyt-ül-mâl, 
                                                        işçiden, me’mûrdan 
                                                        hiçbirşey almaz. 
                                                        Aylıklarından ve 
                                                        ücretlerinden, hiçbirşey 
                                                        kesmez. Çünki bunlar 
                                                        fakîrdirler. İşverenden, 
                                                        tüccârdan zekât alır. Bu 
                                                        işi hükûmet yapar. 
                                                        İşverenlerin, 
                                                        tüccârların 
                                                        defterlerini, 
                                                        hesâblarını inceliyerek 
                                                        zekâtlarını alır. Beyt-ül-mâla 
                                                        koyar. İşçilere, 
                                                        me’mûrlara, emeklilere 
                                                        buradan ev, ma’âş, geçim 
                                                        te’mîn eder. Böylece her 
                                                        müslimân, râhat, mes’ûd 
                                                        olarak yaşar. İşçi 
                                                        sigortalarında ve 
                                                        emânetcide toplanan ve 
                                                        ma’âşlardan kesilen 
                                                        malların, paraların (Lukata)
                                                        hükmünde 
                                                        olduklarını, büyük âlim 
                                                        Abdülhakîm efendi, 
                                                        va’zlarında bildirmişdir. 
                                                        Lukata, yerde bulunan 
                                                        mal demekdir. Bunlar ve 
                                                        mâl-ı habîs, sâhiblerine 
                                                        geri verilir. Sâhibleri 
                                                        bulunmazsa, fakîrlere 
                                                        verilir. Eline geçen 
                                                        fakîrin mülkü olurlar. 
                                                        Hükûmet, ticâret, 
                                                        zirâ’at, hattâ fabrika, 
                                                        ağır sanâyı’ yapmaz. 
                                                        Bunları husûsî teşebbüs, 
                                                        ya’nî millet yapar. Her 
                                                        çeşid sigortanın harâm 
                                                        olduğu, Yûsüf Kardâvînin
                                                        (El-halâl vel harâm) 
                                                        kitâbında vesîkaları ile 
                                                        yazılıdır. 
                                                        
                                                        
                                                        Kızılay, İhlâs vakfı 
                                                        gibi yardım teşkilâtı, 
                                                        dînin (Hibe) 
                                                        ahkâmına tâbi’dirler. 
                                                        Vakf değildirler. Çünki, 
                                                        altın ve kâğıd liralar 
                                                        vakf edilince, kimsenin 
                                                        mülkü olmazlar. Yardım 
                                                        cem’ıyyetlerine teberru’ 
                                                        edilen malları, paraları 
                                                        ise, alâkalı me’mûr kabz 
                                                        edince, cem’ıyyet 
                                                        reîsinin mülkü olur. 
                                                        Cem’ıyyetde çalışan 
                                                        me’mûrlar, cem’ıyyet 
                                                        reîsinin vekîlleridir.
                                                        (Hindiyye)de 
                                                        diyor ki, (Birisine para 
                                                        verip, bunu falanca 
                                                        fakîre ver dese, o 
                                                        fakîre kendi parasından 
                                                        verirse, aldığı parayı 
                                                        tazmîn etmesi [mislini 
                                                        ödemesi] lâzım olur. O 
                                                        parayı başka fakîre 
                                                        verirse, tazmîn etmez. 
                                                        Verdiği hediyyeye ivez 
                                                        [karşılık] olarak az 
                                                        birşey [meselâ makbûz 
                                                        denilen kâğıd] 
                                                        verilince, hediyyesini 
                                                        geri istiyemez. Aldığı 
                                                        sadakayı harâma sarf 
                                                        etdiği veyâ muhtâc 
                                                        olmadığı bilinmiyen 
                                                        sâili boş 
                                                        çevirmemelidir. 
                                                        Verdiklerini muhtâclara 
                                                        dağıtacağım deyince, 
                                                        sadaka vermesi lâzım 
                                                        olur). Bunun için 
                                                        teberru’ alırken, 
                                                        (Bunları muhtâclara ve 
                                                        hayr yapanlara 
                                                        vereceğiz) demelidir. 
                                                        Hediyye veyâ sadaka 
                                                        vermeğe teberru’ etmek 
                                                        denir. Alacağını afv 
                                                        etmeğe ibrâ denir. 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Yeni ilâc bulduk, diyor 
                                                        tabîbler, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Lokman gibi, devâ bilse, 
                                                        ne fayda. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Son nefesde söylemezse, 
                                                        bu diller, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        bülbül gibi dilin olsa, 
                                                        ne fayda. 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Milyonun olsa da, 
                                                        rızkını yersin, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        ecel şerbetini birgün 
                                                        içersin! 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Yalın ayak, başın açık 
                                                        gidersin, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        dünyâ dolu, malın olsa, 
                                                        ne fayda! 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        İlmin, rütben çok olsa 
                                                        da kardeşim, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        îmânın yoksa, günâh ise 
                                                        işin, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Secdeye hiç, koymadın 
                                                        ise, başın, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        dünyâya diktatör olsan, 
                                                        ne fayda. 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Sûr çalınıp, yıldızlar 
                                                        dökülünce, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        deniz kuruyup, sular 
                                                        çekilince, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Dağlar da, pamuk gibi 
                                                        atılınca, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        harâmdan mal 
                                                        toplamışsan, ne fayda. 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Cehennem, uzakdan 
                                                        gösterilince, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        ateşin, mahşer yerine 
                                                        sürünce, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Sırat köprüsüne, halk 
                                                        yürüyünce, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        arslan gibi gücün olsa, 
                                                        ne fayda? 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Halâl, harâm demez, 
                                                        toplarsın malı, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        yüzbin olsa, dersin 
                                                        milyon olmalı. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Gözün aç, bu dünyâ 
                                                        fânîdir fânî! 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        gidecek, sende çok 
                                                        dursa, ne fayda? 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Birgün olur, götürürler 
                                                        evinden, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        kurtuluş yok, Azrâilin 
                                                        elinden. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Allah) adını bırakma 
                                                        dilinden, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        bin yıl kadar ömrün 
                                                        olsa, ne fayda? 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Zahmetli iş yokdur, 
                                                        islâmiyyetde, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        kalbi, rûhu besler, 
                                                        ibâdetler de. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Ne için müslimân 
                                                        olmazsın, sen de? 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        kâfir, çok iyilik etse, 
                                                        ne fayda?  |