| 
                                                         
                                                        
                                                        21 - 
                                                        
                                                        KİRÂ, ÜCRET 
                                                        
                                                        
                                                        İcâre, bir malın, 
                                                        kendini değil de, 
                                                        menfe’atini ya’nî 
                                                        kullanılmasını satmak 
                                                        olup, kirâya vermek 
                                                        demekdir. Îcâb ve kabûl 
                                                        ile yapılır. Bu satışın 
                                                        semenine (Kirâ, 
                                                        ücret) denir. Mal 
                                                        sâhibine (Âcir) 
                                                        veyâ (Mûcir), 
                                                        kirâcıya ve işverene, 
                                                        ya’nî ücreti ödeyene, 
                                                        (Müste’cir), kendi 
                                                        kuvvetini veyâ san’atini 
                                                        kirâya verene, ya’nî 
                                                        çalışan kimseye 
                                                        (Ecîr) denir. 
                                                        Müste’cir, mûcirin 
                                                        malından, ecîrin de 
                                                        kuvvetinden veyâ 
                                                        san’atinden fâidelenip, 
                                                        buna karşı ücret ödeyen 
                                                        kimsedir. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Dürr-ül-muhtâr)da 
                                                        ve (Redd-ül-muhtâr)da 
                                                        diyor ki, bir mal, 
                                                        şer’an ve aklen nerede 
                                                        kullanılabilirse, o 
                                                        maksadla kullanmak için 
                                                        kirâya verilir. Kumaşı, 
                                                        ev ve mutbah eşyâsını, 
                                                        süs, gösteriş olarak 
                                                        bulundurmak için; evi, 
                                                        oturmayıp, köleyi, 
                                                        altını, gümüşü ve 
                                                        otomobili kullanmayıp, 
                                                        başkalarına gösteriş 
                                                        yapmak için kirâ ile 
                                                        almak fâsid olur. Ücret 
                                                        vermesi lâzım gelmez. 
                                                        Çünki, bu mallar, îcâb 
                                                        eden yerlerde kullanmak 
                                                        için kirâya 
                                                        verilmemişdir. Bunlar 
                                                        yersiz kullanılsa bile, 
                                                        kirâ vermek lâzım olmaz. 
                                                        Koklamak için çiçeği, 
                                                        kokan şeyi ve okumak 
                                                        için kitâbı kirâya 
                                                        vermek câiz değildir. 
                                                        Ücreti ve zemânı 
                                                        söylenerek âriyet 
                                                        vermekle de kirâya 
                                                        verilmiş olur. Fekat 
                                                        ücreti söylemeden kirâya 
                                                        vermek âriyet olmaz. 
                                                        Fâsid icâre olur. 
                                                        
                                                        
                                                        İcârenin sahîh olması 
                                                        için, ücretin ve 
                                                        menfe’atin bildirilmesi 
                                                        şartdır. Mekânın ve 
                                                        tarlanın menfe’ati, 
                                                        zemân bildirmekle belli 
                                                        olur. San’at 
                                                        sâhiblerinin, menfe’ati, 
                                                        zemânı ve işi birlikde 
                                                        söylemekle, nakl 
                                                        vâsıtalarında ise, bu 
                                                        ikiden herhangi birini 
                                                        söylemekle belli olur. 
                                                        Vakfın, yetîmin, Beyt-ül-mâlın 
                                                        olan tarla, üç seneden, 
                                                        ev, dükkân ise, bir 
                                                        seneden fazla kirâya 
                                                        verilemez. Uzun zemân 
                                                        kirâya verilmeleri için, 
                                                        Hanbelî mezhebi taklîd 
                                                        edilmelidir. Fekat, kirâ 
                                                        şartlarının hepsinin 
                                                        Hanbelî mezhebine uygun 
                                                        olması lâzım olur. Kirâ 
                                                        süresi içinde bozulup 
                                                        telef olan veyâ 
                                                        kullanırken helâk olan 
                                                        şeyleri kirâya vermek 
                                                        câiz değildir. Meselâ 
                                                        para kirâya verilmez. 
                                                        Çünki, kullanırken elden 
                                                        gider. Sütü için 
                                                        hayvânı, meyvesi için 
                                                        ağacı veyâ asmayı, koyun 
                                                        otlatmak için tarlayı, 
                                                        yünü için hayvânı kirâya 
                                                        vermek câiz değildir, 
                                                        fâsiddir. Altından ve 
                                                        gümüşden zînet eşyâsı 
                                                        süs olarak kullanmak 
                                                        için ve elbise, kumaş, 
                                                        giymek için kirâya 
                                                        verilir. Kadınlar yalnız 
                                                        zevclerine karşı 
                                                        süslenebilirler. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Fetâvâ-yı Feyziyye)de 
                                                        diyor ki, (Bey’de olduğu 
                                                        gibi, icâre de, lâzım 
                                                        olmıyan şart ile fâsid 
                                                        olur. Meselâ, değeri 
                                                        ma’lûm olan malını gemi 
                                                        ile belli iskeleye 
                                                        götürmesi için, belli 
                                                        ücret ile sözleşirken, 
                                                        gemicinin malın 
                                                        gümrüğünü kendi malından 
                                                        vermesini şart etmek 
                                                        fâsid olur. Fâsid 
                                                        icârelerde, sözleşilen 
                                                        ücret değil, ecr-i misl 
                                                        verilir. Bey’de olduğu 
                                                        gibi, icâreyi de ikâle 
                                                        ve fesh etmek câizdir). 
                                                        
                                                        
                                                        Müslimânın [Dâr-ül-islâmda] 
                                                        kâfire ücret ile hizmet 
                                                        etmesi mekrûhdur. İbni 
                                                        Âbidîn beşinci cild, 
                                                        ikiyüzellibirinci 
                                                        sahîfede diyor ki, 
                                                        (Ücret ile kâfirin 
                                                        şerâbını taşımak, kilise 
                                                        ta’mîr etmek ve 
                                                        hıristiyana zünnâr gibi 
                                                        küfr alâmetlerini satmak 
                                                        İmâm-ı a’zama göre 
                                                        câizdir. Müslimân 
                                                        müşterîye mecûsî mesti 
                                                        yapmak veyâ fâsık 
                                                        elbisesi dikmek 
                                                        mekrûhdur. Çünki, 
                                                        mecûsîye ve fâsıklara 
                                                        benzemeğe sebeb olmakdır). 
                                                        Kâfir kadının müslimân 
                                                        çocuğa ve müslimân 
                                                        kadının kâfir çocuğa süt 
                                                        anne tutulması câizdir. 
                                                        [Buradan anlaşılıyor ki, 
                                                        ölümden kurtarabilmek 
                                                        için, müslimâna kâfir 
                                                        kanı da vermek câiz 
                                                        olur.] Bir menfe’ati, 
                                                        başka cins menfe’at 
                                                        karşılığı kirâya vermek 
                                                        câizdir. Meselâ evin 
                                                        kirâsı karşılığı olarak 
                                                        tarlayı kirâlamak 
                                                        câizdir. Fekat, elbiseyi 
                                                        kirâya verip, kirâ 
                                                        olarak başka elbise 
                                                        almak câiz olmaz. Bir 
                                                        yeri, nemâz kılmak için 
                                                        kirâya vermek câiz 
                                                        değildir. Bunun kirâsını 
                                                        almak harâm olur. 
                                                        Burasını bir iş yapmak 
                                                        için kirâlamalı ve nemâz 
                                                        da kılmalıdır. 
                                                        
                                                        
                                                        Tahtâvî “rahmetullahi 
                                                        teâlâ aleyh”, (Dürr-ül-muhtâr) 
                                                        hâşiyesi, son cildin 
                                                        sonunda diyor ki, (Zâlim 
                                                        sultânların uşr olarak 
                                                        milletden alıp 
                                                        kullandıkları malları, 
                                                        uşr denilse dahî, uşr 
                                                        olmaz. Divândan 
                                                        Câmekiyyelerini almış 
                                                        olurlar, ya’nî, millete 
                                                        hizmet edenlere, 
                                                        devletin vereceği 
                                                        ücretleri, milletden 
                                                        toplamış olurlar. Bu 
                                                        aldıklarını, hizmet 
                                                        edenlere vermeleri 
                                                        lâzımdır. Tüccârdan 
                                                        aldıkları vergiler de 
                                                        böyledir.) 
                                                        
                                                        
                                                        Bir san’at sâhibine 
                                                        malzeme vererek birşey 
                                                        yapdırmak da, onu kirâ 
                                                        ile tutmak demekdir. 
                                                        Kirâ, deyn de, ayn da 
                                                        olabilir. Bey’de olduğu 
                                                        gibi, icâre de şart ile 
                                                        fâsid olur. 
                                                        (Mecmû’a-i Cedîde) 
                                                        sâhibi “rahmetullahi 
                                                        teâlâ aleyh” diyor ki, (Vakf 
                                                        dükkânın kirâcısı, 
                                                        mütevellînin izni ile 
                                                        dükkânı başkasına ferâğ 
                                                        [devr] ederken, 
                                                        dükkândan ölünceye kadar 
                                                        çıkarmamağı şart eylese, 
                                                        bu ferâğ câiz olmaz. 
                                                        Dükkânı geri alabilir). 
                                                        Burada da, üç dürlü 
                                                        muhayyerlik vardır: 
                                                        İcâre de ikâle 
                                                        olunabilir. Söz 
                                                        kesilince, ücret vermek 
                                                        lâzım olmaz. Ya’nî, âcir 
                                                        ücrete mâlik olmaz. 
                                                        Fekat, kendiliğinden 
                                                        peşin verir ise veyâ 
                                                        sözleşirken peşin 
                                                        verilmesi şart edilmeyip 
                                                        de, ayrılmadan önce, 
                                                        peşin olması şart 
                                                        edilirse, ücret mûcirin 
                                                        mülkü olur. Kirâyı 
                                                        vermezse, malı teslîm 
                                                        etmez. Etmiş ise, 
                                                        kirâcıyı habs 
                                                        etdirebilir. Mukâveleyi 
                                                        fesh edebilir. Fekat, 
                                                        malını geri teslîm 
                                                        almadan satamaz. Söz 
                                                        kesilirken şart etmekle, 
                                                        kirâ peşin olmaz. Peşin 
                                                        olan ücret verilmezse, 
                                                        âcir malı vermekden, 
                                                        ecîr de işi görmekden 
                                                        vazgeçebilir. Ücretin, 
                                                        müddet bitince verilmesi 
                                                        de şart olunabilir. Mal 
                                                        sâhibi veyâ başkası, 
                                                        malı kirâcıdan zorla 
                                                        alırsa, kirâcı 
                                                        kullanamadığı zemânın 
                                                        kirâsını vermez. 
                                                        
                                                        
                                                        Mal sâhibi, kirâyı peşin 
                                                        alıp, malı teslîm 
                                                        etmezse, geçen zemânın 
                                                        ücretleri mülkünden 
                                                        çıkar. Kirâcıya geri 
                                                        vermesi lâzım olur. 
                                                        Peşin verilmiş böyle 
                                                        paranın zekâtını 
                                                        hangisinin vereceğini,
                                                        (Fetâvâ-i hindiyye) 
                                                        şöyle anlatıyor: 
                                                        Kirâladığı evin on 
                                                        senelik kirâsı olarak 
                                                        bin lira peşin veriyor. 
                                                        Ev kendine teslîm 
                                                        edilmiyor. Âcir, bir 
                                                        sene sonra, elindeki bin 
                                                        liradan dokuzyüz 
                                                        lirasının zekâtını 
                                                        verir. İki sene sonra 
                                                        sekizyüz liranın verir. 
                                                        Her sene yüz lira 
                                                        noksânının ve ödediği 
                                                        zekât noksânının 
                                                        zekâtını verir. 
                                                        Müste’cir, bir ve iki 
                                                        sene sonra zekât vermez. 
                                                        Çünki, kendine geri 
                                                        verilecek para, nisâb 
                                                        mikdârını aşmaz. Üç sene 
                                                        sonra, üçyüz liranın, 
                                                        her sene, yüz lira 
                                                        fazladan, vermiş olduğu 
                                                        zekâtları düşerek 
                                                        kalanların zekâtlarını 
                                                        verir. Kirâ olarak, bin 
                                                        lira kıymetinde bir 
                                                        câriye vermiş olsaydı, 
                                                        âcir hiç zekât vermezdi. 
                                                        Çünki, aldığı câriye 
                                                        ticâret malı değildir. 
                                                        Müste’cir ise, eskisi 
                                                        gibi zekâtını verir. 
                                                        Ücret olarak hacm ile 
                                                        veyâ vezn ile ölçülen 
                                                        mal vermiş olsaydı, mal 
                                                        deyn ise, para gibidir. 
                                                        Ayn ise, câriye gibi 
                                                        olurdu. Âcir evi teslîm 
                                                        etmiş, parayı peşin 
                                                        almamış ise, zekât 
                                                        vermeleri aksine döner. 
                                                        Ya’nî âcir, müste’cir 
                                                        için yazdığımız gibi, 
                                                        müste’cir de, âcir gibi 
                                                        zekât verirler. 
                                                        
                                                        
                                                        Mal sâhibi, günlük 
                                                        kirâyı, her akşam 
                                                        istiyebilir. San’at 
                                                        sâhibleri, işçilik 
                                                        ücretini eşyânın 
                                                        sâhibinden alıncıya 
                                                        kadar, eşyâyı 
                                                        vermiyebilir. Eşyâ helâk 
                                                        olup, teslîm edemezse 
                                                        ücret alamaz. Kendisinin 
                                                        yapması şart edildi ise, 
                                                        başkasını çalışdıramaz. 
                                                        İşçiliği olmıyan 
                                                        hizmetlerde, meselâ 
                                                        hammâl, kayıkcı, şoför, 
                                                        ücret almadığı için 
                                                        eşyâyı habs edemez. Eşyâ 
                                                        helâk olursa ücretini 
                                                        alır. 
                                                        
                                                        
                                                        Ev ve dükkân kirâya 
                                                        verilirken içinde ne 
                                                        yapılacağı söylenmez 
                                                        ise, binâya zarâr 
                                                        vermiyecek her iş 
                                                        yapılabilir. Kirâcı evi 
                                                        ve dükkânı teslîm 
                                                        almadan önce, başkasına 
                                                        da kirâya verebilir. 
                                                        Taşınabilen şeyleri 
                                                        veremez. Kirâya verilmiş 
                                                        malı, başka bir kimse 
                                                        kullansa, gasb etmiş 
                                                        olur. Kirâcı kirâ 
                                                        vermez. 
                                                        
                                                        
                                                        Velîsinin izni olmadan, 
                                                        çocuğa iş yapdıran, 
                                                        ücret vermeğe mecbûrdur. 
                                                        
                                                        
                                                        Kirâya verilen mal, 
                                                        kirâcıya teslîm edilince 
                                                        emânet olup, kirâcının 
                                                        elinde kasdsız telef 
                                                        olunca ödemez. Âdet 
                                                        hâricinde kullanmak kasd 
                                                        sayılır. Tarla kirâya 
                                                        verilirken, ne ekileceği 
                                                        bildirilmeli veyâ herşey 
                                                        ekilebilir demelidir. 
                                                        Tarla, binâ yapmak, ağaç 
                                                        dikmek üzere de 
                                                        kirâlanabilir. Müddet 
                                                        bitince, bunları 
                                                        kaldırmak veyâ tarla 
                                                        sâhibinin bunları satın 
                                                        alması lâzımdır. Yonca 
                                                        da ağac gibidir. Ekin 
                                                        yetişmeden kirâ müddeti 
                                                        biterse, oluncıya kadar 
                                                        müddet uzatılır. Hayvân, 
                                                        binmek ve yük taşımak 
                                                        için, elbise, giymek 
                                                        için kirâlanır. Şarta 
                                                        uymayıp, hayvân, ev ve 
                                                        elbise zarâr görürse, 
                                                        kirâcı tazmîn eder. 
                                                        Zarâr vermiyen şeyleri 
                                                        şart ederse, yapmak 
                                                        lâzım olmaz. Meselâ, 
                                                        evde iki kişi oturacak 
                                                        denirse, üç, beş de 
                                                        oturabilir. Hayvâna, 
                                                        kamyona konacak eşyânın 
                                                        cinsi değil, ağırlık 
                                                        şart edilir. Fekat, 
                                                        zarârlı şey yüklenmez. 
                                                        Hayvânı çekerek veyâ 
                                                        döğerek sakat ederse 
                                                        öder. Hammâl, kamyon, 
                                                        şart edilen yoldan 
                                                        gitmeyip, eşyâ telef 
                                                        olsa, gitdiği yol işlek 
                                                        değilse veyâ ârızalı ise 
                                                        öder. Böyle değilse 
                                                        ödemez. Mektûblaşma ile 
                                                        de kirâlamak câizdir. 
                                                        Kirâlamada cevâb 
                                                        vermemek, kabûl demekdir. 
                                                        Kirâcı, tarlaya buğday 
                                                        ekeceğim deyip de yonca 
                                                        ekerse, sâhibi kirâyı 
                                                        artdırabilir. Terzi, 
                                                        caket yerine pantalon 
                                                        dikse, kumaş sâhibi, 
                                                        isterse pantalonu alır, 
                                                        isterse kumaşı ödetir. 
                                                        Mal sâhibi, dahâ fazla 
                                                        kirâ veren bulunca, 
                                                        müddet bitmeden, 
                                                        mukâveleyi bozamaz. 
                                                        Kirâda bulunan malı 
                                                        satın alan başka kimse, 
                                                        kontratı bitmeden 
                                                        kirâcıyı çıkaramaz. 
                                                        Müşterî, kontrat 
                                                        bitinciye kadar bekler 
                                                        veyâ bey’i mahkeme ile 
                                                        fesh etdirir. Senelik 
                                                        kirâsı söylenip, müddet 
                                                        söylenmez ise, müddet 
                                                        bir sene olur. Müddet, 
                                                        söz kesildiği gün 
                                                        başlar. Ücret ise, malı 
                                                        teslîm aldığı gün 
                                                        başlar. 
                                                        
                                                        
                                                        Bir dükkânı kirâlayıp 
                                                        teslîm alan kimse, bir 
                                                        müddet iş yapmayıp, 
                                                        dükkân kapalı kalsa, 
                                                        kirâyı tam vermesi 
                                                        lâzımdır. Bir senelik 
                                                        olmak üzere, her aylığı 
                                                        şu kadar liraya olarak 
                                                        câiz olduğu gibi, 
                                                        senelik toptan söylemek 
                                                        de câizdir. Kirâcı, 
                                                        san’atını değişdirirse, 
                                                        iflâs ederse, başka 
                                                        şehre yerleşirse kirâ 
                                                        fesh olur. 
                                                        
                                                        
                                                        Bir evin, bir odası 
                                                        yâhud bir dıvârı 
                                                        yıkılsa, kirâcı 
                                                        çıkabilir veyâ tam ücret 
                                                        ile başka odasında 
                                                        oturur. 
                                                        
                                                        
                                                        Kirâdaki binânın ve 
                                                        eşyânın ta’mîri ve 
                                                        zemânla tıkanmış 
                                                        boruların ta’mîri ev 
                                                        sâhibine âiddir. Ta’mîr 
                                                        etmezse, kirâcı evden 
                                                        çıkabilir. Fekat, 
                                                        yapdırmağa ev sâhibini 
                                                        cebr edemez. Ev 
                                                        sâhibinin izni ile kendi 
                                                        yaparsa, parasını 
                                                        kesebilir. Kendiliğinden 
                                                        yaparsa, kesemez. 
                                                        Kullanmağa lâzım 
                                                        şeylerin [meselâ hamur 
                                                        ocağı] ta’mîr parasını 
                                                        kirâdan kesemez. 
                                                        
                                                        
                                                        Kirâcı, mala zarar 
                                                        verirse, mal sâhibi 
                                                        çıkaramaz. Fekat, 
                                                        mahkemeye verir. 
                                                        
                                                        
                                                        Habshâne ve gardıyan 
                                                        ücretini (Beyt-ül-mâl) 
                                                        öder. Beyt-ül-mâl yoksa, 
                                                        alacaklı öder. Mahkeme 
                                                        masraflarını, da’vâcı 
                                                        öder. Kirâ müddeti 
                                                        hitâmında, ev sâhibi 
                                                        gâib ise, kirâ müddeti, 
                                                        kendiliğinden bir misli 
                                                        uzar. Kirâcı gâib olunca 
                                                        da böyledir. Ya’nî, mal 
                                                        sâhibi, kirâcının çoluk 
                                                        çocuğunu evinden 
                                                        çıkaramaz. Fekat müddet 
                                                        bitmeden önce, başkasına 
                                                        kirâya vermiş ise, 
                                                        müddet sonunda, birinci 
                                                        akd biter. İkincisi 
                                                        başlar. Birinci 
                                                        kirâcının çoluk çocuğunu 
                                                        evden çıkarabilir. 
                                                        Müddet hitâmında, iki 
                                                        taraf da, icâreyi fesh 
                                                        edebilir. Fekat, akd 
                                                        yapılmış olanın yanında 
                                                        fesh edilmesi lâzımdır. 
                                                        
                                                        
                                                        Kirâ müddeti bitince, 
                                                        mal sâhibi uzatmaz ise, 
                                                        kirâcı çıkar. Malı, 
                                                        olduğu gibi teslîm 
                                                        etmesi lâzımdır. Teslîm 
                                                        etmezse, gasb etmiş 
                                                        olur. Fekat, kullanma 
                                                        sebebi ile, herkes için 
                                                        hâsıl olması âdet olan 
                                                        harâblık, kabâhat 
                                                        sayılmaz. 
                                                        
                                                        
                                                        Bir mahalden, bir 
                                                        mahalle gitmek üzere 
                                                        mu’ayyen bir hayvân, 
                                                        araba, motor, kamyon 
                                                        kirâlandığı gibi, 
                                                        mu’ayyen insanın veyâ 
                                                        eşyânın götürülmesi de 
                                                        sözleşilebilir. Vâsıta, 
                                                        yolda kalırsa, birinci 
                                                        şekldeki kirâlamada, 
                                                        müşterî muhayyer olup, 
                                                        dilerse, ta’mîr oluncıya 
                                                        kadar bekler, dilerse, 
                                                        vazgeçip oraya kadar 
                                                        olan parayı verir. 
                                                        İkinci sözleşme hâlinde 
                                                        ise, vâsıta sâhibi, 
                                                        başka vâsıta ile hemen 
                                                        götürmeğe mecbûrdur. 
                                                        Vâsıtadan eşyâyı 
                                                        indirmek de ona âid 
                                                        olur. Yol tehlükeli olup 
                                                        geri dönülürse, hiç 
                                                        ücret verilmez. 
                                                        
                                                        
                                                        Hamâm ve hacâmat parası 
                                                        almak câizdir. Erkek 
                                                        hayvânın dişiye aşması 
                                                        ücreti alınmaz, 
                                                        harâmdır. [Dişi, erkeğin 
                                                        köyüne götürülürse, 
                                                        aygırın sâhibine gıdâ ve 
                                                        hizmet masrafı ödenir.] 
                                                        Ustanın, yapdığı şeyi 
                                                        belli zemân için garanti 
                                                        etmesi, sahîh değildir. 
                                                        Bu zemân içinde 
                                                        bozulursa, ta’mîr etmez. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Hülâsa)da 
                                                        diyor ki, (Dinlemek için 
                                                        hâfızı ve okumak için 
                                                        kitâbı kirâlamak câiz 
                                                        değildir). Kur’ân-ı 
                                                        kerîm öğreten hocaya 
                                                        hediyye vermek lâzımdır. 
                                                        
                                                        
                                                        Ezân, imâmlık, Kur’ân-ı 
                                                        kerîm ve mevlid okumak, 
                                                        din bilgisi öğretmek 
                                                        için ücret almak câiz 
                                                        değil ise de, imâmlık, 
                                                        müezzinlik ve ilm 
                                                        öğretmek için almağa izn 
                                                        verilmişdir. Harâm işler 
                                                        için ücret almak câiz 
                                                        değildir. 
                                                        
                                                        
                                                        Her dürlü kirâyı, ücreti 
                                                        vermiyen habs olunur. 
                                                        [Her çeşid nakl 
                                                        vâsıtalarının ücretini 
                                                        vermek, hiyle yapmamak 
                                                        lâzımdır. Umûmî 
                                                        hizmetlerde, emniyyet ve 
                                                        sıhhat işlerinde çalışan 
                                                        memûrların, işçilerin, 
                                                        idârecilerin ücretlerini 
                                                        hükûmetler, belediyeler 
                                                        vermekde ve her dürlü 
                                                        masraflarını 
                                                        karşılamakdadırlar. Bu 
                                                        ödemeleri, milletin 
                                                        vekîlleri olarak 
                                                        yapıyorlar. Bu paralara 
                                                        kaynak olmak için, 
                                                        milletden vergi 
                                                        alıyorlar. Bu vergileri 
                                                        ödememek veyâ hiyle 
                                                        yapmak, günâh olur. İbni 
                                                        Âbidîn “rahmetullahi 
                                                        teâlâ aleyh” (Redd-ül-muhtâr)ın 
                                                        uşr bahsi sonunda ve 
                                                        (Bahr-ür-râık) 
                                                        sâhibi “rahmetullahi 
                                                        teâlâ aleyh” Şurb 
                                                        fasllarında diyor ki, 
                                                        (Kimsenin mülkü olmıyan 
                                                        umûmî nehrin 
                                                        temizlenmesi masrafı, 
                                                        Beyt-ül-mâlın cizye ve 
                                                        harâc kısmından verilir. 
                                                        Zekât ve uşr kısmından 
                                                        verilmez. Çünki zekât 
                                                        paraları, yalnız fakîr 
                                                        olan müslimânlara 
                                                        verilir. Beyt-ül-mâlın 
                                                        bu kısmının geliri 
                                                        yoksa, oradaki insanlar 
                                                        temizler. 
                                                        Temizlemezlerse, 
                                                        fakîrler zor ile 
                                                        çalışdırılır. 
                                                        Zenginlerden de, para 
                                                        alınıp, masraflar 
                                                        karşılanır). 
                                                        (Mecelle)nin 1321. 
                                                        ci maddesinde de böyle 
                                                        yazılıdır. Uşr bahsi 
                                                        sonunda ve Beyt-ül-mâlı 
                                                        anlatırken bildirilen 
                                                        umûmî hizmetlerin 
                                                        masrafları da, hep böyle 
                                                        karşılanır. Görülüyor 
                                                        ki, hükûmetin ve 
                                                        belediyelerin, 
                                                        yapdıkları hizmetlerin 
                                                        masraflarını milletden 
                                                        istemeğe, hattâ zor ile 
                                                        almağa hakları vardır.] 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Dürr-ül-muhtâr) 
                                                        
                                                        
                                                        sâhibi “rahmetullahi 
                                                        teâlâ aleyh” beşinci 
                                                        cildde, icâreyi 
                                                        anlatırken, otuzdördüncü 
                                                        sahîfede diyor ki: Günâh 
                                                        işliyenleri, meselâ 
                                                        şarkı söyliyenleri, ölü 
                                                        için medhiyye söyleyip 
                                                        ağlıyanları ve 
                                                        çalgıcıları kirâ ile 
                                                        tutmak sahîh değildir. 
                                                        Oyun için davul çalmak 
                                                        da böyledir. Askerler 
                                                        için, düğün için davul 
                                                        çalmak câizdir. 
                                                        Şarkıcının, çalgıcının 
                                                        kazandığı parayı, 
                                                        sâhiblerine geri vermesi 
                                                        lâzımdır. Sâhibleri 
                                                        bilinmezse, fakîrlere 
                                                        sadaka vermelidir. 
                                                        Bunlar, kirâ ile 
                                                        tutulmayıp, önceden şart 
                                                        etmeyip, hediyye olarak 
                                                        verilirse, alması halâl 
                                                        olur. Fekat, yine tayyib, 
                                                        iyi para değildir. Çünki, 
                                                        âdet hâline gelen 
                                                        hediyyeler, şart edilen 
                                                        ücret gibidir. 
                                                        
                                                        
                                                        İbâdet yapmak için de 
                                                        adam kirâlamak ve nemâz 
                                                        kılmak için ev 
                                                        kirâlamak, Hanefî ve 
                                                        Hanbelî mezheblerinde 
                                                        sahîh değildir. Meselâ, 
                                                        ücret ile ezân okutmak, 
                                                        hacca göndermek, imâm 
                                                        tutmak, Kur’ân-ı kerîm 
                                                        öğretmek, din dersi 
                                                        öğretmek câiz değildir. 
                                                        Şâfi’î ve Mâlikî 
                                                        mezheblerinde, kabr 
                                                        başında ve sâhibinin 
                                                        yanında ücret ile Kur’ân-ı 
                                                        kerîm okutmak câizdir. 
                                                        Fekat, bu mezheblerde, 
                                                        beden ile yapılan 
                                                        ibâdetlerin sevâbları, 
                                                        başkalarının rûhuna 
                                                        gönderilemez. Sonradan 
                                                        gelen din âlimleri [din 
                                                        düşmanları değil], 
                                                        Kur’ân-ı kerîm ve din 
                                                        dersi öğretmek ve ezân, 
                                                        imâmlık için para ile 
                                                        adam tutmak câiz olur 
                                                        dedi. Bunlara, 
                                                        sözleşilen ücretin 
                                                        verilmesi lâzım olur. 
                                                        Vermiyen habs olunur. 
                                                        İbni Âbidîn bu satırları 
                                                        açıklarken buyuruyor ki: 
                                                        Aslında, ücret ile 
                                                        ibâdet yapdırmak câiz 
                                                        değildir. Çünki, hadîs-i 
                                                        şerîfde, (Kur’ân-ı 
                                                        kerîm okuyunuz. Fekat, 
                                                        bunu geçim vâsıtası 
                                                        yapmayınız!) 
                                                        buyuruldu. Bir hadîs-i 
                                                        şerîfde, (Ezân 
                                                        okuyun. Ezân için ücret 
                                                        almayın!) buyuruldu. 
                                                        Son zemânlarda, dinde 
                                                        gevşeklik olduğundan, 
                                                        Kur’ân-ı kerîmin ve din 
                                                        bilgilerinin 
                                                        unutulmaması ve 
                                                        imâmlığın, müezzinliğin 
                                                        yapılabilmesi için ücret 
                                                        ile yapdırılması zarûret 
                                                        hâline gelmişdir. Fekat 
                                                        bu fetvâ, bütün 
                                                        ibâdetlerin ücret ile 
                                                        yapılabileceğini 
                                                        göstermez. Yalnız 
                                                        saydıklarımız zarûret 
                                                        olup, mezhebin aslından 
                                                        dışarıda bırakılmakdadır. 
                                                        Hâfızlara ücret ile 
                                                        Kur’ân-ı kerîm okutmak 
                                                        zarûret olmadığı için, 
                                                        muhakkak câiz değildir. 
                                                        Tâc-üş-şerî’a, (Hidâye) 
                                                        şerhınde diyor ki, 
                                                        (Ücret ile okunan Kur’ân-ı 
                                                        kerîmden, ne ölüye, ne 
                                                        de okuyana sevâb hâsıl 
                                                        olmaz.) Aynî, (Hidâye) 
                                                        şerhınde diyor ki, 
                                                        (Hâfızlar, para için, 
                                                        mal için okumamalıdır. 
                                                        Hâfız da, parayı veren 
                                                        de günâha girer.) 
                                                        (Cevhere) kitâbında, 
                                                        (Ücret ile, belli bir 
                                                        zemân Kur’ân-ı kerîm 
                                                        okutmak câiz değil 
                                                        diyenler olduğu gibi, 
                                                        câiz diyenler de oldu. 
                                                        Doğrusu da budur) diyor. 
                                                        Burada, (Kur’ân-ı kerîm 
                                                        öğretmek) yerine, 
                                                        yanlışlıkla (Kur’ân-ı 
                                                        kerîm okutmak) yazıldığı 
                                                        hâtıra gelmekdedir. 
                                                        Nitekim (Cevhere)nin 
                                                        [1301] yılı İstanbul 
                                                        baskısında, (Câiz 
                                                        değildir diyenler 
                                                        haklıdır) diyor. Kur’ân-ı 
                                                        kerîm öğretmek ile 
                                                        Kur’ân-ı kerîm okumağı 
                                                        karışdırmamak lâzım 
                                                        olduğunu, şeyh-ul-islâm 
                                                        Hayreddîn-i Remlî 
                                                        açıklamakda ve (Kur’ân-ı 
                                                        kerîmi ücret ile okumak, 
                                                        bâtıldır, bid’atdir. 
                                                        Dört halîfe zemânında, 
                                                        hiç kimse bunu işlemedi. 
                                                        Kur’ân-ı kerîm öğretmeğe 
                                                        zarûret vardır. Mezâr 
                                                        başında, ücret ile 
                                                        Kur’ân-ı kerîm okutmak 
                                                        için ise zarûret yokdur) 
                                                        buyurmakdadır. Câiz olup 
                                                        olmamak şübhesi, Kur’ân-ı 
                                                        kerîm öğretmek için 
                                                        alınan paradadır. Kur’ân-ı 
                                                        kerîm ve mevlid okumak 
                                                        için ücret almağa câiz 
                                                        diyen olmamışdır. Din 
                                                        kardeşinin kabrini 
                                                        ziyâret edip, rûhuna 
                                                        Kur’ân-ı kerîm okumak 
                                                        iyidir. Fekat, ölürken 
                                                        bunu vasıyyet etmek câiz 
                                                        değildir. Okuyana yardım 
                                                        niyyeti ile de câiz 
                                                        olmaz. Para vererek 
                                                        Kur’ân-ı kerîmden Rukye 
                                                        [muska] yazdırmak câiz 
                                                        buyurmuşlar ise de, bu, 
                                                        tedâvî ücretidir [ve 
                                                        kâğıd, mürekkeb 
                                                        ücretidir]. İbâdet 
                                                        ücreti değildir. İbni 
                                                        Âbidînden terceme temâm 
                                                        oldu. 
                                                        
                                                        
                                                        Hamza efendi 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyh”, (Bey’ ve Şirâ) 
                                                        risâlesinde diyor ki, 
                                                        (Para ile Kur’ân-ı kerîm 
                                                        ve başka şeyler [Mevlid] 
                                                        okutmak harâmdır. Bu 
                                                        parayı fakîrlere sadaka 
                                                        verip, sevâbını ölüye 
                                                        bağışlamalıdır. Ücret 
                                                        ile yalnız Kur’ân-ı 
                                                        kerîm, din dersi 
                                                        öğretmek, imâmlık, 
                                                        müezzinlik câiz 
                                                        görülmüşdür). 
                                                        
                                                        
                                                        [(Hadîka) ve (Berîka) 
                                                        son sahîfelerinde diyor 
                                                        ki, (Hâfız pazarlık 
                                                        etmeden, Allah rızâsı 
                                                        için hatm, cüz’ veyâ 
                                                        mevlid okursa, okutanın 
                                                        hediyye etdiğini alması 
                                                        câiz olur. İ’tirâz 
                                                        ederse, aldığı harâm 
                                                        olur). Okutanın da az 
                                                        vermesi câiz değildir. 
                                                        İmâm-ı Zâhidî 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyh” (Hâvî) 
                                                        kitâbında, (Hatm okutmak 
                                                        için, hâfıza, kırkbeş 
                                                        dirhem [gümüş veyâ 
                                                        dörtbuçuk miskal, ya’nî 
                                                        bir liralık üç altın]den 
                                                        az hediyye vermek câiz 
                                                        değildir) buyuruyor. Ne 
                                                        kadar çok verirse, 
                                                        sevâbı o kadar çok olur. 
                                                        İbni Âbidîn, beşinci 
                                                        cild, 
                                                        ikiyüzkırkdokuzuncu 
                                                        sahîfede buyuruyor ki: 
                                                        (Hâkimlik gibi 
                                                        ibâdetleri, ücret şart 
                                                        etmeden kabûl edip işe 
                                                        başlamalı, sonra iş 
                                                        veren ne verirse 
                                                        almalıdır. Bu kadar para 
                                                        verirsen yaparım, 
                                                        vermezsen yapmam demek 
                                                        bâtıl olur, ücreti 
                                                        alması harâm olur). 
                                                        Hâfız, okumak için, çok 
                                                        veren ile az vereni 
                                                        ayırd etmemelidir. Ayırd 
                                                        ederse, para kazanmak 
                                                        için hâfız olmuş 
                                                        demekdir. Bu ise, 
                                                        harâmdır. Hâfızlar, 
                                                        Kur’ân-ı kerîm ve mevlid 
                                                        okumakla geçinmemeli. 
                                                        Bunları, para 
                                                        düşünmeden, Allah rızâsı 
                                                        için okumalıdır. 
                                                        İmâmlıkla, san’atle veyâ 
                                                        ticâretle 
                                                        geçinmelidirler. Kur’ân-ı 
                                                        kerîmi basdırıp 
                                                        satanlar, bunu 
                                                        kitâbcılık ticâretine 
                                                        âlet edenler, Kur’ân-ı 
                                                        kerîm öğretilmesine, 
                                                        okunmasına sebeb olmak 
                                                        niyyeti ile olursa, câiz 
                                                        ve sevâb olur. Aldığı 
                                                        satış parası halâl olur. 
                                                        Fekat, böyle niyyetin 
                                                        alâmeti vardır ki, mal 
                                                        oluş fiyâtına yakın, az 
                                                        bir kârla satmalıdır. 
                                                        Geçimi başka kitâblardan 
                                                        sağlanıyorsa, Kur’ân-ı 
                                                        kerîmi kârsız 
                                                        satmalıdır. (Şir’â)da 
                                                        diyor ki, (Mu’âz bin 
                                                        Cebel “radıyallahü teâlâ 
                                                        anh” hazretlerine, 
                                                        falanca, Kur’ân-ı kerîm 
                                                        yazıp satıyor 
                                                        dediklerinde, bu, Kur’ân-ı 
                                                        kerîm satmak değildir. 
                                                        Kâğıd ve işçilik ücreti 
                                                        istemekdir. Kur’ân-ı 
                                                        kerîmi satmak demek, onu 
                                                        para ile, ücret ile 
                                                        öğretmekdir buyurdu). 
                                                        Kur’ân-ı kerîmi, 
                                                        okuyarak geçim vâsıtası 
                                                        yapmak için ezberliyen 
                                                        hâfızlar ve tecvîd ile 
                                                        okumayıp, tegannî ile 
                                                        okuyan hâfızlar, 
                                                        gerçekden hamele-i 
                                                        Kur’ân değildir. (Çok 
                                                        hâfızlar vardır ki, 
                                                        Kur’ân-ı kerîm, bunlara 
                                                        la’net eder) hadîs-i 
                                                        şerîfinde 
                                                        bildirilenlerden 
                                                        olurlar]. 
                                                        
                                                        
                                                        Kirâya verdiği malı 
                                                        teslîm etmezse, teslîm 
                                                        edinciye kadar habs 
                                                        olunur. 
                                                        
                                                        
                                                        Müşterek olan mal, ancak 
                                                        ortağa kirâya verilir. 
                                                        İmâmeyn başkasına da 
                                                        verilebilir buyurdu. Bir 
                                                        evi, birkaç kişiye 
                                                        kirâya vermek câizdir. 
                                                        Ma’lûm ücret ile süt ana 
                                                        tutmak câizdir. Çocuğu 
                                                        ve bezlerini yıkamak, 
                                                        yidirmek de ona âid 
                                                        olur. Erkek, âilesini 
                                                        süt analığa 
                                                        göndermiyebilir. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Fâsid icâre: 
                                                        
                                                        İpliğin bir kısmını, 
                                                        dokumacıya kirâ olarak 
                                                        bırakmak üzere dokutmak, 
                                                        eşyâdan bir kısmını, 
                                                        kirâ olarak vermek üzere 
                                                        taşıtmak için hayvân 
                                                        kirâlamak, unun bir 
                                                        kısmını, kirâ vermek 
                                                        üzere, buğday öğütmek 
                                                        fâsiddir. Bir kimse, 
                                                        birinin malını, iznsiz 
                                                        kullansa, ücret vermez. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Ecîr-i müşterek: 
                                                        
                                                        
                                                        Serbest işçi demekdir. 
                                                        Ya’nî herkese işler. 
                                                        Yâhud, yalnız bir 
                                                        kişiye, zemân belli 
                                                        olmadan işler. Ancak 
                                                        işini bitirince, ücreti 
                                                        verilir. Eşyâ, elinde, 
                                                        emânet olup, helâk 
                                                        olursa ödemez. Fekat, 
                                                        helâk olmasına kendi 
                                                        sebeb olursa, kasd 
                                                        bulunmasa dahî öder. 
                                                        Doktor, dişci, eczâcı, 
                                                        fen hâricinde, yanlış iş 
                                                        yapıp, hasta zarâr 
                                                        görürse öderler. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Ecîr-i hâs: 
                                                        
                                                        Belli zemânda, belli işi 
                                                        yapmak için husûsî 
                                                        tutulan işçidir. 
                                                        Elindeki mal, kasdsız 
                                                        helâk olursa, ödemez. 
                                                        İşçiye farklı ücret ile 
                                                        iki veyâ üç iş 
                                                        gösterilip, hangisini 
                                                        yaparsa onun ücretini 
                                                        vermek câizdir. Dört iş 
                                                        göstermek olmaz. 
                                                        Sözleşilen zemân iyi 
                                                        bilinmezse de, ücreti 
                                                        verilir. Ücret 
                                                        söylenmedi ise, tutulan 
                                                        kimse, işçi veyâ san’at 
                                                        sâhibi olarak çalışan 
                                                        biri ise, o memleketdeki 
                                                        ücret üzerinden hakkı 
                                                        verilir. Eğer böyle biri 
                                                        değilse, yardıma gelmiş 
                                                        olacağından birşey 
                                                        verilmez. Çağırmadan 
                                                        gelene de ücret 
                                                        verilmez. 
                                                        
                                                        
                                                        Bir işçi, kendi 
                                                        çalışması şart ise, 
                                                        yerine başkasını 
                                                        çalışdıramaz. 
                                                        
                                                        
                                                        Hammâl, yükü eve sokar. 
                                                        Fekat, yerine koyması 
                                                        lâzım değildir. 
                                                        
                                                        
                                                        Dellâl ve simsâr, işçi 
                                                        gibidir. Fekat, bunlar 
                                                        iş karşılığı değil, 
                                                        elindeki malı satarsa 
                                                        ücret alır. Ücreti 
                                                        alacağına karşı tutmak 
                                                        üzere, borclusunu ücret 
                                                        ile çalışdırmak câiz 
                                                        değildir. [(Dürr-ül-muhtâr)da 
                                                        vakf kısmı sonu.] 
                                                        
                                                        
                                                        Terziye kumaş verip, bir 
                                                        haftada dikersen yüz 
                                                        lira, iki haftada 
                                                        dikersen elli lira 
                                                        veririm demek, İmâmeyne 
                                                        göre câizdir. Dükkânda 
                                                        terzilik yaparsan, 
                                                        kirâsı yüz lira, 
                                                        demircilik yaparsan 
                                                        ikiyüz lira demek 
                                                        câizdir. 
                                                        
                                                        
                                                        Boyacıya kumaş veren 
                                                        kimse, kırmızı 
                                                        istemişdim, sen mavi 
                                                        boyamışsın dese, boyacı 
                                                        da, mâvi istemişdin 
                                                        dese, kumaş sâhibinin 
                                                        sözü kabûl olunur. 
                                                        Terzinin caket yerine 
                                                        pantalon dikmesi de 
                                                        böyledir. Bunların 
                                                        ücreti verilmez. Kumaşı 
                                                        da öderler veyâ sâhibi 
                                                        isterse yapılan şeyi 
                                                        alıp piyasaya göre 
                                                        işçilikden keser. 
                                                        
                                                        
                                                        Malın kullanılacak hâli 
                                                        kalmazsa, icâre fesh 
                                                        olur. Kirâcının özrü ile 
                                                        de fesh olur. Meselâ diş 
                                                        tabîbi ile pazarlık 
                                                        etdikden sonra, ağrının 
                                                        kesilmesi veyâ ticâret 
                                                        için dükkân kirâladıkdan 
                                                        sonra, sermâyesinin 
                                                        helâk olması veyâ borcu 
                                                        çıkıp ödeyecek başka 
                                                        malı bulunmaması gibi 
                                                        veyâ sefere gitmek için 
                                                        kamyon tutmuş iken, bir 
                                                        sebeble seferden 
                                                        vazgeçmesi gibi. Fekat, 
                                                        şoför seferden 
                                                        vazgeçerse, mukâveleyi 
                                                        bozamaz ise de, şoförün 
                                                        hastalanması özr olur. 
                                                        Bir tüccâr, san’atkâr 
                                                        iflâs ederse, çırağı ile 
                                                        mukavelesi bozulur. 
                                                        Başkasına çalışan 
                                                        san’atkâr böyle 
                                                        değildir. Kirâya verilen 
                                                        şeyin satılması da özr 
                                                        değildir. Ya’nî mukâvele 
                                                        bozulmaz. Kirâladığı 
                                                        dükkânda yapdığı san’atı 
                                                        bırakıp, başka san’ata 
                                                        başlamak özr olur. Bir 
                                                        ev kirâladıkdan sonra, 
                                                        sefere çıkmak da özr 
                                                        olur. İki tarafdan 
                                                        birinin ölmesi de özrdür. 
                                                        Bir kirâcı, kirâladığı 
                                                        şeyi, dahâ yüksek ücret 
                                                        ile kirâya vermesi câiz 
                                                        ise de, kirâ farkını 
                                                        sadaka vermesi lâzımdır. 
                                                        Müşterek bir malı, 
                                                        ortaklar, müşterek 
                                                        kirâya verebilir. Ayrı 
                                                        ayrı verirlerse fâsid, 
                                                        biri hissesini kirâya 
                                                        verirse, bâtıl olur.  |