20 -
ŞİRKETLER
(İbni Âbidîn)de
ve Âtıf beğin
“rahmetullahi teâlâ
aleyh” (Mecelle)nin
1045 ve 1060 ve 1329
uncu maddeleri ve
sonrası şerhlerinde
diyor ki:
Şirket, ortaklık
demekdir. İslâmiyyetde,
şirketler iki kısmdır:
1 - Mülk şirketi:
İki veyâ dahâ çok
kimsenin, mîrâs veyâ
hediyye sûreti ile veyâ
parasını belirli oranda
verip satın alarak, ayn
veyâ deyn olan bir mala
berâber sâhib
olmalarıdır. Yâhud,
mallarını, ayrılamıyacak
şeklde, karışdırıp ortak
olmalarıdır.
Birincisinde, ortak
malın her parçasında,
her dânesinde
ortakdırlar. İkincisinde
ise, her birinin
dâneleri diğerinin
dâneleri ile karışmışdır.
Birincisinde, hisse-i
şâyı’asını dilediğine
satabilir. İkincisinde
ise, ancak ortaklarına
veyâ onlardan izn alarak
dilediğine satabilir.
Ortak binâdan ve
tarladan, kendi malının
mikdârı nisbetinde ve
diğerlerinin hisselerine
zarâr vermiyecek şeklde,
istifâde edebilir.
İznsiz başkalarına
kullandıramaz. İzn
verenlerin hisselerini
de kullanabilir. Mislî
olanlardan hissesini
fâiz olmıyacak şeklde
ayırıp kullanabilir.
Meyveden hissesini
yiyebilir. Çürüyecek,
bozulacak şeyleri satıp,
semenini ortaklarına
dağıtır. Hissesini
iznsiz herkese
satabilir. Satın al veyâ
hisseni bana sat diye
zorlanılmaz. Ortaklaşa
sığır kurban edenlerin,
bu kurban etinde olan
hisseleri de, mülk
şirketi olur. Üçüncü
kısmda, onbirinci madde
sonuna bakınız!
Mülk şirketinin
çeşidleri, ortakların
hakları, düyûn-i
müştereke, müşterek
malın taksîmi,
menfe’atlerin taksîmi,
apartmanlarda
oturanların müşterek
hakları, (Mecelle)de
binkırkbeşinci [1045]
maddeden başlıyarak uzun
yazılıdır.
2 - Akd ile ya’nî
sözleşerek kurulan
şirketdir: Bir
yazılı mukâvele yaparak,
ortakların kabûl etmesi
ile kurulur. Birinin
vazgeçmesi ile şirket
bozulur. A’zâdan birine,
kârdan mu’ayyen birşey
verilmesini şart koymak
şirketi bozar. Sermâye
mal olduğu zemân,
sermâyenin, altın veyâ
gümüş veyâ geçer her
çeşid para olması ve
mevcûd ve ma’lûm olması
lâzımdır. Deyn [alacak]
olan para ve urûz, ya’nî
hacm ile, vezn ile, sayı
ile ölçülen şeyler
sermâye olamaz. Bunlar
ve binâ önceden müşterek
bulunurlarsa, imâm-ı
Muhammede göre
“rahmetullahi teâlâ
aleyh”, sermâye
olabilirler. Malları
önceden müşterek
değilse, müsâvî
kıymetdeki mallarının
yarılarını birbirlerine
satarlar. Bir kimse
malını başkasının
dükkânında satmak şartı
ile şirket fâsid olur.
Kâr satıcının olmak ve
dükkân sâhibine ücret
vermek lâzımdır.
Akd ile şirket yedi
dürlü olur:
A) Mufâvada, ya’nî
müsâvât şirketi:
Şirket malının hepsini
kullanmak hakkı ve
koydukları sermâyenin
hisse mikdârı ve kâr
taksîminin, bütün
şerîkler için müsâvî
olması ve şerîklerin
müslimân olması şartdır.
Herbirinin,
sermâyesinden başka
parası bulunmaması da
şartdır. Bu dört şartdan
biri bulunmazsa, ikinci
kısm şirket (Inân
şirketi) olur.
Şerîklerden herbiri,
diğerlerinin kefîli ve
vekîlidir. Ortaklar,
şirketin borclarından ve
te’ahhüdlerinden
müteselsilen ve bütün
malları ile mes’ûldürler.
Meselâ, bir şerîk,
birşey satın alsa,
satıcı, parasını diğer
şerîklerden istiyebilir.
İmâm-ı Ebû Yûsüfe göre,
zimmî [gayr-i müslim] de
şerîk olabilir. Şirket
nizâmnâmesine (Mufâvada)
kelimesini yazmak veyâ
bütün şartları
sıralamak lâzımdır.
Hisse bedellerini
şirkete teslîm veyâ
bunları karışdırmak şart
değildir.
Mufâvada ve Inân ve
mudârebe şirketleri,
altın, gümüş lira ve
kuruşlarla, altın ile
gümüş eşyânın para gibi
geçdiği yerlerde, bu
eşyâ ile ve [imâm-ı
Muhammede göre] her
geçer akça [meselâ kâğıd
lira] ile kurulur veyâ
vezn, hacm, aded ile
ölçülen bir cins malı,
müsâvî mikdârda
karışdırdıkdan sonra
kurulabilir. Malın
herhangi parçası
satılınca, parası ve
kârı bütün şerîkler
arasında müşterek olur.
Avrupalılar, mufâvada
şirketini müslimânlardan
alıp, Kollektif şirket
demişlerdir.
B) Inân şirketi:
Şerîklerin, birbirine
vekîl olup, kefîl
olmadıkları şirketdir.
Kefîl olmaları da ayrıca
şart edilebilir. Sermâye
hisselerinin müsâvî
olması şart değildir.
Kârın nasıl taksîm
edileceği bildirilmezse,
şirket fâsid olur.
Şirket, bir veyâ çeşidli
ticâret yapar. Kâr
nisbeti, hisseye göre
değil, şartnâmeye
göredir. Şerîklerden bir
kısmı, şirketde
çalışırsa, kârdan ayrıca
ücret alır. Şerîklerin
hepsinin veyâ bir
kısmının çalışması şart
edilirse: (Sermâyeler ve
işleri müsâvî olup,
ba’zılarına veyâ
ba’zıları çalışıp,
çalışanlara fazla
nisbetde kâr vermek câiz
olduğu gibi, sermâyeler
farklı olup, sermâyesi
az olanlar çalışıp, kârı
müsâvî olarak bölmek
câiz olur. Sermâyesi çok
olanın çalışmasını şart
etmek câiz olmaz ve kâr,
sermâyeler nisbetinde
bölünür. Şirketde
çalışmıyanlara veyâ işi
az olanlara, sermâye
nisbetinde fazla kâr
câiz değildir).
Müşterîye karşı zemânı,
ya’nî mes’ûliyyeti kabûl
etmek de, iş görmek
sayılır. Bunun için,
dükkân sâhibi veyâ usta,
çırağının aldığı
ücretden de pay alır.
Şerîklerin çalışması
şart edilmezse,
kendiliklerinden iş
görmüş olurlar. İş
yapmıyanlar da, kârdan
fazla nisbetde
alabilirler. Yalnız
sermâyesi çok olanların
vazîfe almasını şart
etmek câiz olur.
Sermâyesi olan bir
kimse, iki misli para da
başkasından alıp, iş
yaparak, kazancın bir
kısmı kendine, iki katı,
para verene olması
câizdir. İş şart olmakla
berâber, kârın dörtde
üçü para verene olması
câiz değildir. Sermâyeyi
karışdırmak, burada da
şart değildir. Kefîl
olmadıkları için,
dışarıya olan borcu,
yalnız satın alan öder
ve vekîl oldukları için
de, şirket malından
öder. Zarârlar, âfetler,
dâimâ sermâye nisbetinde
bölünür. A ve B
şirketlerinde
şerîklerin, yabancılara
şirketden sermâye,
mudârebe ve emânet
vermek, ücretle adam ve
sâire tutmak ve vekîl
tutmak hakkı vardır.
Fekat başkasına borc ve
hediyye veremezler.
Şirket malı, şerîklerde
emânet olduğundan,
elinde helâk olunca
tazmîn etmezler.
C) Şirket-i a’mâl
veyâ Sanâyı’ şirketi:
İki veyâ dahâ ziyâde
san’at sâhibleri
başkasından iş kabûl
edip ücretini veyâ bir
fabrika kurup i’mâlât
kârını taksîm ederler.
İş, işçilik müsâvî, kâr
farklı olabilir. Bir
şirketin alacağı
sipârişi, her şerîk
yapar. Her şerîk iş
kabûl eder ve satış
yapar. Herbirinin
kazancına ve zarârına,
her şerîk,
sözleşmelerindeki oranda
ortakdır. Sanâyı’
şirketi, mufâvada ve
ınân şeklinde olabilir.
Inân şeklinde, kârın
bölünmesi, çalışma
nisbetinde olmıyabilir.
Dükkân birinin, âlât
edavât ötekinin olmak
üzere şirket sahîh olur.
Hammâlların şirket
kurmaları sahîh olur.
D) Vücûh, ya’nî
i’tibâr [kredi] şirketi:
Sermâyesiz olup,
halk arasında emniyyet
ve i’tibârları ile
veresiye mal alıp satmak
üzere kurulan şirketdir.
Kâr, malın helâki veyâ
ziyândaki tazmîn nisbeti
şartına göre taksîm
edilir. Mufâvadada bu
nisbet yarı yarıyadır ve
şerîkler birbirine kefîl
de olur. Mufâvada denmez
ise, satın alınan malın
tazmîni nisbeti, ınân
şirketinde hangi
nisbetde ise, kâr bu
nisbet üzere bölünür.
Inânda kâr, bu nisbet
dışında da bölünüyordu.
Burada ise, kâr nisbeti,
tazmîn nisbetinden başka
olamaz.
Câiz olmıyan [fâsid]
şirketler:
Vekîl tutmak câiz
olmıyan şeylerde,
meselâ, odun, ot
toplamak, yimek için
avlamak, su dağıtmak
için ve dağlardaki
sâhibsiz ağaclardan
meyve toplamak ve umûma
mubâh olan yerden tuz,
ma’den çıkarmak ve böyle
toprakdan yapılmış tuğla
ve kiremidi pişirmek
gibi mubâh olan şeyleri
yapmak için şirket
kurmak sahîh değildir.
Herkesin topladığı
kendisinin olur. Yardım
eden olursa, ona ücret
verir ve ücret, toplanan
şeyin semeninin yarısını
geçemez. Çünki, şirketde
ortaklar birbirlerine
vekîl olurlar. Vekîl
yapmak demek, birşeyi
tesarruf etmeğe hakkı
olmıyan kimseye, bu şeyi
tesarruf etmeğe, ya’nî
kullanmağa hak vermek
demekdir. Herkesin
tesarruf etmeğe hakkı
olan, ya’nî herkese
mubâh olan şeylerde
vekîl yapmak sahîh
olmaz. Fâsid
şirketlerde, kâr sermâye
nisbetinde olur.
Şerîklerin fesh etmesi
ile şirket bozulur.
E) Mudârebe şirketi:
Mudârebe, yer
yüzünde yürümek demekdir.
Şerîklerden bir kısmı
sermâye vermek, bir
kısmı da iş yapmak üzere
kurulur. İş yapanlara, (Mudârib)
denir. Kâr, önceden
sözleşilen oranda
paylaşılır. Sermâye, iş
yapanlarda emânetdir.
Telef olursa ödemezler.
Helâk olduğunu, yemîn
ederek söyleyince,
sözleri kabûl edilir.
Sermâye verenler, iş
yapamaz. Sermâyenin,
altın, gümüş veyâ başka
geçer para olması
lâzımdır. Urûz verip,
bunu sat, parası ile
ticâret yap derse, satıp
bedelini sermâye
yapınca, mudârebe
şirketi olur. Filandaki
alacağım olan şu kadar
lirayı al da, mudârebe
ile kullan dese, sahîh
olur.
İbni Âbidîn, ınân
şirketinde diyor ki,
imâm-ı Zeyla’î buyuruyor
ki: (Sermâye sâhibi, iş
gören tarafından,
parasının ödenmesini
istiyorsa, paranın
çoğunu ona ödünc verir.
Sonra, az bir para
vererek, iş yapmak şart
edilmeksizin onunla ınân
şirketi kurar. Fekat,
mal sâhibi iş yapmaz.
Kâr olursa,
hâzırladıkları
şartnâmeye göre taksîm
ederler. Sermâye helâk,
ziyân olursa, iş gören,
borcunu öder). Burada,
iş şart edilmeyip,
borclu şartsız çalışıyor
ve para sâhibi, kârın
yarıdan fazlasını
alabiliyor ve ayrıca
borcunu da alıyor. İbni
Âbidîn şirketler sonunda
buyuruyor ki: Bir kimse,
birisine bin altın
verip, yarısını sana
ödünc veriyorum,
yarısını da mudârebe
için veriyorum. Kâr yarı
yarıya olsun! Veyâ
yarısını borc verdim,
yarı yarıya şirket
kuralım. Kâr yarı yarıya
olsun, derse câizdir.
Kârın hepsi iş yapanlara
şart olursa, sermâye
bunlara borc verilmiş
olur. Kâr mal
sâhiblerine ise, iş
yapan ücretsiz vekîl
olur. Mudârebe fâsid
olursa, iş yapan ücretli
işçi olur. Kârın hepsi,
sermâye sâhibinin olur.
Sermâye sâhibi, buna,
emsâlinin aldığı ücreti
verir. Mudârebede,
paranın iş yapana teslîm
edilmesi ve sözleşirken
kârın taksîm oranının
belli edilmesi lâzımdır.
Bir tarafa mu’ayyen bir
kâr şart olursa, akd
bozulur. Zarâr, ziyân iş
görenlere âid olmak
şartı boşdur ve şirketi
bozmaz. Zarâr, mal
sâhiblerine âiddir.
Müddeti ve yeri şart
olmazsa, iş yapanlar,
malı, alışverişde
kullanır, vekîl tutar,
sefere çıkar. Emânet,
rehn ve kirâya verir.
Çünki, bunlarda hep kâr
vardır. Fekat, borc alıp
vermek, sadaka vermek,
hediyye vermek, mal
sâhiblerinin arzûsu ile
olabilir. Mal sâhibleri,
ticâreti bir şehrde ve
bir cins eşyâ
ticâretinde ve belli
zemânda ve belli
tüccârlar ile diye şart
edince, işi yapanların
buna uymaları lâzımdır.
Uymayıp ve ziyân
ederlerse öderler. Kâr
ederlerse kendilerinin
olur. İş yapanlar zarâr
ederse, ödemezler. İş
görenler, sermâyeden
kendilerine sarf
edemezler. Sefer ederse,
yime, içme ve yolluk
alabilir, âdetden fazla
alamaz. İş görecek olan
kimse, aldığı parayı iş
için kullanmayıp, kendi
ihtiyâclarını
karşılamakda sarf
ederse, bu hâl iki âdil
şâhid ile isbât
edilirse, tazmîn
etdirilir. Para sâhibi,
dilediği zemân, iş
yapanı azl eder.
F) Müzâre’a şirketi:
Harman yapılan
şeyleri yetişdirmek
için, tarla ya’nî toprak
birinden, işçilik
diğerinden olmak ve
mahsûlü, sözleşilen
nisbetde paylaşmak
üzere, iki kişi
arasındaki şirketdir.
Zirâ’at şirketi, imâm-ı
Ebû Yûsüf ve Muhammede
“rahimehümallahü teâlâ”
göre, aşağıdaki ondört
şartla yapılır:
1 - Tarla zirâ’ate
elverişli olmalıdır.
2 - Şirket kuranlar,
müslimân, âkıl ve bâlig
olmalı. İmâm-ı a’zama
göre bâlig olmaları şart
değildir.
3 - Şirket müddeti belli
olmalıdır.
4 - Tohum kimden olacağı
belli olmalıdır.
5 - Tohumun cinsi belli
olmalıdır.
6 - Tohum vermiyenin
mahsûlden alacağı yüzde
mikdârı belli olmalıdır.
7 - Şerîklerden birine,
mahsûlden belli bir
mikdâr veyâ tarlanın
mu’ayyen yerinden
ayrılmıyacakdır.
8 - Tarla sâhibi,
tarlayı şerîkine teslîm
edecekdir.
9 - Mahsûl, tohumluk
olarak bir mikdâr
ayrılmadan taksîm
olunacakdır. Mahsûlün
uşrunu, taksîmden önce
ayırmağı şart etmek
câizdir.
10 - Mahsûlün dâne kısmı
taksîm edilecek, saman
taksîm edilecek veyâ
tohum sâhibinin
olacakdır.
11 - Tarladan alınan
mahsûlü taşımak, biçmek,
harman etmek, savurmak
masrafları, taksîmden
önce ayrılır. İşçilik
yapan şerîke âid olmak
da câizdir.
12 - Mahsûlü almadan
önce yapılan masraflar,
işçilik eden şerîke âid
olacakdır.
13 - a) Tohum, toprak
sâhibine, öküz veyâ
makina ise, çalışana.
b) Tohum ve öküz veyâ
makina, çalışana.
c) Tohum ve öküz veyâ
makina, tarla sâhibine
olmak câizdir.
14 - a) Öküz veyâ makina,
toprak sâhibine, tohum
ise çalışana.
b) Tarla sâhibi çalışıp,
tohum ve öküz diğer
şerîke.
c) İş ve öküz, tarla
sâhibine, yalnız tohum
diğer şerîke câiz
değildir.
Yukarıdaki maddelere
uymıyan şartlar şirketi
bozar ve mahsûlün hepsi,
tohum sâhibinin olup,
diğerine ücret verilir.
Ücreti, şartnâmedeki
hissesini aşamaz.
Müzâre’aya verilmiş
toprağı, toprak sâhibi
başkasına satarsa,
müşterî toprak
kurtuluncıya kadar
bekler. Yâhud, mahkeme
yolu ile bey’i fesh
etdirir.
G) Müsâkât şirketi:
Bağda üzüm,
bağçelerde meyve ve
bostanlarda sebze
yetişdirmek için, toprak
sâhibi ile, çalışacak
kimse arasında yapılan
şirket olup, müzâre’a
gibi olur. Çalışan
hastalanırsa, şirket
bozulur. Ağaç dikip
yetişdirmek için şirket
kurulmaz. Eğer
kurulursa, yetişen
ağaçlar, toprak
sâhibinin olup, çalışana
ücret verir.
Aşk, öyle ateşdir ki,
parlayınca,
ma’şûkdan başka herşeyi
yakdı.
Hakdan başkasını öldür,
(lâ) kılıncıyla,
lâ dedikden sonra, bak
ne kaldı.
Yalnız (illallah)
görürsün, bakınca,
Sevin! Ortaklar, yandı
kalmadı. |