| 
                                                         
                                                        
                                                        20 - 
                                                        
                                                        ŞİRKETLER 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (İbni Âbidîn)de 
                                                        ve Âtıf beğin 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyh” (Mecelle)nin 
                                                        1045 ve 1060 ve 1329 
                                                        uncu maddeleri ve 
                                                        sonrası şerhlerinde 
                                                        diyor ki: 
                                                        
                                                        
                                                        Şirket, ortaklık 
                                                        demekdir. İslâmiyyetde, 
                                                        şirketler iki kısmdır: 
                                                        
                                                        
                                                        1 - Mülk şirketi: 
                                                        İki veyâ dahâ çok 
                                                        kimsenin, mîrâs veyâ 
                                                        hediyye sûreti ile veyâ 
                                                        parasını belirli oranda 
                                                        verip satın alarak, ayn 
                                                        veyâ deyn olan bir mala 
                                                        berâber sâhib 
                                                        olmalarıdır. Yâhud, 
                                                        mallarını, ayrılamıyacak 
                                                        şeklde, karışdırıp ortak 
                                                        olmalarıdır. 
                                                        Birincisinde, ortak 
                                                        malın her parçasında, 
                                                        her dânesinde 
                                                        ortakdırlar. İkincisinde 
                                                        ise, her birinin 
                                                        dâneleri diğerinin 
                                                        dâneleri ile karışmışdır. 
                                                        Birincisinde, hisse-i 
                                                        şâyı’asını dilediğine 
                                                        satabilir. İkincisinde 
                                                        ise, ancak ortaklarına 
                                                        veyâ onlardan izn alarak 
                                                        dilediğine satabilir. 
                                                        Ortak binâdan ve 
                                                        tarladan, kendi malının 
                                                        mikdârı nisbetinde ve 
                                                        diğerlerinin hisselerine 
                                                        zarâr vermiyecek şeklde, 
                                                        istifâde edebilir. 
                                                        İznsiz başkalarına 
                                                        kullandıramaz. İzn 
                                                        verenlerin hisselerini 
                                                        de kullanabilir. Mislî 
                                                        olanlardan hissesini 
                                                        fâiz olmıyacak şeklde 
                                                        ayırıp kullanabilir. 
                                                        Meyveden hissesini 
                                                        yiyebilir. Çürüyecek, 
                                                        bozulacak şeyleri satıp, 
                                                        semenini ortaklarına 
                                                        dağıtır. Hissesini 
                                                        iznsiz herkese 
                                                        satabilir. Satın al veyâ 
                                                        hisseni bana sat diye 
                                                        zorlanılmaz. Ortaklaşa 
                                                        sığır kurban edenlerin, 
                                                        bu kurban etinde olan 
                                                        hisseleri de, mülk 
                                                        şirketi olur. Üçüncü 
                                                        kısmda, onbirinci madde 
                                                        sonuna bakınız! 
                                                        
                                                        
                                                        Mülk şirketinin 
                                                        çeşidleri, ortakların 
                                                        hakları, düyûn-i 
                                                        müştereke, müşterek 
                                                        malın taksîmi, 
                                                        menfe’atlerin taksîmi, 
                                                        apartmanlarda 
                                                        oturanların müşterek 
                                                        hakları, (Mecelle)de 
                                                        binkırkbeşinci [1045] 
                                                        maddeden başlıyarak uzun 
                                                        yazılıdır. 
                                                        
                                                        
                                                        2 - Akd ile ya’nî 
                                                        sözleşerek kurulan 
                                                        şirketdir: Bir 
                                                        yazılı mukâvele yaparak, 
                                                        ortakların kabûl etmesi 
                                                        ile kurulur. Birinin 
                                                        vazgeçmesi ile şirket 
                                                        bozulur. A’zâdan birine, 
                                                        kârdan mu’ayyen birşey 
                                                        verilmesini şart koymak 
                                                        şirketi bozar. Sermâye 
                                                        mal olduğu zemân, 
                                                        sermâyenin, altın veyâ 
                                                        gümüş veyâ geçer her 
                                                        çeşid para olması ve 
                                                        mevcûd ve ma’lûm olması 
                                                        lâzımdır. Deyn [alacak] 
                                                        olan para ve urûz, ya’nî 
                                                        hacm ile, vezn ile, sayı 
                                                        ile ölçülen şeyler 
                                                        sermâye olamaz. Bunlar 
                                                        ve binâ önceden müşterek 
                                                        bulunurlarsa, imâm-ı 
                                                        Muhammede göre 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyh”, sermâye 
                                                        olabilirler. Malları 
                                                        önceden müşterek 
                                                        değilse, müsâvî 
                                                        kıymetdeki mallarının 
                                                        yarılarını birbirlerine 
                                                        satarlar. Bir kimse 
                                                        malını başkasının 
                                                        dükkânında satmak şartı 
                                                        ile şirket fâsid olur. 
                                                        Kâr satıcının olmak ve 
                                                        dükkân sâhibine ücret 
                                                        vermek lâzımdır. 
                                                        
                                                        
                                                        Akd ile şirket yedi 
                                                        dürlü olur: 
                                                        
                                                        
                                                        A) Mufâvada, ya’nî 
                                                        müsâvât şirketi: 
                                                        Şirket malının hepsini 
                                                        kullanmak hakkı ve 
                                                        koydukları sermâyenin 
                                                        hisse mikdârı ve kâr 
                                                        taksîminin, bütün 
                                                        şerîkler için müsâvî 
                                                        olması ve şerîklerin 
                                                        müslimân olması şartdır. 
                                                        Herbirinin, 
                                                        sermâyesinden başka 
                                                        parası bulunmaması da 
                                                        şartdır. Bu dört şartdan 
                                                        biri bulunmazsa, ikinci 
                                                        kısm şirket (Inân 
                                                        şirketi) olur. 
                                                        Şerîklerden herbiri, 
                                                        diğerlerinin kefîli ve 
                                                        vekîlidir. Ortaklar, 
                                                        şirketin borclarından ve 
                                                        te’ahhüdlerinden 
                                                        müteselsilen ve bütün 
                                                        malları ile mes’ûldürler. 
                                                        Meselâ, bir şerîk, 
                                                        birşey satın alsa, 
                                                        satıcı, parasını diğer 
                                                        şerîklerden istiyebilir. 
                                                        İmâm-ı Ebû Yûsüfe göre, 
                                                        zimmî [gayr-i müslim] de 
                                                        şerîk olabilir. Şirket 
                                                        nizâmnâmesine (Mufâvada) 
                                                        kelimesini yazmak veyâ 
                                                        bütün şartları  
                                                        sıralamak lâzımdır. 
                                                        Hisse bedellerini 
                                                        şirkete teslîm veyâ 
                                                        bunları karışdırmak şart 
                                                        değildir. 
                                                        
                                                        
                                                        Mufâvada ve Inân ve 
                                                        mudârebe şirketleri, 
                                                        altın, gümüş lira ve 
                                                        kuruşlarla, altın ile 
                                                        gümüş eşyânın para gibi 
                                                        geçdiği yerlerde, bu 
                                                        eşyâ ile ve [imâm-ı 
                                                        Muhammede göre] her 
                                                        geçer akça [meselâ kâğıd 
                                                        lira] ile kurulur veyâ 
                                                        vezn, hacm, aded ile 
                                                        ölçülen bir cins malı, 
                                                        müsâvî mikdârda 
                                                        karışdırdıkdan sonra 
                                                        kurulabilir. Malın 
                                                        herhangi parçası 
                                                        satılınca, parası ve 
                                                        kârı bütün şerîkler 
                                                        arasında müşterek olur. 
                                                        Avrupalılar, mufâvada 
                                                        şirketini müslimânlardan 
                                                        alıp, Kollektif şirket 
                                                        demişlerdir. 
                                                        
                                                        
                                                        B) Inân şirketi: 
                                                        Şerîklerin, birbirine 
                                                        vekîl olup, kefîl 
                                                        olmadıkları şirketdir. 
                                                        Kefîl olmaları da ayrıca 
                                                        şart edilebilir. Sermâye 
                                                        hisselerinin müsâvî 
                                                        olması şart değildir. 
                                                        Kârın nasıl taksîm 
                                                        edileceği bildirilmezse, 
                                                        şirket fâsid olur. 
                                                        Şirket, bir veyâ çeşidli 
                                                        ticâret yapar. Kâr 
                                                        nisbeti, hisseye göre 
                                                        değil, şartnâmeye 
                                                        göredir. Şerîklerden bir 
                                                        kısmı, şirketde 
                                                        çalışırsa, kârdan ayrıca 
                                                        ücret alır. Şerîklerin 
                                                        hepsinin veyâ bir 
                                                        kısmının çalışması şart 
                                                        edilirse: (Sermâyeler ve 
                                                        işleri müsâvî olup, 
                                                        ba’zılarına veyâ 
                                                        ba’zıları çalışıp, 
                                                        çalışanlara fazla 
                                                        nisbetde kâr vermek câiz 
                                                        olduğu gibi, sermâyeler 
                                                        farklı olup, sermâyesi 
                                                        az olanlar çalışıp, kârı 
                                                        müsâvî olarak bölmek 
                                                        câiz olur. Sermâyesi çok 
                                                        olanın çalışmasını şart 
                                                        etmek câiz olmaz ve kâr, 
                                                        sermâyeler nisbetinde 
                                                        bölünür. Şirketde 
                                                        çalışmıyanlara veyâ işi 
                                                        az olanlara, sermâye 
                                                        nisbetinde fazla kâr 
                                                        câiz değildir). 
                                                        Müşterîye karşı zemânı, 
                                                        ya’nî mes’ûliyyeti kabûl 
                                                        etmek de, iş görmek 
                                                        sayılır. Bunun için, 
                                                        dükkân sâhibi veyâ usta, 
                                                        çırağının aldığı 
                                                        ücretden de pay alır. 
                                                        
                                                        
                                                        Şerîklerin çalışması 
                                                        şart edilmezse, 
                                                        kendiliklerinden iş 
                                                        görmüş olurlar. İş 
                                                        yapmıyanlar da, kârdan 
                                                        fazla nisbetde 
                                                        alabilirler. Yalnız 
                                                        sermâyesi çok olanların 
                                                        vazîfe almasını şart 
                                                        etmek câiz olur. 
                                                        Sermâyesi olan bir 
                                                        kimse, iki misli para da 
                                                        başkasından alıp, iş 
                                                        yaparak, kazancın bir 
                                                        kısmı kendine, iki katı, 
                                                        para verene olması 
                                                        câizdir. İş şart olmakla 
                                                        berâber, kârın dörtde 
                                                        üçü para verene olması 
                                                        câiz değildir. Sermâyeyi 
                                                        karışdırmak, burada da 
                                                        şart değildir. Kefîl 
                                                        olmadıkları için, 
                                                        dışarıya olan borcu, 
                                                        yalnız satın alan öder 
                                                        ve vekîl oldukları için 
                                                        de, şirket malından 
                                                        öder. Zarârlar, âfetler, 
                                                        dâimâ sermâye nisbetinde 
                                                        bölünür. A ve B 
                                                        şirketlerinde 
                                                        şerîklerin, yabancılara 
                                                        şirketden sermâye, 
                                                        mudârebe ve emânet 
                                                        vermek, ücretle adam ve 
                                                        sâire tutmak ve vekîl 
                                                        tutmak hakkı vardır. 
                                                        Fekat başkasına borc ve 
                                                        hediyye veremezler. 
                                                        Şirket malı, şerîklerde 
                                                        emânet olduğundan, 
                                                        elinde helâk olunca 
                                                        tazmîn etmezler. 
                                                        
                                                        
                                                        C) Şirket-i a’mâl 
                                                        veyâ Sanâyı’ şirketi:
                                                        İki veyâ dahâ ziyâde 
                                                        san’at sâhibleri 
                                                        başkasından iş kabûl 
                                                        edip ücretini veyâ bir 
                                                        fabrika kurup i’mâlât 
                                                        kârını taksîm ederler. 
                                                        İş, işçilik müsâvî, kâr 
                                                        farklı olabilir. Bir 
                                                        şirketin alacağı 
                                                        sipârişi, her şerîk 
                                                        yapar. Her şerîk iş 
                                                        kabûl eder ve satış 
                                                        yapar. Herbirinin 
                                                        kazancına ve zarârına, 
                                                        her şerîk, 
                                                        sözleşmelerindeki oranda 
                                                        ortakdır. Sanâyı’ 
                                                        şirketi, mufâvada ve 
                                                        ınân şeklinde olabilir. 
                                                        Inân şeklinde, kârın 
                                                        bölünmesi, çalışma 
                                                        nisbetinde olmıyabilir. 
                                                        Dükkân birinin, âlât 
                                                        edavât ötekinin olmak 
                                                        üzere şirket sahîh olur. 
                                                        Hammâlların şirket 
                                                        kurmaları sahîh olur. 
                                                        
                                                        
                                                        D) Vücûh, ya’nî 
                                                        i’tibâr [kredi] şirketi:
                                                        Sermâyesiz olup, 
                                                        halk arasında emniyyet 
                                                        ve i’tibârları ile 
                                                        veresiye mal alıp satmak 
                                                        üzere kurulan şirketdir. 
                                                        Kâr, malın helâki veyâ 
                                                        ziyândaki tazmîn nisbeti 
                                                        şartına göre taksîm 
                                                        edilir. Mufâvadada bu 
                                                        nisbet yarı yarıyadır ve 
                                                        şerîkler birbirine kefîl 
                                                        de olur. Mufâvada denmez 
                                                        ise, satın alınan malın 
                                                        tazmîni nisbeti, ınân 
                                                        şirketinde hangi 
                                                        nisbetde ise, kâr bu 
                                                        nisbet üzere bölünür. 
                                                        Inânda kâr, bu nisbet 
                                                        dışında da bölünüyordu. 
                                                        Burada ise, kâr nisbeti, 
                                                        tazmîn nisbetinden başka 
                                                        olamaz. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Câiz olmıyan [fâsid] 
                                                        şirketler: 
                                                        
                                                        Vekîl tutmak câiz 
                                                        olmıyan şeylerde, 
                                                        meselâ, odun, ot 
                                                        toplamak, yimek için 
                                                        avlamak, su dağıtmak 
                                                        için ve dağlardaki 
                                                        sâhibsiz ağaclardan 
                                                        meyve toplamak ve umûma 
                                                        mubâh olan yerden tuz, 
                                                        ma’den çıkarmak ve böyle 
                                                        toprakdan yapılmış tuğla 
                                                        ve kiremidi pişirmek 
                                                        gibi mubâh olan şeyleri 
                                                        yapmak için şirket 
                                                        kurmak sahîh değildir. 
                                                        Herkesin topladığı 
                                                        kendisinin olur. Yardım 
                                                        eden olursa, ona ücret 
                                                        verir ve ücret, toplanan 
                                                        şeyin semeninin yarısını 
                                                        geçemez. Çünki, şirketde 
                                                        ortaklar birbirlerine 
                                                        vekîl olurlar. Vekîl 
                                                        yapmak demek, birşeyi 
                                                        tesarruf etmeğe hakkı 
                                                        olmıyan kimseye, bu şeyi 
                                                        tesarruf etmeğe, ya’nî 
                                                        kullanmağa hak vermek 
                                                        demekdir. Herkesin 
                                                        tesarruf etmeğe hakkı 
                                                        olan, ya’nî herkese 
                                                        mubâh olan şeylerde 
                                                        vekîl yapmak sahîh 
                                                        olmaz. Fâsid 
                                                        şirketlerde, kâr sermâye 
                                                        nisbetinde olur. 
                                                        Şerîklerin fesh etmesi 
                                                        ile şirket bozulur. 
                                                        
                                                        
                                                        E) Mudârebe şirketi:
                                                        Mudârebe, yer 
                                                        yüzünde yürümek demekdir. 
                                                        Şerîklerden bir kısmı 
                                                        sermâye vermek, bir 
                                                        kısmı da iş yapmak üzere 
                                                        kurulur. İş yapanlara, (Mudârib) 
                                                        denir. Kâr, önceden 
                                                        sözleşilen oranda 
                                                        paylaşılır. Sermâye, iş 
                                                        yapanlarda emânetdir. 
                                                        Telef olursa ödemezler. 
                                                        Helâk olduğunu, yemîn 
                                                        ederek söyleyince, 
                                                        sözleri kabûl edilir. 
                                                        Sermâye verenler, iş 
                                                        yapamaz. Sermâyenin, 
                                                        altın, gümüş veyâ başka 
                                                        geçer para olması 
                                                        lâzımdır. Urûz verip, 
                                                        bunu sat, parası ile 
                                                        ticâret yap derse, satıp 
                                                        bedelini sermâye 
                                                        yapınca, mudârebe 
                                                        şirketi olur. Filandaki 
                                                        alacağım olan şu kadar 
                                                        lirayı al da, mudârebe 
                                                        ile kullan dese, sahîh 
                                                        olur. 
                                                        
                                                        
                                                        İbni Âbidîn, ınân 
                                                        şirketinde diyor ki, 
                                                        imâm-ı Zeyla’î buyuruyor 
                                                        ki: (Sermâye sâhibi, iş 
                                                        gören tarafından, 
                                                        parasının ödenmesini 
                                                        istiyorsa, paranın 
                                                        çoğunu ona ödünc verir. 
                                                        Sonra, az bir para 
                                                        vererek, iş yapmak şart 
                                                        edilmeksizin onunla ınân 
                                                        şirketi kurar. Fekat, 
                                                        mal sâhibi iş yapmaz. 
                                                        Kâr olursa, 
                                                        hâzırladıkları 
                                                        şartnâmeye göre taksîm 
                                                        ederler. Sermâye helâk, 
                                                        ziyân olursa, iş gören, 
                                                        borcunu öder). Burada, 
                                                        iş şart edilmeyip, 
                                                        borclu şartsız çalışıyor 
                                                        ve para sâhibi, kârın 
                                                        yarıdan fazlasını 
                                                        alabiliyor ve ayrıca 
                                                        borcunu da alıyor. İbni 
                                                        Âbidîn şirketler sonunda 
                                                        buyuruyor ki: Bir kimse, 
                                                        birisine bin altın 
                                                        verip, yarısını sana 
                                                        ödünc veriyorum, 
                                                        yarısını da mudârebe 
                                                        için veriyorum. Kâr yarı 
                                                        yarıya olsun! Veyâ 
                                                        yarısını borc verdim, 
                                                        yarı yarıya şirket 
                                                        kuralım. Kâr yarı yarıya 
                                                        olsun, derse câizdir. 
                                                        Kârın hepsi iş yapanlara 
                                                        şart olursa, sermâye 
                                                        bunlara borc verilmiş 
                                                        olur. Kâr mal 
                                                        sâhiblerine ise, iş 
                                                        yapan ücretsiz vekîl 
                                                        olur. Mudârebe fâsid 
                                                        olursa, iş yapan ücretli 
                                                        işçi olur. Kârın hepsi, 
                                                        sermâye sâhibinin olur. 
                                                        Sermâye sâhibi, buna, 
                                                        emsâlinin aldığı ücreti 
                                                        verir. Mudârebede, 
                                                        paranın iş yapana teslîm 
                                                        edilmesi ve sözleşirken 
                                                        kârın taksîm oranının 
                                                        belli edilmesi lâzımdır. 
                                                        Bir tarafa mu’ayyen bir 
                                                        kâr şart olursa, akd 
                                                        bozulur. Zarâr, ziyân iş 
                                                        görenlere âid olmak 
                                                        şartı boşdur ve şirketi 
                                                        bozmaz. Zarâr, mal 
                                                        sâhiblerine âiddir. 
                                                        Müddeti ve yeri şart 
                                                        olmazsa, iş yapanlar, 
                                                        malı, alışverişde 
                                                        kullanır, vekîl tutar, 
                                                        sefere çıkar. Emânet, 
                                                        rehn ve kirâya verir. 
                                                        Çünki, bunlarda hep kâr 
                                                        vardır. Fekat, borc alıp 
                                                        vermek, sadaka vermek, 
                                                        hediyye vermek, mal 
                                                        sâhiblerinin arzûsu ile 
                                                        olabilir. Mal sâhibleri, 
                                                        ticâreti bir şehrde ve 
                                                        bir cins eşyâ 
                                                        ticâretinde ve belli 
                                                        zemânda ve belli 
                                                        tüccârlar ile diye şart 
                                                        edince, işi yapanların 
                                                        buna uymaları lâzımdır. 
                                                        Uymayıp ve ziyân 
                                                        ederlerse öderler. Kâr 
                                                        ederlerse kendilerinin 
                                                        olur. İş yapanlar zarâr 
                                                        ederse, ödemezler. İş 
                                                        görenler, sermâyeden 
                                                        kendilerine sarf 
                                                        edemezler. Sefer ederse, 
                                                        yime, içme ve yolluk 
                                                        alabilir, âdetden fazla 
                                                        alamaz. İş görecek olan 
                                                        kimse, aldığı parayı iş 
                                                        için kullanmayıp, kendi 
                                                        ihtiyâclarını 
                                                        karşılamakda sarf 
                                                        ederse, bu hâl iki âdil 
                                                        şâhid ile isbât 
                                                        edilirse, tazmîn 
                                                        etdirilir. Para sâhibi, 
                                                        dilediği zemân, iş 
                                                        yapanı azl eder. 
                                                        
                                                        
                                                        F) Müzâre’a şirketi:
                                                        Harman yapılan 
                                                        şeyleri yetişdirmek 
                                                        için, tarla ya’nî toprak 
                                                        birinden, işçilik 
                                                        diğerinden olmak ve 
                                                        mahsûlü, sözleşilen 
                                                        nisbetde paylaşmak 
                                                        üzere, iki kişi 
                                                        arasındaki şirketdir. 
                                                        Zirâ’at şirketi, imâm-ı 
                                                        Ebû Yûsüf ve Muhammede 
                                                        “rahimehümallahü teâlâ” 
                                                        göre, aşağıdaki ondört 
                                                        şartla yapılır: 
                                                        
                                                        
                                                        1 - Tarla zirâ’ate 
                                                        elverişli olmalıdır. 
                                                        
                                                        
                                                        2 - Şirket kuranlar, 
                                                        müslimân, âkıl ve bâlig 
                                                        olmalı. İmâm-ı a’zama 
                                                        göre bâlig olmaları şart 
                                                        değildir. 
                                                        
                                                        
                                                        3 - Şirket müddeti belli 
                                                        olmalıdır. 
                                                        
                                                        
                                                        4 - Tohum kimden olacağı 
                                                        belli olmalıdır. 
                                                        
                                                        
                                                        5 - Tohumun cinsi belli 
                                                        olmalıdır. 
                                                        
                                                        
                                                        6 - Tohum vermiyenin 
                                                        mahsûlden alacağı yüzde 
                                                        mikdârı belli olmalıdır. 
                                                        
                                                        
                                                        7 - Şerîklerden birine, 
                                                        mahsûlden belli bir 
                                                        mikdâr veyâ tarlanın 
                                                        mu’ayyen yerinden 
                                                        ayrılmıyacakdır. 
                                                        
                                                        
                                                        8 - Tarla sâhibi, 
                                                        tarlayı şerîkine teslîm 
                                                        edecekdir. 
                                                        
                                                        
                                                        9 - Mahsûl, tohumluk 
                                                        olarak bir mikdâr 
                                                        ayrılmadan taksîm 
                                                        olunacakdır. Mahsûlün 
                                                        uşrunu, taksîmden önce 
                                                        ayırmağı şart etmek 
                                                        câizdir. 
                                                        
                                                        
                                                        10 - Mahsûlün dâne kısmı 
                                                        taksîm edilecek, saman 
                                                        taksîm edilecek veyâ 
                                                        tohum sâhibinin 
                                                        olacakdır. 
                                                        
                                                        
                                                        11 - Tarladan alınan 
                                                        mahsûlü taşımak, biçmek, 
                                                        harman etmek, savurmak 
                                                        masrafları, taksîmden 
                                                        önce ayrılır. İşçilik 
                                                        yapan şerîke âid olmak 
                                                        da câizdir. 
                                                        
                                                        
                                                        12 - Mahsûlü almadan 
                                                        önce yapılan masraflar, 
                                                        işçilik eden şerîke âid 
                                                        olacakdır. 
                                                        
                                                        
                                                        13 - a) Tohum, toprak 
                                                        sâhibine, öküz veyâ 
                                                        makina ise, çalışana. 
                                                        
                                                        
                                                        b) Tohum ve öküz veyâ 
                                                        makina, çalışana. 
                                                        
                                                        
                                                        c) Tohum ve öküz veyâ 
                                                        makina, tarla sâhibine 
                                                        olmak câizdir. 
                                                        
                                                        
                                                        14 - a) Öküz veyâ makina, 
                                                        toprak sâhibine, tohum 
                                                        ise çalışana. 
                                                        
                                                        
                                                        b) Tarla sâhibi çalışıp, 
                                                        tohum ve öküz diğer 
                                                        şerîke. 
                                                        
                                                        
                                                        c) İş ve öküz, tarla 
                                                        sâhibine, yalnız tohum 
                                                        diğer şerîke câiz 
                                                        değildir. 
                                                        
                                                        
                                                        Yukarıdaki maddelere 
                                                        uymıyan şartlar şirketi 
                                                        bozar ve mahsûlün hepsi, 
                                                        tohum sâhibinin olup, 
                                                        diğerine ücret verilir. 
                                                        Ücreti, şartnâmedeki 
                                                        hissesini aşamaz. 
                                                        
                                                        
                                                        Müzâre’aya verilmiş 
                                                        toprağı, toprak sâhibi 
                                                        başkasına satarsa, 
                                                        müşterî toprak 
                                                        kurtuluncıya kadar 
                                                        bekler. Yâhud, mahkeme 
                                                        yolu ile bey’i fesh 
                                                        etdirir. 
                                                        
                                                        
                                                        G) Müsâkât şirketi:
                                                        Bağda üzüm, 
                                                        bağçelerde meyve ve 
                                                        bostanlarda sebze 
                                                        yetişdirmek için, toprak 
                                                        sâhibi ile, çalışacak 
                                                        kimse arasında yapılan 
                                                        şirket olup, müzâre’a 
                                                        gibi olur. Çalışan 
                                                        hastalanırsa, şirket 
                                                        bozulur. Ağaç dikip 
                                                        yetişdirmek için şirket 
                                                        kurulmaz. Eğer 
                                                        kurulursa, yetişen 
                                                        ağaçlar, toprak 
                                                        sâhibinin olup, çalışana 
                                                        ücret verir. 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Aşk, öyle ateşdir ki, 
                                                        parlayınca, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        ma’şûkdan başka herşeyi 
                                                        yakdı. 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Hakdan başkasını öldür, 
                                                        (lâ) kılıncıyla, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        lâ dedikden sonra, bak 
                                                        ne kaldı. 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Yalnız (illallah) 
                                                        görürsün, bakınca, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Sevin! Ortaklar, yandı 
                                                        kalmadı.  |