19 -
İSLÂMİYYETDE FÂİZ, BANKA
VE VAKF
Süâl:
Ev yapdırmak için, hiç
veyâ lüzûmu kadar parası
olmıyan bir kimse,
bankadan fâiz ile ödünc
alıp ev yapdırıyor. Bir
yuva sâhibi oluyor.
Fekat, fâizi ödemek de
çok zor oluyor.
Ödiyemezse, borcu artıp,
evi satılıp, emekleri
boşa gidiyor. Sıkıntıdan
kurtulamıyor. İslâm
bankası, bunu nasıl
fâideli şekle
çevirebilir?
Cevâb:
İslâm bankası, buna fâiz
ile para vermez. Ondan,
istediği evin bütün
evsâfını öğrenerek,
kendi mühendisleri,
ustaları ile ve en iyi
malzeme ile, onun
yapdırabileceğinden dahâ
iyi, medenî ihtiyâcları
da karşılayan ev
yapdırır. Sonra, banka,
bütün masraflarını ve
kârını da katarak, bu
evi ona taksît ile
satar. O kimse,
zahmetsizce, iyi bir eve
kavuşduğu gibi, banka
da, fâizsiz yardım
yapmış, kendisi de halâl
para kazanmış olur.
Süâl:
Dâr-ül-harbde, ya’nî
Fransa gibi putlara
tapınılan yerde bulunan
ve müşterîleri kâfir
olan bankaya para
yatırıp fâiz almak
câizdir. Herhangi bir
bankadan, zarûret
olmadan para çekip fâiz
ödemek, her zemân ve her
yerde harâmdır. Böyle
olunca, kâfirler,
bankadan yüzbinlerce
lira çekip büyük işler
yapıyor. Müslimân
tüccâr, bankadan hiç
para çekemediği için,
büyük işler göremiyor.
Ticâret kâfirlerin
elinde kalıyor. Müslimân
tüccâr, onların elinde
oyuncak oluyor?
Cevâb:
Müslimân tüccâr,
müslimân zenginlerden
karz-ı hasen olarak,
ödünc alır. Böylece,
bankaya binlerce lira
fâiz ödemekden kurtulur.
Ödünc veren de, çok
sevâb kazanır. Tüccâr,
islâmiyyete uymazsa,
emniyyet, güven
kazanamaz. Kimseden
ödünc birşey alamaz.
Ödünc alamıyan bir
tüccâr, hisse senedleri
çıkarıp, müslimânları
kendine ortak yapmalı.
Kâra ortak olmak için,
zenginler, tüccâra çok
para verirler. Bankalar
pek az fâiz verdiği
için, paralarını bankaya
değil, ticârete
yatırırlar. Böylece,
yurdda ticâret, san’at
gelişir. Memleket
kalkınır. Hem de,
bankalar, zenginleri
soyamaz, milleti
sömüremez olurlar.
Memleket refâha kavuşur.
Süâl:
Zenginler, tüccârlara ve
san’at sâhiblerine ortak
olmuyor. Paralarını
bunlara fâiz ile ödünc
vermek istiyorlar. Bunun
çâresi nedir?
Cevâb:
İslâm dîninde herşeyin
çâresi vardır. Her işde
islâmiyyete uymak pek
kolaydır. Bunun için,
fıkh ilmini iyi öğrenmek
veyâ iyi bilen bir Allah
adamını bulup, ona
sormak lâzımdır. Zengin,
san’at veyâ ticâret
sâhibine lâzım olan
eşyâyı, makineleri,
kendisi için satın alır.
Sonra, uyuşacakları
yüksek fiyâtla, veresiye
olarak, bunlara satar.
Belli zemânlar için
ödeme senedi yaparlar.
Böylece, san’at veyâ
ticâret sâhibinin işi
fâizsiz yapılmış, zengin
de, banka fâizinden
katkat çok kazanc
sağlamış olur. Aralarına
banka karışmamış olur.
Süâl:
San’at sâhibine lâzım
olan demir eşyâ, makina
ve benzerleri, zengine
satılmıyor. Yalnız
san’at sâhiblerine
satılıyor. Bu durumda ne
yapılabilir?
Cevâb:
İslâm dîni, her zorluğu
kolaylaşdırıcıdır.
İslâmiyyetde,
çözülemiyecek hiçbir
mes’ele yokdur. Ehl-i
sünnet âlimleri,
kıyâmete kadar yapılacak
olan her işin, her
yeniliğin, her buluşun,
insanların se’âdetleri
için kullanılabilmeleri
yollarını, Kur’ân-ı
kerîmden ve hadîs-i
şerîflerden çıkarmışlar,
kitâblarına
yazmışlardır.
Kendilerini müctehid
sanan ve tanıtan ve
yüksek islâm âlimleri
ile boy ölçüşmeğe
kalkışan din
câhillerine, îmân
hırsızlarına ve dinde
reform istiyenlere,
yapacak bir iş
bırakmamışlardır.
Müslimânların, dinde
reform yapmaları, yeni
yeni şeyler uydurmaları
değil, Ehl-i sünnet
âlimlerinin kitâblarını
anlamağa, öğrenmeğe
çalışmaları, işlerini
bunlara uygun yapmaları
lâzımdır. Bu çalışmaları
nefs ile cihâd olur.
Felâketden, azâbdan
kurtulmak istiyenler
için, ya’nî Kur’ân-ı
kerîme, islâmiyyete
uymak istiyenler için,
doğru yol budur. Kendi
akllarına güvenerek,
Kur’ân-ı kerîmden ve
hadîs-i şerîflerden
ma’nâ, hükm çıkarmağa
kalkışanlar, yanılır,
aldanır ve Ehl-i
sünnetden ayrılırlar.
Ehl-i sünnetden ayrılan
da, yâ sapık olur, yâ
kâfir olur.
Kendisi için mal satın
alamıyan bir zengin,
para vermek istediği
san’at sâhibini, (Şu
para ile, şu malı almak
için, seni umûmî vekîl
yapdım) diyerek, vekîl
yapar. San’at sâhibi de,
vekîl olup, sened
karşılığı, parayı
zenginden alır. Bu para
ile, bu malı, kendi
adına satın alır.
Zengine teslîm edip,
senedini geri alır.
Aralarındaki ikinci bir
sözleşme ile, bu malı,
zenginden veresiye,
yüksek fiyâtla satın
alır. Böylece, ikisi de,
fâiz günâhından
kurtulmuş ve dahâ çok
kazanmış olurlar.
Süâl:
Bankalar, zenginlerin,
hasîslerin sakladıkları
paraları alıp, iş
adamlarına veriyor.
Kalkınmağa yardım
ediyorlar. Müslimânlar,
banka ile iş görmezse,
bankalar kapanır.
Bankada çalışan binlerce
insan işsiz kalır. Bu
zarar nasıl önlenebilir?
Cevâb:
Zengin, parasını az bir
fâiz almak için bankaya
yatırıyor. İş adamına
verince, katkat çok
kazanır. Elbet bunu
tercîh eder. Banka,
bunların arasına
giremez, iş adamını
sömüremez olur.
Bankalar, her sene
milyonlarca lirayı iş
adamlarının cebinden
alamayınca, önceki
sahîfede bildirdiğimiz
fâideli hizmetlerine hız
verir. Fâizsiz
kazanclarını artdırır.
Hem kazanırlar, hem de
kalkınmağa dahâ çok
yardımcı olurlar.
Bankada çalışanların
ücretlerini bu halâl
kazançlarından öderler. |