19 -
İSLÂMİYYETDE FÂİZ, BANKA
VE VAKF
3 - Bey’ ve şirâda
fâiz: Hanefî ve
Hanbelî mezheblerine
göre, bir satışda fâiz
bulunması demek, aşağıda
bildirilen iki şeyin
veyâ birinin mebî’ ile
semende ortak olarak
bulunması demekdir.
Şâfi’î ve Mâlikî
mezheblerinde, bu iki
şart ile berâber, altın
veyâ gümüş yâhud gıdâ
maddeleri olmaları da
lâzımdır.
1 - Kadr, ya’nî vezn
veyâ hacm ile
ölçülmeleri,
2 - Bir cinsden
olmaları.
Fâiz bulunan satış
veresiye yapılamaz.
Dâimâ peşin olması
lâzımdır. Satışın peşin
olması için, mebî’in de,
semenin de te’ayyün
etmeleri lâzımdır.
Buğday, arpa, hurma ve
tuzun, her zemân ve
heryerde, hacm ile
ölçülmeleri, altın ve
gümüşün de dartı ile
ölçülmesi emr olundu. Bu
altı maddeden başka
şeylerin, nasıl
ölçüldükleri, âdete göre
anlaşılır. 4. cü maddeye
bakınız!
Bir satışda, fâiz
şartının ikisi de
bulunmazsa, bu satışda
fâiz bulunmaz. Ya’nî
birinin peşin fazla
olması veyâ veresiye
olması, fâiz olmaz.
Meselâ, on metre pazeni,
onbeş metre basmaya
peşin ve veresiye satmak
câizdir.
Bu şartların ikisi de
bulunursa, yalnız eşid
mikdârda peşin satmak
câiz olup, farklı
mikdârda peşin ve aynı
mikdârda olsa bile,
birisini veresiye olarak
satmak fâiz olur. Zâten,
fazlası peşin harâm olan
satışlar, veresiye, eşid
mikdârda olsa bile,
dâimâ harâm olur.
Veresiye başkadır. Peşin
pazarlık edip, semeni
sonra te’cîl etmek
başkadır. Bir teneke
buğdayı bir teneke
buğdaya peşin satışda,
söz keserken ölçmek
lâzımdır. Sonradan
ölçülürse, eşid bulunsa
bile câiz olmaz. Bir
kile buğdayı, bir kile
buğdaya veresiye veyâ
bir kileden az veyâ
fazla buğdaya peşin
satmak fâiz olur. Ya’nî
câiz değildir, harâmdır.
Kadr ve cinsleri ortak
bulunan iki malın eşid
mikdârda peşin satışının
câiz olması için,
sıfatlarının başka
olması lâzımdır. Para
bozdurmak, bunun için,
câiz olmakdadır.
Sıfatları da aynı
olursa, satışdan fâide
olmıyacağı için bey’
sahîh olmaz.
İki şartdan birisi
bulunup, birisi
bulunmazsa, farklı
mikdârda peşin câiz
olup, eşid mikdârda
olsalar da, veresiye
satmak yine fâiz olur.
Bir kile buğdayı, iki
kile arpaya veyâ beş
yumurtayı altı yumurtaya
peşin satmak [ve peşin
kâğıd para bozmak] câiz
olur. Fekat beş metre
basmayı, beş metre
basmaya ve bir kamyonu,
başka bir kamyona
veresiye satmak fâiz
olur. Burada, yalnız,
altın veyâ gümüş
karşılığında dartarak
ölçülen başka cinsleri
veresiye satın almağa
izn verilmişdir. Bunun
için, para ile yapılan
mal satışlarında fâiz
yokdur. Kâğıd para
karşılığında yapılan mal
satışlarında da, hiç
fâiz yokdur.
Ağırlık ile ölçülen
şeylerin her ikisi de
bir habbe, ya’nî bir
arpa ağırlığından az
ise, hacm ile
ölçülenlerin her ikisi
de yarım sâ’dan az ise,
bunlar ölçüye gelmez,
ya’nî birinci şart yok
kabûl edilmişdir. Bunun
için, bir avuc buğdayı,
iki avuc buğdaya ve bir
felsi iki veyâ dahâ çok
felse, peşin satmak câiz
olur. Çünki, iki avuç
içi, yarım sâ’dan azdır
ve üç felsin ağırlığı,
bir habbeden azdır. İki
santigram altını, dört
santigram altına peşin
satmak fâiz olmaz.
Bunları veresiye satmak
fâiz olur. Bir kırât-ı
şer’î, beş arpa
olduğundan, bir habbe,
beş santigramdır.
Altını, gümüşü yarıdan
fazla olan alaşımlar,
sâf altın ve sâf gümüş
gibidirler. Satışda ve
ödünc vermekde bunların
ağırlıklarına bakılır.
Altını, gümüşü, yarıdan
az olan alaşımlar, urûz
gibidir. İçindeki
hâlisin ağırlığından
fazla hâlis ile ve kendi
cinsinden, fazlası ile
peşin satılabilirler.
Çünki altının fazlası,
karşılık maldaki başka
ma’denin karşılığı olur.
Böyle paralar ve fülûs
denilen metal paralar,
âdete göre, ağırlıkla
da, aded ile de
ölçülmekdedir. Fekat,
altının ve gümüşün,
dâimâ, ya’nî karışımdaki
mikdârı az olsa da, kabz
edilmeleri lâzımdır.
Semen, ya’nî geçer akça
olmadıkları zemân,
ta’yîn edilince,
te’ayyün ederler.
Bir satışın peşin olması
demek, pazarlık yerinden
ayrılmadan önce, iki
malın da ayn olması
demekdir. Buna, te’ayyün
etmek denir. Altından ve
gümüşden başka mallar,
söz kesilirken ta’yîn
etmekle te’ayyün
ederler. Bunların satışı
(Mukâyada) olur.
İki maldan yalnız birisi
ta’yîn edilmiş ise, ayn
olan, mebî’ olur. Deyn
olan mal ve altın ve
gümüş, ayrılmadan önce
kabz olunmakla te’ayyün
ederler.
(Dürr-ül-muhtâr)
sâhibi “rahmetullahi
teâlâ aleyh” buyuruyor
ki: (Buğdayı, buğday
karşılığında satınca,
ikisi de ta’yîn
edilirse, ya’nî ayn
olurlarsa câizdir.
Teslîm alınmaları lâzım
gelmez. Çünki, sarfdan
başka satışlarda,
mallar, ta’yîn etmekle
te’ayyün ederler.
Te’ayyün edince,
kendilerini vermek lâzım
olur. Benzerleri
verilemez. Ya’nî, ikisi
de hacm ile veyâ dartı
ile ölçülen, bir cins
veyâ başka cins
[altından ve gümüşden
başka] iki malı birbiri
karşılığında satmak
için, söz kesilirken,
ikisi de ayn olmalıdır.
İster hâzır olsunlar,
ister gâib olsunlar,
ta’yîn edilmeleri
yetişir. Sözleşme
yerinden ayrılmadan önce
teslîm alınmaları lâzım
olmaz. Altın ve gümüşün
ise, ayrılmadan önce
kabz olunması şartdır.
Ya’nî birbirinin eline,
cebine vermek lâzımdır.
Ayrıldıkdan bir iki
dakîka sonra verse, sarf
satışı sahîh olmaz.
Sarf satışında, alacağı
hâzır olup, vereceği
yanında değilse,
sözleşme etmeyip, hâzır
olanı [ödünc veyâ]
emânet almalı, vereceği
eline geçince, o zemân
pazarlık ve söz keserek,
ayrılmadan bunu teslîm
etmelidir.
Fâiz bulunan satışdaki
iki maldan biri ayn,
karşılığı deyn ise, ayn
olan mebî’, deyn olan
semen olmak ve [söz
kesilirken deyn olan]
semeni, ayrılmadan önce
kabz etmek şartı ile
câiz olur. Çünki, deyn
ancak teslîm alınmakla
te’ayyün eder.
Eğer, deyn mebî’ ise,
söz kesilen meclisde
hâzır olsa bile, bey’
câiz olmaz. (İle, ye)
gibi bağ ile
söylenen fâiz malı,
semen olur. Bu bağlar
ile söylenmiyen, mebî’
olur. (Bu bir kile
buğdayı, bir kile tâze
buğdaYA satdım. Bu bir
kile buğdayı, bir kile
tâze arpaYA satdım)
diyerek sözleşmeleri
câiz olur. Çünki, her
ikisinde de, ayn olan
mal, mebî’dir ve deyn
olan, semendir. Fekat,
sözleşme yerinden
ayrılmadan, deyni kabz
etmek lâzımdır. Çünki,
fâiz bulunan bey’in câiz
olması için, ayrılmadan
önce, mebî’ ile semenin
ayn olmaları lâzımdır.
Deynin [misâlimizde,
semenin] te’ayyünü, kabz
edilmekle olur. Aynı,
kabz etmeden ayrılmaları
câiz olur. Eğer (Bir
kile iyi buğdayı senden,
bu bir kile buğday İLE
satın aldım) derse,
yâhud (İki kile tâze
arpayı senden, bu bir
kile buğdaYA satın
aldım) derse, deyn olan,
meclisde hâzır
bulundurulsa dahî, câiz
olmaz. Çünki, deyn olan
mal, mebî’ olmuş, ayn
olmıyan şeyi satmışdır.
Bu ise, câiz değildir.)
Fâiz bakımından yeni ile
eski, tâze ile bayât
arasında fark yokdur.
Meselâ, eski bakırı,
yeni bakır ile aynı
ağırlıkda ve peşin
değişmelidir. Yeni bakır
hafîf ise, bununla az
mikdâr başka mal veyâ
para da peşin
vermelidir.
Altın ve gümüşden başka
ma’denlerde, san’at,
işçilik farkı olabilir.
Bir bakır semâveri, dahâ
ağır bakır semâver
karşılığı satmak câiz
olur. Çünki altından ve
gümüşden başka ma’denler,
san’at te’sîri ile,
ağırlık ölçüsünden
çıkıp, aded ile
satılabilir. Fekat
bunları ağırlıkla satmak
âdet olan yerlerde,
ağırlık farkı yine fâiz
olur. Altın, gümüş eşyâ,
san’at te’sîri ile
semenlikden çıkarak mebî’
olabilir. Ya’nî ta’yîn
ile te’ayyün eder. Fekat,
kabz edilmesi ve altını,
gümüşü yarıdan fazla
olanların dâimâ ağırlık
ile ölçülmesi şartdır.
(Bedâyı’)
kitâbının sâhibi
“rahmetullahi teâlâ
aleyh”, beşinci cüz,
236. cı sahîfesinde
diyor ki, (Aynı sayıda
fülûsü birbirleri ile
değişdirirken [kâğıd
veyâ metal para
bozdururken] veyâ fülûs
verip fülûsdan başka şey
[altın, gümüş veyâ başka
bir ayn] satın alırken,
fülûs hep semen olur.
Ta’yîn edilince te’ayyün
etmez. Kabz edilmedikçe
deyn olur. Nakdeyn ile
değişdirilirken,
ayrılmadan önce, iki
karşılıkdan birinin kabz
olunarak te’ayyün etmesi
lâzımdır. Çünki, burada
fâizin iki şartı da yok
ise de, deynin deyn
karşılığı satılması
bâtıldır. Fülûs, aynı
sayıda [ya’nî, i’tibârî
kıymetleri aynı olarak]
fülûs ile
değişdirilirken, fâizin
bir şartı bulunduğu için
[veresiyesi harâm
olacağından] iki
karşılığın da kabz
olunmaları lâzımdır.
Fülûs, başka sayıda
fülûs ile değişdirilirse,
[bir yüzlük verip,
kıymetlerinin toplamı
yüzden az olan ufaklık
alınırsa], fâizden
kurtulmak için, iki
karşılığın da ta’yîn
edilmeleri lâzımdır.
Şeyhayne göre, ancak bu
hâlde [ve selem
satışında] niyyet
etmekle fülûs
semenlikden çıkar. Urûz
gibi olurlar. Ta’yîn
edilince, te’ayyün
ederler. Fekat, yine
aded ile ölçülürler.
Fâizin bir şartı
bulunduğu için, ya’nî
aynı cins oldukları
için, ta’yîn edilmekle,
satışın peşin yapılması
te’mîn edilmiş olur.
Ta’yîn edilen malın
kendisi verilir.
Benzerleri verilemez).
Birisinin ta’yîn
edilmesi de kâfî ise de,
deynin semen olması ve
bunun ayrılmadan önce
kabz edilmesi lâzım
olur. Bankada, bono
kırdırmanın câiz
olmadığı buradan da
anlaşılmakdadır.
Zimmînin zimmîlerle ve
müslimânlarla
alışverişi,
müslimânların birbirleri
ile alışverişi gibidir.
Yalnız kendi aralarında
domuz ve şerâb satmaları
da câizdir. Dâr-ül-harbde
[ya’nî, yehûdî,
hıristiyan veyâ
müşriklerin
memleketlerinde] bulunan
mürtedin malları onun
mülkü değildir.
Altın ve gümüş,
ağırlıkla ölçülür.
Basılı liraların
ağırlığı belli olduğu
için, liraları sayı ile
de kullanmak câiz olur.
Kullanırken,
ağırlıklarını düşünmek
lâzımdır.
On dirhem gümüş para
borcu olan kimse,
alacaklısına, bunlar
yerine bir altın verse,
ya’nî on dirhem borcuna
karşı, bir altını peşin
olarak satsa câiz olur.
Çünki gümüşler, semen
yapılmış olup, te’ayyün
etmeleri için, borclunun
teslîm alması lâzımdır.
Zâten borcluda
bulundukları için,
yeniden teslîm almasına
lüzûm kalmamışdır. Çünki,
mebî’in ve semenin
birlikde te’ayyün
etmeleri, veresiye olan
satışda fâizden sakınmak
için şart edilmişdir.
Ödenip biten borcda,
böyle fâiz olamaz.
Borcda, ileride
düşülecek fâiz tehlükesi
olabilir. (Dürr-ül-muhtâr).
Üçüncü kısm,
onikinci maddesinin son
sahîfesine bakınız! (Rıyâd-un-nâsıhîn)de
diyor ki: |