Hakîkat Ltd.Şti.Yayınları

   
     

TAM İLMİHÂL

     
   

 SE'ÂDET-İ EBEDİYYE

   
 

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks

 
 

ÜÇÜNCÜ KISM

 
     

04 - BEY’ VE ŞİRÂ

İnsanlar birbirlerine muhtâc olup, birlikde yaşamağa mecbûrdurlar. Bey’ ve şirâ olmasaydı, yer yüzünde nizâm olmazdı. İslâmiyyetde bey’ ve şirâ, arz ve taleb esâsına göre yürür. İslâmiyyet, ferdin iktisâdî hürriyyetine saygı gösterir. Husûsî teşebbüslere ve sermâyeye salâhiyyet verir. Allahü teâlânın emr etdiği bu ticâret ahkâmı, Karl Marks ismli bir yehûdînin serhoş kafası ile ortaya koyduğu, sosyalizm adındaki, siyâsî bir iktisâd rejimi ile taban tabana zıddır. Hür dünyâ devletlerinde tatbîk edilmekde olan liberal iktisâd sistemi, islâmın ticâret ahkâmına yakındır. İslâmiyyetin gösterdiği iktisâd yolu, özel teşebbüsü ortadan kaldıran Markscı sosyalizm olmadığı gibi, devletin iktisâdî hayâta hiç dokunmamasını istiyen Adam Smith liberalizmi de değildir. Uşr, harâc, âşirin topladığı zekât, cizye, narh koymak, Beyt-ül-mâlın diğer gelirlerini toplamak ve sarf etmek, devletin elinde olduğu için, islâm iktisâdı, başı boş bir liberalizm değildir. İstihsalde mümkin olduğu kadar özel teşebbüsü, millî gelirin ferdlere taksîminde de, sosyal adâleti sağlıyan hükmlerdir.

Bir kimse imâm-ı a’zam Ebû Hanîfeden “rahmetullahi aleyh” sordu ki, (Vaktlerimi ibâdet ile geçirmek istiyorum. Bana birşey yaz da, hep onu yapayım!) İmâm-ı a’zam alış veriş bilgilerini yazıp verince, (Bu, tüccârlara lâzım olur. Ben evimde oturup ibâdet ile meşgûl olacağım) dedi. Cevâbında, (Yiyecek ve giyecek lâzım olmıyan kimse var mı? Ahkâm-ı islâmiyyenin alış veriş kısmını bilmiyen, harâm lokmadan kurtulamaz ve ibâdetlerin sevâbını bulamaz. Zahmetleri boşa gider ve azâba yakalanır ve çok pişmân olur) buyurdu. (Bezzâziyye)de diyor ki, (Alış veriş bilgisini öğrenmiyenin, ticâret yapması harâmdır. İmâm-ı Ebülleys de “rahmetullahi teâlâ aleyh” böyle buyurmuşdur. İmâm-ı Muhammed Şeybânîye “rahmetullahi teâlâ aleyh”, Zühd hakkında bir kitâb yaz dediklerinde, zühd için bey’ bilgisi yetişir buyurdu).

(Bey’), satmak demekdir. (Şirâ), satın almak demekdir. İslâmiyyetde bey’, iki kişinin mallarını, râzı olarak, birbirlerine (Temlîk) etmeleri, ya’nî seve seve değişdirmelerine denir ki, türkçesi (Satış)dır. Bir kimse, Zeyde ve Amre, şu malımı size bin kuruşa satdım dese, yalnız Zeyd kabûl etse, bey’ sahîh olmaz. [Gazetelerde, radyolarda yapılan satış i’lânları, bey’ olmaz. Tâlib olanlar gelip, satın alınca, sahîh bey’ olur.] Bey’ ve şirâ ve bütün mu’âmelât bilgilerini Hanefî mezhebine göre bildireceğim. Bir kimseye zarûrî lâzım olan malı ona satmak vâcibdir. Bey’in sahîh olması için (Îcâb) ve (Kabûl) denilen tüccarlar arasında âdet olan sözlerin söylenmesi veyâ malların karşılıklı verilmesi lâzımdır. Alıcı ve satıcıdan, râzı olduğunu hangisi önce söylerse, buna (Îcâb) denir. İkincisinin sözüne, (Kabûl) denir.

(Mal), insanın arzûladığı, ihtiyâc, ya’nî lâzım olunca, kullanmak için saklanabilen ayn, ya’nî madde, cism demekdir. Buğday dânesi mal değildir. Çünki, kimse saklamaz. Hür insan ve hür insanın her parçası, balık ve çekirgeden başka kendiliğinden ölmüş hayvân leşi ve kan ve yerinde bulunan toprak ve su mal değildir. Sülük ve yerinden alınıp götürülen toprak, su maldır.

(Mülk), insanın mâlik olduğu, ya’nî başkasının rızâsını, iznini almadan kullanmağa hakkı olan şeye denir. Bu şey, maldır veyâ malın kendi değil, yalnız menfe’atidir. Bir kimsenin her malı [meselâ atı], onun mülküdür. Fekat her mülkü, meselâ kirâcının evi, [veyâ bir makinayı kullanma hakkı] malı değildir.

(Mütekavvim mal) ya’nî (Kıymetli mal), kullanması mubâh ve mümkin olan maldır. Müslimânlar için, şerâb, domuz ve Besmelesiz kesilen veyâ kesmeden öldürülen hayvân, denizdeki balık (Kıymetli mal) değildirler. Bir buğday dânesi kıymetli ise de, mal değildir.

Bey’in sahîh olması için, iki malın da mütekavvim olması lâzımdır.

Bir yere götürülmesi mümkin olan mala (menkûl) denir. Vakf veyâ mîrî yer üzerindeki ağaçlar ve binâlar menkûl kabûl edilir.

(Nakd), külçe veyâ meskûk, ya’nî basılmış para hâlindeki altın ve gümüşlere (Nakd), (Nakdeyn) ve (Nukûd) denir. Altını, gümüşü yarıdan fazla olan nukûddan; altını, gümüşü en çok olanına (Ceyyid), dahâ az olanlarına (Züyûf) denir. Altın ve gümüş eşyâ nakd değildir.

Mal, ölçü birimine göre beşe ayrılır: Ağırlık ile, hacm ile, yüzey birimi ile, uzunluk birimi ile ve sayı ile ölçülenler.

(Mekîl), kile ile, ölçek ile, ya’nî hacm ile ölçülen mal demekdir. Buğday, arpa, hurma ve tuz dâimâ mekîldir. Dartı ile kullanılmaları, mekîl olmalarını değişdirmez. Müsâvî olmaları lâzım olduğu zemân, hacmlarının müsâvî olması lâzım olur.

(Mevzûn) veyâ (Veznî), vezn ile, ya’nî ağırlıkla ölçülen mal demekdir. Altın ile gümüş, dâimâ veznîdir. Bildirdiğimiz altı maldan başka şeylerin mekîl veyâ mevzûn olmaları, âdete bağlıdır. Çarşıda, pazarda nasıl ölçülüyorsa, öyle olduğu kabûl edilir.

(Kadr), bir satışda kadr bulunması demek, karşılıklı değişdirilen iki malın ikisinin de mekîl veyâ ikisinin de mevzûn olmaları demekdir.

(Cins), kullanıldıkları yerler arasında çok fark bulunmıyan şeylere ortak olarak verilmiş olan ismdir. Deve, hayvan sınıfının bir cinsidir. Tüylü deve, bu cinsden bir nev’dir. Aslı, kaynağı başka olan veyâ kullanıldığı yer çok farklı olan yâhud başka ism alacak kadar değişdirilmiş olan bir mal başka cinsden olur. Sığır eti koyun eti ile, keçi kılı koyun yünü ile ve ekmek un ile başka cinsdendir. Keçi eti veyâ sütü ise, koyun eti veyâ sütü ile bir cinsdendir.

Mal, (Mislî) ve (Kıyemî) olur. Mislî malı telef eden, benzerini öder. Kıyemî malı telef eden, kıymetini öder. (Mislî), çarşıda aynı evsâfda benzeri bulunan mal olup, fiyâtları başka olmaz. Ağırlıkla, hacm ile ve uzunlukla ölçülenlerden fabrikada, tezgâhda yapılan şeyler ve sayı ile ölçülenlerden aynı büyüklükde olanlar böyledir. Yumurta, aynı büyüklükde karpuz, gibi.

Altın ve gümüşden başka paralara (Fülûs) denir. Bunlar, meselâ başka metalden paralar ve kâğıd liralar, geçer akça iseler, nakd gibi mislîdirler. Geçmez iseler veyâ geçer oldukları hâlde, niyyet edilmekle urûz gibi kıyemî olurlar. Her iki hâlde de, âdete uyarak, [ağırlık ile veyâ] aded ile, ya’nî sayarak ölçülürler.

(Kıyemî), ya’nî mislî olmıyan mal, çarşıda benzeri bulunmıyan, bulunsa da fiyâtları farklı olan maldır. Uzunlukla ölçülenlerden tarla, elde dokunan kumaş, halı ve elbise, ev, dükkân, yazma kitâb, irili ufaklı olan karpuz kıyemîdirler. Hayvândan başka, menkûl olan kıyemî mallara, (Urûz) denir. Bakır tencere ve başka cins ile karışık mislî mal urûzdur.

Mal, (Ayn) ve (Deyn) olarak ikiye ayrılır: Ayn, lügatda madde, cism demekdir. Fekat, bey’ ve şirâ ilminde ayn, belli bir mal demekdir. Bey’ ve şirâda, bir ev, bir at, bir sandalye gibi kıyemî malların belli birer dânesine ve hâzır olup da gösterilenin hepsine veyâ ayrılmış parçasına, mislî olan mallardan da, hâzır olup gösterilen hepsine veyâ ayrı olarak gösterilen yâhud ayrılmamış belli mikdâr bir parçasına yâhud hâzır olmayıp, benzerlerinden ayrı ve yalnız olarak bulunduğu yeri ve cinsi bildirilen mala, (Ayn) denir. Ayrı olarak bulunduğu yer, çuval, sandık, oda, ev veyâ şehrdir. Buralarda bulunan malı müşterî biliyorsa veyâ ilk üç yerde bulunanı bilmiyor ise de, hep (Ayn) olur. Görülen bir yığın buğday, görülen bir mikdâr para ayndır. Bu para semen olunca deyn olur. (Deyn): Satış ve ödünc verme veyâ başka sebeblerle ödenmesi lâzım olan borcdur. Alış verişde ise, hâzır olmayıp ayrı olarak bulunduğu yeri bildirilmiyen her dürlü mala ve hâzır ise de, ayrı olarak gösterilmiyen kıyemî mal parçasına, (Deyn) denir. Ödünc alınan karz, deyndir. Fekat her deyn, ödünc alınan borc demek değildir.

Bir malı (Ta’yîn etmek) demek, söz kesilirken bu malın ayn olması demekdir.

(Te’ayyün etmek) demek, söz kesilirken ta’yîn edilince, ayn olarak kalmak, deyn hâline dönmemek demekdir. Te’ayyün eden malın kendisini vermek lâzımdır. Benzerini, hattâ dahâ iyisini alması için müşterîyi zorlayamaz. Rızâsı ile alırsa, yeniden mukayada satışı yapmış olurlar. Teslîmden önce helâk olursa, bey’ fâsid olur. Te’ayyün etmeyen mal helâk olursa, bey’ fâsid olmaz. Çünki, bunun yerine, cinsi, mikdârı ve vasfı aynı olan, benzeri verilebilir.

(Ribâ) veyâ (Fâiz), bir satışda kadr varsa veyâ iki mal aynı cins ise, bu satışda fâiz vardır denir. Yalnız, altın ve gümüşün, başka veznî bir mal ile değişdirilmesi bundan müstesnâdır. Bunun için, herhangi bir malın para karşılığı satışında fâiz olmaz. Fâizin iki şartı veyâ birisi bulunan satışın peşin olması lâzımdır. İki maldan biri veresiye olursa harâm olur. Altın ve gümüşün peşin olması, söz kesilince ayrılmadan önce kabz edilmeleri ile olur. Başka mallar, te’ayyün etmekle peşin olurlar. İki maldan yalnız biri ayn olursa da, bey’ câiz olur. Fekat, deyn olanın semen yapılması ve bunun ayrılmadan önce kabz olunması lâzım olur. Fâizin iki şartı birlikde bulunursa, peşin olmakla birlikde, iki malın mikdârlarının da müsâvî olması lâzımdır. Bu maddenin sondan üçüncü sahîfesine bakınız!

(Mebî’) satılan maldır. Mebî’ ta’yîn edilir ve ta’yîn edilince, te’ayyün eder.

(Semen): Mebî’e karşılık verilmesi lâzım olan mala, Semen [bedel] denir. Altın ile gümüş semen olarak yaratılmışdır. Her ne hâlde olurlarsa olsunlar, dâimâ semendirler. Külçe ve para hâlindeki altın ve gümüş ve ma’den ve kâğıd paralar, ta’yîn edilince, te’ayyün etmezler. İşlenmiş eşyâ hâlindeki altın ve gümüş ve piyasada geçmiyen ma’den ve kâğıd paralar ve semen yapılan başka mallar, ta’yîn edilince te’ayyün ederler.

[(Hadîka)nın sonunda diyor ki, (Semen, para ta’yîn edilince, sahîh olan sözleşmelerde te’ayyün etmez. Ya’nî söz kesilirken ta’yîn edileni vermek lâzım değildir. Misli, benzeri verilebilir. Fâsid olan akdlerde ve sarf satışında te’ayyün eder. Mehrde ve nezrde ve vekîl yapmakda te’ayyün etmez. Emânet, hibe ve sadaka vermekde, şirketde, mudârebe şirketinde ve gasbda te’ayyün eder. Mebî’ her zemân te’ayyün eder.

Bir satışda, söz kesilirken, semenin cinsi söylenmeyip, sonradan, harâm semen verilirse veyâ halâl olan semen söylenip yâhud harâm semen söylenip fekat gösterilmez ve harâm semen verilirse, hepsinde mebî’ halâl olur. Söz kesilirken harâm semen gösterilir ve bu verilirse, satın alınan şey harâm olur, mülk-i habîs olur. Gasb edilen veyâ vedî’a olan mal satılınca, ta’yîn edilmesi lâzım olduğu ve te’ayyün etdiği için, alınan semen harâm olur. Gasb edilen veyâ emânet olan paraya işâret olunup başka halâl para verilirse veyâ halâl semene işâret olunup yâhud işâret olunmayıp, emânet veyâ gasb olunan para verilirse, mebî’ halâl olur.)]

Her satışda, söz kesilirken, iki maldan herbiri yâ ayn veyâ deyn olur. Bir satışda, mebî’in ve semenin ikisi de deyn olurlarsa, ayrılmadan önce kabz edilseler dahî, bey’ sahîh olmaz. Akd, ya’nî sözleşme bâtıl olur. Sarf satışı bundan müstesnâdır. Mebî’in ve semenin ayn veyâ deyn olmaları ve kabz edilmeleri bakımından dört dürlü bey’ vardır:

1 - Mutlak bey’: Ayn olan malı, deyn karşılığı satmakdır. Ya’nî mebî’i ta’yîn etmek lâzımdır. Kabz etmek lâzım değildir. Semen ta’yîn edilmez. Semen peşin de, veresiye de olabilir. Bu satış meşhûr olduğu için, kısaca (Bey’) denilmekdedir. Bey’ kelimesi yalnız olarak görüldüğü zemân, mutlak bey’ anlaşılmalıdır.

2 - Sarf satışı: Nakd hâlindeki veyâ işlenmiş altını ve gümüşü, birbirleri karşılığında satmakdır. Ya’nî malın ikisi de semendir. Söz kesilirken ikisi de ayn veyâ deyn olabilirler. Ayrılmadan önce, ikisinin de kabz edilmeleri lâzımdır.

3 - Selem satışı: Semen peşin olup, mebî’ veresiyedir. Semenin, söz kesilirken ta’yîn ve ayrılmadan önce kabz edilmesi lâzımdır. Mebî’, ta’yîn edilmez ve kabz edilmez. Mevcûd olmıyan, mülkünde bulunmıyan mebî’, selem yolu ile satılır.

4 - Mukâyada satışı: Altın ve gümüşden başka, ayn olan bir malı, yine ayn olan mal karşılığında satmakdır. Şu iki kile buğdayı, bu yüz yumurta karşılığında satdım demek böyledir. Malları, söz kesilirken ta’yîn etmek şart olup, kabz etmek şart değildir.

Mebî’in piyasadaki fiyâtına, değeri (kıymeti) denir. Ya’nî kıymet, o maldan anlayan müşterîlerin verdikleri değer demekdir. Kıymete, (Semen-i misl) de denir. (Bâyı’) ile (Müşterî) arasında uyuşulan değerine, (Pazarlık semeni) veyâ (Alış Semeni) veyâ (Fiyâtı) denir. Alış fiyâtına, taşıma, işçilik ücretleri, vergi gibi masraflar eklenince, (Mâliyyet), ya’nî (Mal oluş) fiyâtı denir.

Altın ile gümüşden başka eşyâdan, mislî olmıyanlar, meselâ elbise, ev, hayvan, tarla, arsa, mutlak bey’ de dâimâ mebî’dirler.

Mislî olanlar, altın veyâ gümüş ile veyâ kâğıd para ile değişdirilirken ta’yîn edilirse, mebî’ olurlar. Meselâ, filân yerdeki şu kadar kile buğdayımı, bu kadar altına sana satdım demek gibi. Eğer ta’yîn edilmez iseler, yine mebî’ olurlar. Fekat, satış (Selem) olur. Meselâ, şu kadar kile buğdayı, bu kadar liraya satın aldım deyince, selem olur.

Mislî olanlar, mislî olmıyan, ya’nî kıyemî mal ile değişdirilirken, ta’yîn edilirler ise, bunlar da mebî’ olur ve (Mukâyada satışı) olur. Meselâ şu atı, bu yığın buğdaya veyâ bu yığın buğdayı, şu ata satdım demek gibi. Mislî mal ta’yîn edilmezse, iki dürlü olabilir: Mislî mal söylenirken, ismleri sonunda (ya, ile) gibi sözler söyleniyorsa, semen olur. Şu kuzuyu, on kile buğda(ya) satın aldım gibi. Eğer söylenmiyorsa, mebî’ olur ve satış selem olur. Bu kuzu (ile) on kile buğday satın aldım demek gibi.

Mislî olan iki mal birbirleri ile değişdirildikleri zemân, ikisi de ayn ise, her ikisi de mebî’ olur. Satış (Mukâyada) olur. Biri ta’yîn edilirse, satış (Selem) olur.

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks