49
-
İRÂDE-İ CÜZ’İYYE
9 - ÂHIRETE
İNANMAK:
Îmânın şartlarından birisidir. Öldükden sonra, tekrâr dirileceğimize inanmıyan
îmânsız olur, kâfir olur. Âhırete böyle giderse, ebedî olarak Cehennem azâbına
mahkûm olur. Bugünki insanların çoğunun buna inanmayan bir görünüşleri var.
Bunlar, hayâtı yalnız dünyâda râhat etmek ve iyi yaşamakdan ibâret sanıyor.
Gâye, sanki dünyâda eğlenmek, gezmek, râhat etmek, zengin olmakdan ibâretdir. Bu
insanlar, öldükden sonra, tekrâr dirileceklerine ve hesâba çekileceklerine
inanmıyor görünüyor. İnsanlar, bu derece hissizlik içinde yaşayamaz. Bu kadar
kaydsızlığın ma’nâsı, bu olsa gerekdir.
Öldükden ve
toprak ve toz hâline geldikden sonra, tekrâr dirilmenin mümkin olmadığını
söyleyenlerin sayısı az değildir. Bunu söyleyenler şübhesiz îmânsız, dinsiz,
zevallı insanlardır. Tekrâr dirilmek mümkin değildir diyenlere verilecek mantıkî
cevâblar vardır. Allahü teâlânın azameti, bir insânı hiç yokdan (bir damla
sudan) yaratmağa muktedir de, ikinci def’a yaratmağa muktedir değil midir?
Gözümüzün görebildiği âlemlerin ve dünyâdaki muhteşem eserlerin yaratıcısı, bir
insanı tekrâr diriltmekden nasıl âciz olabilir? Ağaç, kışın yapraklarını döker.
Kuru dallar ile cansız zannedilir. Bunlar, behâr gelince tekrâr canlanmıyor mu?
Büyük mevlânâ Celâleddîn “kuddise sirruh”, (Toprağa ekilen hangi tohm toprağın
yüzüne canlı olarak çıkmamışdır?) diyerek, toprağa gömülen insânların tekrâr
canlanacaklarına işâret etmişdir. Bu mevzû’da hazret-i Alîye “kerremallahü
vecheh” atfedilen aşağıdaki mantıkî muhâkeme ne kadar güzeldir. Ahmed, âhırete
inanmışdır. Ahmedin arkadaşı Kaya, tekrâr dirileceğine inanmıyor. Ahmed, Kayayı
iknâ’ için, çok uğraşıyor. Muvaffak olamıyor. Nihâyet Ahmed, Kayaya şunları
söyliyor: (Ben âhırete inanarak Allahü teâlânın bütün emrlerini yapıyorum.
Allahü teâlânın emrlerini yapmak için, belki senden biraz fazla yoruluyorum,
zahmet çekiyorum. Nemâz kılıyorum, oruc tutuyorum. Sen bunları yapmıyorsun.
İkimiz de ihtiyârladık ve ikimiz de öldük. Dahâ mezâra girer girmez, âhıret var
mı, yok mu, belli olacakdır. Eğer âhıret varsa, ben kazandım. Orada i’tibârım ve
râhatım yerinde demekdir. Eğer âhıret yoksa, ben hiçbir şey gaybetmem, dünyâdaki
yorgunluğumla kalırım. Sana gelince: Eğer âhıret yoksa, ne kârdasın, ne
ziyândasın. Ammâ, âhıret varsa, mahvoldun demekdir. Artık Allahü teâlânın
bitmiyen, ebedî azâbı senin yakanı bırakmıyacakdır. Bu mantıkî muhâkemeye göre,
hangimizin yolu doğru yoldur. Bunu senin anlayışına bırakıyorum). Bu muhâkeme
tarzındaki mantıkın kuvveti karşısında, söylenecek tek söz yokdur. Şunu da
işâret edelim ki, âhırete şübhe ile inanmak iyi bir inanış değildir. Tam ve
şübhesiz inanmak lâzımdır.
|