| 
 
49 
-  
İRÂDE-İ CÜZ’İYYE 
7 - ALLAHÜ 
TEÂLÂNIN KİTÂBI (KANÛNU): Allahü teâlânın kitâbına (Kur’ân-ı kerîme) 
inanmak, îmânın şartlarındandır. Bir âyetinden bile şübhe etmek, câiz değildir. 
Şübhe edenler, Allahü teâlâyı seven, doğru din adamlarının (islâm âlimlerinin) 
kitâblarını okuyarak, şübhesini gidermelidir. 
Allahü teâlâ, 
çok merhametli olduğu için, emrlerini ve yasaklarını dünyâda işitmeyen insan 
kalmasın diye, yalnız Peygamber göndermemiş, ayrıca Kitâbını (kanûnunu) da 
göndermişdir. Müslimânların kitâbı Kur’ân-ı kerîmdir. Kur’ân-ı kerîm, 
Peygamberimizden “aleyhisselâm” evvel dünyâya gelen milletlere, Allahü teâlâ 
tarafından gönderilen kitâblardaki emrleri ve hükmleri de içinde topladığı için, 
bütün insanlara hitâb eden bir kitâbdır. Ya’nî, Kur’ân-ı kerîm bugünkü dünyâda 
mevcûd, hıristiyan, yehûdî, mecûsî, vesâire gibi çeşidli dinlere sapmış 
insanlara da, doğru yolu gösteren bir kitâbdır. 
Kur’ân-ı kerîme 
inanmayan müslimân sayılmaz. Müslimân olmayan da Allahü teâlânın ateşinden 
kurtulamıyacakdır. 
Kur’ân-ı kerîm, 
Allahü teâlânın kelâmıdır. Ya’nî, Kur’ân-ı kerîmdeki her söz ve her kelime 
Allahü teâlâ tarafından, Peygamberimize “aleyhisselâm” bildirilmişdir. 
Peygamberimize “aleyhisselâm” bu sözler, vahy yoluyla ya’nî, meleklerin 
büyüklerinden Cebrâîl “aleyhisselâm” vâsıtası ile bildirilmişdir. Cebrâîl 
“aleyhisselâm” insan şekline girerek bunları Peygamberimize “aleyhisselâm” 
okumuş ve ezberletmişdir. Peygamberimize “aleyhisselâm” Kur’ân-ı kerîm parça 
parça (kısm kısm) gelmişdir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, Allahü 
teâlânın emrlerini alır almaz, hem kendileri ezberler, hem de kendi yakınlarına 
ezberletirdi. Vahy kâtiblerine de yazdırırlardı. Sonradan bunlar bir araya 
toplanarak Kur’ân-ı kerîm meydâna gelmişdir. Dünyânın her tarafındaki bütün 
Kur’ân-ı kerîmler birbirlerinin aynıdır. Bir kelime, hattâ bir harf bile değişik 
değildir. Hâlbuki hıristiyanların ellerindeki İncîller birbirlerini tutmuyor ve 
birbirlerine benzemiyor. 
Kur’ân-ı 
kerîmin her âyetine (her cümlesine) inanmak şartdır. İçinden birisine inanmamak, 
insanın îmânını giderir. Îmânsız insanın âhıreti husrândır. 
Allahü teâlânın 
emrleri münâkaşa edilemez. Herkesin kendi anlayışına göre ma’nâ vermesi veyâ 
işine geldiği şeklde anlaması câiz değildir. Kur’ân-ı kerîmi en iyi anlayan 
yalnız Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”dir. Peygamberimiz 
“aleyhisselâm” Kur’ân-ı kerîmin, bizim anlamadığımız taraflarını hadîs-i 
şerîfleri ile açıklamışdır. Ayrıca büyük din âlimleri, Kur’ân-ı kerîmi tefsîr 
etmişlerdir. Kur’ân-ı kerîmde pek çok âyetlerin çok geniş ma’nâları vardır. Onun 
için Kur’ân-ı kerîmi kelime kelime terceme etmekle tam ma’nâsı ifâde edilemez. 
Ancak, her âyetin salâhiyyetli büyük din âlimleri tarafından tefsîr ve îzâh 
edilmesi ile ma’nâsını öğrenmek mümkindir. 
Kur’ân-ı 
kerîmi, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” sözleridir diyenler 
vardır. Bunu söyleyenler, hiç şübhesiz îmânsızdır, kâfirdir. 
Kur’ân-ı kerîm, 
Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” âyet âyet gelmeğe başladığı zemân, 
o zemânın en meşhûr arab şâirleri ve edîbleri bir âyetinin benzerini söylemekden 
âciz kaldıklarını ifâde etmişlerdir. Bu bakımdan da Kur’ân-ı kerîme bir mu’cize 
denmekdedir. Kur’ân-ı kerîm, Allahü teâlânın insanlara en büyük ni’metidir. 
Çünki Kur’ân-ı kerîm, dünyâ ve âhıretde insanları se’âdete götürecek yolları 
açıklamışdır. Bu yolda gidenlere ne mutlu!.. 
                                                |