49
-
İRÂDE-İ CÜZ’İYYE
6 - ALLAHÜ
TEÂLÂDAN KORKMAK ve ALLAHÜ TEÂLÂYI SEVMEK:
Allahü teâlâdan
korkmak ve Allahü teâlâyı sevmek, ibâdetlerin en makbûlüdür. Allahü teâlâdan
korkmak ve Allahü teâlâyı sevmek, bir bilgi işi olmakla berâber, aynı zemânda,
bir çalışma, bir gayret işidir. Herkes kolaylıkla bunları elde edemiyor.
Allahü teâlâ,
istediklerine kendisini sevdirir. Korku ve haşyet verir. Bunu herkese nasîb
etmiyor. Nasîb etdiği kulunu seviyor demekdir. Çok kimse, uzun gayret,
telkînler, çalışmalar sonunda bu mertebeye erişiyor.
Allahü teâlâdan
korkmak ve Allahü teâlâyı sevmek için pekçok sebeb vardır:
Allahü teâlâdan
korkmak için sebebler:
Dünyâda insanın
başına gelen felâketleri düşünelim: Hastalanmak, yaralanmak, vücûdün bir
parçasından mahrûm olmak, aç kalmak, susuz kalmak, fakîr olmak, akldan mahrûm
olmak, çoluk ve çocuğunun başına felâketler gelmek, yangınlar, zelzele.... gibi
mahlûklar vâsıtasıyla veyâ doğrudan doğruya Allahü teâlâ tarafından insanlara
takdîr edilen felâketler, elemler, Allahü teâlâdan gelmekdedir. Dünyâdaki
elemler nihâyet geçicidir. Âhıretdeki ise, ebedîdir. Oradaki azâb, bitmeyen bir
azâbdır. Yâhud, îmânla âhırete intikâl etmiş günâhkâr bir müslimân ise, Allahü
teâlânın irâde etdiği kadar, azâb görecekdir. Âhıret azâbı, kabre girildiği
ândan i’tibâren başlıyacakdır. Bütün bunlar Allahü teâlâdan korkmak için, yeter
derecede sebebler değil midir?
Allahü teâlâyı
sevmek için de, sebebler pek çokdur: Evvelâ, müslimân olarak dünyâya gelmek.
Ya’nî, bir müslimân ananın ve bir müslimân babanın evlâdı olarak dünyâya gelmek,
bütün ömrümüzce, Allahü teâlâyı sevmek, Allahü teâlâya şükr ve hamd etmek için,
tek başına en büyük sebebdir. Meselâ, hıristiyan ana-babadan dünyâya gelmiş
olsaydık, artık müslimânlık yolunu bulmak, bizim için, çok zor veyâ imkânsız
olurdu. Hıristiyan topluluğu içinde yaşar ve âhırete îmânsız olarak giderdik.
Zemânımızda müslimân olarak doğmak da, kâfî değildir. Müslimânlığı sevmiş,
elinden geldiği kadar müslimânlık yolunda yürümeğe gayret etmiş bir âilenin
çocuğu olmak da ayrı bir tâli’dir. İsmi Ahmed veyâ Hadîce olup da, müslimânlık
îcâblarını yapmayan, hattâ müslimânlığı hor gören, nice sözde müslimânlar var.
Akl ve iz’ân sâhibi olmak, iyi ve kötüyü anlayabilecek bir tahsîl ve anlayış
seviyesinde bulunmak da, Allahü teâlânın en büyük ni’metlerindendir. Bundan
başka, insan haklarını tanıyan bir hükûmetin ferdi olarak yaşamak, sıhhatde
olmak, fakîr olmamak vesâire gibi binlerce ni’met hep Allahü teâlânın lutf ve
ihsânıdır. Bu saydığımız ni’metlerden mahrûm olan milyonlarca insanın,
milyonlarca müslimânın bulunduğunu düşünürsek, Allahü teâlâyı nasıl sevip,
şükretmemiz lâzım geldiği kolayca anlaşılır.
|