49
-
İRÂDE-İ CÜZ’İYYE
BİR İHTİYÂR MÜSLİMÂNIN,
KIZINA NASÎHATI VE MÜNÂCÂTI
1 - SE’ÂDET
NEDİR?:
Dünyâdaki bütün insânlar mes’ûd olmak ister. Fekat, mes’ûd olan, pek azdır.
Neden bu böyledir? Çünki, se’âdetin neden ibâret olduğu bilinmiyor. Asl iş,
se’âdetin ne olduğunu bilmekdedir. Se’âdet, yalnız dünyâ se’âdetinden ibâret
değildir. Aksine, asl se’âdet âhıret se’âdetini elde etmekdir. Âhıret se’âdeti
nasıl elde edilir? Âhıret se’âdeti için Allahü teâlânın kanûnlarına ve emrlerine
[ya’nî Kur’ân-ı kerîme ve Peygamberimizin “aleyhisselâm” sözlerine] itâ’at etmek
lâzımdır. Allahü teâlânın emrleri arasında: Öldükden sonra tekrâr dirilmek,
(ya’nî âhırete) inanmak da vardır. Cenâb-ı Hak âhıretin nihâyetsiz olduğunu
(ebedî olduğunu) bize bildiriyor. Dünyâ hayâtı ise, sayılı günlerden ibâretdir.
O hâlde, se’âdet iki başlı demekdir. Biri âhıret se’âdeti, öteki dünyâ se’âdeti.
Bu iki se’âdetden hangisi önemlidir? Bunu akl ve iz’ân sâhibi insanlar
kolaylıkla anlıyabilir. Aklımız ve iz’ânımız âhıret hayâtının, dünyâ hayâtı ile
mukâyese edilemiyecek kadar önemli olduğunu bize gösterir. Buna rağmen,
insânların dünyâ için gösterdikleri gayret ve çalışmaların onda birini bile
âhıret için göstermedikleri meydândadır. Bunun âkıbetinin ne kadar acı ve ne
kadar korkunç olduğuna acabâ inanmıyor muyuz? İnanmıyorsak, kurtuluş ümmîdi
yokdur. Allahü teâlâya inanmıyanların yeri ebedî olarak Cehennemde yanmakdır.
Eğer inanıyorsak, Allahü teâlânın emrlerini yapmamak bir gaflet (bir nev’i uyku)
ve bir dalâletdir. Bu uykudan uyanamıyanlara yazıklar olsun.
Dünyâ se’âdeti
için söz söyleyenler, kitâb yazanlar ve bunu dikkatle okuyanlar, dinleyenler
çokdur. Âhıret se’âdetine gelince: Buna dâir Hakkın kitâbı (Kur’ân-ı kerîm) ve
Peygamberimizin sözleri (hadîs-i şerîf) ve din âlimlerinin binlerce kitâbları
vardır. Fekat, bugün artık bunları okuyan, bunları söyleyen, söyleyenleri ve
yazanları dinleyen az insan kalmışdır. Çok ehemmiyyetli olan âhıret se’âdeti
âdetâ unutulmuş, sanki böyle birşey yokmuş gibi bir gaflet içinde bulunmakdayız.
Bu ise, felâketin en tehlükelisi ve âkıbetlerin en korkuncudur. İşte kızım,
benim yazılarımın asl maksadı, seni bu korkunc felâketden kurtarmakdır. Ya’nî
seni Cehennem denen büyük ateşden korumakdır. Sen idrâkin ve anlayışın
nisbetinde, bu yazılarımdan hisse alacaksın. Cenâb-ı Hak seni hakîkati iyice
anlayacaklardan ve bu anlayışa göre hareket edenlerden eylesin! Âmîn.
Din âlimlerinin
yazdıkları kitâblar var iken, ayrıca bu mevzûlarda çocuklara nasîhat vermenin
lüzûmsuz olduğunu düşünmek doğru değildir. Çünki, çocuğunun se’âdetini isteyen
bir baba, yalnız dünyânın kısa se’âdetini değil, âhıretin sonsuz se’âdetini de,
çocuğuna bildirmekle vazîfelidir. Babaya bu vazîfeyi veren cenâb-ı Hakdır.
Bir çocuk ne
kadar kaydsız olursa olsun, babasının kendisi için yazdıklarını merâk ederek hiç
değilse, bir kerre okur. Bu yazılardan ders alacak anlayış ve uyanıklığı da
gösterirse, kendisini kurtarmış olur.
Zemânımızda din
bilgilerini veren kitâblarımız, öğretmenlerimiz kifâyetsizdir. Büyük şehrlerdeki
ba’zı mekteb ve cem’ıyyet muhîtinin din ile ilgisi za’îf görünüyor. Bu şartlar
içinde çocuğun doğru ve yeter derecede din bilgisi alması çok zorlaşmışdır.
Bunun için, hiç değilse, müslimân dîninin temel kâ’idelerini ve özünü burada
söylemek, çok ehemmiyyetli bir vazîfe hâline gelmiş bulunuyor. Temel kâ’ideler
şunlardır: I- Îmânın (inanmanın) şartları: 1- Allahü teâlâya inanmak, 2-
Meleklere inanmak, 3- Kitâblara inanmak, 4- Peygamberlere inanmak, 5- Âhırete
(öldükden sonra tekrâr dirilmeğe) inanmak, 6- Kaderin ya’nî, hayr ve şerrin
Allahü teâlâdan geldiğine inanmak. II- Müslimânlığın şartları: 1- Kelime-i
şehâdet, 2- Nemâz, 3- Oruc, 4- Zekât, 5- Hac.
|