Hakîkat Ltd.Şti.Yayınları

   
     

TAM İLMİHÂL

     
   

 SE'ÂDET-İ EBEDİYYE

   
 

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks

 
 

İKİNCİ KISM

 
     

49 - İRÂDE-İ CÜZ’İYYE

İrâde-i cüz’iyye risâlesini Muhammed Akkermânî “rahmetullahi aleyh” yazmışdır:

Dehr sûresindeki, (Siz, ancak Allahü teâlânın dilediğini arzû edersiniz!) meâlindeki âyet-i kerîmeden, Ebül-Hasen-i Eş’arî imâmımız “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Allahü teâlâ, sizin istemenizi dilemedikce, birşey isteyemezsiniz!) ma’nâsını anlamışdır. Ya’nî, Allahü teâlâ dilemedikce, kul, irâde-i cüz’iyyesini kullanamaz demişdir. Eş’arî mezhebine göre, kullar, irâde-i cüz’iyyelerini kullanmakda mecbûr oluyor. Çünki, Allahü teâlâ, bir kimsenin birşey yapmağa irâde-i cüz’iyyesini kullanmasını dileyince, o kimse irâde etmeğe, istemeğe mecbûr olur. İrâde-i cüz’iyye, mevcûd ve mahlûk oluyor. Böyle olunca, şeytân, insana: Ey kul! Niçin zahmet çekersin? Allahü teâlâ bir işini istemezse, sen o işi irâde edemezsin! derse, şeytâna cevâb verilemez. Kul fâil-i muhtâr olmaz. İbâdetlerine sevâb, kötülüklerine azâb vermeğe sebeb bulunmaz. Kul, Allahü teâlânın dilediğini dilemekde, o işin yapılmasına, âlet olmakdadır.

Ebû Mensûr-i Mâtürîdî “rahmetullahi teâlâ aleyh” imâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin “rahmetullahi teâlâ aleyh” anladığını açıklıyarak buyurdu ki, (İrâde-i cüz’iyye, bir varlık değildir. Var olmıyan şey, yaratılmış olmaz. İrâde-i cüz’iyye, kullarda bir hâldir. Kuvveti, birşeyi yapmak ve yapmamakda kullanmakdır. Kullar, irâde-i cüz’iyyelerini kullanmakda serbestdir. Mecbûr değildir). Bu mezhebe göre şeytâna: İrâde, bende bir hâldir. İyiliğe kullanırsam, Allahü teâlâ iyiliği yaratır. Kötülüğe sarf edersem, onu yaratır. Eğer sarf etmezsem, ikisini de yaratmaz, diye cevâb verilir. Allahü teâlânın, kul irâde etmeden de, yaratması câiz ise de, ihtiyârî olan işleri yaratmağa, kulların kalblerinin ihtiyâr ve irâde etmesini sebeb kılmışdır. İrâde-i cüz’iyyemizin sebeb olması da, Allahü teâlânın irâdesi iledir. Kul, bir iş yapmağı ihtiyâr ve irâde edince, ya’nî tercîh edip dileyince, Allahü teâlâ da, o işi irâde ederse o işi yaratır. Kul ihtiyâr ve irâde etmezse, ihtiyârî olan o işi yaratmaz. Şu hâlde, kul irâde-i cüz’iyyesini ibâdete sarf ederse, Allahü teâlâ, ibâdeti yaratır. Eğer günâhlara sarf ederse, günâhları yaratır. O zemân kul, dünyâda fenâ olur, âhıretde azâb görür. Böyle olduğunu bilen bir kimseye, şeytân birşey diyemez.

Yukarıdaki âyet-i kerîmenin ma’nâsını, Ebû Mensûr-i Mâtürîdî “rahmetullahi teâlâ aleyh” şöyle açıklıyor: (İhtiyârî işleriniz, yalnız sizin irâdenizle olmaz. Sizin irâdenizden sonra, Allahü teâlâ da, o işi irâde edip yaratır.) Görülüyor ki, işi yapmakda, kullar müstekıl değildir.

Mu’tezile yolunda olanlar, insan bütün işlerini, kendisi yaratır diyorlar. Yaratmakda, kulları Allahü teâlâya şerîk ediyorlar. [Îrânda, kendilerine şî’î adını veren kimseler de, kazâ ve kadere, mu’tezile fırkası gibi inanıyor. Böylece Ehl-i sünnet âlimlerinin yolundan ayrılıyorlar. (Hak Sözün Vesîkaları) ve (Eshâb-ı Kirâm) kitâblarında, değerli kitâblardan alarak, bunların yazılarına uzun cevâb verilmiş ve kazâ kader bilgisi anlatılmışdır. (Mevâhib-i ledünniyye)de, Bedr gazâsını anlatırken, irâde-i cüz’iyye uzun bildirilmişdir. (Eshâb-ı Kirâm) kitâbında da büyük âlim, veliyy-i kâmil, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdînin “rahmetullahi teâlâ aleyh”de (İrâde-i cüz’iyye) risâlesi vardır. Mevlânânın kardeşi Mahmûd Sâhibin oğlu Muhammed Es’ad “rahmetullahi aleyhim”, (Bugyet-ül-vâcid) kitâbının dokuzuncu mektûbunda, bu risâleyi neşr etmişdir. Kitâb 1334 [m. 1915] de Şâmda basılmışdır. Kitâbda, risâlenin şerhleri ve şârihleri de bildirilmişdir. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî “rahmetullahi teâlâ aleyh” (İkdül-cevherî) kitâbında kulun ihtiyârını ve irâde-i cüz’iyyesini uzun anlatmakdadır. Abdülhamîd Harpûtî, bunu şerh ederek (Simtul’ akbarî) ismini vermiş, 1305 [m. 1888] de İstanbulda basılmışdır.]

İnsanın ihtiyârî hareketi, dört şeyle meydâna gelmekdedir: 1- O işi dimâgında tesavvur etmek, hâtırlamak. 2- O şeyden lezzet duymak. 3- Sonra, o işi yapmağı kalbi ile ihtiyâr etmek, seçmek ve irâde-i cüz’iyyeyi kullanmak. Ya’nî hareket etmeği dilemek. 4- Hareketin meydâna gelmesi. Birinci ile ikinciyi Allahü teâlâ yaratıyor. Çünki, tesavvur ile şevk, var olan şeylerdir. Var olan, yaratılmağa muhtâcdır. İhtiyâr ve İrâde-i cüz’iyye, kuldandır. Hareketi yaratan, Allahü teâlâdır. Kuldan ihtiyâr ve irâdenin meydâna gelmesi de, ancak önce tesavvur ve şevk yaratılması ile olur. Meselâ, bir kimse, sadaka vermeği ve sevâbını tesavvur eylese, kendisinde şevk veyâ nefret hâsıl olur. Bunu ihtiyâr ve irâde eder veyâ etmez. Şevk, irâde demek değildir. Nefret de, irâdeyi kullanmamak değildir.

Allahü teâlânın kazâsı, takdîri ve Levh-i mahfûza yazması, ilm-i ezelîsine uygundur. Bilgisi de, bildiği şeylere tâbi’dir. Ya’nî herşeyi, ileride ne zemânda ve nasıl olacak ise veyâ olmıyacak ise, ezelde öylece bilmişdir. Bildiğini takdîr eder ve yazar. Bundan dolayı, cebr olmaz. İlerdeki şeyler, ilmine tâbi’ olsaydı, cebr lâzım gelirdi. Allahü teâlânın ilmi, eşyânın yaratılmasını ve sıfatlarını, hâllerini îcâb etseydi, cebr olurdu. Fekat, böyle değildir. Bunun aksinedir. Allahü teâlânın yardımı ile sözümüz temâm oldu.

(Dürr-i yektâ) şerhinin sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (İnsanların kalbleri ile veyâ bedenleri ile yapdıkları her işin ve canlılarda ve cansız şeylerde meydâna gelen her işin, Allahü teâlânın ezelde bilmesi ve dilemesi ve halk etmesi ile olmalarına (Kader) ve (Takdîr) denir. İnsan birşeyi yapmağı veyâ terk etmeği ihtiyâr ve irâde eder ya’nî kuvvetini kullanır. Sonra, Allahü teâlâ da, bunu irâde eder, kudretini kullanırsa, bu şey olur. İlk ikisine (Kesb), son ikisine (Halk) denir. Bu şeyi Allahü teâlâ, beğenirse (Tâ’at) olur. Bunun için, insana âhıretde (Sevâb) verilir. Bir tâ’at yapılırken, sevâb kazanmak niyyet edilirse, (Kurbet) olur. Beğenmezse (Ma’sıyyet), ya’nî günâh olur. Âhıretde (İtâb) veyâ (İkab) olunur. Mekrûh işliyen veyâ müekked sünneti özrsüz terk etmeği âdet edinen, itâb olunur, azarlanır. Farzı terk eden veyâ harâm işliyen, tevbesiz ölür ve şefâ’ate, afva kavuşmazsa, ikab olunur, yanar. İnsanda ihtiyâr ve irâde ve kudret, ya’nî kesb bulunduğuna inanmıyan (Mürted) olur.)

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks