47
-
TEVEKKÜL
Tevekkülün
esâsı olan tevhîd:
Tevhîdi anlatmak, uzun sürer ve tevhîd ilmi, bütün
ilmlerin sonudur. Biz burada, yalnız tevekküle lâzım olacak kadarını
göstereceğiz: Tevhîdin dört derecesi vardır. Ya’nî bir özü vardır ve özünün de
özü vardır. Bir de kabuğu vardır ve kabuğun da kabuğu vardır. Demek ki, iki özü,
iki de kabuğu vardır. Tevhîd, tâze cevz gibidir. Cevzin iki kabuğunu ve içini
herkes bilir. Özünün özü de, yağıdır.
Tevhîdin
birinci derecesi, yalnız dil ile (Lâ ilâhe illallah) deyip, kalb ile
inanmamakdır. Münâfıkların tevhîdi böyledir.
İkinci derece:
Bu kelime-i tevhîdin ma’nâsına, kalbin inanmasıdır. Bu inanış, yâ başkalarından
görerek, işiterek olur ki, bizim gibi câhillerin inanışı böyledir. Yâhud delîl
ile, aklın isbât etmesi ile inanır. Din âlimlerinin, kelâm ilmi üstâdlarının
inanması böyledir.
Üçüncü derece:
Bir yaratanın, herşeyi yaratdığını görmek, her işin, tek bir fâ’il tarafından
yapıldığını, başka kimsenin, hiçbirşey yapmadığını anlamakdır. Bu görüş ve
anlayış için, kalbde bir nûrun parlaması lâzımdır. Böyle hâsıl olan îmân,
câhillerin ve kelâm âlimlerinin îmânına benzemez. Onların îmânı, taklîd ve isbât
hîleleri ile kalbe çekilen bir perde gibidir. Bu görüş ve anlayış ise, kalbin
açılması, perdelerin kalkmasıdır. Meselâ, bir ev sâhibinin, evde bulunmasına
inanmak üç dürlü olur:
1 - Birisinden
işiterek inanmakdır. Taklîd ile olan îmân, bunun gibidir.
2 - Ev
sâhibinin, hergün kullandığı binek hayvanını, başlığını, ayakkabılarını evde
gördüğü için inanmakdır. Bu da kelâm âlimlerinin îmânına misâldir.
3 - Ev sâhibini
evde görerek inanmakdır. Bu, âriflerin tevhîdine misâldir. Böyle tevhîd, herne
kadar yüksek derece ise de, bunun sâhibi, mahlûkları görmekde ve Hâlıkı
görmekde, bunların Hâlık tarafından yaratıldığını bilmekdedir. Mahlûkları
gördüğü için, tevhîd tam olamaz.
Dördüncü
derece: Bir var görür. Birden başka birşey görmez. Tesavvufcular bu hâle,
(Tevhîdde fenâ) derler.
Yukarıdaki dört
dereceden birincisi, münâfıkların tevhîdi olup, cevzin dış kabuğuna benzer.
Cevzin dış kabuğu, acı olduğu gibi ve dış yüzü güzel yeşil ise de, iç yüzü
çirkin göründüğü gibi ve yakılınca bol duman yaparak ateşi söndürdüğü gibi ve
birkaç gün cevzi korumakdan başka, bir işe yaramadığı gibi, münâfık tevhîdi de,
onu dünyâda ölümden korumakdan başka, birşeye yaramaz. Ölümden sonra, beden
çürüyüp, rûh yalnız kalınca, birşeye yaramaz. İkinci derece olan, câhillerin ve
kelâm âlimlerinin tevhîdi, cevzin tahta kabuğu gibidir. Bu tahta kabuk cevzi
birkaç zemân korumakdan başka işe yaramadığı gibi, bu derecedeki tevhîd de,
yalnız insanı Cehennem ateşinden korumağa yarar. Üçüncü derece, cevzin özü
gibidir. Öz, cevzin asl işe yarayan kısmı ise de, cevz yağı ile ölçersek, posayı
taşıdığı görülür. Üçüncü derecede de, mahlûkları görmek, posa gibidir. Hakîkî
tevhîd, dördüncü derecedir ki, Hakdan başka, birşey bulunmaz. Kendini de unutur.
|