Hakîkat Ltd.Şti.Yayınları

   
     

TAM İLMİHÂL

     
   

 SE'ÂDET-İ EBEDİYYE

   
 

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks

 
 

İKİNCİ KISM

 
     

44 - İSRÂF, FÂİZ, TÜTÜN İÇMEK

DÖRDÜNCÜ BAHS - Sadaka vermekde de, isrâf vardır. İmâm-ı Mücâhid “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki, (Bir kimse, Allahü teâlânın emr etdiği yerlere dağ kadar altın harc etse, isrâf olmaz. Bir dirhem [yaklaşık beş gram] gümüşü veyâ bir avuc buğdayı, harâm olan yere vermek isrâf olur). Hâtim-i Tâî, cömerdliği ile meşhûrdur. Bi’setden önce ölmüşdür. Çok verdiği için, (Malı isrâf etmekde hayr yokdur) dediklerinde, (Hayra verilen mal isrâf olmaz!) demişdir. Mücâhidin ve Hâtimin sözlerine bakarak, sadakada isrâf olmıyacağını sanan olmuş ise de, böyle zan etmek yanlışdır. Şimdi bunu açıklamağa çalışacağız:

Cenâb-ı Hak, Mü’minûn sûresinde, meâl-i şerîfi, (Verdiğimiz rızklardan, sadaka verirler) olan âyet-i kerîme ile mü’minleri medh ediyor. Kâdî Beydâvî ve Zemahşerî ve Fahreddîn-i Râzî gibi büyük âlimlerin tefsîrlerinde ve dahâ birçok tefsîrlerde diyor ki, âyet-i kerîmede, (rızklardan) kelimesi, (rızkların ba’zısını, bir kısmını) demek olup, (sadaka verirken, harâm olan isrâfdan sakının!) demekdir. Bütün âlimlere göre, buradaki sadaka, malı hayra, islâmiyyetin gösterdiği yola sarf etmekdir. En’âm sûresi, yüzkırkbirinci âyetinde meâlen, (Ekini hasâd etdiğiniz zemân, fakîrlerin haklarını verin ve isrâf etmeyin. Allahü teâlâ, isrâf edenleri elbette sevmez) buyuruldu. Bu da, (Sadaka verirken isrâf etmeyin) demekdir. Çünki, Sâbit bin Kays “radıyallahü anh” bir günde beşyüz ağacın hurmalarını toplayıp hepsini sadaka vererek evi için hurma bırakmayınca, bu âyet-i kerîme inmişdi. Ya’nî, (Hepsini vermeyiniz!) buyuruldu. Abdürrezzâk, Abdülmelik ibni Cüreycden haber veriyor ki, Mu’âz bin Cebelin “radıyallahü anh” bir hurma ağacı vardı. Hurmalarını toplayıp hepsini sadaka verdi. Kendine birşey kalmadı. Hemen (Fekat, isrâf etmeyin) âyet-i kerîmesi geldi. İsrâ sûresi, yirmidokuzuncu âyetinde meâlen, (Ey Habîbim! Malını, kendine kalmıyacak şeklde dağıtma!) buyuruldu. Câbir ve Abdüllah ibni Mes’ûd “radıyallahü anhümâ” buyuruyorlar ki, (Bir oğlan, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimize gelip, ba’zı lüzûmlu şeyleri saydı ve annem beni sana gönderip bunları istedi, dedi. Bugün bende bunların hiçbiri yok buyuruldukda, gömleğini bana ver dedi. Hemen, mubârek arkasından gömleğini çıkarıp çocuğa verdi ve evinde gömleksiz kaldı. Bilâl-i Habeşî ezân okuyunca, cemâ’at her zemân olduğu gibi, Resûlullahı beklediler. Gelmeyince merâk etdiler. Birkaçı evine bakıp, gömleksiz olduğundan gelemediğini anladı. O zemân, bu âyet-i kerîme geldi). (Buhârî) ve (Müslim)de, Ebû Hüreyre “radıyallahü anh” buyuruyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Sadakanın hayrlısı, ihtiyâcı olmıyanın verdiğidir) buyurdu. İmâm-ı Begavî, Ebû Hüreyreden “radıyallahü anh” haber veriyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimize biri gelip, bir altınım var, ne yapayım dedi. (Bununla kendi ihtiyâclarını al) buyurdu. Bir altınım dahâ var dedi. (Onunla da çocuğuna lâzım olanları al) buyurdu. Bir dahâ var dedi. (Onu da, âilenin ihtiyâclarına sarf et) buyurdu. Bir altın dahâ var dedi. (Hizmetcinin ihtiyâclarına kullan) buyurdu. Bir dahâ var deyince, (Onu kullanacağın yeri sen dahâ iyi bilirsin) buyurdu. (Müslim)de, Câbir bin Abdüllah “radıyallahü anh” buyuruyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Paranız ile, önce kendi ihtiyâclarınızı alın. Artarsa, çoluk çocuğunuzun ihtiyâclarına sarf edin. Bundan da artarsa, akrabânıza yardım edin!) buyurdu. (Buhârî)de, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Kendisi veyâ çoluk çocuğu muhtâc iken veyâ borcu var iken verilen sadaka kabûl olmaz. Borc ödemek, sadaka vermekden ve köle âzâd etmekden ve hediyye vermekden dahâ mühimdir. Başkasının malını, sadaka vererek, zâyi’ olmasına sebeb olmayın!) buyurdu. Fıkh âlimi Ebülleys Semerkandînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Tenbîhül-gâfilîn) kitâbında, İbrâhîm bin Edhem “rahimehullah” buyuruyor ki, (Borcu olan kimse, ödemedikce yağlı ve sirkeli ta’âm yimemelidir). İbni Hacer-i Askalânî buyuruyor ki, İbni Battâl “rahimehüllah”, (Borcu olanların sadaka vermesi ve borcunu ödememesi câiz değildir. Bunu bütün âlimler sözbirliği ile bildirmekdedir) buyurdu. Taberânî ve birçok âlimler buyuruyor ki, (Âlimlerin çoğuna göre, bir kimsenin vücûdü sağlam olur, aklı başında olur, bir yere borcu olmaz ve evli olmayıp malsızlığa sabr edebilirse veyâ evli olup da, çoluk çocuğu da sabr ederlerse, bu kimsenin bütün malını sadaka vermesi câiz olur. Bu saydığımız şartlardan biri eksik olursa, sadaka vermesi mekrûh olur. Ba’zı âlimler, sadakası kabûl olmaz buyurdu). Ömer “radıyallahü anh” da böyle buyurdu.

Bu haberlerden anlaşılıyor ki, sadaka vermekde de isrâf olur. Borcundan çok malı olmıyan veyâ çoluk çocuğu sıkıntıya sabr edemediği hâlde, bunların ihtiyâcını karşılıyacak maldan fazlası bulunmıyan veyâ sıkıntıya katlanamadığı hâlde, kendisi muhtâc olan kimsenin sadaka vermesi isrâf olur. Ödünc vermekde de böyle isrâf olur.

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks