| 
 
44 
- 
İSRÂF, FÂİZ, TÜTÜN İÇMEK 
DÖRDÜNCÜ 
BAHS - 
Sadaka vermekde de, isrâf vardır. İmâm-ı Mücâhid 
“rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki, (Bir kimse, Allahü teâlânın emr etdiği 
yerlere dağ kadar altın harc etse, isrâf olmaz. Bir dirhem [yaklaşık beş gram] 
gümüşü veyâ bir avuc buğdayı, harâm olan yere vermek isrâf olur). Hâtim-i Tâî, 
cömerdliği ile meşhûrdur. Bi’setden önce ölmüşdür. Çok verdiği için, (Malı isrâf 
etmekde hayr yokdur) dediklerinde, (Hayra verilen mal isrâf olmaz!) demişdir. 
Mücâhidin ve Hâtimin sözlerine bakarak, sadakada isrâf olmıyacağını sanan olmuş 
ise de, böyle zan etmek yanlışdır. Şimdi bunu açıklamağa çalışacağız: 
Cenâb-ı Hak, 
Mü’minûn sûresinde, meâl-i şerîfi, (Verdiğimiz rızklardan, sadaka verirler)
olan âyet-i kerîme ile mü’minleri medh ediyor. Kâdî Beydâvî ve Zemahşerî ve 
Fahreddîn-i Râzî gibi büyük âlimlerin tefsîrlerinde ve dahâ birçok tefsîrlerde 
diyor ki, âyet-i kerîmede, (rızklardan) kelimesi, (rızkların ba’zısını, 
bir kısmını) demek olup, (sadaka verirken, harâm olan isrâfdan sakının!) 
demekdir. Bütün âlimlere göre, buradaki sadaka, malı hayra, islâmiyyetin 
gösterdiği yola sarf etmekdir. En’âm sûresi, yüzkırkbirinci âyetinde meâlen, 
(Ekini hasâd etdiğiniz zemân, fakîrlerin haklarını verin ve isrâf etmeyin. 
Allahü teâlâ, isrâf edenleri elbette sevmez) buyuruldu. Bu da, (Sadaka 
verirken isrâf etmeyin) demekdir. Çünki, Sâbit bin Kays “radıyallahü anh” 
bir günde beşyüz ağacın hurmalarını toplayıp hepsini sadaka vererek evi için 
hurma bırakmayınca, bu âyet-i kerîme inmişdi. Ya’nî, (Hepsini vermeyiniz!)
buyuruldu. Abdürrezzâk, Abdülmelik ibni Cüreycden haber veriyor ki, Mu’âz 
bin Cebelin “radıyallahü anh” bir hurma ağacı vardı. Hurmalarını toplayıp 
hepsini sadaka verdi. Kendine birşey kalmadı. Hemen (Fekat, isrâf etmeyin) 
âyet-i kerîmesi geldi. İsrâ sûresi, yirmidokuzuncu âyetinde meâlen, (Ey 
Habîbim! Malını, kendine kalmıyacak şeklde dağıtma!) buyuruldu. Câbir ve 
Abdüllah ibni Mes’ûd “radıyallahü anhümâ” buyuruyorlar ki, (Bir oğlan, 
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimize gelip, ba’zı lüzûmlu şeyleri 
saydı ve annem beni sana gönderip bunları istedi, dedi. Bugün bende bunların 
hiçbiri yok buyuruldukda, gömleğini bana ver dedi. Hemen, mubârek arkasından 
gömleğini çıkarıp çocuğa verdi ve evinde gömleksiz kaldı. Bilâl-i Habeşî ezân 
okuyunca, cemâ’at her zemân olduğu gibi, Resûlullahı beklediler. Gelmeyince 
merâk etdiler. Birkaçı evine bakıp, gömleksiz olduğundan gelemediğini anladı. O 
zemân, bu âyet-i kerîme geldi). (Buhârî) ve (Müslim)de, Ebû 
Hüreyre “radıyallahü anh” buyuruyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”,
(Sadakanın hayrlısı, ihtiyâcı olmıyanın verdiğidir) buyurdu. İmâm-ı 
Begavî, Ebû Hüreyreden “radıyallahü anh” haber veriyor ki, Resûlullah 
“sallallahü aleyhi ve sellem” efendimize biri gelip, bir altınım var, ne yapayım 
dedi. (Bununla kendi ihtiyâclarını al) buyurdu. Bir altınım dahâ var 
dedi. (Onunla da çocuğuna lâzım olanları al) buyurdu. Bir dahâ var dedi.
(Onu da, âilenin ihtiyâclarına sarf et) buyurdu. Bir altın dahâ var dedi.
(Hizmetcinin ihtiyâclarına kullan) buyurdu. Bir dahâ var deyince, (Onu 
kullanacağın yeri sen dahâ iyi bilirsin) buyurdu. (Müslim)de, Câbir 
bin Abdüllah “radıyallahü anh” buyuruyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve 
sellem”, (Paranız ile, önce kendi ihtiyâclarınızı alın. Artarsa, çoluk 
çocuğunuzun ihtiyâclarına sarf edin. Bundan da artarsa, akrabânıza yardım edin!) 
buyurdu. (Buhârî)de, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, 
(Kendisi veyâ çoluk çocuğu muhtâc iken veyâ borcu var iken verilen sadaka kabûl 
olmaz. Borc ödemek, sadaka vermekden ve köle âzâd etmekden ve hediyye vermekden 
dahâ mühimdir. Başkasının malını, sadaka vererek, zâyi’ olmasına sebeb olmayın!)
buyurdu. Fıkh âlimi Ebülleys Semerkandînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Tenbîhül-gâfilîn) 
kitâbında, İbrâhîm bin Edhem “rahimehullah” buyuruyor ki, (Borcu olan kimse, 
ödemedikce yağlı ve sirkeli ta’âm yimemelidir). İbni Hacer-i Askalânî buyuruyor 
ki, İbni Battâl “rahimehüllah”, (Borcu olanların sadaka vermesi ve borcunu 
ödememesi câiz değildir. Bunu bütün âlimler sözbirliği ile bildirmekdedir) 
buyurdu. Taberânî ve birçok âlimler buyuruyor ki, (Âlimlerin çoğuna göre, bir 
kimsenin vücûdü sağlam olur, aklı başında olur, bir yere borcu olmaz ve evli 
olmayıp malsızlığa sabr edebilirse veyâ evli olup da, çoluk çocuğu da sabr 
ederlerse, bu kimsenin bütün malını sadaka vermesi câiz olur. Bu saydığımız 
şartlardan biri eksik olursa, sadaka vermesi mekrûh olur. Ba’zı âlimler, 
sadakası kabûl olmaz buyurdu). Ömer “radıyallahü anh” da böyle buyurdu. 
Bu haberlerden 
anlaşılıyor ki, sadaka vermekde de isrâf olur. Borcundan çok malı olmıyan veyâ 
çoluk çocuğu sıkıntıya sabr edemediği hâlde, bunların ihtiyâcını karşılıyacak 
maldan fazlası bulunmıyan veyâ sıkıntıya katlanamadığı hâlde, kendisi muhtâc 
olan kimsenin sadaka vermesi isrâf olur. Ödünc vermekde de böyle isrâf olur. 
                                                |