| 
 
42 -  
ŞERÂB ve ALKOLLÜ İÇKİLER 
Alkollü 
içkilerin hepsi zehrdir. Bugün bu hakîkati, tıb kitâbları yazmakdadır.  
Liselerde okutulmakda olan kıymetli bir kimyâ kitâbında diyor ki: (Alkollü 
içkiler, eskiden beri keyf verici olarak içilir, az mikdârda alındığı zemân, 
vücûdde tenbîh edici te’sîr yapdığı, hazmı kolaylaşdırdığı gibi fâidelerden bahs 
edilirdi. Hâlbuki, bugün, alkolün pek az mikdârının bile, vücûd makinesini harâb 
etdiği ve zararlı te’sîrlerinin neslden nesle intikâl etdiği ilmî bir hakîkatdir). 
İbni 
Âbidîn, beşinci cild, ikiyüzseksendokuzuncu sahîfede buyuruyor ki: 
Şerâb 
[hamr, vin, wein] dört mezhebde de harâmdır. İçmesi ve her dürlü kullanılması 
günâhdır. Yalnız sirke yapılması ve susuzlukdan ölmek üzere olanın, ölmiyecek 
kadar, su yerine, içmesi câizdir. İçmesi harâm olan içkiler, dörtdür: 
1 - Birincisi, 
şerâbdır. Pişmemiş üzüm suyu, [şıra], havasız fıçılarda durmakla, gaz habbeleri 
ve köpük meydâna gelerek mayalanır. (Şerâb) hâline döner. [Ya’nî, üzüm 
kabuklarında yaşıyan ve şıraya geçen (bira mayası) adındaki mayanın (fermetin) 
çıkardığı (zimas) adındaki bir madde, şırada bulunan glikoz ve levüloz adındaki 
(Hekzoz) şekerlerini parçalar. Şekerler, ikiye parçalanarak ispirto (etil alkol) 
ve karbon dioksid maddeleri meydâna gelir: 
C6 
H12 
O6                          
         2C2 
H5 
OH + 2 CO2 
Şırada zemânla, 
şeker azalıp, ispirto çoğaldığı için, tadı şekerli iken, keskin ve yakıcı olmağa 
başlar. Meydâna gelen karbon dioksid gazı, kabarcıklar hâlinde dışarı çıkar. Bu 
gaz, ispirtolu sıvıda erimiyen tortuları, sıvının yüzüne sürükliyerek, bir köpük 
ile örtülür. Böylece şıra, şerâba dönmüş olur. Çeşidli şerâblarda, yüzde beş ile 
yirmi arasında ispirto bulunur. İki hektolitre, ya’nî ikiyüz litre yâhud 
yüzonbeş kilogram üzümden, yetmişbeş litre şıra çıkar. Şıranın beşde biri 
şekerdir. Onda biri tartarik asiddir. Şıradan kükürt dioksid gazı geçirilerek, 
sirke asidi mayası ve başka zararlı mayalar öldürülür. İlk mayalanma bir haftada 
temâm olur.] 
İspirtosu az 
olan şerâb da harâmdır. [İmâmeyne göre ve diğer üç mezhebde, köpürmese de, şerâb 
olur.] Serhoş etmese de, damlasını içmek harâmdır. Halâl diyen, kâfir olur. 
Şerâb, idrâr gibi kaba necâsetdir. Her dürlü kullanmak, ilâc yapmak, çamur 
yapmak, hayvâna içirmek, ihtikân yapmak, buruna çekmek sözbirliği ile harâmdır. 
Satması câiz değildir. Parası harâmdır. Bir müslimânın, borcunu, şerâb satarak 
aldığı para ile ödemesi halâl olmaz. Bu para, alacaklıya da halâl olmaz. Bunun 
için içki satana ödünc vermemelidir. Az içene de had vurulur ki, seksen sopadır. 
Serhoş edici diğer üç içkiyi içene ise, ancak serhoş olursa had vurulur. Şerâb 
köpüklendikden sonra, kaynatılıp üçde ikisi gitse de geride kalanı ve 
inbiklenerek elde edilen ispirtonun, rakının şerâb gibi, necâset-i galîza olduğu 
sözbirliği ile bildirilmişdir. Bunların da damlasını içmek harâm olduğu, (Behcet-ül-fetâvâ)da 
yazılıdır. Rakıda yüzde kırkdan çok alkol bulunur. Şerâbdan elde edilen rakı, 
meşe ağacından fıçılarda birkaç sene bırakılınca, (Konyak) olur. 
2 - İkincisi, 
Tılâdır. Tâze şıra, ateşde veyâ güneşde ısıtılıp üçde ikisinden azı uçarsa, [üçde 
birinden çok kalırsa], bu kalana, (Tılâ) denir. Tılâ, gaz çıkararak 
kabarıp, tadı keskin olunca, serhoş eder. Şerâb gibi damlası harâm ve kaba necs 
olur. 
3 - Üçüncüsü 
Sekerdir. Hurmanın nakî’i, ya’nî maserasyonu, ya’nî su içinde ısıtmadan 
bırakılınca, köpüklenir ve tadı keskin olursa (Seker) denir, damlası 
harâmdır. 
4 - Dördüncüsü, 
kuru üzüm nakî’idir. Kuru üzüm, soğuk suda bırakılınca, şekeri suya geçer. Bu 
suya, (Kuru üzüm nakî’i) denir. Bu, gaz peydâ ederek köpüklenir ve tadı 
keskin olursa, damlası harâm olur. Tılâ, Seker ve kuru üzüm nakî’i (maserasyonu) 
gazlanmaz ve tadı keskin olmazsa, içmeleri, sözbirliği ile halâl olur. Seker ve 
Nakî’, hafîf necsdirler. İmâm-ı a’zama göre. Tılâ, Seker ve Nakî’in harâm 
olmaları için, köpüklenmeleri de lâzımdır. Bu üçünde, icmâ’ı ümmet hâsıl 
olmadığı için, harâm değildir diyen kâfir olmaz. 
İçmesi, İmâm-ı 
a’zama ve İmâm-ı Ebû Yûsüfe göre halâl olan içkiler de dörtdür: 
1 - Kuru üzüm 
veyâ hurma, şekeri suya çıkıncaya kadar, soğuk suda bırakılır. Sonra hepsi, 
kaynayıncaya kadar ısıtılır. Soğuyunca süzülür. Bu sıvıya, (Nebîz) denir. 
Nebîzin tadı keskin olsa da, serhoş yapmadıkca, içmesi halâl olur. Isıtılmazsa, 
köpürünce ve tadı keskin olunca, harâm olur. 
2 - Kuru üzüm 
ve hurma birlikde, soğuk suda durup, hepsi, ısıtılıp süzülür. Tadı keskin olsa 
da, serhoş yapmadıkca, halâl olur. Buna, (Halîtan) denir. 
3 - Bal, incir, 
arpa, buğday, mısır, darı, erik, kayısı, elma ve benzerlerinden biri soğuk suda 
durup ısıtılmasa da, serhoş etmeyecek mikdârda halâldirler. Çünki hadîs-i 
şerîfde, (Şerâb, üzüm ve hurmadan olur) buyuruldu. [Serhoş ederlerse, 
harâm olurlar. Bira da böyledir. Hubûbâtdan elde edilen rakıya, İngilizler 
(Viski), Ruslar (Vodka) derler. Bunlar, yüzde elli, altmış alkolü 
hâvîdirler.] 
4 - Dördüncüsü,
(Müselles)dir. Üzüm suyu, tâze iken, ya’nî gaz kabarcıkları çıkmadan, 
köpürmeden önce, ısıtılıp, üçde ikisi uçar, üçde biri kalırsa (Müselles) denir. 
Tadı keskin olsa da, serhoş etmiyecek kadar içmesi halâldir. 
Şıra kaynarken, 
içine (Pekmez toprağı) denilen temiz kireçtaşı tozu konursa, ekşiliği 
kalmaz, (Pekmez) olur. Fransızlar pekmeze, (Sapa) ve (Rob) 
derler. Pekmezde yüzde altmışdan çok glikoz vardır. Pekmeze yumurta akı koyup, 
karışdırarak kaynatılınca, koyulaşıp (Bulama=Raisiné) olur. Şira ya’nî 
tâze üzüm suyu [Moût] ve pekmez [Moût cuit] ve bulama [Raisiné] ve boza [Bosan] 
içmek halâldir. Boza yapmak için, bir kilo kadar bulgur yıkanır. Tencereye 
konur. Fazla su ilâve edilir. Yumuşayıncaya kadar birkaç sâat kaynatılır. Su ile 
yoğrularak tel süzgeçden süzülür. Şeker konup eritilir. Maya olarak içine bir su 
bardağı boza konur. Kapanıp soba yanında bırakılır. Ertesi gün ekşi olarak 
içmeğe başlanır. 
Bunlar kuvvet 
için, hazm için serhoş etmiyecek mikdârda halâl olup, serhoş ederlerse veyâ 
çalgı ile, keyf için az dahî içilirlerse, söz birliği ile harâm olurlar. 
İmâm-ı 
Muhammede göre, bu dört içki, gaz çıkarmış ve tadı keskin olmuş ise, serhoş 
etmiyecek kadar az içmesi de harâm olur. Fetvâ da böyledir. Diğer üç mezhebde de 
böyledir. Çünki, Peygamberimiz, (Çoğu serhoş eden içkinin, azını içmek de 
harâmdır) ve (Serhoş eden her içki şerâbdır ve hepsi harâmdır) 
buyurdu. Bu hadîs-i şerîf, hepsinin harâm olduğunu bildirmekdedir. Yapıları, 
bileşimleri aynıdır demek değildir. Çünki Muhammed “aleyhisselâm”, maddelerin 
hakîkatlerini, fen bilgilerini öğretmek için değil, bunların hükmlerini 
bildirmek için gönderilmişdir. Kısrak, inek, deve sütleri, mayalanıp, tadı 
keskin olunca, müselles gibi olurlar. Birincisine (Kumis), ikincisine 
(Kefîr) denir. Bira gibi harâmdırlar. Bu husûsda, İskilibli M.Âtıf efendinin
(Men’i müskirât) kitâbında geniş ma’lûmât vardır. 
[Bira yapmak 
için, arpalar ıslanıp bir hafta bırakılınca filizlenirler. Bu sırada (Amilaz) 
denilen maya da ürer. Filizlerin uzunluğu arpa boyuna yaklaşınca, arpalardan 
koparılıp ayrılır. Arpalar kurutulup un yapılır. Bu una, (Malt) denir. 
Malt, sarı toz veyâ şerbet hâlinde, (Skorbut) denilen kanama ve za’fiyyet 
hastalığında ve çocuk mamalarında kuvvet verici ve hazm için kullanılır. İçinde 
alkol yokdur. Malt, sıcak su ile karışdırılıp bırakılınca, içindeki amilaz, 
nişastayı mayalıyarak parçalar. (Maltoz) denilen şekere çevirir. Bu 
şekerli sıvıya şerbetci otu (Houblon) çiçekleri konup kaynatılır. Bu ot, 
biraya koku verir ve berrâk yapar. Soğutulup içine (Bira mayası) konur. 
Bu maya, maltoz şekerini mayalıyarak parçalar. Alkole çevirir. Bira hâsıl olur. 
Çeşidli biralarda yüzde ikibuçuk ile beş arasında alkol bulunur. Fazla içilince 
serhoş yapmakdadır. Bira mayası, sarı toz veyâ yoğurt gibi lapadır. Cânlıdır. 
Çıkardığı sıvı mayalama yapar. Bira mayası, bira fabrikalarında kalan posadaki 
mayanın üretilmesi ile elde edilmekde, cild, hazm ve göğüs hastalıklarında da 
kullanılmakdadır. Ekmek hamurunda da vardır. Bira, gaz çıkardığı, köpük yapdığı 
için ve tadı acı, keskin olduğu için azı da çoğu da, her ne maksadla içilirse 
içilsin, imâm-ı Muhammede göre harâmdır. Fetvâ da böyledir. Almanyada yayınlanan
(Der Stern) mecmû’ası, 1979 senesi ilk ayındaki nüshasında diyor ki, (Heidelberg 
kanser tedkîk merkezi tarafından yapılan araşdırmalarda, biranın kanser yapdığı 
anlaşılmışdır. Kansere sebeb olduğu bilinen (Nitroz-amin)lerin birada bol 
mikdârda bulunduğu görülmüşdür. Bira, alkol alışkanlığına da sebeb olmakdadır. 
Ağrı kesici olarak kullanılan (Piramidon) içinde fazla mikdârda Nitroz-amin 
bulunduğu anlaşıldığı için, bu ilâc sıhhiyye vekâletinin emri ile altı ay evvel 
piyasadan kaldırılmışdı. Orta mikdârda bira içen bir kimse, günde yetmiş 
piramidon hapı almış kadar Nitroz-amin almakdadır). Yengeç denilen hayvana ve 
kanser denilen tehlükeli şişlere arabîde (Seretân) denir. (Nüzhet-ül-ebdân) 
kitâbı, kanseri, içinde yengeç külü bulunan merhem ile tedâvî etmekdedir. 
(Teshîl-ül-menâfi’)de (Irk-ı medînî) denilen hastalık, kanserdir. Bildirdiği 
ilâclardan biri: (Bir avuc içi soyulmuş sarmısak, bir [litre] süt ile, akşam 
vakti, kaynatılır. Pelte hâline gelir. Sabâha kadar bağçede bırakılır. Havadan 
rutûbet alır. Süt ayrılıp aç iken içilir. Sarmısak yerine lübân [Günnük] veyâ 
sarısabır kullanılabilir.)] 
Yukarıda yazılı 
sekiz içkiden, şerâbdan başkasını satmak İmâm-ı a’zama “rahmetullahi teâlâ 
aleyh” göre sahîhdir. Fekat, mekrûhdur. [Ya’nî, tahrîmen mekrûhdur. Bunları 
satan, harâm işlemiş gibi Cehenneme gider.] İmâmeyn “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ”, 
bunların satılması da sahîh değildir dedi. Afyon, esrar ve başka uyuşdurucu [heroik] 
maddelerin satışı da böyledir. Necâset karışan suyu içmek harâmdır. (Cevhere)de 
diyor ki: (Tâze üzüm, suya konup mayalanmadan önce kaynatılırsa, suyun üçde 
ikisi uçmadıkca, halâl olmaz. Kuru üzüm veyâ hurma, suya konup biraz 
kaynatılınca, halâl olur. Buna, (Nebîz) denir. Tâze üzüm ile hurmanın 
veyâ tâze üzüm ile kuru üzümün karışımı suda ısıtılınca, üçde ikisi uçmadıkca 
halâl olmaz. Tâze üzüm suyu [şıra] ile, hurma bırakılmış su karışımı da 
böyledir.) 
Bevl 
[idrâr], pislik gibi necâsetleri içmek, yimek harâmdır. 
Mubâh olan 
içkileri, hattâ suyu, mûsikî ile, çalgı ile, kâfirler gibi, fâsıklar gibi içmek 
de harâmdır. (İbni Âbidîn) beşinci cild, ikiyüzotuzsekizinci sahîfedeki 
hadîs-i şerîfde, (Suyu, alkollü içki içenler gibi içmek harâmdır) 
buyuruldu. İbâdeti harâma benzetmek ise, küfre sebeb olur. Çalgı, içki, şarkı 
ile nemâz kılmak, Kur’ân-ı kerîm okumak böyledir. İkinci kısmda, 52. ci maddenin 
7. ci sahîfesine bakınız! 
İbni 
Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, üçüncü cild, yüzaltmışüçüncü ve beşinci cild, 
ikiyüzseksendokuzuncu sahîfede buyuruyor ki, (Arak-ı hamr [ya’nî rakı ve 
alkol]in, şerâb gibi kaba necâset olduğu ve serhoş edecek kadar içene had 
vurulması sözbirliği ile bildirildi. Damlasını içene de had vurulur diyenler 
çokdur. Alkollü meşrûbât içen fâsıkların, (temizdir, içilmesi halâldir) 
demelerine aldanmamalıdır). Alkollü içkilerin hepsinde ispirto bulunduğundan, 
şerâblı su gibi kaba necs ve harâmdırlar. Bunun için deriye sürülen, tentürdiyod, 
alkol kamfre gibi, ispirtolu ilâcları ve kolonya gibi lüzûmsuz olanları nemâz 
kılmadan önce, yıkamak lâzımdır. Bunları hâricen kullanmak ve ispirtoyu yakıt 
olarak kullanmak ve bunun için satmak ve satın almak câizdir. Benzol, benzin, 
aseton ve dört klorlu karbon, gaz yağı gibi sıvılar, necs değildir. Bunları 
temizlemeden nemâz kılınır. Alkolün, teknikde, eritken olarak kullanılması günâh 
değildir. 
Modern tıbda 
iyi bir hâricî, (Dezenfektan) [Mikrob öldürücü] maddede aranılan iki vasf, 
aslî (kendisinden beklediğimiz) te’sîrinin tam ve şümûllü, tâlî (olmasını arzû 
etmediğimiz) te’sîrinin ise asgarî olması, yâhud hiç olmamasıdır. 
a) Alkol, 
bakterilerin bir kısmına hiç te’sîr etmez. Geri kalanların da ancak vejetatif (fe’âl) 
hâlde olanlarını öldürebilir. Bakteriler, sâir zemânlarda spor denilen koruyucu 
bir tabakaya bürünürler. Müsâid şartlar bulunca, tekrâr vejetatif (fe’âl) hâle 
dönerler. Alkol, sporlu bakterileri de öldüremez. Hattâ piyasadaki alkoller 
içinde sporlu bakteriler mevcûddür. Son zemânlarda, tecribeler ifâde ediyor ki, 
cilde sürülen kesif alkol, civâr bakterilerin sathlarında kompakt bir tabaka 
hâsıl ediyor. Bunlara artık nüfûz edemiyor. O hâlde, tam ve şümûllü bir te’sîre 
mâlik değildir. 
b) Yine cilde 
sürülen kesîf alkol, cild nesclerini (dokularını), bakterilere olan 
zararlarından dahâ çok tahrîb eder. Hattâ, bu tahrîblerle, proteinlerden ibâret 
bir tabaka teşekkül eder. Bu ise, onun bakterilere te’sîrine sed çeker. 
Bu iki vasfı 
te’mîn edemediğinden, alkol iyi bir dezenfektan değildir. Alkolün mahzûrlarını 
bulundurmıyan, ondan çok dahâ mükemmel te’sîrlere mâlik yüzlerce madde vardır. 
Nitekim bugün birçok memleketlerde alkollü tentürdiyod yerine, te’sîri dahâ 
kuvvetli Mersol denilen ispirtosuz tentürdiyod kullanılmakdadır. Merküro-krom 
adındaki kırmızı tozdan iki gramı, yüz gram suda eritilerek yapıldığı gibi, 
eczâhânelerde mersol hâzır da satılmakdadır. Yapılan istatistiklere göre, Avrupa 
kliniklerinde, tıbbî olarak kullanılan alkol mikdârı, [m. 1900] senesine nazaran 
[m. 1934] senesinde on misli azalmışdır. Her geçen gün de azalmakdadır. Ancak 
alkolün, müskirât terkîbine girmesinden dolayı, çok mikdârda istihsâli, bol 
oluşu, onu tıbda da kullanmaya sevk eden belki yegâne sebebdir. 
Benc, 
ya’nî Ban otu ve kunneb, ya’nî Haşiş [esrar otu] ve Afyon gibi sulb [katı] 
cismlerin akla zarar veren çok mikdârları harâmdır. İlâç, ibtal-i his için 
kullanmak câiz olduğu İbni Âbidînde, (Eşribe) sonunda yazılıdır. Bunların 
fazlasına halâl diyen, kâfir olmazsa da (Mübtedi’), ya’nî bid’at sâhibi, 
sapık olur. 
[Serhoş olarak 
kılınan nemâz sahîh olmaz. Serhoş olmıyacak kadar az içkili olarak kılmak 
mekrûhdur. Çünki, alkollü içkilerden herhangi birini keyf için bir damla bile 
içmek harâmdır. Mi’desinde, elbisesinde azıcık harâm bulunan kimsenin nemâzı 
mekrûh olur. Gasb edilen yerde kılmak da böyledir. (Merec-ül-bahreyn)de, 
Ahmed Zerrûkdan alarak diyor ki, vecd ve hâl sâhibleri, şu’ûrlarını gayb 
ederlerse, sözlerinde ve işlerinde ma’zûr olurlar. Simâ’ esnâsında raks etmek, 
bağırmak da böyledir. Deli gibidirler. Fekat, bu tesavvuf serhoşluğu 
kendiliğinden olmayıp, aklları başlarında ise, şu’ûrları var ise, ma’zûr 
olmazlar. Günâha girerler. Şu’ûrsuz oldukları zemân, ibâdetleri kaçırmaları 
günâh olmaz ise de, aklları başlarına gelince, kaçırdıkları ibâdetleri hemen 
kazâ etmeleri lâzımdır. Çünki, bu şu’ûrsuzluğa kendileri sebeb olmuşdur. Böyle 
tesavvuf serhoşlarının, islâmiyyete uymayan sözlerine ve işlerine, başkalarının 
uymaları câiz değildir. Kendileri günâha girmezlerse de, bunlara uyanlar, günâha 
girerler. Alkollü ve uyuşdurucu maddelerle serhoş olanlar da böyledirler. Serhoş 
iken, irâde ve ihtiyârları olmadığından, ma’zûr olurlar ise de, bu hâle 
kendileri sebeb oldukları için, kaçırdıkları ibâdetleri kazâ etmeleri lâzım 
olur]. 
(Rıyâd-un-nâsihîn) 
kitâbında diyor ki, hadîs-i şerîfde, (Çok içildiği zemân serhoş eden şeyin, 
az içilmesi de harâmdır) buyuruldu. [Bu hadîs-i şerîfi, (Zevâcir) ve
(Künûzüddekâık) kitâbları da yazmakdadır.] Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu 
ki, (Şerâb içmek, büyük günâhların en büyüğüdür. Bütün kötülüklerin anasıdır, 
başıdır. Şerâb içen, nemâz kılmaz. Anası ile, halası ile, teyzesi ile zinâ 
eder). Bir hadîs-i şerîfde, (Şerâb içen ile arkadaşlık etmeyiniz! 
Cenâzesine gitmeyiniz! Buna kız vermeyiniz ve onun kızı ile evlenmeyiniz! 
Muhakkak biliniz ki, şerâb içen, kıyâmet günü, mezârdan yüzü kara, gözleri mâvi 
olarak kalkar. Dili sarkmış, pis kokulu olur. Herkes, bunun pis kokusundan 
kaçar) buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfde, (Şerâb içen Cennete girmez) 
buyuruldu. Ehl-i sünnet mezhebine göre, büyük günâh işliyen kâfir olmaz. Îmânı 
gitmez. Bu hadîs-i şerîflerin ma’nâsı, halâl diyen veyâ kalbi, bunu kötü 
bilmiyen kimse demekdir. Yâhud, şerâb içmeği âdet edinen kimse, tevbe etmeden 
ölürse, son nefesde îmânı gider demekdir. Îmânla gitmek istiyen, şerâb 
içmemelidir. Şerâbı içene, getirene, taşıyana, hâzırlayana, satana ve i’mâl 
edene, Allahü teâlâ ve Resûlü la’net eder. Şerâb satanın aldığı para harâm olur. 
Dünyâda belâlardan kurtulmaz. Serhoş iken kıldığı nemâzları sahîh olsa da, kabûl 
olmaz, ya’nî sevâbı olmaz. Bir hadîs-i şerîfde, (Şerâb içmeği âdet eden, 
vesene tapan gibidir) buyuruldu. 
[Tahtâvî, (İmdâd) 
şerhinde diyor ki, (Odundan, altından, gümüşden yapılmış insan heykeline, 
(Sanem) denir. Taşdan yapılan insan heykeline, (Vesen) denir. Kumaşa, 
dıvâra ve başka yerlere yapılmış cânlı ve cânsız resmlerine, (Sûret) veyâ
(Tasvîr) denir. Yalnız cânlı resmlerine, (Timsâl) denir. Saneme, 
vesene, sûrete ve timsâle tapınmak, onların fâide ve zarâr yapacaklarına 
inanmak, şirk çeşidlerinden biri olur. Böyle tapınanlara, (Putperest) ve
(Müşrik) denir]. 
Bir hadîs-i 
şerîfde, (Bir yudum şerâb içene, Allahü teâlâ üç gün gadab eder) 
buyuruldu. Ya’nî, buna tevbe etmedikce, üç gün içindeki iyiliklerine sevâb 
verilmez ve günâhları afv edilmez. Üç gün içinde ölürse, îmânsız gitmesinden 
korkulur. Bir kadeh içene, Allahü teâlâ kırk gün gadab eder. 
Fıkh 
kitâblarında, meselâ (Hidâye)de diyor ki: Üzüm şerâbı sözbirliği ile 
harâmdır. Halâl diyen kâfir olur. Bir damla içene had vurmak vâcib olur. Sa’îd 
bin Müseyyib diyor ki, (Geçmiş ümmetlerin hıyânet yapmalarına, kâfir olmalarına 
sebeb, şerâb içmek idi). Emîr-ül-mü’minîn Osmân “radıyallahü anh”, Resûlullahın 
“sallallahü aleyhi ve sellem” minberinde hutbe okurken, (Ey insanlar! Şerâb 
içmekden sakınınız! Biliniz ki, şerâb içmek, bütün kötülüklerin anasıdır) 
buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde, (Şerâbda devâ, ilâc hâssası yokdur. Hastalık 
yapar) buyuruldu. 
(Erba’în)de 
diyor ki: Abdüllah bin Mes’ûd buyurdu ki, (Şerâb içen kimse, tevbesiz ölürse, 
mezârını açınız! Yüzünü kıbleye karşı görürseniz, beni öldürünüz!). 
Şerâb 
içenler, beş fâidesi olduğunu söyliyor: 1- Kan yapar. Yüzü kızartır. 
Güzelleşdirir diyorlar. 2- Kuvvet verir diyorlar. 3- Hazmı kolaylaşdırır 
diyorlar. 4- Şehveti artdırır diyorlar. 5- Sıhhati korur diyorlar. Bu sözlerinin 
hepsi yanlışdır. Tecribeler, tersini göstermekdedir. Hadîs-i şerîfde buyuruldu 
ki, (Gece nemâz kılanların yüzü güzel olur). Şerâb içmekle, günâh 
işlemekle, yüz güzel olmaz. İbâdet, tâ’at etmekle güzel olur. Şerâb içenlerin, 
fâsıkların yüzleri çirkin, iğrenç oluyor. Allahü teâlâ, Enfâl sûresi, 
altmışaltıncı âyetinde meâlen, (Yüz mü’min, ikiyüz kâfire gâlip gelir) 
buyurdu. Ya’nî bir za’îf mü’min, iki kuvvetli kâfire gâlip gelir. Şerâb hazmı 
kolaylaşdırır. Evet öyledir. Fekat hazmı kolaylaşdıran ve fâideli olan, başka 
halâl şeyler de vardır. Sıhhati koruması doğru olmadığını dahâ önce, hadîs-i 
şerîfde bildirmişdik. Şerâb içmenin çeşidli hastalıklara yol açdığı meydândadır. 
Aklı azaltmakdadır. Kara ciğeri bozmakdadır. Beyni ve sinirleri harâb etmekdedir. 
[Eczâcılık bülteni [m. 1970-1] sayısında, (İçki kullananlarda ağız ve buğaz 
kanserinin iki misli olduğunu Fransız doktorları bildiriyor) demekdedir.] 
Şerâbın zararı fâidesinden, günâhı ise, her günâhdan çokdur. Şehveti artdırması 
da, birkaç seneye mahsûs olup, az zemân sonra azaltarak, zevcenin cimâ’ hakkına 
mâni’ olmakda, âile se’âdeti yıkılmakdadır. (Rıyâd-ün-nâsıhîn)den terceme 
temâm oldu. 
İstanbulda 
Enver Örenin neşr etdiği günlük Türkiye gazetesinin 17 Mart 1979 nüshasında 
diyor ki, Birleşik Amerika sıhhat enstitüsünce yapılan açıklamada, alkollü 
içkilerin, bu memleketde, senede ikiyüzbeşbin kişinin ölümüne sebeb olduğu 
tesbît edilmişdir. Bunların çoğu karaciğer sirozundan ve içkili araba 
kullanmakdan ölmüşlerdir. Ondört ve onyedi yaşları arasında alkol ibtilâsının 
artdığı, bu sebebden, mekteblerde, vurucu, kırıcı saldırıların çoğaldığı da 
bildirilmişdir. 
                                                |