35 -
KÂFİRİN EVLENMESİ
Aşağıdaki
yazı, (Dürr-ül-muhtâr)dan ve bunun şerhi olan İbni Âbidînden (Kâfirin nikâhı)
bâbının tercemesidir:
Burada üç şey
bildirilecekdir:
1 - Müslimânlar
arasında sahîh olan her nikâh, kâfirler arasında da sahîhdir.
2 - Şartı
noksân olduğu için, meselâ şâhidler olmazsa veyâ kadın iddet zemânını
doldurmamış ise, müslimânların nikâhı harâm olur. Hâlbuki, kendi dinlerine uygun
olunca, kâfirlerin böyle nikâhları câiz olur.
3 - Müslimânın
nikâh etmesi harâm olan kadınları, kâfirin, kâfir kadınlardan alması câiz olur.
Bunları alınca da nafaka vermeleri ve müslimân olunca, bunları kazf edenlere had
vurulması lâzım olur. Fekat, müslimân olunca nikâhları bozulacak olanlar,
birbirinden mîrâs alamaz.
İkinci ve
üçüncü kısm nikâhla evlenmiş kâfirin ikisi de müslimân olursa, hâkim bunları
ayırır. Mecûsî karı kocadan birisi veyâ kitâblı kâfirlerden kadın müslimân
olursa, ikincisine de müslimân olması söylenir. O da müslimân olursa, nikâhları
bozulmaz. Olmazsa, hâkim bunları ayırır. Mecûsî olan evlilerden, erkek müslimân
olsa, kadın ise yehûdî veyâ hıristiyan olsa, nikâhları bozulmaz. Kitâblı
kâfirlerden kadın veyâ erkek müslimân olup, Dâr-ül-islâma gelse, nikâhları
bozulur. Çünki, Dâr-ül-harbdeki kâfirler, ölü demekdir. Ölü ile diri arasında
nikâh olmaz. İkisi de zimmî olarak veyâ müslimân olarak Dâr-ül-islâma gelirse
veyâ esîr alınırlarsa, nikâhları bozulmaz.
Müslimân
evliden biri mürted olsa, ya’nî müslimânlıkdan çıksa, nikâhları fesh olur,
bozulur. Erkek mürted olur, sonra îmânı ve nikâhı yenilerse, câiz olur. Talâk
olmadığı için, üçden fazla da ve iddet beklemeden de yenilemesi câiz olur ve
mahkemeye lüzûm kalmaz. Erkek mürted olunca, iddet zemânı süresince, nafaka
vermesi lâzım olur. Kadın mürted olunca, iddet için nafaka lâzım olmaz. Mürted
kadın müslimân oluncıya ve hâkime nikâhını yeniletinceye kadar habs olunur.
Habsdeki kadın, iznsiz evden giden kadın gibi olup, zevci nafaka ve kirâsını
vermez. Mürted adam, iddet zemânında ölürse, müslimân olan zevcesi buna vâris
olur. Kocasından boşanmak için mürted olan kadınların çoğaldığını gören Belh
âlimleri, kadın mürted olunca, nikâh fesh olmaz dediler. [İkinci kısm, 15. ci
madde sonuna bakınız!]
Zâhir haberlere
göre, mürted olan kadın, Dâr-ül-islâmda kaldıkça, câriye olarak kullanılmaz.
Dâr-ül-harbe [ya’nî, Fransa, İngiltere gibi kâfir memleketine] giderse,
yakalanıp Dâr-ül-islâma götürülünce, îmân ederse, câriye olur. Nevâdir
haberlerine göre ise, Dâr-ül-islâmda da, câriye yapılır. Nevâdir haberine göre,
mürted olan kadın, müslimânlara fey olur. Harbde kâfirlerden zorla alınan mala,
(Ganîmet) denir. Ganîmetin beşde biri Beyt-ül-mâla verilir. Geri kalanı
askere taksîm edilir. Muhârebe bitdikden sonra kâfirlerden zorla alınan mâla
(Fey) denir. Feyin hepsi bütün müslimânlara verilir. Bunun için Beyt-ül-mâla
konur. Harâc ve cizye, feydir. Mürted olan kadın fey olduğuna göre, kocası bunu
bulup, hakkı ise, halîfeden ister, hakkı değil ise, halîfeden satın alır. Sonra
müslimân olursa, câriyelikden kurtulmaz. Cengiz hân, Asyada islâm şehrlerini
alıp, müslimânları şehîd etdi. Ahkâm-ı islâmiyyeyi yasak etdi. Aldığı şehrler
Dâr-ül-harb oldu. Mürted olan kadını, kocası Dâr-ül-harbde yakalarsa, fey olmaz.
Kendi câriyesi olur. Halîfeden satın alması lâzım olmaz. Çocuğu yoksa, bu
câriyeyi başkasına satabilir. Bu ağır cezâlar, kadınların mürted olmasını
önlemekdedir.
[Câriye, ümm-i
veled olsa da ve köle, efendilerinin izni ile evlenebilirler. Evli iken de
efendilerinin hizmetlerini yaparlar. Ümm-i veled satılamaz. Efendi ölünce câriye
ve köle mîrâs kalır. Ümm-i veled ise, hür olur. Câriyenin efendisinden olan
çocuğu hür olur. Zevcinden olan çocuğu hür olmaz].
Halîfe Ömer
“radıyallahü anh”, bir çalgıcı, şarkıcı kadını görünce, kırbaçla başına vurdu.
Baş örtüsü açıldı. (Yâ Emîr-el-mü’minîn! Kadının başı açıldı) dediler. (Allahü
teâlânın harâm etdiği şeye ehemmiyyet vermiyen kimse, islâm şerefini gayb
etmişdir. İslâmiyyet, şerefli kadınları örterek kıymetlendirir) buyurdu. Bunun
içindir ki, büyük âlim kâdî Ebû Bekr-i Belhî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, nehr
kenârında başları ve kolları açık kadınların yanından geçerken, (Açık kadınların
yanından niçin geçdin?) dediklerinde, (Onlar kıymetsiz, hurmetsiz kadınlardır.
Îmânları olduğu şübhelidir. Dâr-ül-harbdeki kâfir kadınları gibidirler) buyurdu.
Bu sözü, fey olmuş câriye gibidirler demekdir. Câriyenin başı, kolları avret
değildir. Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” şarkıcı kadınların islâm şerefini gayb
etdiklerini söylediği gibi, yabancıların geçeceği yerde başları, kolları açık
kadınların da, islâmın verdiği hurmeti, saygıyı gayb etdiklerini bildirdi. Çünki,
bunların hâli, Allahü teâlânın emrlerine, yasaklarına aldırış etmediklerini,
aşağı gördüklerini göstermekdedir. Bu ise, insanı hurmetden, kıymetden düşürür.
Kâfir gibi
olan, irtidâd eden kadınlar, zâhir haberlere göre, Dâr-ül-islâmda câriye olarak
kullanılmaz demişdik. Nevâdir haberlerine göre, câriye olurlar ise de, mürted
kadının, kocasına verilmesi için böyle yapılabileceğini açıklamışdık. Çünki,
nevâdir haberleri za’îfdir, güvenilemez. Ancak fâideli olduğu hâllerde
kullanılabilir. Nevâdir haberleri kullanılsa bile, islâmiyyete ehemmiyyet
vermiyen kadınların, islâm şerefini gayb edeceklerini, bunların Dâr-ül-islâmda
câriye gibi hurmetsiz, aşağı olup başlarına, kollarına bakmak câiz olacağını
gösterir. Bunlara bakmak câiz diyerek, Dâr-ül-islâmda bunları yakalayıp, câriye
gibi kullanmak, vaty, ya’nî cinsî münâsebetde bulunmak câiz olacağını
sanmamalıdır. Çünki, başkasının câriyesine bakmak câiz ise de, onu nikâhsız vaty,
câiz değildir. Bunun gibi, fuhş ve zinâ yapan genel ev kadınlarını, müslimânlık
şereflerini gayb etdikleri için, câriye gibi vaty câiz sanmak çok yanlış ve çok
çirkindir. Zinâ olur ve zinâya câiz demek küfr olur.
Zevceynden,
ya’nî karı kocadan biri gayb olsa, gayb olanın mürted olduğu haber verilse,
haberi alan, başkası ile evlenebilir.
İkisi de Dâr-ül-islâmda
birlikde mürted olsalar, nikâh bozulmaz. Birlikde yine îmâna gelseler, yine
bozulmaz. İkisi mürted olunca, biri Dâr-ül-harbe gitse, nikâh bozulur. Dârlar
ayrılınca, nikâh bozulur. Birisi, ötekinden önce îmâna gelince de bozulur.
Çocuğun dîni, yanında bulunan ana babasından, dîni dahâ iyi olanı gibidir. Veled-i
zinâ için de böyledir. Yalnız, veled-i zinâya babası nafaka vermez ve baba
tarafından mîrâs almaz. Çocuğun dîni, dedesinin dîni gibi olmaz. Müslimânın
bâlig olan çocuğu îmânsız ise, mürted olur. Bu mürtedin büyük çocuğu da, îmânsız
ise, kâfir olur. Mürted olmaz. Kitâblı kâfir olmuş ise, kesdiği yinir.
Mecûsîler, ya’nî ateşe tapanlar ve vesenî olanlar, ya’nî heykellere tapınanlar
ve bütün müşrikler, kitâblı kâfirlerden fenâdır. Kitâblılardan hıristiyanlar,
müslimânlara, yehûdîlerden dahâ yakındır. Fekat hıristiyanlar, hayvanı kesmez.
Mecûsîler gibi, boğarak öldürüp leş yapar. Âhıretde de dahâ çok azâb
çekeceklerdir. Yehûdîler, kesilmemiş hayvanı yimez. Hıristiyanların küfrü dahâ
çokdur. Yehûdîlerin islâma düşmanlığı dahâ çokdur. Bir kâfir için, başka
kâfirden dahâ hayrlıdır demek küfr olur. Bunu anlatmak için, ötekinin bundan
dahâ kötü olduğunu söylemelidir. Müslimânın nikâh etdiği hıristiyan küçük kızın
anası ve babası, sonra mecûsî olsalar, Dâr-ül-harbe gitmeseler bile, kızın
nikâhı bozulur. Bu ikisinden biri, hıristiyan iken ölürse, kızın nikâhı
bozulmaz. Çünki, ana babadan biri zimmî, müslimân veyâ mürted olarak ölse,
geride kalan mecûsî olsa, çocuğun dîni ölenin dîni gibi olur. Çocuk mecûsî
olmaz. Müslimân ana babadan biri mürted olarak ölse, geri kalanı da mürted olup
Dâr-ül-harbe gitse, çocuk ölene tâbi’ olup, müslimân sayılır ve nikâhı bozulmaz.
Çocuk ölürse, nemâzı kılınır. Çünki, Dâr-ül-islâmda bulunan mürted, islâma cebr
olunacağı için, müslimân hükmündedir. Kitâblı kâfir olan ana babadan biri ölüp,
kalanı müslimân olsa çocuk müslimân olur. Ölüye benzemez. Dahâ iyi olana benzer.
Müslimân ana babanın ikisi birlikde mürted olsa, çocuğu Dâr-ül-harbe
götürmezlerse, çocuk müslimân kalır. Üçü de giderse, çocuk da onlar gibi mürted
olur. Çocuk bâlig oldukdan sonra deli olsa, sonra anası babası mürted olup, üçü
de Dâr-ül-harbe gitseler, çocuk mürted olmaz. (Dâr-ül-harb), Allahü
teâlânın emrlerinin okunmasının, öğretilmesinin, yapılmasının yasak edildiği
yerdir.
Mürted
olan erkek ve kadın ile hiç kimsenin evlenmesi uygun değildir. Râfizî ile
evlenmenin sahîh olmadığı, (Behce) ve (Feyziyye) fetvâlarında ve
(Er-ravdurrâid fî-adem-i sıhhat-i nikâh-ı ehlisünneti lirrevâfıd)
kitâbında yazılıdır.
Dörtden
fazla zevcesi olan veyâ iki kız kardeşle veyâ ana ve kız ile bir arada evli olan
bir kâfir îmâna gelse, sonradan almış olduğunun nikâhı bâtıl olur.
Anası babası
müslimân oldukları için müslimân sayılan nikâhlı kız, bâliga olduğu zemân, îmânı
ve islâmı bilmezse, anlatamazsa, mürted olur boş düşer. Belli dîni olmadığı
için, milletsiz kâfir olur. Nasrânî kız, bir müslimân ile evli iken bâliga olsa,
hiçbir dîni bilmese, milletsiz kâfir olup, nikâhı bozulur. Müslimân denilen bir
kız âkıl bâlig olunca, müslimânlığı bilmezse, milletsiz [kitâbsız] kâfir olur.
Böyle kızlara, bâlig olunca, îmânı ve islâmı anlatmalı, ona da söyletmelidir.
Ya’nî Allahü teâlânın sıfatlarını ve îmânın altı şartını [Âmentüyü]
anlatıp, (Böyle midir?) demelidir. (Evet) derse, müslimân olur. Öğreneyim de
söylerim, şimdi söyleyemem derse, kâfir olur. Anladım, söylemiyeceğim derse,
müslimân olur.
Müslimân
ana babanın çocuğu âkıl bâlig olduğu zemân, yalnız (Lâ ilâhe illallah
Muhammedün resûlullah) demekle müslimân olmaz. Îmânı ve islâmı bilmesi,
anlatması da lâzımdır. Îmânı anlatmak demek, inanılacak altı şeyi anlamak ve
sorunca söylemek demekdir. İslâmı bilmek demek, Allahü teâlânın emrlerinin ve
yasaklarının hepsini kabûl etmekdir. İbni Âbidînden terceme temâm oldu. [(Mecma’ul-enhür)de
Mürted bahsi.]
Her müslimânın,
çocuğuna Âmentüyü ezberletmesi ve ma’nâsını öğretmesi lâzımdır. Âkıl bâlig
olunca îmânı, islâmı bilmiyen kimse, müslimân olmaz. Ben müslimânım demekle,
müslimân olmaz. Evlenecek kadın veyâ erkek, alacağı kimseye îmânı, islâmı
sormalı, söyletmeli veyâ islâm nikâhı yapan kimse, evlenecek kıza ve erkeğe,
Âmentüyü ve ma’nâlarını ve islâmı söyletmeli. Bundan sonra nikâhlarını
kıymalıdır. Îmânı, islâmı bilmiyenin islâm nikâhı kıyılamaz, ya’nî nikâh sahîh
olmaz. Çocuklarına îmânı, islâmı öğretmiyen analar babalar, çocuklarını müslimân
olmakdan mahrûm etmiş, kâfir olmalarına sebeb olmuş olurlar. Çocukları ile
birlikde, kendileri de Cehennemde bunun cezâsını, azâbını çekerler. Nemâzları,
orucları ve hacca gitmeleri, kendilerini bu azâbdan kurtaramaz. Çünki,
başkasının ve hele kendi yavrularının kâfir olmasına sebeb olan kimse de, kâfir
olur. 15. ci madde sonuna bakınız! Büyük âlim seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî
“rahmetullahi aleyh” hicrî kamerî 1362 [m. 1943] senesinde Ankara Bağlumda vefât
etmişdir. İstanbulda, Fâtih, Bâyezîd ve Eyyûb câmi’i şerîflerinde ve
Beyoğlundaki Ağa câmi’inde 1925 den 1943 senesine kadar va’z ve irşâd ederken,
(Evlâdın vâlideyni üzerinde üç hakkı vardır: Müslimân ismi koymak, âkıl oldukda
kitâbet, ilm ve islâmiyyeti öğretmek, bâlig oldukda, dîni ve ahlâkı güzel bir
müslimân ile evlendirmekdir) buyurdu. Kızlarını böyle evlendiren ana-baba ve
akrabâsı, hattâ ahbâbı ve hattâ komşuları böyle evlendirince çok sevâb
kazanırlar. Gençler, böyle bir se’âdet yuvası kurmak için, islâm bilgilerini ve
islâmın güzel ahlakını öğrenmek için çalışırlar. Müslimânların mikdârı artar.
İslâm ni’meti her yere yayılır. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdînin fârisî (İ’tikâdnâme)
kitâbının, Söke medresesi müderrislerinden Kemahlı hâcı Feyzullah efendinin
tercemesi olan (Herkese Lâzım Olan Îmân) kitâbını her müslimânın okuması
lâzımdır. Bu kitâbda, îmânı ve islâmı bildiren hadîs-i şerîf, kısaca ve açık
olarak çok güzel anlatılmakdadır.
|