| 
 
26 
- 
SOSYAL ADÂLET, SOSYALİZM, KAPİTALİZM 
Sosyal adâlet 
kelimesini, sosyalizm ve sosyalist kelimeleri ile karışdırmamalıdır. Söylemesi 
birbirine benzeyen bu iki kelimenin ma’nâları, birbirinden çok uzakdır. Hattâ 
birbirinin zıddıdır, tersidir. Meselâ, bir kimse için, sözünde sağlamdır veyâ 
sözde sağlamdır demeğe benzer ki, birincisi hep doğru söyler demek, ikincisi 
ise, doğru sözlü değildir demekdir. Bunun gibi, sosyal adâlet demek, herkes 
çalışdığının karşılığına kavuşur, alın terinin, bileğinin emeğini alır, 
başkaları tarafından sömürülemez demekdir. Ni’met, külfet mukâbilidir. 
Memleketin bütün gelir kaynakları işletilir, çok çalışan, çok kazanır ve 
kazanmak için, çok çalışılır demekdir. İslâm ekonomisi, sosyal adâlet üzerine 
kurulmuşdur. Özel teşebbüse, herkesin dilediği işi yapmasına geniş yer 
verilmişdir. Alın teri ile kazanılan bir kazanca kimsenin müdâhale hakkı yokdur. 
İslâmiyyet tasarruf ve temellük hakkı tanır. Kimse kimsenin malına, mülküne el 
uzatmaz, gasb etmez. Hattâ başkasının malını, mülkünü muhâfaza etmeği emr eder. 
Bu adâletin zedelenmesi, çalışanların haklarının, kazanclarının tenbel, açıkgöz 
bir zümre tarafından sömürülmesi, iki dürlü olur: Sosyalizm ve kapitalizm. 
1– 
Sömürücülüğün birinci kısmı, sosyalizmdir. Arabcası, (El-iştirâkiyye)dir. 
Sosyalizm, devlet kapitalizmi demekdir. Sosyalistlerde bütün gelir kaynakları, 
teknik, zirâ’at, ticâret, kültür devletleşdirilmişdir. Şahsî teşebbüs yasakdır. 
Herkes, kapitalist devletin vereceği işi yapmağa, gösterdiği yerde çalışmağa 
mecbûrdur. Kazancları, emeklerin karşılığı, devlete verilir. Devleti, hükûmeti 
ele geçiren mutlu bir azınlık, milletin, alın teri ile kazandığını elinden alır. 
Millete, en kötü şartlarda yaşayacak kadar, yiyecek, içecek, giyecek verir. 
Belirli bir zümre, milleti sömürür. Bu azınlığın işi, millete baskı, işkence, 
yalan, iftirâ ve propagandadır. Bütün kazançlar, bu zümrenin olağanüstü zevk ve 
sefâhet sürmesine, plânlarının yürütülmesine sarf edilir. 
Sosyalizm ile 
idâre edilen Rusya, dünyânın en büyük kapitalizm ülkesi idi. Rusyanın bütün 
servetleri, gelirleri, biricik komünist partisine kaydlı beş milyon komünistin 
elinde idi. Geriye kalan ikiyüzmilyondan ziyâde insan, dünyânın en geri 
milletlerinin hayât standardından dahâ geri bir hayât sürerken, komünist 
partisinin üyeleri, Amerikalı milyonerlerden dahâ konforlu, zevk ve sefâhet 
içinde yaşadılar. Rusya devleti 362 [m. 972] de teşekkül etdi. 
Sosyalizm 
başlıca iki kısma ayrılır: Birincisi, (Demokratik sosyalizm) olup, 
serbest seçimle hükûmeti ele geçirirler. Yeni bir seçimle, iktidârdan 
gidebilirler. 
Sosyalizmin 
ikinci kısmı, (İhtilâlci sosyalizm)dir. İhtilâlci sosyalizme 
(Komünizm) denir. 
[m. 1848] 
senesinde Karl Marks, arkadaşı Engelsle birlikde, Komünist Beyânnâmesini neşr 
etdi. Bu beyânnâmede, bütün dünyâ işçileri birleşmeğe çağrılıyor ve birleşen 
işçilerden, kapitalist iktisâdî nizâma, ihtilâlle son vermeleri isteniyordu. 
Marks ve arkadaşları, bu gâyeyi tahakkuk etdirmek için, [m. 1863] de ilk İşçi 
Enternasyonalini kurdular. Bu teşekkül, [m. 1876] yılında, birçok iç mücâdeleler 
netîcesinde ortadan kalkdı. [m. 1880] senesinde Avrupadaki sosyalist partiler 
birleşerek, ikinci Enternasyonali kurmuşlardır. Avrupa sosyalist partileri 
arasındaki bu birlik hâlen devâm etmekdedir. 
Karl 
Marksın fikrleri, sosyalist hareketlerin ana prensiplerini teşkîl etmişdir. 
Bunlar, mevcûd rejimi, zor kullanarak, ihtilâl ile bertaraf etmek ve yerine 
“işçi diktatoryası” kurmakdır. Kapitalist iktisâdî düzeni ortadan kaldıracak 
olan sosyal ihtilâl, Marksın aksine olarak, ileri derecede sanâyı’leşmiş batı 
Avrupa memleketlerinde değil, fekat ekonomisi çok geniş ölçüde zirâ’ate dayanan 
Rusyada vukû’ buldu. Rusyada [m. 1898] de kurulan Rus sosyal demokrat işçi 
partisi, [m. 1903] de çoğunluk ma’nâsına gelen (Bolşevik) ve azınlık ma’nâsına 
gelen (Menşevik) olarak ikiye ayrıldı. Çarlık idâresine karşı patlak veren [m. 
1917] Şubat ihtilâlini, sosyalist, liberal ve halkçı partiler müştereken 
yapmışlardı. Fekat, sonradan, aynı senenin Ekim ayında, Leninin liderliğindeki 
bolşevikler, silâhlı bir ayaklanma yaparak, iktidârı tek başlarına ele 
geçirdiler. Lenin ve arkadaşları, komünist cem’ıyyete derhâl geçilemiyeceğini 
söyliyerek, iktisâdî yönden “kollektivist” olan ve siyâsî şekl olarak “işçi 
diktatoryasına” dayanan bir geçici rejim kurduklarını söylediler. Rejimlerini 
büyük bir terör içinde yerleşdirmeğe başladılar. Bu terörün netîcesi olarak 
onbeşmilyon insan öldürüldü. Bunlardan, birmilyonyediyüzaltmışbinini [m. 1917] 
ile [m. 1923] arasında i’dâm edilenler teşkîl ediyordu. Bu zulm ve i’dâmlar, [m. 
1924] yılında, Stalinin Sovyet Rusyanın başına geçmesinden sonra, dahâ 
şiddetlendi. Merkezi Moskovada olmak üzere, üçüncü Enternasyonal kuruldu. 
Marksist doktrine bağlı olarak bütün dünyâdaki proleterlerin müştereken bir 
ihtilâl yapmasına çalışıldı. İkinci Cihân harbinde, Rusyanın batılı demokratik 
devletlerden yardım istemesi mecbûriyyeti, Stalini [m. 1943] yılında, Üçüncü 
Enternasyonali ortadan kaldırmak zarûretinde bırakdı. Stalinin [m. 1953] de 
ölmesinden bir müddet sonra, Krutçef, şiddet usûllerini gevşeterek, 
Marksist-Leninist sosyalizmin, kapitalist âlemle komünistlerin birlikde 
yaşadıkları bir dünyâda, kendiliğinden hâkim olacağı görüşünü ileri sürdü. 
Stalinin ta’kîb etmiş olduğu insâfsız siyâsetin takbîhi, komünist Çinin hücûmuna 
sebeb oldu. Komünist Çin, Sovyet Rusya idârecilerini, Marksist-Leninist doktrine 
ihânet etmekle ithâm etdiler. [m. 1964] de Krutçefin iktidârdan 
uzaklaşdırılmasıyla, Kosigin ve Brejnev gibi yeni Sovyet liderleri komünistlerin 
parçalanmasını durdurmağa çalışdılar. Fekat, bu gayretleri netîcesiz kaldı. 
Rusyada komünizm yıkıldı. 
İhtilâlci 
sosyalizm, ihtilâllerle karışıklıklar çıkartılarak, umûmî grevler yaparak, 
gerilla muhârebeleriyle, ülkenin yabancı komünist kuvvetler tarafından işgâl 
edilmesiyle veyâ baskın şeklinde hükûmet darbeleri ile, iktidâra hâkim olmağa 
çalışmakda ve iktidârı ele geçirince, totaliter bir rejim kurmakdadır. Diğer 
sosyal iktisâdî ve fikrî grupları tasfiye etmekde ve parlamenter rejimi yıkarak, 
tek parti diktatöryası kurmakdadır. 
Sosyalist 
cereyânlar, sanâyı’leşmenin gelişmesi ile başladı. İktisâden geri kalmış Rusya 
ve Çin gibi memleketlerde, ihtilâlci ve totaliter bir karakter kazanarak, 
komünizm şekliyle iktidârı ele geçirdi. Faşizm ve nasyonal sosyalizmde, istihsâl 
vâsıtaları üzerinde, husûsî mülkiyet hakkı tanımakdadır. Sosyalizm fikrlerini 
ortaya koyan Karl Marx, sosyalist cem’ıyyetin ne şeklde olacağını anlatmamışdır. 
İhtilâlci 
sosyalistler, ya’nî komünistler, bu devletleşdirmeği, yalnız ekonomik, ya’nî, 
iktisâdî sâhada bırakmıyor, politik (siyâsî), kültürel (me’ârif) alana da 
yayıyorlar ve din, ahlâk, vicdân ve âile hürriyyetlerini de yok ediyorlar. 
İnsanı, düşünce ve îmân hakkından mahrûm bırakıyorlar. Komünistler, bütün 
dinlere düşmandır. Çünki, onların işlediği zulm, işkence ve cinâyetleri, yalan 
ve iftirâları hiçbir din kabûl etmemekdedir. İslâmiyyetden başka bütün dinler, 
bozuk olduğu, zarârlı, yanlış yerleri bulunduğu için, bu dinlerde bulunan 
insanları, yalan, propaganda ve va’dler ile aldatmak kolay olmakda, dinleri yok 
edilmekdedir. Fekat, islâm dîni, her kemâli, olgunluğu, üstünlüğü, her se’âdeti 
içinde taşıdığı için, dînini doğru öğrenmiş olan müslimânları, bu ulvî dinden 
soğutmağa, ayırmağa, hiçbir yalan, hiçbir propaganda muvaffak olamamakdadır. 
Müslimân olan, ya’nî müslimânlığı bilen ve benimseyen bir kimse, komünist 
olamaz. Komünistler, müslimânı aldatamaz. Müslimânlıkda komünistlik yokdur. 
Komünist partisi reîsi olan Lenin, (Her millet komünist olabilir. Fekat, 
müslimân komünist yapılamaz. Çünki, müslimânda tevekkül, Allaha güvenmek vardır. 
Allaha güvenen, Allaha sığınan kimse, komünist yapılamaz) demişdir. Müslimânları 
komünist yapabilmek için, önce, onların dînini, îmânını almağa, müslimân 
çocuklarını dinsiz, îmânsız yapmağa uğraşırlar. Bunun için, müslimânlara, 
görülmemiş eziyyet, işkence yaparlar. Din adamlarını şehîd, din bilgilerini, 
işkence ve ölüm cezâsı ile yasak etdiler. Din kitâblarını yok ederek, 
islâmiyyeti söndürmeğe, çocukları din bilgisinden habersiz yetişdirmeğe 
çalışırlar. 
Komünist 
memleketlerde Tanrısızlar [ateistler] dernekleri kurarak, yalanlar ve iğrenç 
iftirâlarla islâmiyyeti kötülemeğe uğraşıyor, buna karşılık, müslimânlara söz 
hakkı tanınmıyor, cevâb vermeği, islâmiyyetin kudsiyyetini, yüceliğini ve târîh 
boyunca medeniyyete ışık tutduğunu, vesîkalarla bildirmeği yasak etdiler. Böyle 
davranışları, akl, ilm ve adâlet karşısında haksız olduklarını gösteren en 
değerli bir vesîkadır. Moskovada yayınlanan bir mecmû’ada, (Câhil insanları 
Allahlara tapdırmak ve Allahların adedlerini azaltarak üçe, nihâyet bire 
indirmek, siyâsetin bir oyunudur. Allah yaratan değil, siyâsi sebeblerle 
insanların yaratdığı bir fikrdir. Âhıret, Cennet, Cehennem laflarını da, 
Mısrdaki Firavnların papasları ortaya çıkardı. Muhammed [aleyhisselâm] Peygamber 
olarak ortaya çıkmadı. Bu fikri senelerce mücâdeleden sonra, kendisinde hâsıl 
olmuşdu. Kur’ân, Onun dînî düşüncelerini bildiren bir kitâbdır) diyor. 
Komünistlerin bu yalan ve iftirâlarının din ve târîh bilgilerine uymadığı 
meydândadır. Tek Allah dînini, ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselâm getirdi. Çok 
tanrı ve putlara tapınmak, İdris aleyhisselâmdan sonra meydâna çıkdığı Eyyüb 
Sabri Pâşanın (Mir’ât-ül-Haremeyn) kitâbında uzun yazılıdır. Âhırete, 
Cennete, Cehenneme îmân etmek, Mısrlılardan asrlarca evvel, tâ Âdem ve Nûh ve 
diğer Peygamberlerin zemânlarında vardı. Muhammed aleyhisselâm, ilk olarak 
Peygamber olduğunu bildirdi ve insanları bir Allaha inanmağa da’vet etdi. Aklı 
ve bilgisi olan herkes, islâm düşmanlarının böyle câhilce ve ahmakca saçmalarına 
ancak güler. 
Müslimân, 
canını verir. Fekat, dînini, îmânını, aslâ vermez. Bunu 1986 Efgan fâcia’sında 
ruslar da iyi anladı. Yüzbinlerce kızıl askerler, füze ve tayyârelerle 
saldırarak, köylüleri, kadınları öldürdüler. Müslimân çocuklarını dinsiz yapmak 
için Moskovaya götürdüler. Câmi’leri, mektebleri, evleri, gıda maddelerini 
yakdılar. 1979 dan 1986 ya kadar akıtdıkları müslimân kanı bir milyonu geçdi. 
Fekat müslimân mücâhidler, binlerle şehîd verip, dinsizlere esîr olmadı. Ruslar, 
bu vahşetlerini islâm milletlerinden saklamak için, Rusyada din hürriyyeti 
olduğunu, islâm ilmlerinin ve ibâdetlerin serbest olduğunu anlatan kitâblar 
hâzırlayıp, islâm memleketlerinde parasız dağıtdılar. Bu kitâblardan, Rusyadaki 
müslimânların haberleri bile olmadı. Çünki bunlar, yalnız dış memleketlere 
gönderildi. Rusyada dağıtılması yasak idi. Komünizme hiyânet etmek olur. Bu 
kitâblardan 1986 da, Cezâirde halka dağıtılanlardan bir kısmı elimize geçdi. 
Ekstra kâğıda basılmış, parlak cildli. Devlet tarafından ofsetle basılmış, arabî 
kitâblar. Üzerlerinde 1400 hicrî târîhi ve Taşkend yazılı. İçlerinde, sarık ve 
cübbe giydirilmiş, dinsiz birkaç komünistin resmleri, müftî, imâm ve din idâresi 
reîsi gibi ismlerle teşhîr ediliyor. Efgânistanda, müslimânlara yapılan Rus 
zulmü ile zıd bir komünist propagandası. Öyle kurnazca hâzırlanmış ki, islâm 
dînini ve komünizmin iç yüzünü bilmiyen, bu hîleye ve yalanlara çabuk aldanır. 
Azılı islâm düşmânını dost sanarak, sonsuz felâkete sürüklenir. 
Komünistlik, 
bir ilm, bir fikr değildir. Diktatör, zâlim bir devlet şeklidir. Bunlarda, tek 
komünist partisi vardır. Bütün millet, bu parti programını kabûl etmeğe, bunun 
gibi düşünmeğe, bunun istediği gibi konuşmağa ve herşeyden önce, dinsiz olmağa 
mecbûrdur. Böyle olmıyanlar, ölmeğe, fırına atılmağa, işkence ile öldürülmeğe 
mahkûmdur. Orada, hiç kimse canından emîn değildir. Herkes, her ân 
öldürülebilir. Zındana atılabilir. Milleti, partinin açıkgöz bir komitesi, dikta 
ile, zulm ile idâre etmekdedir. Bütün idâreciler, kumandanlar, bu komitenin 
yardakcısı, çanak yalayıcısıdır. Hepsi birbirinden korkmakda, herbiri, bir 
iftirâya kurban gideceği günü düşünerek, korku içinde yaşamakdadır. 
Emperyalistdirler. Ya’nî, dünyânın her 
yerine yayılmak sevdâsındadırlar. Her memleketde adamları, câsûsları vardır. 
Bunlar, bir tarafdan komünistlik propagandası yapar. Bir tarafdan da, bol para 
vererek, zevk ve sefâhet yollarını açarak, câhilleri, işsizleri avlarlar. Âile 
terbiyesi görmemiş serseriler, din bilgisi olmıyanlar, bunların tuzaklarına 
çabuk yakalanır. Bir anarşist, eşkıyâ topluluğu kurarlar. Irgat partisi, emekçi 
partisi, işçiler partisi gibi câzib ismler altında siyâsî parti kurarak ortaya 
çıkmağa, meclisde söz sâhibi olmağa ve hükûmeti ele geçirmeğe uğraşırlar. 
İşçiyi, köylüyü kışkırtıcı gazete, mecmû’a çıkararak, müslimânlıkla, din 
adamları ile, tüccâr ile, alın teri dökerek iş yeri açanlar ile alay eder, 
bunları kötülerler. Devlet nizâmını bozmağa, liberal hükûmetleri devirmeğe, 
hâsılı milleti birbirine, kardeşi kardeşe düşman etmeğe, ihtilâl, iç harb 
çıkarmağa çalışırlar. İlk öldürecekleri din adamlarını, milliyetci, anti 
komünist aydınları tesbît etmişlerdir. Komünist câsûsları ve bunlara satılmış 
yerli uşakları, ordu ile, din adamları ile işbirliği yapamaz. Çünki subaylar, 
kültürlü, nâmuslu, olgun, vatansever insanlardır. Komünistlerin alçak emellerine 
âlet olmazlar. Bunun için, er ve yedek subay olarak orduya sızmağa çalışırlar. 
Komünistliği, her hürriyyeti, serbestliği veren Cennet hayâtı gibi göstermeğe 
çalışırlar. Karl Marx doktrininin ilk tatbîkcisi olan Lenin, (Hep yalan 
söyleyiniz! Binde birine inanılsa, büyük kazancımız olur. Beyâz dıvara hep çamur 
atınız! Yapışmaz, düşerse de, zarârı yokdur. Hiç olmazsa, dıvarda leke bırakır) 
demişdir. Bunun için, hep yalan söylediler. Komünist Cenneti dediler. Hâlbuki, 
kızıl Rusyada bütün toprak devletin idi. Komünist peyklerinde, sömürgelerinde 
de, böyle yapıldı, halkın tepkileri ile karşılaşıldı. [m. 1917] de ilk komünist 
ihtilâlinde ve diğer komünist hareketlerde, köylüye toprak vereceğiz denilmişdi. 
İhtilâl kazanılınca, zirâ’at kollektifleşdirildi. Leninin, Rus köylülerine (Müjiklerine) 
çarlığın geniş topraklarını taksîm edeceğini va’d etmesi, ihtilâlden sonra, 
(Bütün mahsûllerinizi, hubûbâtınızı teslîm ediniz!) şeklini almışdı. Erkek ve 
kadın, bütün köylü, zorla kollektif çiftlik, ya’nî Kolhozlara ve devlet 
çiftliğine, ya’nî Sovhozlara sokuldu. Kadınlar da, erkek gibi, en ağır işlerde, 
erkek şeflerin baskısı altında, insâfsızca çalışdırıldı. Parti adamları ise, 
hiçbir emek ve hizmeti olmadan, hakkı geçmeden kurulmuş olan villalara, 
apartmanlara yerleşip, zevk ve safâ sürmekde idi. Sâhiblerini öldürdükleri 
malların, mülklerin üzerine oturmuşlardı. Bunları gören halk, kıtlık ve açlık 
karşısında ayaklandı. Binlerle zevallı, kurşuna dizildi ise de, halkın 
mukâvemeti önlenemedi. [m. 1921] de çiftçiye küçük bir bağçe vermeğe mecbûr 
oldular. Fekat Stalin [m. 1932] de zulm ile, bunları yine geri aldı. Rusyadaki 
toprakların yüzde doksanyedisi, kollektif çiftlikler ve devlet çiftlikleri 
hâlinde idi. Bu toprakların ihtilâlden önceki sâhibleri, buralarda, devlet için, 
buğaz tokluğuna çalışdılar. Parlak va’dlerle ihtilâle sürüklenen çiftçi, dolap 
beygiri gibi, bir üretim vâsıtası yapıldı. Bu durumdaki millet, zorla çalışıp, 
devlet malına acımadı. [m. 1959] Aralık ayında, Doğu Almanya komünist partisi 
merkez komitesine verilen bir raporda, kollektif çiftliklerde kundaklama ve 
sabotajların yayıldığı bildirilmişdir. [m. 1959] Temmuz, Ağustos ve Eylül 
aylarında, bu çiftliklerde, dokuzyüzden fazla kundaklama olmuş, dokuz ayda, 
gayrı menkûl tahrîbât dörtmilyon doları bulmuşdur. Baskı ile yapılan 
çalışdırmada, istihsâl düşmüş, plânlama uygulanamamışdır. 8 Ağustos 1953 de 
Malenkovun Sovyet yüksek şûrâsındaki açıklamasına göre, [m. 1929-1952] yılları 
arası yatırımlara ayrılan dokuzyüzdoksanyedimilyar rublenin, yalnız yüzde dokuzu 
zirâ’atde kullanılmış, yüzde altmışdördü ise, ağır sanâyı’a yatırılmışdır. Bu 
şartlar altında, Rusyada, 1382 [m. 1963] de kıtlık başladı. Rusya, Avrupadan ve 
Amerikadan buğday satın almak zorunda kaldı. Bu krize, en çok, zirâ’atde şahsî 
teşebbüsün yasak edilmesi, milletin kazancının zorla elinden alınması sebeb 
olmuşdur. Hayvancılıkda ise, çarlık zemânının rakamlarına bile ulaşılamamışdır. 
Zirâ’î gücün azalması, soğuk harbe ve yaldızlı propagandalara dayanan komünist 
diktatörlüğünü açlığa ve sefâlete sürükledi. Onun netîcesi de, rejim yıkıldı. 
Târîhin bu en kanlı, din düşmanı, zulm, vahşet ve yalan diktatoryası ortadan 
kalkdı. 
Moskovada 
çıkan Pravda gazetesinin Bagirof imzâsı ile yayınladığı yazısına göre, yalnız 
Azerbaycanda, komünist idâresine karşı, ellialtı şiddetli ısyân olmuşdur. 
Millet, bu davranışları ile, komünist rejime karşı besledikleri derin kin ve 
nefretlerini göstermişlerdir. Komünist emperyalizmi altında inleyen bütün esîr 
milletlerin yapdıkları kurtuluş savaşları, Rus ordusu tarafından, kanla, ateşle 
basdırılmışdır. Fekat (Ârızî sıfatlarda esâs olan ademdir). Bu gâsıbların, 
zâlimlerin, hâinlerin saltanatları da geçmiş, onlar da devrilmişler, mahv ve 
perîşan olmuşlardır. Çünki, dînimiz (Zulm pâyidâr olamaz) buyuruyor. 
2 - Sosyal 
adâleti kaldıran, insan haklarını sömüren ikinci ekonomik sistem, 
(Kapitalizm)dir. Burada, her ne kadar şahsî teşebbüs varsa da, bu ancak 
sınırlı bir sayıdaki yüksek sermâye sâhibleri içindir. Bu kapitalistler, üretim 
kaynaklarını ellerine almış, fakîr halkı istedikleri gibi çalışdırmakda, onların 
kazanclarını sömürmekdedirler. Kapital sâhibi olan mutlu azınlık ile fakîr işçi 
arasındaki geçim farkı, korkunç bir uçurum hâlindedir. Sosyal adâletin ismi 
vardır. Sınıf farkı ise, almış yürümüşdür. Fakîr işçi, kapitalistlerin emri, 
keyfi altında ezilmekde, kendi emeğinin mükâfâtından az birşey eline 
geçirebilmek için, mağrûr efendisinin karşısında ezilip büzülmekdedir. Kapital 
sâhiblerinin çoğu yehûdî olduğu için, kapitalist devletlerde islâm düşmanlığı 
hükm sürmekde, siyonizm ve misyoner teşekkülleri, islâmiyyeti yıkmak için 
milyarlar sarf etmekdedir. 
İslâmiyyet, 
kapital hâkimiyyetini önlemiş, işçi ile patron arasındaki uçurumu kaldırmak 
için, işçinin, sermâyeye ve kâra ortak olmasını sağlamışdır. Herkes parasını, 
bir işletmeye yatırabilir. Fazla kâr alır. Böylece, bankaya para yatırılmaz. 
Bankalar, fâizle milleti sömüremez. Bundan başka, zenginlerin, fakîrlere zekât 
vermesini emr buyurmuşdur. İşte sosyal adâletin temelini bu teşkil eder. Zekât, 
malının kırkda birini, müstehak olana vermek demekdir. İslâm dîninde, eli, ayağı 
tutup da çalışabilenlerin dilenmesi harâmdır. Zekât, çalışamıyacak derecede 
hasta ve sakat olanlara ve çalışıp da, güç geçinenlere verilir. Allahü teâlâ, 
böyle fakîrleri, milletin içinde kırkda bir olarak yaratmışdır. Bunlara zekât 
veren zengin bir müslimân, hem dînî ibâdetini yaparak, Allahü teâlânın rızâsını 
kazanır, hem de, sosyal yardım yapmış olur. Hem de, malını, servetini fakîrlerin 
haklarından ve tecâvüzlerinden korumuş olur. Millî serveti hesâb edip, kırkda 
birini muhtâclara verecek olursak, hiçbir müslimân memleketinde komünizm 
tehlükesi baş kaldıramaz. Baş kaldırmasına sebeb de kalmaz. Zekât, uşr ve 
sadakalar, hep sosyal yardım olup, ekonomik felâketleri önlemek için emr 
olunmuş, ilâhî tedbîrlerdir. Bunlara ne kadar çok ri’âyet edilirse, komünizm 
felâketi, o kadar önlenmiş olur. 
İslâm dîni, 
bundan başka, ticâret ahlâkını da koyarak, sınıf mücâdelesini kaldırmışdır. 
Adâlet karşısında, devlet reîsi de, çoban da, eşit haklara mâlikdir ve eşit 
mes’ûliyyetleri taşır. Haksızlık yok, kardeşlik vardır. Zekât ile toplanan 
mu’azzam servet, (Beyt-ül-mâl) müessesesini kurmuş, fakîrliğin, açlığın 
önü alınmışdır. Böylece, patron ile işçi yerine, ortaklık, şirket üyeliği 
meydâna gelmişdir. Herkes seve seve çalışmakda, her emek sâhibi, emeğinin 
karşılığını bulmakdadır. Hadîs-i şerîfde, (İşçiye, alnının teri kurumadan 
hakkını veriniz) emr buyurulmakdadır. Hiç kimse, başkasından zorla birşey 
alamaz. Milletin malı olan Beyt-ül-mâlı, hakkı olanlardan başka kimse 
kullanamaz. Sosyal adâleti, her asrda, her yeni çağda gerçekleşdirecek biricik 
çâre, islâm dîninin gösterdiği âdil ve serbest iktisâd yoludur. İslâm dîni, 
sosyal adâleti tam tecellî etdirir. Sosyalizme, komünizme ve kapitalizme aslâ 
yer ve fırsat vermez. Hakların sömürülmesini kesin olarak yok eder. 
Dînin ve islâm 
ahlâkının, doğru olarak öğrenilmesi ve milletin din yobazlarının, fen 
yobazlarının igfâllerinden, tuzaklarından kurtulması, kuvvetli bir devletin 
yardımı ve himâyesi ile olur. (Din, kılınçların gölgeleri altındadır) 
hadîs-i şerîfi, bu hakîkati açık olarak ifâde etmekdedir. O hâlde, bütün gücümüz 
ile, her fırsatda, devletimizin varlığına ve kuvvetli olmasına çalışmalıyız. 
Kuvvetli bir hükûmetin himâyesinde yaşıyan müslimânların komünist tehdîd ve 
tasallutundan emîn olabileceği, hükûmet za’îf olursa, vatanın ve milletin 
komünist ihtilâline sürüklenerek, kardeşin kardeşe saldıracağı, evlerimizin, iş 
yerlerimizin, kadınlarımızın, kızlarımızın elimizden alınacağı iyi bilinmelidir. 
Bunun için, gaflet ve tenbellik morfini ile uyutulmamağa dikkat etmeli, 
devletimize ve hükûmetimize her zemân yardımcı olmalıyız! 
Komünistliği 
ilk çıkaran Mejdek adında bir Îrânlıdır. Peygamber olduğunu söylerdi. Zerdüştün 
kurmuş olduğu (Mecûsî) dîninde idi. Herkesin malı ve kadını ortakdır 
dedi. Îrân şâhı Kubâd, buna inandı ise de, oğlu Nûşirvân, bunu seksenbin adamı 
ile birlikde öldürdü. Bunlar (Burhân-ı kâtı’) lügat kitâbında yazılıdır. 
Ahmed Cevdet pâşa “rahmetullahi teâlâ aleyh”, onbeş sahîfelik bir kitâbında, 
komünistliğin Avrupaya, Asyaya yayılacağını, müslimânların bu belâdan 
kurtulacağını yazmakdadır. 
                                                |