| 
 
23 - 
İKİNCİ CİLD - 96.MEKTÛB  
                      
                      (İmâm-ı Rabbânî Ahmedî Fârûkî Serhendî) 
Beşinci 
önsöz - 
Hazret-i Ömerin “radıyallahü anh” kâğıd getirmeğe 
mâni’ olması, emre uymamak değildi. Böyle şeyden, Allaha sığınırız! 
Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” vezîrleri, yardımcıları, en iyi 
ahlâk sâhibi idi. Bunlardan biri, hiç böyle saygısızlık yapar mı? Hattâ, bir 
kerre veyâ iki kerre sohbetde bulunmakla şereflenen en aşağı derecedeki 
Sahâbînin bile, hattâ îmân ile şereflenip, Ona ümmet olan herhangi bir kimsenin, 
Onun emrine uymaması düşünülemez. Muhâcirlerin ve Ensârın “radıyallahü teâlâ 
anhüm ecma’în” en büyüklerinden olan ve en kıymet verdiği yardımcıları bulunan 
büyükler için böyle şey düşünülebilir mi? Allahü teâlâ, insâf versin de, din 
büyüklerine, böyle kötü gözle bakmasınlar. Anlamadan, dinlemeden, ağızlarına 
gelenleri söylemesinler. 
Hazret-i Ömerin 
“radıyallahü anh” maksadı, sormak, anlamak idi. Nitekim, (Sorunuz) demişdi. 
Ya’nî kâğıdı elbette istiyorsa, getiriniz demek istedi. Eğer, istemiyorsa, bu 
nâzik zemânda, kendisini üzmiyelim demek idi. Çünki, vahy ile ve emr olarak 
isteseydi, kâğıdı tekrâr ve ehemmiyyet ile isterdi. Kendisine emr olunan şeyi 
yazardı. Peygamberin “aleyhisselâm” vahyi bildirmesi lâzımdır. Kâğıdı istemesi 
vahy ile, emr ile olmayıp, ictihâd ve arzû ile birşey yazacak ise, bu nâzik 
zemân, buna elverişli olur veyâ olmaz. Vefâtından sonra ümmeti ictihâd edecekdir. 
Dînin temeli olan Kur’ân-ı kerîmden, ictihâd ile, emrler çıkaracakdır. Kendisi 
hayâtda iken ve vahy gelmekde iken, ümmeti ictihâd etmekde idi. Vefât edip, vahy 
kesilince, ilm sâhiblerinin ictihâd etmeleri elbet makbûl olur. Peygamberimiz 
“sallallahü aleyhi ve sellem”, kâğıdı tekrâr ve ehemmiyyet ile istemedi. Hattâ, 
vaz geçdi. Böylece, vahy olmadığı anlaşıldı. Sayıklama olup olmadığını anlamak 
için, duraklamak, hiç yanlış bir iş değildir. Melekler, Âdem aleyhisselâmın 
niçin halîfe olduğunu merâk edip, anlamak istedi. Bekara sûresi, otuzuncu 
âyetinin, (Yâ Rabbî! Yeryüzünde, fesâd çıkaracak ve kan dökecek olan kulları 
mı yaratacaksın? Biz, seni tesbîh ediyoruz, hamd ediyoruz. Seni her dürlü aybdan, 
kusûrdan takdîs ediyoruz dedi) meâl-i şerîfi, bunu bildirmekdedir. Bunun 
gibi, Zekeriyyâ “aleyhisselâm”, kendisine, Yahyâ “aleyhissalâtü vesselâm” 
isminde bir oğul verileceği müjdelendiği zemân, Meryem sûresi, sekizinci 
âyetinin meâl-i şerîfi gibi, (Benim hiç çocuğum olur mu? Zevcem kısırdır. Ben 
ise, ihtiyâr oldum) dedi. Meryem “radıyallahü anhâ” da, Meryem sûresi, 
yirminci âyetinin meâl-i şerîfi gibi, (Benim hiç çocuğum olur mu? Bir erkek 
ile bir araya gelmedim. Günâh da işlemedim) dedi. Peygamber, melekler, 
büyükler, böyle sorup, suç sayılmayınca, hazret-i Ömerin “radıyallahü anh”, 
kâğıd getirmesini sorması, neden kusûr olsun? Neden kendini şübheli duruma 
düşürsün? 
                                                |