21 -
BOZUK DİNLER
6 -
İSMÂ’ÎLİYYE: (Milel-nihal) kitâbında diyor ki, (Eshâb-ı kirâma dil uzatanlar
yirmi fırkaya ayrılmışlardır. Bunlardan biri, İsmâ’îliyye fırkasıdır. Bunların
yedi ismi vardır. Birinci ismleri, (Bâtıniyye)dir. Çünki, Kur’ân-ı
kerîmin açık ma’nâlarına inanmayıp, kendilerine göre başka ma’nâlar çıkarırlar.
Kur’ânın zâhir ve bâtın ma’nâları vardır derler. Bâtın (iç, öz) ma’nâsı
lâzımdır, cevzin kabuğu değil, içi, özü işe yarar derler.
Hâlbuki, Kur’ân-ı
kerîmdeki ve hadîs-i şerîflerdeki kelimelere, açık ma’nâları verilir. Başka bir
âyet, dahâ açık anlaşılıyorsa, o zemân, birinci âyete de, buna uyacak şeklde
değişik ma’nâ verilebilir. Böyle bir mecbûriyyet olmadan, açık ma’nâyı bırakıp,
başka ma’nâ vermek, küfr ve ilhâd olur. Çünki, bu sûretle, islâmiyyeti
değişdirmek, bozmak olur.
İkinci ismleri,
(Karâmita)dır. Çünki, bu fırkayı meydâna çıkaran, Hamdân Karmat denilen
kimsedir. Hamdân, Basrada, Vâsıt şehrinde bir köy ismidir.
Üçüncü ismleri,
(Hurumiyye)dir. Çünki, birçok harâmlara halâl diyorlar. Dördüncü ismleri,
(Seb’ıyye)dir. Çünki, din sâhibi olan Peygamberler yedidir derler.
Bunların altısı Âdem, Nûh, İbrâhîm, Mûsâ, Îsâ ve Muhammed “aleyhimüsselâm”dır.
Mehdî de yedinci olacakdır derler. Nâtık adını verdikleri bu Peygamberlerden
“salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma’în” her ikisi arasında yedi imâm gelmişdir.
Her asrda yedi imâm bulunur derler.
Bunların en
yayılan ismleri, (İsmâ’îliyye)dir. Çünki, imâm-ı Ca’fer Sâdıkın
“radıyallahü anh” vefâtından sonra, büyük oğlu İsmâ’îl, müslimânların imâmı oldu
derler. Bunların meydâna çıkması şöyle oldu:
Hindistândaki
mecûsîler, ya’nî ateşe tapan kâfirler, islâmiyyetin üç kıt’a üzerinde sür’at ile
yayıldığını görünce, (Müslimânları, kılıncla yenmeğe, yayılmalarını önlemeğe
imkân yokdur. Onları içden yıkmakdan başka çâre kalmamışdır. Onların kitâblarına,
kendi inancımıza göre ma’nâ verip, gençlerini, câhillerini yoldan çıkaralım)
dediler. Başları olan Hamdân Karmat, şu temel prensipleri koydu:
1 - Din bilgisi
olanlarla konuşulmıyacak. Din âlimi bulunan yerde, kendimizi gizliyeceğiz.
2 -
Karşıdakinin arzûsuna, keyfine göre konuşulacak. Meselâ, zâhidin yanında
zâhidler medh edilecek. Fâsıka, düşkün olduğu günâhların yasak olmadığı
söylenecek, [Ehl-i sünnetin yanında, Ehl-i sünnet övülecek. Hepimiz kardeşiz
denilecek].
3 - Müslimânlar,
islâmiyyetin emrlerinde ve yasaklarında şübheye, karârsızlığa düşürülecek.
Meselâ, özrlü kadına oruc kazâ etdiriliyor da, nemâzları niçin kazâ etdirilmiyor?
Bevl, dahâ pis olduğu hâlde, niçin bevl çıkınca da gusl farz olmuyor? Beş vakt
nemâzların iki veyâ üç veyâ dört rek’at olması nedendir? gibi şeyler sorup,
zihnleri şaşırtmağa çalışılacak.
4 - Sırlarını
yabancılara söylememek için söz alırlar. Allah, Kur’ânda mîsâk emr ediyor
derler.
5 - Din ve
dünyâ büyükleri bizi beğeniyor, bizi öğüyor derler.
6 - Aldatmak
için, önce, herkesin inandığı şeyleri müdâfe’a etmeli, derler.
7 - İbâdetlere
lüzûm yokdur. İş, kalbin temiz olmasıdır derler.
8 - Avlanılan
gençlere, Ehl-i sünnet i’tikâdını kötülemeli, Ehl-i sünnete gerici demeli. Son
olarak, harâmları işlemeğe alışdırmalı. Bunları yapdırmak için, âyet-i
kerîmelere ve hadîs-i şerîflere yanlış ma’nâlar vermeli. Bunlar, bâtınî
ma’nâlardır. Her âlim bunları anlıyamaz demeli.
Meselâ Cennet,
ibâdetlerden kurtulmak ve lezzetli şeyleri yapmakdır. Cehennem, ibâdetlerin
yüklerine katlanmak ve harâmlardan sakınmakdır demeli.
İlk zemânlar,
birçok bilgileri, eski Yunan felesoflarından aldılar. Meselâ, yaratıcı ne
vardır, ne de yokdur. Ne âlimdir, ne câhildir. Ne kâdirdir, ne âcizdir. Bütün
sıfatları da böyledir dediler. Çünki, bunlar var denirse, mahlûklara benzetilmiş
olur. Yokdur denirse, yokluk kondurulmuş olur dediler. Yaratan, kadîm de
değildir, hâdis de değildir dediler.
Bunların başına
geçen Hasen bin Muhammed Sabbâh, gitdikleri yola bozuk denilmemesi için,
gençlerin din bilgilerini öğrenmesini ve âlimlerin, eski kitâbları okumalarını
men’ etdi. Ehl-i sünnet âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” ile
görüşmeği, Ehl-i sünnet kitâblarını okumağı şiddetle yasak etdi. İlm-i zâhirin
çoğalması, ilm-i bâtını örter, söndürür dedi. İslâmiyyet ile alay etdi. Allahü
teâlânın emrlerini, yasaklarını inkâr etdi. Hayvanlar gibi, dinsiz, kanûnsuz
yaşamak yolunu tutdular).
İsmâ’îlîlerin
(Süleymâniyye) kolunun kurucusu olan Süleymân bin Hasen, 1005 [m. 1597]
de ölmüşdür. (Nühab-ül-mültekıta) kitâbında, bu fırkanın gizli
felsefesini uzun açıklamakdadır.
|