19 -
İKİNCİ CİLD - 60.MEKTÛB
(İmâm-ı Rabbânî Ahmedî Fârûkî Serhendî)
Bu mektûb,
Muhammed Takîye yazılmışdır. Fudûl işlerden vazgeçip, zarûrî lâzım olanları
yapmak lâzım olduğu bildirilmekdedir:
Allahü
teâlâya hamd olsun ve Onun seçdiği, sevdiği kullarına selâm olsun! Kıymetli
mektûbunuzu okumakla şereflendim. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkın “radıyallahü
teâlâ anh” hilâfetinin doğru olduğunu ve asrların en iyisi olan birinci asrın
iyi insanlarının sözbirliği ile halîfe seçildiğini bildiren vesîkaları ve
senedleri toplayıp yazmışsınız. Bunun gibi, (Hulefâ-i râşidîn) adı
verilmiş olan dört halîfenin üstünlüklerinin, halîfelik sıralarına göre olduğunu
ve insanların en üstünü olan Muhammed aleyhisselâmın yetişdirmiş olduğu Eshâb-ı
kirâmın birbiri ile olan anlaşmazlıklarına ve muhârebelerine karışmamamız,
susmamız lâzım olduğunu gösteren yazılarınız, bizi çok sevindirdi. İmâmlar,
halîfeler için böyle inanmak yetişir. (Ehl-i sünnet vel-cemâ’at) âlimleri
de böyle bildirmekdedir. Allahü teâlâ, bu âlimlerin çalışmalarına bol bol
mükâfât versin!
Merhametli
kardeşim! İmâmlık, ya’nî halîfelik bilgisi, dînimizin lüzûmlu [zarûrî]
bilgilerinden değildir. Ya’nî (Üsûl-i din) den değildir. (Fürû’-i din)dendir.
Zarûrî lâzım olan, ya’nî (Zarûriyyât-i din) başkadır. Onlar, (İ’tikâd)
ve (Amel) bilgileridir. Ya’nî, herşeyden önce, inanılacak bilgileri ve
yapılacak vazîfeleri öğrenmek lâzımdır. Zarûrî bilgilerden birincisine (Kelâm
ilmi), ikincisine (Fıkh ilmi) denir. Zarûrî lâzım olanları bırakıp,
(Fudûl)lerle uğraşmak, kıymetli ömrü, fâidesiz şeylere harc etmek olur.
Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlânın, bir kulunu sevmemesinin alâmeti, onun mâ-lâ-ya’nî
ile vakt geçirmesidir) buyuruldu. Halîfelerle uğraşmak, zarûriyyât-i dinden
ve üsûl-i dinden olsaydı, Allahü teâlâ, Resûlullahın vefâtından sonra kimin
halîfe olacağını Kur’ân-ı kerîmde açık olarak bildirirdi. Peygamberimiz “aleyhi
ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” da, belli birinin halîfe olmasını emr ederdi.
Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde, bu işe ehemmiyyet verilmediği için,
halîfeler üzerinde durmanın, üsûl-i dinden olmayıp, fudûl-i dinden olduğu
anlaşılmakdadır. Mâ-lâ-ya’nî ile vakt geçirenler, fudûl ile uğraşsınlar.
Zarûriyyât-ı dinden olan bilgiler o kadar çokdur ki, insan fudûl ile uğraşmağa
vakt bulamaz. Herşeyden önce, i’tikâdı düzeltmek lâzımdır. Peygamberimizin
“aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” Allahü teâlâdan getirdiği bilgilerden
zarûret ve tevâtür yolu ile bizlere gelmiş olanları öğrenip inanmalıyız!
Böylece, haşra [ya’nî, hesâb yerinde toplanmağa] ve neşre [ya’nî, hesâbdan
sonra, Cennete veyâ Cehenneme dağılmağa] ve sonsuz azâblara ve sevâblara ve
bunlar gibi bilgilerin doğru olduklarına ve hiç şübhe olmadığına inanmak
lâzımdır. Bunlara i’tikâd olmazsa, kıyâmetde kurtuluş olamaz. İ’tikâdı
düzeltdikden sonra, fıkh bilgilerini öğrenmeli ve yapmalıdır. Böylece, farzları,
vâcibleri, hattâ sünnetleri ve müstehabları yapmak ve halâlı ve harâmı gözetmek
ve ahkâm-ı islâmiyye hudûdünün dışına taşmamak lâzımdır. Ancak, böylece âhıret
azâblarından kurtulmak düşünülür. İ’tikâd ve amel doğru oldukdan sonra, tesavvuf
yoluna sıra gelir. Vilâyetin kemâllerine kavuşmak ümmîdi başlar. Bu zarûrî din
vazîfeleri yanında, halîfelik kimin hakkı idi gibi şeyler, lüzûmsuz ve
fâidesizdir. Ancak, bozuk ve sapık kimseler, bu şeyleri yanlış anlatdıkları,
taşkınlık yapdıkları ve insanların en iyisinin “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü
vetteslîmât” Eshâbına “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” leke sürmeğe
kalkışdıkları için, onları çürütecek bilgileri açıklamak lâzım olmuşdur. Çünki,
bu sağlam dinde fesâd, karışıklık çıkmasını önlemek, zarûriyyât-ı dindendir.
Vesselâm.
|